Vizyonda Bu Hafta: ‘Çilek’li, ‘Böcek’li, Çellolu Filmler... Filmlerimiz...
Soğuk ve yağışlı ve iğrenç havalarla birlikte yavaştan güzel filmler de vizyona girmeye başladı sevgili sinemasevici. Ama bunlar en tehlikeli aylar. “Ooo iyi yaz bittiğine göre adam gibi filmler gelmiştir” artık diye evden hazırlıksız çıkıp yolda yerli komedi filmleri dalgasına tutulmak da var. O yüzden tedbirli olmak, ‘Vizyonda Bu Hafta’yı sıkıca okumadan evden çıkmamak lazım. Uzatmayalım, bu hafta vizyona giren 2 yerli (baş parmak aşağı) ve bir yabancı (iki kelime) filmi sizler için değerlendirdik.
Çilek – Azra Akın öyle bir şey söyledi ki!!!
Türkiye’de polisiye sineması; bütün olay çözüldükten, atı alan Üsküdar’ı geçtikten, ölen öldükten ve kalan sağlar bizim olduktan sonra gelen polis demekti uzun yıllar boyunca. Sonra polisler kendilerini geliştirdi, olay yerine ambulanslardan önce gelmeye başladı, 2-3 yılda bir çekilen polisiye filmlerimiz de bu sırada gelişme gösterdi elbette…
Bu polisiye filmde de son dünya güzelimiz (yani ikinci) Azra Akın’ı başrolde görüyoruz ama hiç Azra Akın’a benzetemiyoruz. Zira biz onu böyle bilmediydik. Miss Turkey, Miss World olduğu zamanlar gülüşüyle kainata “dünyalılar çok şirin gelsenize” mesajları gönderen, helal süt emmiş ve kadrosu çıkmış hanım hanımcık öğretmen kız formatındaki o kadın çok bozmuş. Sürekli PMS halinde gibi, ağzından küfür eksik olmayan nalet, çatık kaşlı biri olmuş… Ama size bi şey söyliym Bu kızı hep Hayri bu hale getirdi! Hayri mi kim? Barında kıza şarkı söyleten, aynı zamanda sevgilisi de olan mafyatik itin teki…
Hikayeye gelirsek;
Çilek, Hayri’nin boktan barında boktan şarkılar söylediği boktan kasabadan göçerek İstanbul’a gitmeyi ve PowerTurk Top 20 listesine girmeyi istemektedir (-mektedir ekini koyarsan sinopsis olur). Çilek’e sırılsıklam aşık olan Kaan, neyine güveniyor kendisi de tam bilememekle birlikte bunun teminatını verir. "Hallederiz, o iş bende" der ve Çilek, Kaan ve benzin parasına ortak olsun diye arabaya doluşturulmuş kimi arkadaşların İstanbul yolculuğu başlar. Ve fakat “bu şehir arkalarından gelecektir”. Hayri’nin adamlarıyla beraber polis de peşlerine düşer, Çilek o arada laflarını beğenmediği bir polisin kafasına sıkıverincesi… Neyse işler çirkinleşiyor işte…
Filmin puanı: 5’lik not sistemine göre Azra Akın 4, Halil Sezai 2, film 3…
Eğer Yaşarsam (If I Stay) – Kanka bi şey sorcam, ben ölsem üzülür müsün?
İkinci filmimiz “eksi 18”, teenage drama, duygusal ergenlere dair hayat aforizmalarıyla dolu bir yapım. Kahramanımız Mia’nın ailesi eski punkçılardandır, ama artık ununu eleyip eleğini asmışlardır. 17 yaşındaki güzel ve genç Mia ise çelloya merak salmıştır, YGS’de barajı geçerek büyük bir müzik akademisinin sınavlarına girmiş sonuç beklemekte ve youtube’da siyah beyaz gotik fotoğrafların olduğu klipler izlemektedir. Bizim dikkatimizi ise, ailesiyle geçirdiği trafik kazasının ve bir rock grubunda çalan yakışıklıya aşkının konu edindiği filmde Mia’yı canlandıran Chloe Grace Miretz çekmektedir. Leon filminde oynayan 14 yaşındaki Natalie Portman gibi, hem güzel hem rolünü iyi kıvırıyor, ileride çok can yakacak gibi maşallah...
