Başımıza Bir İş Gelmeyecekse: 2017’nin En İyi ve En Kötü Filmleri...
Her yıl sonunda biz sinema yazarları, o yıl için ayrı ayrı film listeleri hazırlar ve bu işi abartılı bir şekilde ciddiye alırız. İlk 10’a alamadığımız filmlere çok üzülür, “Sen daha iyi eleştirmen listelerine layıksın” deriz. İlk sıraya koyduğumuz film de sanki apayrı bir değer kazanmış gibi düşünür, sanki yönetmene sahnede plaket verecekmişiz ve yönetmen ödülü almak için merdivenlerden koşarak çıkacakmış gibi heyecanlanırız. Bazen çok kötü filmler için de bir liste oluşturur, söz konusu kötü filmcilere ise çok kızar, savaş suçlusu olarak yargılanıp halkın önünde hesap vermelerini isteriz.
Ben de bu yıl sonu listesini hazırlamak için bir hafta eve kapandım, enerji olsun diye bol bol tahin helvası tükettim ve 2017'nin en iyi 10 ve en kötü 5 filmini bir yazıda topladım. Önce 2017 yapımı güzel filmlerden oluşan şu video kolajı izleyelim de, sonra hep beraber yazıya geçelim:
En İyiler:
1) Kırmızı Kaplumbağa (La Tortue Rouge) - Senenin en sessizi, içine kapanığı...
Michael Dudok de Wit'in yönettiği animeyi görünce bazılarınızın "En iyiler listesine birinci sıradan animasyon koymak da ne, çocuk parkı yaptın iyice köşeyi" dediğini duyar gibiyim. Diyalog barındırmayan, sessizce ilerleyip gevezelik etmeyen, şiir gibi bir film bu. Adada tek başına kalan bir adam var, nerden gelmiş bilmiyoruz, belki bir poğaça için onu köle gibi çalıştıran Survivorcı Acun'dan kaçmıştır, olabilir. Neyse bu herif adadan çıkış yolu arayıp bulamıyor ve o adada bir aile kuruyor, derken yaşamın huzurlu ve masalsı döngüsünü izliyoruz. "İşte doğanın basitliği" diyor ve ekliyoruz: "Peki ya çiftleşecek bir partner bulmak için her gün saatlerce Instagram’da mesai harcayan insanlar?"
Başlıktaki linke tıklayınca yönleneceğiniz Zaytung Sinema yazısında aranıp durmayın, şöyle fragmanı vereyim, "Emekli bir amca-teyze gibi huzur arayanlar buyrun" diyeyim:
2) anne! (mother!) - Senenin en tartışmalısı, eleştirmen güreştireni...
Bu yılın eleştirmen kapıştıran filmlerinden biriydi bu… Kimi, “Bu ne be, gözümüze gözümüze sokmuşlar metaforları” diyordu, kimisi de “Uff, gerilimin tavan yaptığı son yarım saat nefes alamadım ben, demek ki suyun altında izlesem rekorlar kitabına girerdim" demişti. Ben ikinci gruptandım, seçim kampanyası yapar gibi savundum filmi, kapı kapı eleştirmen gezip filmi beğenmeleri için ikna ettim.
Çünkü Aronofksy müthiş yönetmenliğiyle, tek mekan gerilimi olarak başlattığı filmi bir insanlık tarihi ve din alegorisi olarak bitirmiş, film bitince huşu içinde doğru yolu bulmuştum galiba... Aslında tersten bir doğru yol bulmaydı bu, film baştan sona -tövbe estağfurullah- Tanrıyı sorguluyordu. Hoş, diğer durumda Javier Bardem’in tıraşlı hâlinden tahrik olma seviyesine de gelebilirdim, böyle daha iyi...
- Sakın Karayip Korsanları'ndaki şu tipsiz herifi ben oynadım deme!
3) Umudun Öteki Yüzü (Toivon tuolla puolen) - Senenin en mültecisi, en 'nereye kaçsa tutunamayan'ı...
