Vizyonda Bu Hafta: Colin Firth'lü İngiliz Aksiyonu, Suluboyalı Japon Animasyonu, Tam Organik Türk Meczubu...
Sinema dolu cillop gibi bir dönemden geçiyoruz. Daha geçen gün 47. SİYAD Ödülleri vardı, Kış Uykusu dut ağacına dalmış çocuk misali ödüle doymadı. Sonra festival cemresi düştü toprağa, 34. İstanbul Film Festivali'nin film seçkisi açıklandı. Gençlik Filmleri Festivali, beleş gösterimleriyle Eskişehir-İzmir-Ankara-İstanbul üniversitelerine doğru yola çıktı (genç festivaldir sonuçta, cebine harçlık koy). Ve kadın olmanın güçlüklerini, ataerkil sistemin öküzlüklerini görelim diye 13. Filmmor Kadın Filmleri Festivali başladı.
Vizyondan n'aber: Sektör ise Maximum Card sponsorluğunda standart film dışkılıyor bu aralar (halk bunu istiyor). Yine de her zevke göre güzel bir seçkimiz mevcut abim/ablam: Gülmelik yerli, ağlamalık yerli, eğlenceli aksiyon, masallı animasyon, politik alt metinli apaçi...
Daha fazla eveleyip gevelemeden sadede gelelim:
Kingsman: Gizli Servis (Kingsman: The Secret Service) - Övvv növvv
Matthew Vaughn çekmiş. Kendisi, filmlerinde (Snatch, Kick Ass, Stardust...) aksiyon, suç, süper kahraman türlerinin klişeleriyle tassak geçen tassaklı bir abimiz. Kingsman da böyle, klişelere karşı savaşan Matthew abimiz casus klişelerinin üstüne yürüyor. Yürü be abi, helal be sana...
- Matthew Abinin Yeri: Su altında aksiyonlu nargile keyfi
Film?
Karizmatik İngiliz aksanlı, cool aktör Colin Filth, Harry isminde birini oynuyor. Jilet gibi takım elbiselerle dolaşan süper bir casus kendisi, iş arkadaşları ona Galahad diyor. Kingsman diye bağımsız bir istihbarat kurumunda çalışıyor, istifa edecek olsa paşa paşa eder yani, kendi işi sonuçta, serbest casusluk...
Neyse, bir şark görevi esnasında Galahad'ın hayatını gözükara bir casus kurtarır. Bizimki de 17 sene sonra o adamın serseri çocuğunu bulur ve Kingsman seçmelerine götürür. Bakalım bizim Eggsy ismindeki doğuştan casusluğa yatkın çocuğumuz, Oxfordlu züppe adayların arasından sıyrılabilecek midir? Acaba Survivor All Star-Casuslar takımında kendini gösterebilecek midir? Sonra sırada dünyayı kurtarmak var tabii (klişeye gel)...
- Siz devam edin, ben ve İngiliz aksanım biraz cool takılıp gelicez...
Filmin en süper yeri: Üstte görselini gördüğünüz, harika bir "kilisede katliam" sahnesi var ki sorma... Ağır çekim sahneler ve hareketli müzikle beraber ağzın açık kalıyor da kapatamıyorsun, koltuğuna mıhlanıyor da kalkamıyorsun. Tarantino ve Kim Ki-Duk görse kıskançlığından kolunu ısırır, sinirinden ağlar...
Puan: 83.5 (Küsürlü puan verme klişesini ti'ye aldım)
Bana Adını Sor - Senenin en melodramatik, en üçgenli, en Engin Hepileri'li filmi...
Çok acayip bir kafası var filmin. "Ne bu şimdi, Yeşilçam aşk klişeleri falan?" diye düşündürüyor izleyeni. "Bana Hicran De ve Benim Adım Gültepe dizilerinin devamı mı" diye düşünüyorsun, değil... Çağan Irmak tipi bir potbori-melodram mı diyorsun, ı-ıı, o da değil. "Acaba Yeşilçam filmlerini mi ti'ye mi alıyor" diyorsun, yok bee, bir Arabesk filmi olabilir mi bu allaasen? Otantik, nostaljik, dramatik ve melodramatik bir aşk şeysi galiba bu...
Konu?
"Sen beni sevmiyorsun", "Ben ona aşığım", "O sana layık değil" sularında seyrediyor hikaye. Engin Hepileri'nin tepe açısını oluşturduğu bir aşk üçgeni mevcut. Sonrası hastalık, sağırlık, parasızlık, arada küçük çaplı sevişmeler... Hepileri yine iyi oynamış. Adamı yıllardan beri genç yetenek diye biliyoruz fakat bi' tam kıramadı kabuğunu. Fenerbahçe'de yıllarca genç yetenek olarak oynayan Semih Şentürk gibi Başakşehir'e düşmez inşalla...