Kazadan sonra ailesini kaybeden ve kendisi de komaya giren Mia’nın ruhunun bedeninden koparak olanları anlamaya çalışmasını, flashbackler yapmasını, kendince hayatı sorgulamasını, hayata dair önemli mesajlar ("Kızı boş bırakırsan ya davulcuya ya basçıya…", "Çelloya küçük yaşta başlanmalı", "insanlar maske takıyor :(((") vermesini izliyoruz.
Bakalım, hemşirelerin sürekli kulağına “Dayan kızım” diye fısıldayacağı, yakışıklı gencin elinden tutup sevgi sözcükleri söyleyeceği ve sinema salonundaki ergenlerin aforizmalarını araklayıp facebook’ta prim yapacağı Mia kendine gelebilecek mi?
Filmin puanı: Sağlıklı olsun yeter! Müzikler iyi bu arada…
Böcek – Ama sempatik olanından, Uğur Böceği…
“Fasülye” adlı ilk filmlerinde orijinal bir hikâye ortaya çıkaran ve yer yer gülmekten çene ağrıtan arkadaşlar, 13 yıl aradan sonra osuruk, şive ve “Türk magandası” olmadan da komedi yapılabileceğini hatırlatmak üzere tekrar bir aradalar. Yakın zamanda vizyona girecek (ya da girmesi muhtemel) “Sabit Kanca 2, Oflu Hoca'nın Şifresi, Vay Başımıza Gelenler 2.5.” gibi filmleri düşününce böyle bir hatırlatmaya ihtiyacımız var idi. O yüzden iyi etmişler…
Uğur ve Barış iki kankidir ve unutulmaya yüz tutmuş bir meslek, DVD dükkanı işletmeciliği icra etmektedirler. İki kafadar, Uğur'un aşık olduğu ve evlenmeyi düşündüğü Leyla için bir film çekmek ister. Her şey Leyla’nın abisi ve aynı zamanda DVD dükkanının da finansörü olan Engin’in gözüne girmek içindir, ama tam o sırada Leyla'nın başka biriyle evlendirileceği haberi gelir, olaylar karışır.
Filmin içindeki filmde ise Uğur, dev bir uğur böceğine (aha yapıştır KAFKA’yı!) karşı savaşıyor. Filmimiz, Uğur ve Barış'ın filminin belgeseli niteliğinde de olduğu için bir belgesel özelliği gösteriyor aslında… Ama tam öyle değil. Böcekli film ve belgesel bu filmin alt kümesi, belgesel aynı zamanda filmin kendisi, izlediğimiz film deee… aman neyse işte, film aynı zamanda “sahte bir belgesel janrında” diyerek artistik bir yorumla geçelim…
Genç eleştirmenlere öneri: Bir film eleştirisi yaparken “tür” yerine “janr” kelimesini kullanırsanız eleştirileriniz daha bir lezzetli olur, ağızda dağılır...
Filmin yönetmeni Bora Tekay ve senaristi Haluk Özenç filmde de yönetmen ve senarist rollerinde aynı isimlerle yer alıyorlar (biraz İşler Güçler hesabı). Tekay ve Özenç, sektörde tutunamamış, “kaybeden” isimleri canlandırıyor ve bu ikili “gençlerin işi görülsün” diye (paraları var diye) Uğur ve Barış’a yardım ediyor, ortaya bir sinerjinin çıkmasıyla film de sıcak bir hale geliyor.
Genç sinemacılara öneri: Birkaç kaybeden bir araya gelip gerçekleşmesi zor olan bir amaç uğruna omuz omuza verirse o film kendiliğinden “sıcak bir film” haline gelir, aklında bulunsun...
Filmin puanı: Bağımsız filmin puanı olmaz!
-BİTTİ-
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et