Artık biliyorsunuz Avrupa festivallerindeki jüriler, bir filmde iltica eden birini görünce yapıştırıyorlar ödülü! Fin yönetmen Aki Kaurismaki de her türlü ötekileştirmeye vurucu göndermeler yaptığı bu sade, renkli, bol müzikli filmiyle En İyi Yönetmen ödülünü götürdü Berlin'de... Kendisinin ödül düşkünü olmadığını, sırf ödül için bu konuya el atmadığını Suriye İç Savaşı öncesi çektiği Umut Limanı filminden de biliyoruz, samimiyetinden kuşkumuz yok. Bu yeni eserinde "Kürdü Türkü Çerkezi Lazıyla bu Finlandiya hepimizin" diyen yönetmen, yine sınıfsal ayrımlara da değinmeden edemiyor ve filmin önemli sahnelerinin geçtiği lokantanın mutfağından seyircilere sesleniyor: "Patlıcan ve sivri biber el yakıyor, domatesin yanına yaklaşılmıyor! Vatandaş nasıl dolduracak pazar çantasını?"
Filmden bir replik: “Bütün melankolikleri geri gönderdiler.”
- Keşke "Bekle dedi gitti" şarkısını istemeseydim adamdan... Nakaratın yarısında tıkandı.
- Biraz vicdansızlar filan ama yol yapıyor adamlar...
4) Koca Dünya - Senenin en 'yerli malı yurdum malı, herkes onu kullanmalı'sı...
Yerli filmler ne kadar sanatsal olurlarsa olsunlar, en iyi film listelerine dahil edilmez, yerli otomobil muamelesi yapılır onlara (ki çoğu da öyledir aslında). Fakat koca Reha Erdem, istese bi' Aronofsky gibi film yapamaz mı? Bal gibi de yapar, al işte yapmış da: Metaforsa metafor, gerçeküstüyse mis gibi gerçeküstü, sinematografiyse kol gibi sinematografi! Mesela, toplumda yer bulamayıp ormanda yaşayan veletlerin gece ormanda koşturdukları rüya sahnesi unutulacak gibi değil...
Reha Erdem’in sentetik olduğu kadar gerçekçi de olduğu, insan doğasını incelediği kadar topluma bakmayı da ihmal etmediği,"mitolojiyi de iyi biliriz güzelim, masalları da" diyerek bizden makas aldığı, "entelektüeliz ama oto tamircinin halinden de anlar, motor beygiri de konuşuruz evelallah" diyerek elindeki tavla zarlarını öperek fırlattığı bir film bu. Gözden kaçmasın...
- "Üstü açık aracımla seni eve bırakayım" dediğin bu muydu?..
5) Loving Vincent - Senenin en empresyonisti, en kulağı kesiği...
Evet, Facebook’ta Twitter’da uzun zamandır fragmanını görüp görüp "Gelse de izlesek, şöyle Van Gogh’un yağlı boyalarına bansak” dediğiniz film bu… Ve evet, bu müthiş animasyon çalışması, yılın bu son haftasında vizyona girdi, hemencecik En İyi Filmler listesine de giriverdi. Van Gogh'un intiharını soruşturan bir aile dostu üzerinden ilerleyen film, en başta biçimiyle dikkat çekiyor. Boru değil, 125 ressam çalışmış bu filmin yapımında, önce gerçek oyuncularla çalışılmış da sonra bu kareler, Van Gogh tarzı yağlı boyalara büründürülmüş ve film için 65 bin adet yağlı boya çizilmiş.
Daha 37 yaşında vefat eden Van Gogh'un yaşamından türlü ayrıntılar gördüğümüz filmde, sanatçı hakkında konuşulurken şöyle deniyor: “…ve büyük sanatçılar her zaman öfke doludur. Onların gıdası budur.” İzleyici olarak hak veriyoruz: Mesela ben de bir arkadaştan bir org buldum geçen ve yeni yeni çalmaya çalışıyorum, çalamayınca öfkelenip tuşlara vuruveriyorum. Zor yani... Filmden de anlıyoruz ki Van Gogh'un yaşadığı kasaba dar gelmiş ona, bu büyük sanatçı, döt kadar kasabaya ve küçük insanlar arasına sığamamış, psikolojisi bozulmuş. Kulağını kesmesin de n'apsın! Biliriz biz de taşrada sanatçı olmanın zorluğunu (Eskişehir'de Sinema TV okumak), anlarız...
- Taşranın sıkıntısı bi şey değil de, bu vesikalık çektirme olayı çok geriyor beni...
Şaka maka, polisiye bir öykü olarak ilerleyen ama çözümden öte ayrıntılara, mekanlara, psikolojilere odaklanan filmi bulursanız kaçırmayın, her zaman böylesini bulamazsınız perdede! Bu deli işi sanatsal çalışmadan büyük bir haz alacak, yaşarken sarı sarı empresyonist tabloları alıcı bulmayan ve aşk hayatında da oldukça başarısız olan Van Gogh ustaya oldukça efkarlanacaksınız.
