Vizyonda Bu Hafta: Gitarlı Ana Meryl Streep, Bunama Döneminde Sherlock Holmes, Bitmeyen Çile: Dabbe 6...
Bir haftalık aradan sonra hepinize merhaba, sevgili Zaytung Sinema takipçileri. Bu hafta rekor sayıda film vizyona girdi: 13 (on üç)... Filmlerin çoğu yine yabancı menşeli ama nitelik yoksunu yerli (kabile) filmler de mevcut... Neyse, önümüzdeki günlerde her hafta bir bomba yerli film sinemalarda bizi bekleyecek merak etme: Zeki Demirkubuz'lar, Cem Yılmaz'lar cirit atacak, Nuri Bilge Ceylan'ın jüri olduğu Venedik Festivali'nden özel ödül alan Abluka'lar falan gelecek... Azıcık dişini sıkıver.
Geçtik filmlere:
Sıradışı Anne (Ricki and the Flash) - Prim günü sayacak yaşta rocker olan anne
Evet, bi' rocker olmadığın kalmıştı Meryl Streep!.. Demir Lady'den müzikli masal cadısına, klasik anne şablonundan bağnaz rahibesine kadar oynamadığı rol kalmayan Meryl Streep alıp götürüyor bu filmi de. 15'ten sonra Oscar adaylığını saymayı bıraktığımız Merly ablam, yine bir Oscar adaylığı ekleyecek mi bakalım kariyerine (3 adaylık bir heykelcik yapıyor mu?)...
-Nah bu kadar Oscar verecekler bana, görürsün...
Olaylar gelişiyor mu?
Gelişiyor... Merly ablanın oynadığı 3 çocuk annesi Linda, ismini Ricki olarak değiştirip Flash isminde bir grubun solistliğini yapıyor, üstüne üstlük taş gibi gitaristle aşk yaşıyor. Sonra bir gün eski kocası arıyor bunu, kızımız diyor, depresyona girdi diyor. Sevdiceği terk etmiş de, intihara kalkışmış... Kız aynı Merly'ye benzeyen burnunu çekip çekip duruyor. Vay be, nerden bulmuşlar lan bu kadar benzeyen oyuncuyu derken gerçekte de Streep'in kızı olduğunu öğreniyoruz...
-Ahahah... Ayy yok canım ne ablası, annesiyim ben onun...
Neyse işte, sonra gitarını da alıp eve gelen Streep'in kızıyla dertleşmelerini, istenmediği halde büyük oğlunun düğününe katılma çabalarını, eşcinsel küçük oğluyla yaşadığı Bush-Obama sürtüşmelerini görüyoruz. Sonuçta Amerikan komedi-dramı, nihayeyinde tatlıya bağlanacaktır diye gerilmeden bekliyoruz. Aman sonunda kutsal anne yapmasınlar da koca rocker'ı, izleriz biz...
Streep'le başladık Streep'le bitirelim mi?
Merly, bu rolü için 6 ay gitar dersi almış ve filmdeki şarkıları da kendisi seslendiriyor. Güzel seslendiriyor be, soundtrack'ini sonuna kadar dinlettiriyor. Korkarım Grammy'e, MTV müzik ödüllerine falan da dadanır bu gazla...
Puan: Oyunculuğa 70, sese 60, filme 50
İlişki Durumu Kaçamak (She's Funny That Way) - Düzenli seks kaçamağı sağlığa zararlı mı?
Filmin ismindeki kaçamak, Broadway'de bir oyun yönetmeninin seks maceralarından geliyor. Broadway'i en güncel anlamıyla Birdman'den, seks kaçamaklarının kariyere olan etkisini ise sağolsun genel politik geçmişimizden biliyoruz. Öyle seks macerası deyip geçilmemesinin de farkındayız, yarın bir gün elimden tut der bu kadın, hakkıdır da.
-Sinan Akçıl'ı da tanıyorum ben. Single yaparız sana...
