Vizyonda Bu Hafta: Osman Pazarlama (Demet Akalın konuk, Şahan Gökbakar yanık, öne çıkan karakterimiz osuruk...)
Size bir iyi bir de kötü haberim var, Zaytung Sinema takipçileri. Kötüyle başlayalım: Normalde bu hafta Coen Kardeşlerin filmi (Yüce Sezar) vizyona girecek diye bekliyorduk ama olmadı. Filmin Türkiye galası İstanbul Film Festivali'nde yapılacak. Peki biz sinema müptelaları için hangi kardeşler kaldı? 'Yerli boşaltım sistemi komedisi' akımından Şahan ve Togan Gökbakar Kardeşler... Gökbakarlar, yeni işleri Osman Pazarlama'da adeta bize "Sanki Belçika'da yaşarmış gibi Dardenne Kardeşler izleyecek hâliniz yok, alın size osuruk" şeklinde sesleniyorlar...
İyi haber ise !f İstanbul daha yeni başladı, İstanbul'daysanız beklemeyin, hemen atlayın üstüne:
Osman Pazarlama - Bağırsaklarımıza hitap eden nefis komedi!
3-4 haftadır hangi filme gitsem, öncesinde O.P'nin fragmanını izlemeye maruz bırakıldığımdan maalesef ezberlemiş bulunduğum ve her seferinde "Keşke az önce dönen ıslak mendil reklamı devam etseydi" diye düşündüğüm fragman:
N'olacak bu Şahan'ın gaz sorunu?..
Gökbakar Kardeşlerin tarzının, boşaltım sistemi mizahını dünyaya yayan Farrely Kardeşlere (Salak ile Avanak'ın yaratıcıları, Jim Carrey'i pet şişeye işetenler) benzediği doğrudur. Şahan ve Togan'ın kendilerine has tarzı ise, Recep İvedik'ten de bildiğimiz üzere, spesifik olarak osurukla uğraşmalarından geliyor. İşe yaramayan şeyleri ithal edip satarak ticaret yapmaya çalışan Osman Şaşmaz, espri bulamadığı her boşlukta böbrek ve bağırsaklarımıza selam çakıyor...
Her şey, kitlelerin şu sahneye gülünmesiyle başladı...
Girişimlediği hiçbir işi beceremeyen ve mahallenin güzel kadını Serap ile kendini evermeye çalışan Osman Şaşmaz, bildiğimiz Şahan adamı: Ne kadar maganda olsa da kendisini sevdiren, kendisinden daha gerizekalı bir yakın çevreye sahip olan (o nedenle seviyorlar galiba) ve seçkin godamanları osuruk hakkında konuşarak etkisiz hale getiren bir halk kahramanı. Yine bol bol da sakarlık yapıyor tabii... Sattığı malların hatalı olmasından dolayı kendisine ve çevresine sürekli zararlar veriyor, kendisini de başkasını da yakıyor...
Osuruk adamımızı etkisiz hâle getirmek için kendisine el hareketi çekmeyi deneyebilirsiniz...
Bi' gelişme yok mu?
Son Recep İvedik'teki gibi, birkaç politik gibi gönderme yaparak, göndermelere karşı hassas ciltleri filmine çekmeye çalışmış Şahan Gökbakar. "Fazla politik görünmeyelim şimdi" şeklinde bir popo korkusu da hissedilmiyor değil. Mesela eylemcilere karşı polis hunharca saldırıyor ama bizim salak herif içeri düşünce aslanım Türk polisi kardeşimizin işi görülsün diye salıveriyor... Esnaf hesabıyla idare ediliyor yani film; iyi polis-kötü polis birbirini götürünce göze batılmıyor, zarar edilmiyor...
