Vizyonda Bu Hafta: Zeki Demirkubuz İstanbul'a, Matt Damon Mars'a yabancılaşıyor...
Gücünü bağımsızlığından, hiçbir yönetmenle yüz yüze bakmadığı için istediğine atıp tutabilmesinden alan; her filme dilediğince saydırabilen, bir bokmuş gibi de bununla övünen Zaytung Sinema'dan herkese merhabalar! Yazıya geçmeden önce bir hatırlatma yapalım: Eğer bir yönetmene ilk ismiyle hitap edilen bir ortam varsa orada tarafsız eleştiri bulmak zordur. Hatta ilk ismin sonuna "-cim" eki getirilen bir ortamsa bu, gözünü kulağını kapatıp koşarak uzaklaşacaksın oradan. Onu bunu bilmem, çok yüz göz olmayacaksın kimseyle...
O zaman hadi, Zeki Abi'nin yeni filmi Bulantı'yla başlayalım yazımıza... (mehehe)
Bulantı - Demirkubuz abi geliyor, toplanın... Gülmek, konuşmak yok!
Yolu bağımsız yerli yönetmenlerden, Yeni Türkiye Sineması'ndan (Yeni olan sinema, Türkiye değil) geçen herkes Demirkubuz sinemasına da az çok aşinadır. Halihazırda açık olan ya da gıcırdayarak açılan kapılar, televizyon karşısında kendini kaybeden modern bireyler, geçirdiği elim bir "yabancılaşma krizi" yüzünden artık konuşamayıp gülemeyen üst sınıflar... Üst üste yakılan cigaralar ve depresif ortamı besleyen tasarruflu ampül aydınlatması da cabası...
Neyse fragmanı izleyelim önce:
Demirkubuz usta yine sınırlı bütçe ve sınırlı konuşmayla en minimalinden bir film armağan ediyor minimalistsever gençliğe! Sadece "modern-yalnız birey" güncellemesi olarak 2-3 tane akıllı telefon konmuş filme. Bulantı, çok çok kişisel bir film: Zeki Demirkubuz, eşi, çocuğu, kardeşi, kaynı, eltisi falan oynuyor. Hikaye ise Demirkubuz ailesine ve Beşiktaş'a selam çakıyor. Her şey o kadar kişisel gidiyor ki, bir yerden sonra "Lan sinemaya da geldik ama adamın mahremine mi giriyoruz acaba?" diye tereddüte düşüyor insan.
Film, Ahmet (Zeki Demirkubuz) ve Elif'in (Nurhayat Demirkubuz) gerilimli ilişkisiyle açılıyor...
Kareli pijamalarla balkonda yabancılaşma keyfi...
Kimdir, ne iş yapar bu Ahmet?
Ahmet, minimalist sinemaya fazlaca konu olan bir karakter: İstanbul'da yaşayan modern-yalnız erkeklerin 3'te birinde görülen ve sinema yoluyla yayılan "ince yabancılaşma hastalığı"na tutulmuş... Sosyal statüsü de uygun olduğu için (üniversitede ders veriyor, en az doçent) dış dünyayla pek ilişki kurmuyor, sadece seks için kullanacağı kadınlar arıyor it... İt Ahmet, eşi ve çocuğunu bir kazada kaybetse de bu huyundan vazgeçmiyor. Minimalist sinemanın yaşlı prensi Ercan Kesal da doktor rolünde "Sen diğerlerinden farklısın Ahmedim, yürü oğlum" diye bunu gazlayınca tut ki tutabilesin...
-Alo... Evimde yabancılaşmış bir adam var, n'apmalıyım? Nasıl? Biraz sevişsem kendiliğinden gider mi?!...
Demirkubuz nasıl oynamış?
Kendisi ciddi ve karizmatik bir abimiz olduğu için rol yapmamış. İçindeki neyse onu yansıtmış. Konuşmadan hem de! Bi' ara ağzını açacak oluyor, ağzından bir iki güzel söz çıkacak diye umutlanıyorsun ama yok. Öpüşmek için kullanıyor onu... Bu güçlü öpüşme sesleri olay esnasında üçüncü bir karakter haline geliyor ve modern bireyin öpüşememezliğine dikkat çekiyor.
Bunun dışında nelere gönderme yok ki filmde: Demirkubuz'un önceki filmlerinden Kader'e, Yazgı'ya; evrensel yazarlar Oktavia Paz'a, Dostoyevski'ye; Beşiktaş'a, sünepe akrabaya, entel hoca hayranı genç kızlara.... Nuri Bilge Ceylan filmi Bir Zamanlar Anadolu'daki "muhtar kızı" sahnesine (Şekil 3.1) bile gönderme var.
