Vizyonda Bu Hafta: Kara Bela (Bir Reno Steyşın'a kaç Burak Aksak tayfası sığar?)
Zaytung Sinema'dan herkese merhaba. Bu hafta, 3'ü yerli olmak üzere 6 film vizyonda. Güzel bir haberle başlayalım: Hepsi komedi olan yerli filmlerin ikisi eli yüzü düzgün, aileye uygun, toplum içinde nasıl davranacağını bilen komediler... Diğer haberimiz ise Adana'dan geliyor: Ödül töreni iptal olduğu için jürinin kendi arasında bir basın açıklamasıyla ödüllerini dağıttığı Altın Koza'nın kazananı Abluka oldu. Diğerlerine de birleşip birer çeyrek takmışlar galiba...
Neyse vizyona geçelim ve Kara Bela'yla başlayalım:
Kara Bela - Cengiz Bozkurt'u alınca çok güçlü oldun ama sen!
Yani, Allahı var komik çocuk bu Burak... Kötü bir talihi var ama: 8 ay önce BKM abilerinin vizyona koyduğu Bana Masal Anlatma'dan sonra ikinci filmini çekmesine rağmen kitleler kendisini hala Leyla ile Mecnun senaristi diye anıyor. Yani bu adam, 45 yaşına gelip sanatsal mockumentary'ler de çekse, Cannes jüri başkanlığına da seçilse yazık ki böyle anılacak... İsmail Abi'yi yazan adam olacak hep (Her filminde "O gemi bir gün gelecek" göndermesi yapmasın o da abi).
O Gemi Bir Gün Gelecek göndermesini bulan ilk 5 kişiye İsmail Abi çıkartması hediye. Müracaat: @burakaksak
Film, hayatı boyunca karısının ve babasının dediklerini yapmak zorunda kalan 4 çocuklu emekli memurun hayatından bıkmasıyla başlıyor. Herifin karısı ve babası bir anda ölüyor, çocuklarının onu terk etmesinden sonra tamamen yalnız da kalınca yollara düşüyor. İsmi "Kudret Abi", öyle sesleniyor herkes... Cengiz Bozkurt, bu karakteri öylesine iyi canlandırıyor ki ancak o kadar iyi olur! Özellikle direk dansı sahnesinde coşuyor-coşturuyor, yürekleri hoplatıyor abi... 50 yaşında adam ama, vay maşallah!
Bu işler fiziğe-bıyığa bakmıyor bazen...
Neyse Kudret Abi, rüyasında gördüğü anasının talimatlarıyla Gaziantep Kalesi'ne doğru Reno Steyşın'ıyla yol alırken yolda birtakım "kaybeden" insanları da yanına alıyor, yolda da bir takım aksilik komiklikleri yaşanıyor (Gaziantep Kalesi güzel fikir yalnız, önce yerli turizmin yüzünü güldürmek, kahkaha attırmak gerek)... Neyse, bu kaybeden tayfanın üyelerini tanıyorsunuz: Kardeş Payı'nın Feyza'sı, Ulan İstanbul'un Karlos'u, Leyla ile Mecnun'un Hidayet'i ve tabii ki Erdal Bakkal (o adam da hep böyle anılacak korkarım)... Yani böyle sıcak dizilerden parlak bir tayfa türedi, güzel de oldu. Üniversite hazırlık sınıfında 8-10 kişi birden gezen arkadaş grupları gibi, öylesine sempatikler.
Böyle çiçek de oldunuz, tam oldu...
Filmin birtakım eksiklerini saymasan olmaz: Abi, o duygusal paylaço sahnesi neydi öyle, klişe olmasını da geç "Son şakasını yaptı" esprisine meze edilir miydi o duygusal hikaye? Bir de açıkçası Bana Masal Anlatma'daki sıcaklık yok. Orada sıcak bir mahalle ortamı mevcuttu, Süper Baba'nın, Ekmek Teknesi'nin; Sümer Tilmaç'ın Savaş Dinçel'in sıcaklığı sarıyordu bizi. Filmin sıcaklığını harlamayınca bizim insanımız gülmez Burak, haberin olsun...
Puan: 50 (Gemi gelirse 80)
Everest - Benden selam olsun Everest zirvesine
9 bin metreye yaklaşan yüksekliğiyle yıllar boyunca insanları zirvesinde öldüren zalim bir dağ bu Everest... İnsanlar patır patır ölmeye başlayınca 90'larda profesyonel dağcılık koçları ortaya çıkmış. Film de 96 yılında yaşanmış gerçek hikayeden yola çıkıyor. Profesyonel koçlar eşliğinde, birkaç farklı ekiple Everest zirvesine çıkılıyor ve mamâfih bazı insanlar ölüyor.
Çok pis dötümüz donacak orda...
Filmin odaklandığı tırmanış ekibinin liderliğini yapan herif, son Terminatör'de kötü adama dönüşen John Connor... Bu filmde ise meleksi bir adama hayat veriyor. Ekibindeki insanlara öyle iyi davranıyor ki, yer yer "Üşüteceksin yavrum çıkma o kadar yukarıya" diyecek kadar anaçlaşabiliyor. Tabii, 65 bin dolar bayılan müşteriler bunlar, üstüne titremesi gerekiyor bir yerde.
-Hadi çocuklar, halat çekmeyi kazanırsak börek yiyeceğiz bu akşam...
