Vizyonda Bu Hafta: İsmail Abi Yolda, Edward Snowden Darda, İranlı Vampir Bacım Ekmeğinin Peşinde...
Sevgili sinema tutkunları, bu hafta vizyona 12 film birden... Abi çok pardon da 12 film nedir ya? İnsan izleyecek lan bunu!,.. Neyse... Bu mevsim normallerinin üstündeki film sayısı yüzünden bu hafta yazı biraz gecikti, kusura bakmayın. Bi de memleketten anamlar geldi falan derken işte... Hadi daha da şey olmadan filmlere geçelim biz:
Limonata - Yol var, Balkan var, İsmail Abi var, Ciguli var... E ne duruyoruz?
Hala Leyla ile Mecnun dizisiyle anılmaktan ne kadar mutlu olurlar bilinmez ama biz yine öyle girelim: Dizinin Mecnun'u Ali Atay çekmiş. İsmail Abi'si Serkan Keskin de oynamış. Ha bir de Ertan Saban var. O da iyi oynuyor ama Leyla ile Mecnun geçmişi yok işte. Film, Ertan Saban'ın oynadığı Makedon aksanlı (anlaşılmadığı oluyor) Sakip üzerinden dönüyor. Babası eski tır şoförü, giderayak vasiyet bırakıyor: Babacık zamanında bir uzun yol çocuğu peydahlamış Karadenizli bir abladan, Sakip onu bulup Makedonya'ya getirmeli.
Olayın Fatih Akın'la bi' alakası var mı?
Sakip, Selim'i bir şekilde punduna getirip dandirik arabasıyla Balkanlar yoluna düşünce film de "yol filmi"ne dönüşüyor, ama yolculuk esnasında güzel espriler-orijinal maceralar olmayınca tam da dönüşemiyor. O yol uzuyor, gözümüzde büyüyor ve Serkan Keskin'in küfrede küfrede bağırması dışında çok muhabbet de dönmüyor. Biraz daha Fatih Akın izlemeleri gerekiyormuş demek ki, o biliyor bu yol-mol işlerini, "yolculukta aksilikler sonrası iyiye giden işler" filmlerini...
- Çok macera yaşayamıyoruz zaten, bari geçerken Ciguli'ye uğrayıp bi' selam verelim... (Toprağı bol olsun)
Konuk aldığı oyuncuların filmleri hakkında hep iyi yorumlar yapan, Beyazıt "Aman kimseye ayıp olmasın" Öztürk'ün programına da konuk oldu ekip. Beyaz'ın soramadığı iki soruyu buradan soralım mı?
- 26'lık Makedon kadının Selim'i görür görmez aşık olması ne iş? Bi tarafta genç esmer güzeli, diğer tarafta kel-göbekli bir orta yaşlı. "Vay be, Makedonya'da işler böyleymiş" diye Doğan'lara, Serçe'lere atlayıp gelelim mi yani oraya? Bu mu mesaj?
- Filmin son bölümlerinde, Makedonya sokaklarında "Blood is not lemonade" yazılamasını görüp "Hee Limonata ismi... tabi, Bosna-savaş-kan... heee" diyoruz. Doğru söyleyin, filmin ismini bulma işini en sona bıraktınız di mi?
Puan: 45 (Araba da 30 basıyordu zaten en fazla)
Citizenfour - Adamda döt var: "Snowden"
Geçenki Oscarlarda "En İyi Belgesel"i aldı bu. Tek başına ABD'yi cümle aleme rezil rüsva eden Edward Snowden arkadaşın gizli belgeleri açık etmesi gösteriliyor belgeselde. Hatırlarsın, 2 sene önce biz tarihi bir Gezi Direnişi ile çalkalanırken, Vali Mutlu twitter fenomenine dönüşürken dünyanın geri kalanı bu olayı konuşuyordu. Ulusal Güvenlik Ajansı (NSA), milyonlarca ABD'linin telefon numarasını çalmış, geçmiş zamanın "Kız msn'i var mı?" diyen tipleri gibi Google'dan falan milletin maillerini almıştı.
Tabii biz bunların hepsini Snowden sayesinde öğrendik, Youtube'daki "tasarım programı öğrenme videoları" gibi tane tane anlatıyor hepsini:
- Pardon ya Windows 8 bu makinede kasıyor biraz... Bekleyin şimdi gelecek belge....
Son sözleri alalım: Kendimizden bir şeyler de buluyoruz belgeselde. Sonuçta biz de, 22.00'dan sonra mahalle bakkalının kamerasının görmediği sote bir yerde çaktırmadan bira almaya çalışan insanlarız. Biliriz o duyguyu.
