Deadpool'uyla, Arrival'ıyla, 2016'nın En İyi 10 Filmi (Bir de senin bayıldığın ama bizim seçmediğimiz o film...)
Geldik senenin en iyi 10 filmine... Yaklaşık 15 gün kafamda tasarladım, hiçbir yönetmen alınmasın, ayrıca kimsenin dötü kalkmasın istedim. Köşeye film reklamı veren olmadığı için film kayıramadım. İyi bulduğum halde 2015'te büyük ödüller almış Diriliş'i, Saul'un Oğlu'nu dahil etmedim, onlar geçen yıl övüldü övüleceği kadar dedim. Sürpriz kupon niyetine, başka listelerde şans bulamayan 1-2 filme de oynadım.
Bir de baktım ki gerilimi bol, atmosferi karanlık yapımlar zuhur etmiş listeye, sinsice... 2016, sert bir gerilim filmi gibiymiş meğer. Hüzünlendim ama abartmamak lazım, film listesi bu sonuçta diye düşündüm. İçinizi çok karartmayayım; "2017 herkese iyi olaylar, şahane filmler getirsin" dilekleriyle yazıya geçeyim.
Şu videoyu da ısınma niyetine izleteyim. Bi' Zaytung Sinema değillerse de eğlenceli:
Hepsi toplanmış bir masaya ama "Bu sene ne süper kahraman filmi yaptı öyle ya" diyen yok...
1) Büyük Açık (The Big Short) - Senenin en 'ekonomik', en 'kriz' filmi...
Yönetmen Adam McKay, 2008 ABD finansal krizinin sebeplerini esprili bir dille, saykodelik* bir kurguyla anlatıp özgün bir iş çıkarmıştı. Ryan Gosling'li, Christian Bale'li kadro sağlamdı. İzledikçe öğrendim: Mortgage kredilerinden bono yapıp pis finans işlerine bulaşmış bu godamanlar! Bonolar üstüne bahis oynamışlar, evin rızkını CDO'ya vermişler (O CDO'nun ne demek olduğunu küvetteki Margot Robbie'ye bakarken kaçırdım). Bir de 'zehirli CDO' (toxic CDO) diye bir şey varmış asıl, Allah muhafaza, kana karışırsa tepetaklak götürürmüş.
Derken kriz çıkmış işte. TL bozdurup Dolar almak da kimselerin aklına gelmemiş...
* Bu da bizim yörelerden, saykodelik bir ekonomik kriz sahnesi...
Şu da şöyle (arşivden): Brad Pitt'li kriz filmi
2) Deadpool - Senenin en delişmeni...
Yüksek bütçeli Marvel filmlerine alışmışken, kendi halindeki prodüksiyonuyla vizyona girip tüm süper kahramanlara kök söktürdü bu Deadpool... 10 yıllık bir çalışma ürünü olan bu kırmızılı adam, sevdirdi kendini. Yeri geldi seyirci ve film arasındaki 4. duvarı yıktı, yeri geldi Marvel'la, Ryan Reynolds filmleriyle, X-Men'le dalga geçti, kırdı geçirdi bizi... Kendisiyle barışıklığını görüp biz de özgüven kazandık: Sayesinde et benimizle, kemerli burnumuzla, erken boşalmamızla kafa bulabiliyoruz. Mis gibi olduk, stres filan kalmadı hiç. Sağol kırmızılı...
Bir soru: Panseksüel, anti-kahraman ve ölümsüz olma özellikleriyle bilinen Deadpoll, kanser olduktan sonra Amerikan mutant mafyasına bulaşmak yerine Küba'da düzgünce tedavi olsa olmaz mıydı? Castro 90 yaşına kadar yaşadı bak, o kadar ömür yetmez miydi? Ağzına puro yakışmaz mıydı?..
- Bebeğim sen böyle her şeyi soracak mısın?
Şu da şöyle: Çift kılıçlı, oynar başlı, uzun ömürlü Marvel komiği
3) Geliş (Arrival) - Senenin en duygulusu, en yuvarlak harflisi...