Owen Wilson'ın oynadığı yönetmenin bir gece için takıldığı escort kadın daha sonra oyuncu seçmelerine gelir ve işler karışır... Bu adamın karısı, tiyatro yazarı arkadaşı, onun karısı, bu escort'a tutulmuş olan yaşlı bir adam ve terapist Jennifer Aniston hikayeye eklenince espriler ve tokatlar havada uçuşur. Hele bunları yemek masasında göreceksin: Ağzı doluyken konuşmalar mı dersin, nimet varken gıybet yapmalar mı?...
Film, tarzıyla kime selam çakıyor?
Woody Allen'a. Aleyküm selam...
Puan: 55 (Woody'e 75)
Kimdir bilmem ama sağdaki Tarantino'ya benziyor...
Mr. Holmes ve Müthiş Sırrı (Mr. Holmes) - Amcam cinayet mi çözüyon sen amcam?!
93 yaşında bir Sherlock Holmes izlemek isteyenler buyursun. Büyüteç tuttuğunu koparan, adım attığı yerde gizem bırakmayan Holmes, artık bunamakta ve geçmişini tam hatırlayamamaktadır. Bir kasabada kendi halinde yaşayarak anıları yâd etmekte "Ulan ne güzel çözmüştük cinayeti de... Kimdi ya katil?... Gasp mıydı yoksa o?" şeklinde günlerini geçirmektedir. Kendisinin bakım işlerini üstlenen bir kadın ablam ve onun çok bilmiş şirin oğluyla (yetiştirip sigortalı dedektif yapacağız onu) beraber yaşamaktadır...
-Sen kimin oğlusun çocuğum?
-Mektedir, -maktadır eklerini bir yana bırakalım, güzel bir filmle karşı karşıyayız. Daha öncesinde tonla yapılmış klişe uyarlamalardan farklı yani. Dağınık odalarda plastik bidon, kırkayak, patates kızartması aradığın Facebook Criminal Case oyunundan hallice bir yapım değil. Karakter özene bezene yaratılmış, hikaye kurgusu sağlam. Yalnız bunu çeken de Twilight'ın yönetmeni, çok abartmamak lazım. Sonra film için "overrated" derler, Allah korusun!
Ya olay?
Olayı söylersek sürpriz kaçar... Mr. Holmes'un bahçedeki arıları, gizemli bir kadın ve Japonya'daki şifalı otlarla bir bağlantı var gibi. Olmayabilir de...
Puan: 70 (puan topla, bir Criminal Case yıldızı bizden)
Ziyaret (Visit) - Bir dönem sona eriyor: Şirin anane klişesi
Hint yönetmen Shyamalan'ın filmi. Kendisini, dünyanın en çok spoiler'a maruz kalan filmi Altıncı His'den tanırsınız. Neyse işte, bu arkadaş düşük bütçeli süper işlerle yola koyulup süper bütçeli düşük işlerle (bi' nevi ying yang) devam etti kariyerine ve bu mütevazi filme kadar geldi... O Son Hava Bükücü'yü çekmeyecektin abi...
Hikaye şu ki, anane ve dedesinin yanına giden 10'lu yaşlarda iki çocuğun korku dolu deneyimi. Biri kız delisi rapçi erkek, biri belgesel çekme hevesli kız, tipler de Hansel ile Gratel... Anneleriyle arası limoni olan anane-dede pek şirindir. Ama ana gibisi yoktur işte, çocukların başta çok sevdiği bu yaşlı şirinler gittikçe tuhaflaşır. Bi saatten sonra delirip korkunçlaşır, komik başlayan filmin ikinci yarısını korku-gerilime çevirirler!
"Yavrum telefona mesaj gelmiş bir bakıversene benim gözlerim görmez" tipinde oysa ki nenem...
Anası yaşında insandan korku nesnesi mi yaratmış yani yönetmen?
Aynen aynen... Tahmin edersin işte; uçan takma dişler, tuz buz olan yakın gözlükleri, duymayan koca kulaklar, 90 derece eğilmiş beller... Yok be yok, tam olarak öyle değil, daha çok atmosfer gerilimi bu...
