Vizyonda Bu Hafta: Ayı Teddy 2 (Amerika, oyuncak ayılara evlilik hakkını tartışıyor)
Bu haftanın vizyonu temiz, her kafadan film var. Düşkün Hollywood yapımları da mevcut, festival güzelleri de... Afedersin "ayılı" komedi de koymuşlar, eli yüzü yamuk yerli korku da ("Dikkat cin çıkabilir!")... Dahası da var: Koalisyon hesaplarından başını kaldıramayanlardansan, al sana politik güç ilişkileri (A Most Violent Year) ya da Van Persie, Arda Turan'ın transfer paralarıyla kafanı bozduysan, al sana benlik transferi (Self/less)...
Velhasıl güzel vizyon, ben sevdim... İzleyelim de görelim:
Self/less - Kendimi kendimden çıkarsam sıfır kalmaz...
Bu dağıtımcılar artık filmlerin ismini çevirmiyor, gelişine koyuyor son haftalarda: Terminator Genisys'ler, Entourage'lar, A Most Violent Years'lar ... Aslında iyi ki çevirmiyorlar. Self/less'a şöyle gelişigüzel isimler vermeleri de mümkün olabilirdi çünkü: "Aşkın Kendisi", "Ölümcül Oyun", "Benlik Peşinde", "Özündengeç"....
Geçelim Self/less'a
Çok zengin bir mimar olan Daniel, kanserdir ve "Ulan 200 Milyar Dolar serveti harcayacak zaman kalmadı, böyle servetin ızdırabını..." diye düşünerek kurtuluş yolu arar. Bi' arkadaşının önerisiyle, ölmeden önce benlik transferi yaparak ("deri değiştirme" diye geçiyor filmde, sanki tarantuladan bahsediyormuş gibi) sağlıklı beden bulabileceğini öğrenir.
Servetinden küçük bir pay ayırır Daniel (250 milyon dolar, 50'si bıçak parası) ve ameliyata karar kılar. İşlem oldukça basittir: MR cihazı gibi bir şeyin (Şekil 1.1) içine girip çıkınca taptaze bir beden onu beklemektedir...
Şekil 1.1 "Ameliyattan sonra bana kim bakacak" gerginliği...
Ameliyat sonrası Daniel, genç ve yakışıklı bedeninde gününü gün eder: "Day to Night Party"ler, "One Night Stand"ler, "Non-stop" eğlenceler... Dünyada ölüm yoktur milyardere, hayatın cefası hep fakire girer zaten "anasını sattığımın" dünyasında ( bkz. "Orhan Gencebay'dan benlik transferi")...
Lakin her şey güllük gülistanlık devam etmez, bizim Daniel halüsilasyonlar görür -ki bunlar içine girdiği bedenin anılarıymış meğer (spoiler değil valla, fragmanda hepsi var). Yani bu beden de insanmış, fakir de olsa yaşıyormuş, kasabada ailesiyle yaşam süren bir askermiş... Derken başlar aksiyon, benlikler karışır, askerlik içgüdüleriyle ultra zengin mimar refleksleri birbirine girer
-İyi oldu böyle... Balkonla birleştirince salon bayâ genişleyecek....
Bakalım, iyi niyetli para babaları da var mıdır? Daniel, benliğini kaybeden delikanlıya yardım eli uzatacak mıdır? Bilimkurgu başlayan filmimiz, aksiyona dönüşüp Brezilya pembe dizisi olarak mı bitecektir?... İzleyince konuşuruz yine...
Puan: 41 (Bilimkurgusuna 40)
Abartısız bu sene vizyona giren en sağlam filmlerden birine geçelim şimdi de....
A Most Violent Year - 'Gitarı bıraktım, akaryakıt sevkiyatı işine girdim. Mutluyum...'
Kadife sesli, melez yakışıklısı gitarlı müzisyen-aktör Oscar Isaac'in canlandırdığı bir karakter: İsmi Abel Morales, göçmen, 35-40'lı yaşlarında, akaryakıt sevkiyatı patronu, suratsız bir yakışıklı... Var mı talip olan? Yoksa devam ediyorum....