Filmde, dilbilimci akademisyen Louise Banks (Amy Adams), 'heptapod' cinsinden olan 7 ayaklı uzaylılarla iletişim kurmak için, bağıra bağıra, "HEMŞERİM, BİZ İNSANIZ, İİN-SAAN, HUUMAAN" diye kendini yorarken niye o kadar duygulandık ki? Çünkü tabii ki bu tarif ettiğim gibi işlemedi o süreç, dilbilim profesör pek bilimsel-duygusal kurdu o iletişimi. Yine de "Neyine bayıldın" diye soranı tatmin edemeyebilirsiniz. Önce deneyimlemesini, üzerine düşünmesini isteyebilirsiniz:
"Bir yuvarlak çiziyorlar, bir ay düşündüyorlar insanları. Demek ki dilleri zengin, öğrenmesi zor. Peki bu bol ayaklılar nasıl öğreniyor, herkes yazabiliyor mu? Çin'de alfabeden dolayı okur yazar oranı düşükmüş, bunlarda da böyle mi? Günlük gazete tirajları kaç? Onların zaman algısı değişik gerçi, 'günlük' diye bir şey yoktur. Garip hayvanlar he! Sevdiriyorlar mı? Isırmazlar di mi?.."
- Döndü dolaştı, yine aynı yere geldi muhabbet...
Yani işte: İnsan türünün basitliğine, dil-düşünce ilişkisine dair düşündüren ve son 10 dakikasında yüz felci geçirttiren bir filmdi bu, hala kaldıysa gidiverin, DVD'si çıkınca kapıverin...
Şu da şöyle: Google Translate'te 'Uzaylıca' bulunmaması sorunu üzerine...
4) Hitchcock/Truffaut - Senenin en sinema aşkı körükleyicisi...
Gerilim ustası Hitchcock, nam-ı diğer Hitch ve Fransız Yeni Dalgasının efendi çocuğu Truffaut'nun söyleşileri 1966'da kitaplaştırılmış. Kent Jones ise, kitabı anca sindirerek 2015 yapımı bu uyarlama belgeseli yapmış. İyi etmiş: Hayatından-filmlerinden güzel kesitler, ayrıntılar sunuyor, başka yönetmenlere yorumlatıyor. Sen de bu kel ve göbekli adam hakkındaki 79 dakikalık film bitmesin istiyorsun. Bir spor programındaki kel ve göbekli adamları 3 saat gözünü kırpmadan izleyen enişte gibi olmak istiyorsun. Ölüm Korkusu filminde kadının banyodan kılık değiştirerek çıktığı sahneyi yönetmenler saatlerce tartışsın, birbirlerine girsin istiyorsun.
- 'Banyodan çıkan bornozlu kadın' beklerken takım elbiseli ablayla yine şaşırtıyor Hitch...
Bir de Hitchcock'un ağzından bir anı verelim: Yaramazlık etmiştim. Ne yaptığımı hatırlamıyorum; babam elime bir not tutuşturup beni karakola yolladı. Polis notu okuyunca beni bir hücreye kapattı. Hâlâ o hücreden kaçmaya çalışıyorum (Dört cümlelik anıda gerdin yine Hitch).
Şu da şöyle: Hitch Amca İle Gerilim Dolu Saatler
5) Neon Şeytan (The Neon Demon) - Senenin en moda sektörü, en Aleyna Tilki'si...
16 yaşında, manken olmak isteyen kızın vahşi moda dünyasında yaşadıkları... Bu ışıklı dünyanın karanlık yanı, derin okumalar yaptırıyor insana, sanat-görüntü yönetmenliği büyülüyor. Evet, biz salı pazarından LC Waikiki'den giyinenleri bile büyülüyor. Hele ki karanlık bir sahnede kadın duvara yapışıyor, kamera ondan yavaş yavaş uzaklaşırken nefesler kesiliyor, göz kırpmadan izliyoruz (yok, kadın giyinik, onla alakası yok)...
Şu figürü duvar kağıdı yapmak istiyorum eve... Var mı içinizde yardımcı olabilecek olan?
Fakat: Konu, '16 yaşında şaşalı hayatın içine giren kız' olunca insanın aklına ister istemez Aleyna Tilki de geliyor. Beynimde aynı yere kodlandıklarını hissediyorum. Aleyna Tilki'yi nasıl kovabilirim o bölgeden, bilen var mı?
- Hep beni severlerdi ve hep benim takıntılı fanlarım vardı...
Şu da şöyle: Moda filmi, insanın kendisine yakışanı çekmesi midir?
