Orta Doğu’dan Sıkılanlara IRA - İngiltere Kavgası: Say Nothing
Say Nothing… Üzerinde güneş batmayan imparatorluğun tarihinde kocaman bir gölge oluşturan IRA yani Irish Republican Army (İrlanda Cumhuriyet Ordusu)’yi mercek altına alan bu dizi son günlerde dünyayı kasıp kavuruyor.
Bir dönem Birleşik Krallık ve ABD tarafından “terör örgütü” listelerinde yer alan IRA’nın kalbi, Kuzey İrlanda’daydı. Haliyle Say Nothing de bizleri Irish pubların, kızıl saçlı insanların kuzeydeki memleketi Belfast’a götürüyor. Dizi özellikle the troubles adı verilen 68-98 yılları arasındaki dönemi ve sonrasındaki ateşkes süreçlerini insan hikayeleri üzerinden anlatıyor. Patrick Radden Keefe'nin çok satan romanından uyarlanan Say Nothing, bir FX dizisi. Adını ise örgüt üyeleri arasındaki sessizlik kuralından alıyor.
Uyarmadan geçmeyelim… İlk bölümleri izlerken dizinin sadece IRA yanlısı bir gözlük ile dünyaya baktığını düşünebilirsiniz. Zira ana karakterler tüm adanmışlıkları ile milli bir görev olarak gözlerini kırpmadan kanlı eylemler gerçekleştiriyor. Ancak dizi bir annenin IRA tarafından kaçırılması üzerinden vicdan yoklaması yaparak gelecek bölümlerdeki dönüşümün yatağını hazırlıyor.
10 çocuklu bir kadın olan McConville’in hikayesinin son bölüme kadar gizlenmesi hikayenin temposunu canlı tutuyor. Bölümler ilerledikçe karakterler dönüşüyor. Zamanda ileri-geri yolculuk ederek bizleri İrlanda savaşının en ateşli yıllarından ateşkes dönemlerine getiren Say Nothing, tüm bu git-geller içinde odağını kaybetmemeyi başarıyor. Karakterlerin barışçıl gösterilerden kanlı saldırılara, hapishanelere, açlık grevi ve ateşkes süreçlerine uzanan hikayeleri, izleyiciler için de tarihe tanıklık fırsatı sunuyor. (Sanki Orta Doğu’da çok ihtiyacımız varmış gibi…)
Silah, Cübbe ve Kutsal Euro
Dizi, IRA üyelerinin hikayelerini merkeze alırken Price kardeşler üzerinden duygusal dönüşümün ayak izlerini takip ediyor. Kız kardeşi Marian ile birlikte Dolours Price’ın barışçıl protestolardan, Londra’yı kana bulayan eylemlere uzanan serüvenini izliyoruz. Marian (Hazel Doupe - Helen Behan) ile örgütün en önemli kadın militanlarından birine dönüşen Dolours Price (Lola Petticrew - Maxine Peake), “kadınlar narindir, çiçektir, böcektir” klişesine adeta bir başkaldırı gibi dizide boy gösteriyor.
Sert kararları ve adanmış eylemler ile geçen gençlik sonrasında ise tüm yaşananların Dolours üzerindeki ahlaki sancılarını izliyoruz. Karakterlere IRA kanadının önemli isimleri olan Gerry Adams (Josh Finan - Michael Colgan), Brendan Hughes (Anthony Boyle - Tom Vaughan-Lawlor) eşlik ediyor. Her bölümün sonunda yazdığı üzere Gerry Adams’ın IRA ile tüm bağlarını defaatle reddettiğini ekleyelim. (“Merhaba ben mahallenizin kara kedisi, kötü tohumu…” pardon Cengiz Atay’dı o, benzetmişiz.)
İnfazlar, ihanetler, kıskançlıklar ve kardeşlik dizinin politik hedeflerin yanındaki diğer hareket noktaları. Tarihi pek bilmese de hikayeler ile İrlanda’nın yakın geçmişine balıklama dalan izleyici, karakterlerin hikayeleri üzerinden yaşananlar hakkında fikir ediniyor. Elbette insan hayatlarının neler uğruna ve nasıl heba olduğunu hakkında da… Varış noktasında elde koskoca bir boşluk kalıyor. Aslında bu dizi, tüm tarihten bağımsız şiddetin insan ruhunu nasıl kemirdiğini anlatıyor.
İngiliz dizilerinin kadrolu başbakanı bu kez askerlik dönemiyle karşımızda
(bkz: black mirror, the diplomat)
Hikayenin ateşkes yıllardaki kısmı, Dolours Price’in Belfast Projesi denilen bir çalışma için röportaj yapması ile anlatılıyor. Bugünün gözüyle geçmişe bakan Price, olanları anlatırken bir yandan da eleştirmeyi, yüzleşmeyi ihmal etmiyor. 70’lerde henüz 20’li yaşlarında olan Price’ın yaşadıkları ise flashback ile canlanıyor. Karakterlerin genç ve yaşlı halleri farklı oyuncular tarafından canlandırılırken özellikle casting başarısı da dikkat çekiyor. Bu aşamada özellikle Anthony Boyle’ın başarılı performansını konuşmayı yeğliyor, dikkat dağıtan kaytan bıyığını ve yaşlı halindeki eski futbolcu imajını konunun dışında tutmayı tercih ediyoruz.