Puan: 90... Oscar almasaydı da 90
Öğrenci İşleri - 'Çılgın Dershane' upgraded, ama o kadar da upgraded değil....
Penguen dergisinde gündem esprileri çizen Kamuran Süner senaryosunu yazmış. Filmde, Kısmet ve İsmet adlı (isim esprisi olmadan yerli komedi yarım kalır) iki kardeş birbirine giriyor. İsmet, üniversiteye hazırlık dershanesini yıkıp AVM yapmak isterken, Kısmet idealist bir öğretmen olarak direniyor. Bu AVM-eğitimin ticarileşmesi olayından yürüseymişsin keşke Kamuran usta, sen ki Penguen'de ne politik espriler çizmişsindir, politik kurtlarımızı döktürseydin bize...
- Nasıl olsa yerli komedideyiz, garipseyen olmaz. Rahat rahat hareket çekeyim ortaya...
Son söz: Filmin espri düzeyi, kişisel garajların önünde yazan "İnsanlar buraya park etmez" uyarısı seviyelerinde...
Puan: 21 ('inci yüzyıla geldik, hala...)
İntikam Kapanı (Everly) - Başım belada, Zarif Uzi'siyle vahşi bir güzel yaklaşmakta...
Salma Hayek'in canlandırdığı Everly, 4 senedir bir evde seks kölesi olarak tutuluyordur ve yönetmenin "motor" demesiyle beraber artık intikam alma zamanı gelmiştir. Everly'nin kurtulmasını istemeyen çetebaşı Taiko, sadist "çalışanlarını" kadının üzerine tek tek gönderir -ki hepsi telef olunca en son sıra ona gelsin. Everly, bebeği ve annesine kavuşmak ister -ki böyle ulvi bir amaç olmadan eğitimsiz birinin çatır çutur dövüşmesi mümkün değil.
İşte gelsin hafif makineli uziler, gitsin pratik kullanımlı el bombaları, ne tekmeler ne taklalar...
- Hiç yakışıyor mu sizin gibi bir hanfendiye? (cevap: evet yakışıyor)
Aklımıza hemen ne geliyor?
Aklımıza hemen Tarantino'nun Kill Bill'indeki Uma Turman geliyor. O da bebeğinin intikamını almak için büyük patrona ulaşana kadar çatışıyordu. Uma Turman aktifti ama, "paket kılıç servis" hizmetiyle tek tek evlere gidiyordu. Everly ise bir evde sıkışıyor, düşmanlarını karşılıyor. O yüzden daha hızlı olması gerek. Aman çocuk yetim kalmasın, n'olur uzinin mermisi bitmesin!...
Puan: 49 (Aynı zamanda Salma Hayek'in kemik yaşı [göğüssüz])
Gece Yarısı Sokakta Tek Başına Bir Kız (A Girl Walks Home Alone at Night) - Günümüz İran'ında kadın bir vampir olmanın güçlükleri...
Baştan söyleyelim, filmin genel atmosferi ve soundtrack'ine laf yok ama hikayesi çok sarmıyor. Oysa, "İran filmi" diye ortaya çıkınca bi' heyecanlanmıştık; "Baskıcı rejim göreceğiz", "Uff deli alt metin çözeceğiz" diye konuşuyorduk aramızda... Bol müzikli bir kara film havasında seyrediyor film, müziği verip doğaçlama oynatmışlar gibi. İlk filmini çeken yönetmen, müzik dinlerken serbest çağrışım vanasını açıp aklına geleni çekivermiş gibi... Sırf şu sahneyi klip olarak çekseler yetermiş aslında:
Emeklinin uyuşturucusuna kaynak yok mu?
James Dean kılıklı bir adam var ve bunun yaşlı babası uyuşturucu bağımlısı. Şaşırıyoruz tabii... İnsanın bu yaşta emekli standartlarında yaşaması gerekir: Halk Tv başında Kılıçdaroğlu alkışlamak, market broşürlerindeki indirimleri incelemek, "beginner" düzeyinde namaz, koltuk altında taşınan Sözcü... Ama işte bu genç, düşkün babasına uyuşturucu bulmaya çalışıyor, kötü yola sapıyor, o sırada çarşaflı bir vampire aşık oluyor.
Son olarak: Çakal tanıtımcıları tarafından "İlk İran vampir filmi" diye tanıtıldı ama film ABD yapımı. Aferin tanıtımcılar, milletçe alkışıyoruz (Ali Taran'la mı çalıştınız)
Puan: 50 (Filmin yarısı boş mu yarısı şarkı mı?)