6) O Kadın (Elle) - Senenin en Isabelle Huppert'ı...
Tecavüze uğrasa da işine gücüne devam eden, ama etrafındaki herkesi oldum olası ezen güçlü bir kadın... Isabelle Huppert, dengesiz ve sert bir karakteri hakkıyla canlandırıyor. Kadın oyuncu ödülleri topluyor şu aralar, olay çıkarmasın diye ver ediyorlar ödülü... Filmimiz de; sert, gerilimli, şaşırtıcı. Bilgisayar oyunlarıyla paralel bir şekilde gösterilen sertlik ve gözümüze sokulan sadizm kokulu cinsellik, bilinçdışımıza kadar gidiyor. Bak Freud yazmış diye koyuyorlar önümüze Freud'u... Sen "Haa filmin ismi Elle de ellemekten geliyor o zaman" diyorsun. Alıyorlar önünden Freud'u...
Gördüğünüz gibi ellemek yok... Birbirlerini ellememek için oldukça efor sarf ediyor karakterler...
Aileyi, Katolikliği, orta sınıfı hedefe koyan film kendimizi de sorgulattırıyor: "Abi bende aile yok zaten, Elhamdülillah Katolik de değilim. Yok be ne orta sınıfı, çay-simite talimiz" diye savunma verdiriyor.
Şu da şöyle: Tabii ki 'elle' üzerinden kelime oyunu yapmayacağım. Konu ciddi!
7) Ölümcül Oyun (Ich seh, Ich seh) - Senenin en gergin suratlısı...
Sert-gerilim filmlerinden devam... Yüzüne estetik yaptırdığı için onu tanıyamayan bacaksız oğulları tarafından dışlanan, baskı gören bir kadın... Çocuklar hiç öyle Instagram'da gördüğümüz hınzır-sevimli ünlü bebelerine benzemiyorlar "Bu annemin de yüzü sargılı" demiyorlar, "Yüzü değişse nolur, cillop gibi tripleks evde yaşatıyor bizi" demiyorlar. Kadının yüzü gerildikçe biz de geriliyoruz. Sosyetenin değişiklik hevesi bazen doktorun vajina beyazlatma gerilimine dönüşüyor, bazen sargılı yüz korkusuna:
Yeni vajinayı tanıyamayan partnerin terör estirdiği bir erotik-gerilim filmi var kafamda...
Konu nasıl olduysa, vajina beyazlatmaya geldi ama; filmdeki duvar kağıtları, aynadan ve pencereden yansımalar o biçim anlamlar barındırıyor. Onu da ekleyeyim...
Şu da şöyle: Goodnight Mommy diyen de var: İyi Geceler Anacım
8) Suikastçi (Nie Yin Niang) - Senenin en çekingen dövüşçüsü, minimalisti...
Uzakdoğu'dan, 900'lü yılların Çin'inde geçen bir film... Usta yönetmen Hsiao-Hsien Hou yönetmişti. İsmini doğru telaffuz etmekte sorun yaşadığım için yönetmenin ismini Hasan Hüseyin Hu olarak kodladım, rahat ettim. Minimalist bir anlayış benimseyen Çin Alevisi yönetmen, siyah beyaz başlayıp rengarenk kostümlerle, mekanlarda gezdiriyor bizi. Durgun ve düşünceli bir suikastçi kadının dilemmalarını kovalarken tablo gibi karelere aval aval bakıyoruz.
Çok konuşup dövüşmüyorlar, sıkılabiliriz ama o sırada mizansendeki renklerin anlamı üzerine düşünebiliriz ("O sarı maskeyle bronz bıçağın gri tonu hiç tutuyor mu mesela, öyle kombinlenir mi onlar?"). Ya da geleneksel Çin enstrümanı zither çaldığı sırada, Urfa sıra gecesi havasına girebiliriz.
- Nemrudun kızıı, yandırdı biziii, çarptı sillesini felek misaliii....
Şu da şöyle: Sinema sanatıyla dövüş sanatının birleştiği nokta
9) Şimdi Nereyi İşgal Edelim? (Where To Invade Next) - Senenin en 'ah Avrupa ahhh' filmi...