Başka hesaplar: Şahan dışında tanınmış oyuncuya yer verilmeyerek hem filmin bütçesi düşük tutuluyor hem de Osman dışında kimsenin parlamaması sağlanıyor. Osman önemli! Konuk oyuncu Demet Akalın'ın birkaç saniye görünmesiyle de filmin kitlesini coşturmak amaçlanıyor... Şahan'ın hunharca kahkaha atan ergen erkek ve Demet Akalın'ın çılgınca çığlık atan genç kız kitlelerinin sinemada buluşup çarpışmasıyla beraber büyük bir enerjinin ortaya çıkması umuluyor (5 milyon seyirci?)...
Şu hareketle beraber 6 milyona çıkar...
Son not: Bilen bilir, 90'ların efsane mizah dergisi Hıbır'da Zihni Sinir diye bir karakter vardı, o böyle küçük işlere yarayacak şeyler yapardı... N'oldu sahi ona? Biri uyarlasa, animasyon falan ya onu?... İlgilenenler bana ulaşsın, ben de "Güzel olmuş" diyeyim...
Puan: Osuruk başına 7-8
Gizli Dünya (Room) - Son Oscarlık da görücüye çıksın o zaman
"Çok satan bir kitaptan uyarlama ve 4 dalda Oscar'a aday olmuş..." diye başlayacak olsam, gözümüzün önünde yapış yupuş aşk duygusalı bir film canlanabilir. Oysa, kitabı da yazan Emma Donoghue ablamızın yazdığı senaryonun derdi başka, Frank isimli ilginç mi ilginç filmin de yönetmeni Lenny Abrahamson'un yönetmenliği de sağlam...
Fragmanı bir izleyelim de:
Fragmandan da anlaşılıyor ama, çok kısaca: Minnak bir kulübe odasında, piskopat bir herif tarafından senelerce hapsedilen anne-çocuk, kaçmanın bir yolunu buluyor ve dışarıda travmalarıyla yüzleşmeye çalışıyor. Filmin baştaki bölümleri bu odanın içinde geçiyor ve 20'lerin ortasındaki garibim anne Joy ile 5 yaşındaki günahsız Jack çocuk, tuvalet-banyo-yemek-yatma-TV ihtiyaçlarını burada görüyor. Yaşantımız pek benzemese de şu oda ile pekçoğumuzun özdeşleşmesi mümkün: Sırf üniversiteli olduğu için kendisine kakalanan 1+0 evlerde yaşamaya çalışan ve ve dizi-anime-oyun derken aylarını/yıllarını odada geçirenler el kaldırsın!
-Çocuğa bi' de Yılmaz Morgül izleterek iyice mi bozuyorum kafasını, bilmem ki?
Oyunculuklar?
9 yaşındaki Jacob Tremblay veledi, Jack çocuğu çok iyi canlandırıyor. Uzun saçlarından dolayı başta kız sandığımız Jacob, en fazla ne kadar masum bir çocuk olunabilirse o kadar olmuş... Maşallah iyi yetiştirmişler, dizilere bilmiş çocuk karakteri olarak vermek lazım şunu, hayatı da kurtulur... Aynı şekilde Joy'u oynayan Brie Larson da çökmüş bir kadın psikolojisini tüm doğallıyla canlandırıyor ve En İyi Kadın Oyuncu Oscarını bence de sonuna kadar hak ediyor...
Öyle, arkadaş tanıştırmasına gider gibi gelme yalnız kızım, törene de.. Daha şık şeyler giy...
Yani'si: Yani, filmin tek mekanda geçen ilk bölümü, karakterlerin hayalkırıklıklarına uğradıklarına şahit olduğumuz sonraki bölümü, hepsi kendi içinde güzel oluşturulmuş. Çocuğun iç sesini, annenin doğallığını ve yüz ifadelerini sevdim ben... Bazı eleştirmenler bazı yerlerin eksik bırakıldığını düşünmüş ama bence onları da bizim kafamızda tamamlamamız lazım. Hani her şeyi yönetmenden beklemeyecektik? Öyle söz vermedik mi birbirimize?...
Puan: Amerikan mutfak, Fransız balkon
Saul'un Oğlu (Saul Fia) - Nazikulu asker, oğlunu ararken...