- İşte o gün bi inandım orospuya, tam 20 yıl geçti... Uzatmayalım, Zagor'a müebbet verdiler...
Puan: 85-90… İzledikçe çoğalır o…
Şimdi böyle her filme böyle 1-2 paragraf yazarsak yazı bitmez, En İyiler'in bundan sonraki filmlerini alfabetik sıraya göre dizeyim ben, yazı linklerini ve künyelerini vereyim, sonra biraz da kötülere bakalım:
6. Ay Işığı (Moonlight)
Tür: 'Son anda Oscar kazanma gerilimi' Yapım: ABD Süre: 110 dk. Yönetmen: Barry Jenkins Oyuncular: Trevante Rhodes, Ashton Sanders, Naomie Harris, Mahershala Ali
7) İşe Yarar Bir Şey
Tür: 'Şiirsel olsun diye yavaş trene bindik ama bu da gitmiyor be anam sıkıntısı' Yapım: Türkiye Süre: 104 dk. Yönetmen: Pelin Esmer Oyuncular: Başak Köklükaya, Öykü Karayel, Yiğit Özşener
8) Neruda
Tür: 'Uzun ince bir Şili'de gündüz gece giden Neruda dramı' Yapım: Arjantin, Şili, İspanya Süre: 107 dk. Yönetmen: Pablo Larraín Oyuncular: Luis Gnecco, Gael García Bernal, Mercedes Morán
9) Toni Erdmann
Tür: 'Almanlar disiplinli derdik ama herif goygoycunun önde gideniymiş şaşkınlığı' Yapım: Almanya, Avusturya Süre: 160 dk. Yönetmen: Maren Ade Oyuncular: Peter Simonischek, Sandra Hüller
10) T2 – Trainspotting
Tür: '20 sene öncesinin keşlerini buluşturma partisi' Yapım: İngiltere Süre: 117 dk. Yönetmen: Danny Boyle Oyuncular: Ewan McGregor, Ewen Bremner, Jonny Lee Miller, Robert Carlyle
- Önce tuz, sonra tekila, ardından limon, en son da kokain miydi? İyice karıştırıyorum artık...
En Kötüler:
1) Bordo Bereliler: Suriye - "Propaganda bile yapmayı beceremiyonuz be" kötüsü...
Reis ve Osmanlı Subayı gibi inandırıcılıktan uzak, sinemadan bihaber, evlere şenlik kötülükte bir propaganda filmi... Çoğu eleştirmen, bu filmleri izlemeyi izlemeye bile dayanamadığı için senenin en kötü filmlerinde Tom Cruise’un oynadığı Mumya’yı filan sayıyor. Oysa şu filmi izleseler, Tom Cruise'a kur yapan mumya zombinin topraklı ellerini öperler bence. Heyecansız aksiyon sahneleri birkaç yumruk ve atlamayla geçiştiriliyor, dandirik entrika da -gayet ilkel bir şekilde- kapı arkası dinlemelerle geçiştiriliyor. Belki yapay zeka ileride yönetime el koyacak ama bunlar sinemadan anlamadıkları gibi teknolojiyi de "Yavrum yanlışlıkla yine birini aradım ben" diyen babaanne kadar biliyor.
Şu haber bu filmden daha çok heyecan veriyor bünyelere...
2) Cumali Ceber: Allah Seni Alsın - "Bi Recep İvedik bile çekemiyonuz mu lan" kötüsü...
Fragmanında 10 kere 'sıçmak' sözcüğünün geçmesinden tanıyoruz onu. İyi bir tarafını bulmaya çalışacak olursak; Loving Vincent'in yapımı için nasıl 10 yıl zaman harcandıysa, bu film de 10 dakikada sıçılmış gibi duruyor, o da bir şeydir, tebrik etmek gerekir. Bir iyi tarafı daha, birçok insan için filme sosyal medyada sövüp deşarj olma olanağı yaratmış olması. Kötü haber ise şu ki; ikinci film 8 Haziran’da vizyona girecek, üstelik Deadpool'dan bir hafta sonra! İster istemez elalemin yapımcısı ne güzel Deadpool filan yapıyor diyeceğiz. Sanki komşunun çocuğuna oynasın diye drone kamera alınmış ve bizim evde en fazla dedemizin hacdan getirdiği hac dürbünü varmış gibi olacak.