Evet, gönül istiyor ki şu filmlere kürekle dalalım, süpürgeyle hepsini çekip salonları havalandıralım. Neyse, geri kalanları da özetleyip hemen bitirelim:
Maymun Prens (Pourquoi j'ai pas mangé mon père)
İnsanın "tam insan olmadığı" çok eski zamanlarda Alp Kırşan'ın seslendirdiği serseri ruhlu bir kral oğluna odaklanıyor film. 23 Nisan'da gösterime giren bu animasyon, evrim tamamına ermediği için maymunluğa yakın duran kıllılardan oluşuyor. Aslında 2 sene daha bekleyip direkt "kılsız insan"a geçebilirlermiş.
Pinokyo (Pinocchio)
Pinokyo'nun her sene en az iki tane çıkan uyarlamalarından biri bu yarı animasyon da. En dikkat çekici yanı, Kuşadası'nda (ahh) çekilmiş olması. Yaz gelse de, burnumuzu tutup çivileme atlasak durgun Kuşadası sularına.
Kendin Ol
"Kendinol" isimli internet sitesinde bir oyun var; verilen görevler yerine getiriliyor, şişe çevirmecedeki "cesaret" seçeneği gibi. Zeynep isimli kadının görevi de bir çiftlik evinde bir gün geçirmek... Derken Zeynebim iki adam tarafından yakalanıyor. Sonrası felaket, şiddetin dozu artıyor... Türkiye yapımı ilk siber-gerilim derlermiş buna.
Neyse, sen sen ol Facebook-Twitter zaman tünelinden dışarı çıkma, olaylara karışma!
Marigold Otelinde Hayatımın Tatili 2 (The Second Best Exotic Marigold Hotel)
İlk hikaye, Hindistan'a tatile gelen yaşlı İngilizler için otel açma macerasıydı, filmin yüzde 90'ı yaşlılardan oluşmasına rağmen çok izlendiydi. Bu film de aynı otelden bir ikincisinin açılması... Yapımcılar, seyirci kitlesinin yaşlılar olduğunu düşünüp "Bunlar zaten ilkini de hatırlamaz, yine gelirler" diye düşünmüş sanki.
Annie
Yukarıda yaşlılar vardı, burada da çocuk var (Az aşağıda da orta yaşlı bir kadın var mesela)... Müzikal film kontenjanından, şirin-küçük kız, evlat edinme, politikacı ironisi, büyük adam-küçük aşk, Cameron Diaz'ın filmde eğreti durması...
Kara Deniz (Black Sea)
İçinde külçe külçe altın barındıran Nazi denizaltısını aramak için bir araya gelen bir tayfa ve işte insanoğlunun çiğ süt emmişliği, merhametten maraz doğarmışlığı üzerine bir gerilim. Olay bizim Karadeniz'de geçiyor ve bi' ara konu Samsun'a kadar geliyor. Altınları bulunca bunların gözü bi' dönüyor ama, boş yeşillik alan bulmuş Karadenizli müteahhitmişçesine...
-Bu nimetler üzerine yemin ederim ki herkes payına düşeni alacak (Rıza Sarraf yemini)
Cake
Hep "Brad Pitt'in eski karısı" olarak bildiğimiz, artık 40'larını yaşayan Jennifer Anniston'un "Oscar'a aday oluruz belki" diye oynadığı film. Claire isimli karakterin Oscar alabilmesi için hem fiziksel ağrılarla hem de psikolojik gelgitlerle süslenmesi, ama yine de Oscar alamaması üzerine bir dram...
O değil de yardımcısı Nina'yı oynayan Anna Kendrick ne tatlı! Hem ne gelgiti var, ne bi'şeyi...
SONUÇ - Sinemadan çıkabilecek miyim doktor bey?
"12 tane film okuduk da elimize ne geçti" diyorsun... Sen Citizenfour'u izle, biz gerisini hallederiz. Yok "Serkan Keskin'i görmeden rahat edemem" diyorsan Limonata'yı da git gör madem... Şu vampirli İran filminin şarkılı yerlerini de klip niyetine izleyebilirsin internetten. Köşeye sıkışmış Salma Hayek'e destek olmak istiyorsan da İntikam Kapanı'na gidiver. Bir ihtimal daha: Çay termosunu alıp bir parka gidersin, Yeni Film dergisinin yeni sayısını okuyup haftayı beklersin. Seçim senin.
-BİTTİ (Yani çok beklenti yaratmak gibi olmasın ama haftaya bayâ güzel filmler gelecekmiş)-
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et