Film boyunca hiç gülmeyen Abel, bir yandan rakiplerini alt ederken diğer yandan yakıtlarını çalan hırsızları ve arkasındaki güçleri bulmaya çalışıyor. Oyunu kuralına göre oynuyor, her türlü dalavereye hakim, çeşitli unsurlar (savcı, banka, kilise) arasında denge kurup cambazlık yapmasını da biliyor. Valla tam koalisyon kurma görevi verilecek adam... Bu arada filmin The Godfather'a, Oscar Isaac'in ise Al Pacino'ya benzerliği gözlerden kaçmıyor:
"Al Pacino'ya benziyor mu" diye incelerken Cüneyt Arkın'a kadar geldim...
Son olarak: Filmin en ufak bir boşluk barındırmayan senaryosu, sinefil olanı orgazm ediyor, kapitalizm eleştirileri solcu damarımıza basıyor...
Puan: 81 (yılının ABD'sinde geçtiğini de bu vesileyle hatırlatalım)
Şimdi biraz tarz değişikliği yaparak haftanın komedisine geçelim.
Ayı Teddy 2 (Ted 2) - Sperm arayan ayının hak mücadelesi
İlk filmde mahalledeki veletlerin dışladığı bir çocuğun oyuncak ayısı diriliyor ve 27 sene boyunca onun en iyi arkadaşı oluyordu. Tüm film, kaygısız ayının ama iyi ama kötü esprilerinden oluşuyordu. Ayı Teddy'yi sıradan bir oyuncak ayı zannedip de çocuklarını filme götürenler ise yanılmıştı: Filmde uyuşturucu, bira, seks ve küfür gırlaydı... Teddy, durmadan parti yapan kadın düşkünü bir ayının tekiydi...
Sokakta beyfendi, mutfakta partici, yatakta ayı...
İkinci filmde, ilk filmde tavladığı kasiyerle evlendiğini görüyoruz Teddy'nin. Artık baba olmak isteyen bir Teddy var ve kankisiyle beraber bu hayırlı iş için sperm bankalarını gezip komik duruma düşmeliler... (Aç parantez: Bu arada bizim kaygısızın aile babası olma isteği nedir ya? Koca Hızlı ve Öfkeli tayfasının hepsini aile babası yaptınız bari Teddy öyle kalaydı)...
Bitirelim: Teddy'nin baba olabilmesi için eşya statüsünden insan statüsüne geçmesi gerekiyor ve mahkeme süreci başlıyor... Daha geçen eşcinsel evliliği serbest bırakan ABD yüksek mahkemelerinden bir müjde bekliyoz yine -ki hepimiz profilimizi peluş ayı yapalım...
Puan: 55 (İlkine 65)
Tehlikeli Oyun (Beyond the Reach) - Açık havada gerilim keyfi
Açık hava gerilimi tarzında film: Yaşlı ve zengin bir avcıyla, taşralı ve genç bir iz sürücüsünün çölde değişen av-avcı olma pozisyonlarına dair... Böyle afilli cümle içinde durduğuna bakıp da bi' bok bekleme yalnız filmden. Maalesef her tarafından hata-klişe fışkırıyor....
Açlık değil de susuzluk çok kötü...
Taşralı gençle, Michael Douglas'ın oynadığı zengin yaşlı, yaban koyunu vurmak için çöle gidiyor. Douglas, yanlışlıkla bir insanı öldürüyor ve taşralı genci rüşvete boğarak bu olayı kapatmak istiyor (Yalnız teklif süper, ben bi' an ikna olmadım değil)... Bizim genç, taşra onuruna sahip biri çıkınca da bunu çölde çıplak-susuz bırakarak ceza çektiriyor amcam, birden Testere'ye dönüşüveriyor. Zaten Çinlilerle iş yapan bir adammmış (Tayland, Kore ya da Hong Kong da olabilir), hayır mı gelir bundan allâsen?
Puan: Kuru 40
Bu çok kötü filmden çok daha iyi bir filme geçeceğiz şimdi... Dikkat et, kalite farkından dolayı vurgun yeme...
Phoenix (Yüzündeki Sır) - Ha Nazi ha erkek milleti, hepsi aynı
2. Dünya Savaşı sonrası geçen, Nazi mağduru bir kadının hikayesinde....
Durun tamam durun, 2. Dünya Savaşı dedik diye kaçmayın hemen. Bu biraz farklı bi' hikaye. Hem sonra sinematografisi de güzel...