Filmi IMAX'te izleyenler bayâ etkilenmişler, bizim taşralara IMAX gelmediği için bilmiyoruz tabii. (Ama Aralık dedi mi biz de Eskişehir'in kıç donduran soğuğunda Everest ayazını yaşıyoruz, onu da en ala IMAX yapamaz). Onun yerine 3D gözlüklerle izlemeye çalıştık ama filmde yükseklik korkusunu, dağ gerilimini yaşatacak sahneler de olmayınca çok zevkine varamadık. İlk yarıda hiç heyecan yok özellikle, öleceğini belli eden birtakım insanlar vidi vidi konuşuyor, "Ölseler de biz de rahat etsek" tepkisi verebiliyorsun anca.
Puan: Her 200 metrede 5 puan düşüyor
Labirent: Alev Deneyleri (Maze Runner: The Scorch Trials) - Hiçbir polis sizden kontör ve çocuk istemez, vermeyin....
Labirent: Ölümcül Kaçış isimli ilk filmde, kendilerini koca duvarlarla çevrili ve kocaman bir saldırgan böceğin bulunduğu labirent içinde bulan ergen-ergenüstü karakterleri izlemiştik. Filmin son 15 dakikasında görmüştük ki aslında olay başkaymış, insan beyni kemiren bir virüs varmış da virüsün işlemediği bu seçilmiş çocukları test ediyorlarmış güya... Onu diyen kadına çok güvenmemiştim ama ben, zaten filmin sonunda "Nasıl da zokayı yuttular" derken Hugo'daki Cadı Sila'nın yaşlı haline dönüşmüştü...
Milletin karısına çocuğuna göz koydu ya bu da yıllarca...
"Hahaha, Hugo, ustalıkla hazırlanmış tuzaklarımdan asla kurtulamaz" diyor bu bölümde de o kadın ve ekibi. Bu pislikler yüzünden çocuklar, Alev isimli bir yere konuluyor ve bilinmeyen bir güce karşı savaşıyorlar...
Klişe: Tam kapı mapı kapanacakken altından fırlayan genç! Bunu 10 yaşındaki çocuklar yemiyor artık!
Puan: Turu geçtikçe 5 puan artıyor
Sicario - Meksika'nın acı soslu uyuşturucu kartelleri
Meksika dediğin ülkenin, kocaman şapkası, özel baharatlı sosları ve uyuşturucu kartelleri meşhurdur. Sağolsun ana akım sinema da pek sever, sürekli film çeker bunlarla ilgili. Sicario da bunun son örneği, ismi Meksika argosunda "tetikçi" demekmiş...
"Cast pazarı"na gidip sağlam, yakışıklı, güzel oyuncuları toplayınca, bir de ortaya sağlam görüntü yönetmeni alınca film de tutuyor işte. Yönetmen, aynen bunları denemiş. En başta tetikçiyi, Benicia del Toro oynuyor. Filmin başrolü FBI ajanı, Emily Blunt isimli hoş bir kadın. Bir de polis varki o, Everest'teki şımarık dağcıyı oynayan adam... Gelgelelim, asıl işin bittiği yer, görüntü yönetmeni. Kendisi Coen Kardeşler filmlerinin de görüntü yönetmeni Roger Deakins'tir, ustadır...
Şöyle karışık bir senaryodan süper izlemelik bir film çıkarmışsın ya, ver elini öpelim usta (Ustalara saygı kuşağı)...
Puan: Olaya 50, Deakins'e 100
Guruldayan Kalpler - 'Entelijansiya'da bir inşaatçı
Pek saf ve dürüst Yaşar isminde bir inşaatçı, modern sanatla haşır neşir bir heykeltraşın asistanı olarak çalışmaya başlarsa!... İşçi sınıfı ile entelijansiya arasındaki uçurumu göstermeye çalışıyor film ('entelijansiya'yı bir kerede söyleyemeyenlere işçi sınıfı denir)... Yaşar, yeni işinde mutludur ve kendisine emanet edilen Kaos isimli heykeli korumaktan başka bir şey düşünememektedir. Yaşar'ın çevresi ise borularla yapılan bu sanata çok akıl erdirememektedir...
Özellikle Yaşar'ın eşi Vicdan'ı canlandıran Algı Eke'nin güzel oyunculuğu ve filmin ucuz esprilere kaçmaması çok güzel. Ama işte, belki yönetmeninin de aynı olmasından dolayı, yer yer Geniş Aile atmosferinden kendisini kurtaramıyor Guruldayan Kalpler. Olsun, moralleri bozmamak lazım...
Puan: Modern 50
Can Tertip isimli, niteliği fragmanından belli bir filmle bitireceğim maalesef. Senaryo yok gibi. Filmin tamamı yine sinopsiste yazıyor ve Hayat Bilgisi dizisinden bilinen "Var mısın Arif" var... Hakan Ural'dan da idealist asker yapmışlar, bakalım filmin sonuna kadar bozulmadan durmuş mu?
Fragman:
SONUÇ - 6 filmcik olunca neticeye çabucak gelmek
Son cümleyi baştan kuralım: Bu hafta çocuğu evden yollayıp kurtulacağınız bir animasyon yok maalesef. Ama hemen üzülme sayın ebeveyn. Çünkü 23 Eylül'de Küçük Prens giriyor vizyona, bayram hediyesi olsun diye sana şapşik... Şimdilik IMAX bir Everest ya da ilki izlenmiş bir Labirent Deneyleri veletlerin dikkatini çekebilir... Ya da ya da, hazır bayramın sıcak atmosferini yakalamışken, aile komedisi olsun diye Kara Bela'ya giriverebilirsiniz yengeli-halalı...
-BİTTİ (Tatil devam)-
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et