Puan: Klişeleri ti'ye alıyorsa 60, almıyorsa 40
Prenses Kaguya Masalı (Kaguyahime No Monogatari) - Suluboya fırçası 3D animasyona karşı
Baştan söyleyeyim, böyle animasyon 40 yılda bir gelir, kaçırma. Miyazaki'nin ekürisi, Heidi'nin yaratıcısı Isao Takahata yaptı. 80'lik amcamız 2006'da başlayıp 7 sene çalışmış, üşenmeden tek tek elleriyle çizmiş, arada torununun resim ödevlerini falan da yapınca uzun sürmüş bitirmesi. Sonunda destansı bir film armağan etmiş bize. Öyle 3D gözlükleriyle görülmez bunun güzelliği, animasyon gibi animasyon, animasyonun dibi...
8'li suluboya setiyle siz de böyle harikalar yaratabilirsiniz... (Şaka lan nereye yaratıyon...)
10. yy'a ait bir Japon halk masalından esinlenme. Bu Japonlar da bi' manyak, daha 900'lü yıllarda anonim bilimkurgu masalları var. O zamandan belliymiş demek ki bunların bi' yere geleceği. Neyse, bambu ağaçlarından geçimini sağlayan köylü dedemiz, bir bambu fidanında prenses görünümlü küçük bir kız bulur. Alır kızı eve götürür, kız temiz havayı görünce hemencecik büyüyüverir. Gel zaman git zaman, dedemiz bunu prenses gibi yetiştirmek için başkente taşınır. Bizim kız serpilip güzelleşir, soyluları peşinde köpek eder. Aklında da hep çiçek, böcek ve bambular vardır...
Filmin en süper yeri: Kaguya'nın kentten köye kaçış sahnesi tek kelimeyle muazzam, hem de ne muhteşem! Kırmızıyla renklendirilmiş kara kalem çizimler aklını alır insanın.
Puan: 89 (Ruh halime göre 88 de olabilirdi, 97 de. Sonuçta sinema otoritesiyim ben)
Mandıra Filozofu İstanbul - İlk filmin kırkı çıkmadan ikincisini çekmeye ne diyorsun filozof?
Bu Mandıra Filozofu, Çocuklar Duymasın dizisinde bir karakterdi. Ergen havuç, "Amaneeen" diyen Emine, "Bababa" diyen Haluk gibi saçma karakterler arasında aklı başında güzel bir tipti. Tüketimin gereksizliğinden, doğayla uyumlu yaşamaktan falan bahsediyordu, hoş şeylerdi bunlar. Sonra dizideki Made in Turkey imzasını kısaltarak MinT diye yapım şirketi kurdu yapımcı, bizim Mandıracı'yı da film yaptı. 2014 Nisan'ında vizyona giren ilk film tutunca, köyde yaşayan filozofumuz da fırsatı görüp İstanbul'a geldi ve vakit kaybetmeden vizyona girdi.
Eee?
İşte bu filozof arkadaş, paraya, telefona, kişisel gelişime falan karşı olduğunu tekrarlayarak güldürürken düşündürmeye çalışıyor bizi. Biz düşünürken de 3. filmi çekiverecek herhalde. Başrol Müfit Can Saçıntı, köyde kendi sebzesini kendi eker gibi, kendi filmini kendi çekmiş yine. Organik olmuş ama tam olmamış.
- Ohh mis gibi beton kokusu...
Puan: 55 (Her filmde 10'ar 10'ar düşürücez, haberin olsun)
Yazı bitmelik oldu, ben bittim, filmler bitmedi:
Çekmeköy Underground:
Daha önce İstanbul belgeselleri çeken Aysim Türkmen'in ilk kurmacası. Türkmen, bi' nevi bu toprakların zencileri olan rapçi gençlerimize (aka apaiçi) zoom in yaparak kentsel dönüşümü anlatıyor. Hadi yine iyisin, biterayak hoş bir film bulduk sana. (not: Varoşu anlatayım, oradaki gençlerin hikayesine çekeyim diye yola çıkıp yolu Türkçe Rap'ten geçmeyen uzak bi yere gidip ölsün mümkünse zaten. Daha ne anlattığını bilmiyon eline kamera almışsın ibiş)
Selam: Bahara Yolculuk:
Cemaat'in son 2 senede çektirdiği 3. film bu. Gülen hocaları film hakkında "aşk u şevk tabiî hâlleri", "adanmışlık mefkûreleri", "tâife-i nisa, tâife-i rical" gibi yorumlarda bulunmuş. Bu şifreleri çözen filme parasız gidebiliyormuş...
Sevimli Ejderha: Kokonat:
Suluboyadan uzak bir 3D animasyon, ejderha yiyen kahramanımızın vejetaryen (vejeteryan okunur) olması dışında ilgi çekici bir şeyi yok.
Sindirella:
"Annen ve küçük kardeşini aynı anda sinema götürebilme" kontenjanından. Masal uyarlamalarına doyamayan Hollywood paraya acımamış, prodüksiyonu koymuş yine.
-BİTTİ (Bir grup sinemadan çıkmış insanız işte, dünyayı kurtarma hevesinde... Güzel laf oldu sanki, sonuna da üç nokta koyunca. Instagram'a gelsenize)-
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et