Puan: Atmosfere 30, neneye 20, fırlama çocuğa 10
Sessizliğin Bakışı (The Look of Silence) - Filmin ismiyle bile sanat yapmak
Dehşet, vahşet dolu bir olayı anlatan bambaşka bir belgesel bu. Bundan 3 sene önce çıkan Act of Killing belgeselinin devamı. İlki gibi, Endonezya'da yaşanan, ABD ve ordu destekli 65 katliamını anlatıyor.
Act of Killing isimli güzeller güzeli, çarpıcılar çarpıcısı belgeselinde komünistleri öldürmek için tutulan gangsterleri maymun etmişti yönetmen Joshua Oppenheimer... Zamanında kara borsa Amerikan filmi bileti satan gangsterlerdi bunlar, kamera görünce rol kesmeye pek heveslilerdi de tüm sadistliklerini teşhir etmişlerdi. İkinci yapımda ise meseleye katledilenler açısından bakıyoruz. Abisi katledilen vatandaş, katilleri bulup yüzleşmek istiyor. Ve katiller öyle yüzsüz ki izlerken sinirimiz tavana sıçrıyor. Alışığız böyle şeylere ama, elimizin tersiyle bi' yapıştırasımız geliyor!
Filmin arka planı: Adamımız 10 sene Endonezya'da yaşayıp dil öğrenmiş bunları çekebilmek için. Oysa Türkiye'ye gelip sırtını BKM'ye verse 8 ayda iki komedi filmini vizyona sokabilir, paraya da para demezdi aslında. Biraz işi bilseymiş...
Puan: 85 (ama ilki 90)
Dabbe 6 - 6 ne ya? Harbiden korkuyorum ben bu işten...
Eveet, "Cinler internet kullanıyor", "Cinler İstanbul'u yıkıyor", "Cinler, ailenin huzuruna kazık dikiyor" temalı filmlerinin altıncısını çekmiş bulunmakta Hasan Karacadağ. Her filme ayrı piar çalışması yapıyor bi' de tebrik edilesice... Bak mesela bir film için "Kuantum yasalarına göre çalıştırdık oyuncuyu" demiş, başka bir filmi için "Cinler kurguya müdahale etmek istemiş olabilir" demiş... Kuantum diyor abi, senaryodan daha yaratıcı şu dediği...
Sayın Karacadağ, neden cin? Neden 160 dakika?
Kendisini tanımayana kan kusturan cinlerden oluşan bir filmden bahsediyorız, 160 dakika ne hacım ya? Psikoloji-din çatışması işte, aynısını iki film öncesinde de anlatmadı mıydın? Yani diyorsun ki "Freud ne anlar cinlerden, biz biliriz, 160 dakika da anlatırız"... Milleti 160 dakika gerip gerip "yerli korku felci" mi geçirtmek istiyorsun allâsen?
160 dakika yerli korkuya ma kalmış seyirci (Yarı temsili)
Neyse, benim önerim şu: Madem uzun uzun cinli sahneler çekmeye doyamıyorsun tv'lere dizi olarak ver bunu sayın Karacadağ... Sonuçta 264 bölüm Polat Alemdar izleyen insanlar var, onun da alıcısı çıkar mutlaka!
Puan: Polifonik cin sesi + ağızdan boşalan kanlar + çeşitli ritüeller-ayinler = 40
Kanlı Postal - Filmin devamını 30 saniyelik videolarda bulabilirsiniz...
12 Eylül sonrası Diyarbakır cezaevinde yaşanan vahşeti anlatıyor. Anlatıyor ama biraz da... nasıl derler... hani film ya bu... sinematografi yapsalar fena olmazmış. Konuşmalar inandırıcı değil ve görsel niteliği düşük maalesef. Ama sokakta şu an öldürülenlerin (bkz. Kürtçe ağıt yakılanlar) yıllardan beri ne yaşadığını öğrenmek için elzem. Arada giren Ahmet Kaya'nın, Yılmaz Güney'in konuşmaları iyi seçilmiş. Yine de Duvar filmi ya da aynı konuyu anlatan Çayan Demirel'in 5 Nolu Cezaevi belgeseli bunun yerine tercih edilebilir...