Ne diyorduk: Nelly isminde bir kadın var. Nazi kamplarında işkence gördüğü için yüzü tanınmaz halde Berlin'e dönüyor. Sonra yüzünü ameliyat ettirip hala aşık olduğu kocasını buluyor. Kocası ise şerefsizin önde gideni, çıkarcının bayrak taşıyanı... Kadını tanımıyor, öldüğünü düşündüğü karısına benzetiyor onu. Utanmadan ona "Sen karımın yerine geç de servetine konalım" diyor... Bu adi herif sinir ediyor bizi, geriyor, geriyor ve unutulmaz bir final bizi bekliyor...
Filmin ayrıntılı analizi: Kadının sadece surat ifadesinden acayip bir oyuncu çıkar. Sesi de güzel.
Puan: 75 (Ama yine de çok puan vermeyelim ki eleştirmen olduğumuz belli olsun)
Geçelim bu haftanın yerli korkusuna. Yerli korku dedik diye irkilmeye gerek yok hemen, bi' bakalım:
Siccin - Bu sefer cin çarpsın ki korktum, tamam
Şimdiye kadar filmi yapılan değişik değişik isimlerdeki cinleri toplasan vampir-zombilere karşı mücadele edecek bir yerli bir cin bölüğü kurmak mümkün... Bu filmin de yönetmeni Musallat filmiyle bu cin olayını başlatan adam (Alper Mestçi)... Mestçi, Siccin'in ilk filminde büyüye maruz kalan kör bir kız çocuğunu anlatmış, gözlerine lens takmış kıvırcık saçlı cyborg konuşmalı kadınlarla bizi korkutmayı denemişti... Gerçek olaydan esinlendiği iddia edilen bu filmde de yine büyü falan var, ama olaya çok takmadan dekoruna, atmosferine odaklanırsan fena gelmeyebilir...
Siccin 2 filminden kalma, mezarlığa sıfır ev... Evi nasıl bıraktıysa öyle istiyor ev sahibi...
İlk filmdeki gibi, İslami kamu spotu şeklinde gelişen hikayede, kendisine büyü yapıldığı için oğlu ölen ve halüsilasyonlar gören anne büyünün peşine düşüyor. Büyü kötüdür'le başlayan film, büyü kötüdür'ü pekiştirip büyü kötüdür'le bitiyor.
Aman kimseye büyü yapmayalım, büyü gördüğümüz yerde ALO BÜYÜ HATTI'nı (Alper Mestçi'nin cebi) arayalım...
Puan: Büyülü 60, büyüsüz 50
Sıradaki filmi izlemek fırsat olmadı ama fragmanı çok iç açıcı değil gibi, oyunculuklar da pek leş gibi maalesef... Yalnız öyküde bilinçdışı falan varmış, ilgimi çekmedi değil, izleyen olursa yazsın bana. Hem hep ben yazmayayım, "etkileşim kasalım" biraz...
Bir de, bir buçuk sene önce zaten vizyona girmiş Karlar Ülkesi animasyonunu yeniden vizyona sokmuş bazıları. Eski filmin üstüne 3D'yi çakıp 200 salonu da kapatmışlar. Anlam vermek mümkün değil, belki serinlemek isteyen çocuklara buzlu ortam göstermek istiyorlardır... Neyse, fragmanı bu işte:
SONUÇ - Yerli komedilerden kurtulduk mu şimdi?
Şaka maka iki tane "Senenin en iyileri" seçkisine girmesi muhtemel film var bu hafta. Bunlarsan A Most Violent Year LCD monitör versiyonuyla izlenebilir (çaktın di mi?)... Bir diğeri Yüzündeki Sır ise sevgiliyle gidip romantik kurtlarını döktürmeye yarayabilir. Eğer eğlenmek istiyorsan, tıpkı bu üç A4'lük yazıyı okuduğun gibi 115 dakikalık Ayı Teddy'i izleyebilirsin. Konusu ilginç olan ama sonra fena sıçan Hollywood filmlerine bayılıyorsan da Self/less ve Tehlikeli Oyun da gider sana... diyeyim ve yazıma son vereyim. Oeehh... Ulan şaka maka hayvan gibi içerik kasıyoruz ha...
-Yazıma Son-
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et