Seni Cumali Ceber filmiyle beraber andığım için özür dilerim hac dürbünü...
3) Transformers 5: Son Şövalye (Transformers: The Last Knight) - 'Sahibinden satılık ikinci el otomobil' kötüsü...
Uzayın başka yerlerinden dünyaya gelerek trafiği yerle bir eden, toplu taşıma kullanmayı sevmedikleri için birçok kazaya sebep veren autobot'ların bitmek bilmez öyküsüydü bu da... Şu gürültülü, amaçsız filmin yerine ABD'deki bir suçlu-polis kovalamacasının haber görüntüsünü izleseniz daha fazla heyecanlanabilir ya da internetten garip ikinci el araba ilanlarına bakarak daha çok eğlenebilirsiniz.
Bu fazla aksiyonlu geldiyse Çorum Alaca Cumhuriyet Meydanı'nın canlı Mobese görüntülerini izleyebilirsiniz...
4) Resident Evil: Son Bölüm (Resident Evil: The Final Chapter) - "Ne oluyor anlamıyorum ki ben" kötüsü...
Yönetmen Yine Paul W. S. Anderson'un nikahlı eşi olan başroldeki Milla Jovovich'in güzelliği de artık izletmeye yetmiyor. Çekimler yarım saniyede bir değişip durduğu, görüntüler üzerimize üzerimize geldiği için son filmde neler olup bittiğini bile anlamak mümkün olmadı. Sonlara doğru sürpriz gibi bir şey oldu ama inan hiç umrumda değildi, sadece biraz yavaşlasınlar, kamera Milla'nın yüzüne birkaç saniye odaklansın ve hemşire kıyafetli Milla "Şşş, sakin ol" yapsın istiyordum. Zaten başarılı bir gerilim olan ilk filmden sonrasının niye çekildiğini hiç anlamadım ben. Tahminimce, yönetmenle Milla, ilişkilerini renklendirme amacıyla yapılan küçük oyunlar niyetine, heyecan olsun diye çekiyorlar.
Tırnağı perdeye takılan kedi duruşuyla düşmanlarını avlayan Milla ablamız...
5) Karanlığın Elli Tonu (Fifty Shades Of Grey 2: Fifty Shades Darker) - 'Sevişirken yanlış bir hareket yapıp birbirlerini acıtan sevgililer' kötüsü...
"Bu kadar zenginlik ve yakışıklılığa iki kırbaç yemişiz çok mu kızlaaar" konusuyla ve yalandan entrikalarıyla senenin en kötülerine girmeyi fazlasıyla hak eden bir yapım... Maalesef, Özgürlüğün Elli Tonu ismiyle yine 14 Şubat haftasında yeni filmi gelecek bunun. En son bunları evlenirken bırakmıştık, şimdi de karı koca hallerini izleyeceğiz belli ki. Belli ki bizim Anastasia (Dakota Johnson), BDMS'yi farklı bir seviyeye taşıyacak ve ilişkilerini sorgulayanlara karşı "Kocam değil mi, sever de döver de" diyecek. Belki eve geç gelen Christian'a (Jamie Dornan) "Nerdeydin bakayım sen bu saate kadar" diyecek, Grey de kemerini çıkarıp oracıkta… Romantizmle harmanlanmış sert sevişmeler…
- Bugün çok az şaplakladı popomu... Eskisi kadar sevmiyor mu acaba beni?
Onu bırak da yeni ne var?
Senenin iyilerini kötülerini yazacağız diye 29 Aralık haftasının vizyon filmlerini kaynattık arada. Ama zaten Loving Vincent filmini kaçırmayın demiştim; bunun yanında Kalp Atışı Dakikada 120 filmi AIDS'e karşı farkındalık mücadelesi veren LGBTİ bireyleri ele alıyor, biraz fazla uzatsa da güzel film, önerilir. La La Land gibi sene sonu müzikali arayanlar için de Muhteşem Showman fena bir tercih değil gibi duruyor, bi bakılınabilinir. (Yazı biterayak vizyon yorumu da yaptım bak sizin için)...
Haydi o zaman 2018'in ilk sinema yazısında görüşmek üzere, pek eğlenceli yılbaşları dileklerimle...
Twitter: @duraladam
(iletisimcevahiri Brüksel'den bildirdi)
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et