Michael Moore'un belgeseli 15 Temmuz haftası vizyona girdiği için vizyon yazısına yazamamıştım. Sonra belgeselin konuyla alakası olmadığı halde, boşa gitmesin diye 10 Distopik Film listesine sıkıştırmaya çalıştım, biraz da buraya yazayım: Fazla kilolarını atmak için belgeselde bol bol gezen Moore Abi, Avrupa'nın en güzel uygulamalarını ABD'nin dandik sistemiyle karşılaştırıyor. Belki 'Bizde-Onlarda' caps'lerinden yola çıkıyor ama içerik olarak dolu dolu bir belgesel sunuyor.
Tabii o bize Almanya'daki şirin fabrikayı, Norveç'teki lüks hapishaneyi gösterirken biz ülkeden bıkanlar olarak başka şeyler düşünüyoruz: "Başımızı sokacak bir yer verseniz yeter abi" diyoruz, "Boşver şimdi İtalya'daki mutlu işçi çifti de, biz şu köşeye kıvrılsak olmaz mı" diyoruz. Bize neler neler gösteriyor da bedenimize göre bir mülteci botu bakıyoruz.
Kanepenin solunda bir kişilik boş yer var bak, görüyoruz...
Bu da naçizane, Pera Sinema'ya yazdığım ciddi bir eleştiri: Gerçek Yaşamlara Dayanan Bir Ütopya Öyküsü
10) Tüm Sırların Sahibi Kız (The Girl With All The Gifts) - Senenin en küçük zombisi
İngilizler bir filme el attığında o film klişe olmaktan çıkıyor. Felçli-bakıcı filmi yapıyorlar (Senden Önce Ben) başka oluyor, romantik komedi yapıyorlar (Bridget Jones) iyi oluyor, ajan filmi yapıyorlar (Kingsman) bi' değişik oluyor. Bu film de ne kadar 'mikrobunu hapşurup ısırarak bulaştıran zombi filmi' gibi görünse bile, yetişkinlerin baskıladığı çocuk psikolojisine inmek, çocuk zombinin hayal dünyasına erişmek farklı bir deneyim! İlk yarısı oldukça karanlık ve gerilimli! Ve sonra şok edici bir son! (Cümle sonlarına ünlem işareti koyunca etkilendiniz mi siz de?)
Kurgusu, yılın en karanlık gerilimi Gece Hayvanları'ndaki gibi eksiksiz değil ama, basit yönetmenlik samimiyet-mütevazılık katıyor filme. Mesajı, türümüzü sorgulatıyor. Arkadaşlarla sinemadan dönerken "Neden zombi türü bizden değersiz olsun ki" dedim mesela. "Kimseyi ısırmıyoruz diye biz çok mu iyiyiz yani" diye ekledim. Umarım derdimi anlamıştır, bilet parasını bana ödeten arkadaş! Bir de, dinlediğim en iyi gerilim müziklerinden birini yapmışlar diyeyim ve bitireyim:
"Bunne rora vareee" "Hunne dorab fareee" diye diye, bir hafta dilime takıldı bu şarkı...
Şu da şöyle: Aynen, hepsinin... Özellikle de zombilerin...
Ee, bu liste de bitti?
Hepsi yabancılardan oluşan bu listenin sonuna geldik. Aslında "Yılın En İyi 10 Yerli" filmi diye bir liste de fena olmazdı ama, maalesef ülkemizden o kadar iyi film çıkmıyor. Belki "2014-2016 arasının En İyi 10 Yerli Filmi" düşünülebilir... Bu sene gözüme çarpanlar ise, gişe sinemasından İftarlık Gazoz ve Annemin Yarası; Başka Sinema filmlerinden ise Babamın Kanatları ve Rauf... Bunların hepsi ayrı ayrı anneye, babaya, çocuğa ağlayıp üzülebileceğin filmler... Ağladığımız şeyi severiz biz. Hâlâ boş zamanlarımızda Yeşilçam'daki aile filmlerini övmemizden belli değil mi?
Böyle işte. Aşağıdaki ankete katılımınızı beklerim. 5-6 film arasında iyi çekişme olacak gibi duruyor, patlamış mısırımı da alıp izleyeceğim. Ayrıca anketin aşağısında "Vidi vidi filmi nasıl olmaz, ben bayıldım ona gerzek herif" şeklindeki yorumlarınızı da bekliyor olacağım. Haydi görüşmek üzere, sevgiler...
Twitter: @duraladam
(iletisimcevahiri Brüksel'den bildirdi)
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et