Şekil 3.1 Elektrik faturasından kısarak metafor yapma yolları...
Alt metin: Demirkubuz'un karanlık filmlerinden sonuçta.Yönetmen burada "Çocuklarınızı bu adam gibi yetiştirmeyin diyor, "Fazla düşünme kafayı yersin" diye de ekliyor, "Bak ben her gün sevişiyorum ama mutlu değilim" diye de bağlıyor...
Puan: 60 (Zeki diyenler için 70, Zekicim'ler için 75)
Marslı (The Martian) - 'Tamam Mars'ta hayat var da bana kadar var...'
Mars'ta yine olağan günlerden biri yaşanmaktadır. 6 kişilik bir NASA ekibi zehirli ve akışkan su aramakta, dünyaya 1-2 saksı humuslu Mars toprağı götürmek için canını dişine takmaktadır. Bu sırada fırtına çıkar ve ekipten biri yaralanarak gözden kaybolur. Diğerleri görevin selameti için gezegenden ayrıldıklarında Yüce Samanyolu Galaksisi'nin bir mucizesi olarak kurtulan bu arkadaş (Matt Damon) artık Mars'ta bir başınadır. SOL'lar boyu (Her gün bir yeni bilgi: Solar day kısaltması, 24 buçuk saate denk gelen bir Mars günü) yalnız başına burada yaşamaya çalışacaktır...
#Mars #love #amazing #picoftheday #follow4follow #vsco #vscocam #tatilhiçbitmese
Korkmaya lüzum var mı?
Yok, Matt Damon üstesinden geliyor. Zeki bir botanikçi kendisi, kafasını kullanarak koca kızıl gezegeni çilli ve turuncu saçlı bir İskoç güzeline çevirmeyi biliyor. Dışkısını gübre olarak kullanıyor da patates tarımı yapıyor, kendi suyunu üretiyor, eski NASA aracını bulup dünyaya haber salıyor... derken bıraksak "Akışkan Su Limited Şirketi" kuracak hale geliyor.
Matt Damon'ın doğal oyunculuğu ve filmin eğlenceli kurgusu gerilime yer bırakmadığı için filmi daha özgüvenli izliyorsun: "Matt, o astronot başlığını koli bandıyla yapıştırırsan hava kaçırmaz", "Brandayı aracın üstüne ört ki yağmura yakalanmadan Mars'ın yörüngesinde uç" diye Matt'e akıl verirken bulabiliyorsun kendini...
-Biz aşağı gezegene iki damacana su istiyoruz...
Neyse başka kimler var?
Epik film ve dizilerin aranan yapılı ismi Sean Bean (Ned Stark) var mesela, idealist NASA'cıyı oynuyor. Sonra, Interstellar'da da gezegenin geleceğini kara tahtaya yazdığı formüllerle kurtaran Jessica Chastain var. Bu filmde de ekibin başında kızıl gezegendeki adamı kurtarmaya çalışıyor...
Fahri NASA Kurtarıcısı ünvanı verilesice Jessica Chastain...
Son söz: İşin içinde NASA olunca herifin kurtarılmama ihtimalini düşünmek güçleşiyor ama yönetmen Ridley Scott usta, baştan sona soluksuz izletiyor filmi. Mizahı, eğlencesi iyi; karakterler de pek çeşitli: Son anda devreye giren dağınık dahi unutulmamış. Neyse, soluksuz izlerken dikkat et, salondaki oksijeni tutumlu kullan!
Puan: Kızıl gezegende 70, mavi gezegende 60
Kafes - "Hepimiz kardeşiz" türküsüne bıyıklı bir selam...
Yakın tarihin en kanlı darbelerinden birine tanık olmuş bu ülkede şöyle başyapıt diyebileceğimiz bir darbe filmi yok ya, hepimiz başımızı önümüze koyup düşünmeliyiz. Genellikle 80 Darbesi'nden doğrudan etkilenen solcu abilerin çektiği ortalama filmlere son dönemde Bizim Hikaye, Kanlı Postal, Kafes gibi kötüler kötüsü filmler eklendi... Şöyle darbenin bütün etkilerinden arınabileceğimiz, paklanabileceğimiz bir film yok hala...
Darbe filmlerinin biricik emekçileri: 'Fruko polis' canlandıran figüran abiler...
Kapa parantez, film çok gerçekçi değil. Darbeden epey sonra kurulan DHKP-C, TKP 1920 afişleri görüyoruz mesela. Galiba ülkücülerin darbe öncesi ne kadar öngörülü olduklarını gösteriyor bu durum, vatan sevgisi öngörü kanallarını açıyor olabilir... Filmin diğer bir özgün yanı da; yıllardan beri mahalle delikanlısı rollerini oynayan İsmail Hacıoğlu, filmdeki buna benzer rolü bıyıklı bir şekilde üstlenmiş. İyi!