Ten çorabı görünmezlik pelerini zannetmek
Yalnız gerçeğe sırtını yaslayan hikayesiyle değil, kostüm, dekor, oyunculuk ve yönetmenlik başarılarıyla da alkışı hak eden Say Nothing, izledikçe neden imdb puanlarının 9’a dayandığını gösteriyor. Bu dizide kurgu entrikalar, birbirine tuzaklar kuran karakterler, büyük cümleler yok. Onun yerini örgüt içinde hesaplaşmalar, gerçek karakterlerin ihanetleri, “dava” ve “kaset” savaşları alıyor. Kaset dediysek ses kasedi, yaptığına şantaj böyle aşka montaj diyen yok adada...
Kızılların anavatanında albino kamuflajı
Yine de Say Nothing’in mükemmel olmadığı da aşikar. Her ne kadar özeleştiri yaparak izleyiciyle insani bir bağ kursa da, IRA’nın karşı cephesindeki insan hikayelerine çok sayıda pencere açmaktan yoksun. Bu da diziyi romantik bir zemine taşıyor. Yer yer bir üniversite kulübü gibi gösterilen IRA’nın hikayesini, tarihi olarak son derece yetersiz bir anlatım ile pazarlıyor. İnsan psikolojisini deşen röportaj aksı ile izlediğimiz karakterlerin birer kahraman veya cani değil, yaptıklarına inanan insanlar olduğunu gösterirken bu inancın nasıl ve neden güçlendiğini göstermekten aciz kalıyor. Haliyle duygusal olarak tatmin edici bir dizi olsa tarihi açıdan doyum sağlamıyor. (Dizi burada dizilerden tarih öğrenen izleyicileri, sopalı atlarından inmeye davet ediyor.)
Dönem dizisi solcusu onlarda da aynı evet
Dizinin uyarlandığı kitap çok daha katmanlı ve geniş anlatımı ile daha doyurucu. Fırsatınız olursa okumak faydalı olabilir. Ancak Say Nothing, tarihi bilgi beklentisi olanlar için sadece ilk intiba için tercih edilebilecek bir proje. Eğer izlemeye niyetliyseniz, tarihi bilginiz olmadan da diziyi keyifle takip edebilirsiniz. “İrlanda’daki meseleyi hiç bilmiyorum ve önce onu biraz öğrenmek istiyorum” diyorsanız,
Sonrasında İrlanda’yı ve IRA’yı anlatan daha çok film izlemek isteyenler için de listemiz var,
-
2002 yapımı Bloody Sunday’i önerebiliriz. 1972’de yaşanan ve çoğu henüz çocuk yaşta 13 kişinin ölümüne neden olan Kanlı Pazar’ı anlatan film, özellikle dinamik kamera hareketleri ile sizleri hikayenin içine çekiyor. Birçok festivalden ödülle dönen Bloody Sunday, prömiyerini Sundance’te yapmıştı.
-
Cillian Muphy, Pádraic Delaney ve Liam Cunningham’ı buluşturan The Wind That Shakes the Barley de İrlanda’daki savaşın henüz başına bizleri götüren 2006 yapımı bir film. Sıradan insan hikayelerine odaklanarak güç kazanan film, Ken Loach imzası ile Cannes’da Altın Palmiye almıştı.
-
Fifty Dead Men Walking, özellikle oyunculuk performansları ile akılda kalan bir diğer filmdi. Sadece Jim Sturgess’in performansı için bile izleme listesine girebilir. IRA’ya casus olarak giren Martin Macgartland'ın gerçek hayat hikayesini anlatan film, özellikle aksiyon sevenlerin tercihi olabilir.
-
Hunger yani Açlık, 2008 yapımı en meşhur İrlanda filmlerinden biri. Açlık grevine giren direnişçi Boby Sands’in hikayesine odaklanıyor. İzleyicileri İrlanda'daki Maze Hapishanesi'ne götüren film, yönetmen Steve McQueen’in etkileyici sinematografisi ile belleğimizde son derece çarpıcı biz iz bırakıyordu.
-
I, Dolours ise Say Nothing’in baş karakteri Dolours Price’ın hikayesini ve itiraflarını anlatan bir diğer yapım. Dizide çizilen portrenin hatlarını biraz daha netleştirmek isterseniz başvurabileceğiniz zengin bir kaynak. Ancak filmi bulmanın epey zor olduğunu eklememiz lazım.
Say Nothing; kız kardeşlik, gerçek suç eylemleri, politikanın ikiyüzlülüğü ve gençlik inancının cazibesi üzerine çok etkileyici bir drama. Ülkemizde Disney Plus’ta yayınlanıyor. 9 bölümden oluşuyor ve her bölümü 1 saat civarında. İzlemek isteyenlere şimdiden iyi seyirler.
BONUS:
Güzel cover, Irish pub’a gidip biranızı yudumlarken dinleyebilirsiniz. ?
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et