İlk uzun metraj filmini çeken Macar yönetmen Laszlo Nemes çekmiş. Muhtemelen de bu filmiyle Oscar'da En İyi Yabancı Dil ödülünü alacak gibi duruyor. Birçok ödül aldı, "Suçu biraz da kendinde ara" türünde bir Nazi filmi olduğu için başarıdan başarıya koşuyor. Afişindeki beş yıldızlık puanlar göz kamaştırıyor. O kadar çok yıldızı görünce karşısında dikilip selam çakıyor insan... Filmekimi'nde izleme şansı bulduğum filmi, anlatmadan önce hep beraber fragmanını izleyelim:
Neler oluyor?
Filmimizin başkarakteri Saul Auslander, bir Macar Yahudisi olarak Nazi kampında görev yapıyor, diğerlerini öldürme işinde görev yaptığı için bir süre ölmekten kurtuluyor. Sonderkommando olarak iş yapıyor, oradaki esirleri gaz odasına filan götürüyor. Temel görevi; gaz odasına götürdüklerine "Sizi pis gazlayacağız" dememek! Medeni bir yerde yaşadığı belli, nezaket diye bir şey var bak... Macar örf ve adetleri de bunu gerektirirdi hoş...
Ayrıca bir Macar atasözü der ki: Artvin'in üstü 'altın'dan daha değerlidir... #DirenCerattepe
Neyse, bir gün bir çocuk gaz odasından çıkarılınca tam ölmediği için boğularak öldürülüyor (çok nezaketli olmayan bir doktor tarafından) ve o da bizim Saul'un oğlu mu neymiş (Geldik mi filmin ismine?)... Saul'un o saatten sonra derdi çocuğu yakmalarına izin vermeden güzelce gömelim, arkasından Yahudi Fatiha'sını, Yahudi Kulhu'sunu okuyalım oluyor... Biz de gidiyoruz Saul'un peşinden... Filmin tekniğinin de başarılı olduğunu görüyoruz: Arka planda yaşanan işkenceler istemli bir şekilde flu bırakılıyor, dar bir kadrajdan olayları görüp kendimizi boğulmuş gibi hissetmemiz isteniyor. Yakanızı-bağrınızı açıp izlemeniz önerilir...
Puan: İlk film 90'ı
Ayı Kardeşler: Kurtarma Operasyonu (Boonie Bears, to the Rescue!) - Küçücük çocuğun kafasına şimdi operasyon falan...
Bu da çocuk animasyonu olarak haftanın filmleri arasında yerini alıyor. İki haftadır Kötü Kedi Şerafettin'e gitmek isteyip de yaş sınırından dolayı gidemeyen bebeler için... Ormanlarını ve bir insan çocuğunu tehlikelerden ve kötü kalplilerden korumaya çalışan ayıları izleterek, "Bak yavrum ayılar bile..." şeklinde başlayan cümleler kurarak çocuğumuzun kafasını bol toplumsal mesajla yıkamamız mümkündr...
Puan: İyi huylu çocuk ayısı
SONUÇ - Kaça düşersin şimdi en son?...
Eleştirmen abi-ablaların sinema tarihinin en iyi ilk filmlerinden biri kabul ettiği Saul'un Oğlu filmi size de önerilir. Siz de "Valla sinema tarihinin en iyi ilk filmlerinden biri olmuş, mehey" diye ortamlarda caka satabilirsiniz. Gizli Dünya ise, meraklı gözlerle izleyip sorgulayıcı beyinlerle düşünmek için çok önemli bir film gibi duruyor. Onun dışında, çocukları ayılı animasyona götürelim diye anlaşmıştık zaten... Son olarak "Hayatta o kadar çok şeyi tükettim ki kakadan, osuruktan zevk almak istiyorum biraz da" kafasındaysanız, Osman Pazarlama yüzlerce salonda sizleri bekliyor...
-BİTTİ (Haftaya Mısır'da geçen tanrılı bir film geliyormuş diyolar... Sizin de aklınıza ilk Ra geldi di mi? Soldan sağa?)-
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et