Puan: Anlattığının önemine 70, anlatamamasına 30
Doraemon - Uslu durursanız 3 boyutlu animem var size çocuklar...
Japonya'da halk kahramanı gibi bir şeymiş bu, film de manga uyarlaması bir anime... Yani dikkat cazibesi yüksek! Ülkemiz televizyonlarına da Disney Channel aracılığıyla gelen Doraemon isimli kahraman, 22. yüzyıldan gelen robot bir kediymiş. Bir de Nobita diye bir eleman var, maviş kediyle beraber gelecekten torunu da geliyor bunun, "Abi gelecekte çok borç yaptım ben, senin biraz para kazanman lazım" diyor anime çakalı...
Yani işte, anime anime karakterler: İnce ince konuşur, kocaman gözleriyle manyak gibi donup kalırlar sevinince... Yeriz biz onu. 3 boyutlu yapmışlar bi' de, alıp eve besleme isteği uyansın diye...
Puan: Manga + anime karakter - 3D = 55
Evet, hesaplarıma göre vizyonun 3'te birini daha anlatmadık. Haydi fragman fragman geçiverelim ayıp olmazsa:
Küçük Kurtarıcılar diye bir animasyon daha var bak. Almanca olan özgün adı Der Kleine Medicus: Geheimnisvolle Mission im Körper imiş. Sırf şu orijinal ismin hissettirdiğinin hatrına gidilebilir:
Before We Go bu da, tek gecede başlayıp biten romantik bir tanışma hikayesi. Çok büyüsü-izlenirliği yok, onun yerine Linklater'ın Before Sunrise ile başlayan Before serisi tercih edilebilir. Ya da mesela Senede Bir Gün şarkısı da dinlenebilir. Ne bileyim....
Kıza yürümek için konu açma çalışmaları...
Firak diye de bir film varmış. İki kardeş ve bir Bahar arasındaki entrikaymış. Dondurma yapmak için salep orkidesi arama sahnesi var diye duyum aldım, o kısmı merak ettim sadece... Bakalım:
Firak \ Fragman paylaşan: wimhotepw
Her Şey Güzel Olacak, Alman usta Wim Wenders'ın filmi... Wenders'lık bir konu tam, geçmişle hesaplaşan bir yazar... Wenders'ın en son Toprağın Tuzu belgeselini izlemiş, fotoğrafçı Salgado'nun tanıklıklarını izlerken ağla ağla bi' hal olmuştuk. Neyse, bu kurmaca filmin dram olmasına rağmen 3D olması bile çok merak edilesice:
Asimetrik var son olarak, korku gerilim.... Tek salonda gösterime girdi: Ankara Büyülü Fener... Sinema TV öğrenci ödevine benziyor fragmandan, ama Dabbe'den iyi bir şey de çıkabilir karşımıza (Hasan Karacadağ cinlerini gönderip bu parantez içinde boğmaz beni umarım)
SONUÇ - Bitti mi?
13 film nedir abi ya... Bence bir haftada hepsini bitirebileni Kültür Bakanı yapabilirlerdi seçime kadar, şu bakandan da iyi olurdu muhtemelen... Neyse, hatırladığım kadarıyla söyleyeyim: Oyuncu görmek istiyorsan Sıradışı Anne'ye, güzel senaryo olsun istiyorsan Mr. Holmes'a alalım seni. Ya da başarılı belgesel Sessizliğin Bakışı'nı ilk belgeselle beraber izleyip insan olduğundan utanabilirsin. Eğlenceli bir şeyler arıyorsan da İlişki Durumu: Kaçamak veyahut Ziyaret gider sana. Yalnız "ona da gireyim buna da" derken heder etme kendini. Daha lazımsın sen bize....
-BİTTİ BİTTİ-
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et