Puan: Sen bilirsin Türkiye!
Efsane (Legend) - Tom Hardy x 2
60'larda İngiltere'nin en meşhur çetesinin başı mı neymiş bunlar: Kray Kardeşler. Söz konusu iki kişiyi filmde Tom Hardy canlandırıyor ve filmde Tom Hardy'nin dışında başka çekici unsur bulmak da kolay değil. İstersen Amerikan eleştirmenlerine sor, onlar da aynı şeyi söylüyor: "Tamam abicim Mad Max'te iyiydin, eyvallah, izledik de, onun ortamı çok başkaydı ya..." diyorlar.
Not: Denilene göre, çekimler sırasında Tom Hardy'nin ayak bileği ciddi bir şekilde sakatlanmış. Hardy'ye yardım olsun diye iki bilet alabilirsiniz belki...
Puan: Tom Hardy bölü 2
Vesvese: Cin Tuzağı - Açık açık 'cin' diyor, şeffaf bir korku filmi
Sümeyye Kökten isimli kadın bir yönetmenin çekmesiyle diğer erkek çekimi cinlerden ayrılıyor ama konuyu işleyiş biçimi açısından farklı mı, tartışılır... Bu güncel cinli korku filmimizin konusu büyü. Kişiler: Üç adet kadın, bir adet Murat. Olay: Murat'a büyü yapılması. Çatışma: Alev, Gülseven ve Büyülü Murat bir yerde, cinler ve kötü kadın Ceren diğer tarafta...
Sosyal mesaj: Şeytan taşlarken binlerce kişi ölmesi dururken bundan mı korkacağız a güzel cin?!..
Puan: Cin + tonik = 45
Şah Mat (Pawn Sacrifice) - Yancısı olmayan, Soğuk Satranç...
Maalesef ömür boyu Spider Man olarak anılmaktan kurtulamayacak Tobey Maguire başrolde, 20 yaşında satranç ustası olan ABD'li Bobby Fischer'ı canlandırıyor. Bobby'nin (tövbe tövbe, köpek ismi gibi böyle) 72'de Rus ustayla oynamasını temel alıyor film. Bobby biraz paranoyak gibi, Rus ise hem kompleksli hem şikeci...
Film şiiri:
Soğuk Savaş zamanındaki öykü Sovyetler karşıtı bir hale geliyor ve film de oluyor piç
ABD-Sovyetler hep satranç oynasalarmış da dünyaya zarar vermeselermiş keşke hiç...
Filmin mesajı: "Satranç soğuktur zaten, dükkanın önüne tabure atıp yancılarla oynananacak bir spor değildir"...
Puan: E3'ü H6'ya sür...
Kaprisli Arabesk fantezi şarkıcısına bağlamış Bobby...
Tuhaf Bir Sihir (Strange Magic) - Star Wars'ten Çiçekböcek Aşk'a
İki buçuk ay sonra yeni filmi vizyona girecek Star Wars'ün yaratıcısı George Lucas bir öykü yazmış, anasının gözü yapımcılar da "George Lucas'ın hikayesinden uyarlama" diye animasyon yapmış bunu... Elfler, periler, canavarlar var; "aşkı" ve "sığırlığı" temsil eden Peri Krallğı ve Karanlık Orman var... Sonra müzikal bir tarzı var animasyonun, film boyunca hamamda atışan Tosun Paşa kadınları gibi şarkı söyleyip oynuyorlar işte.
Filmin sözü: "Çünkü aşk tehlikelidir. Zayıflatır, çürütür. Düzeni tahrip eder... Ve düzen olmazsa ne olur? Kaos..." (Karanlık Orman'daki meymenetsiz)
Puan: Şarkısız 60
SONUÇ - Kalabalıklar içinde yalnızlık mı, Mars'taki yalnızlık mı?
Sonda söyleyeceğimi şimdiden demek gerekirse: Film Ekimi varken çok çekilecek bir hafta değil. Lobster gibi bir film varken, sinemalarda Ex Machina dönerken, efendime söyleyeyim Son of the Saul, Deephan, Mistress America bizi sinemalara çağırırken, Mustang, Baskın gibi yerli alternatifler görücüye çıkmışken... vaktini vizyonda harcaman önerilmez. Hadi yine iyisin, Film Ekimi önerilerimi de yazmış bulundum bu bahaneyle. Ama bu kadar da değil, ayrıca hafta içi Film Ekimi'ne dair bir izlenim karalayacağım. Kaçırma derim...
Kaçırma...
-BİTTİ (Film Ekimi davetiyelerini nereden alıyoruz usta?)-
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et