Vizyonda Bu Hafta: Yerli ve Milli Rocky, Deliormanlı - Çinli ve Mini Kill Bill, Suikastçi...
Bu haftanın vizyonu 13+ şiddet dolu, vurdu-kırdı ağırlıklı. Başlıca amacımız, karakterlerimizin dayak yememesi, Allah korusun bi' kazaya kurban gitmemesi... Deliormanlı lakaplı milli boksörümüz, yumruklarıyla devlet-mafya-siyahi boksör üçgenini dağıtmaya çalışırken milli gurur duyan yerlerimizi okşuyor. Öte yandan, çekik gözleriyle asalet ve metanet saçan suikastçi kadın, 900'lü yılların Çin'inde yaşama kılıçla tutunuyor. Bir de bir piskopatı gerek şiddetle gerekse Monopoly oynayarak alt etmeye çalışan bir kadın var. Hepsine başarılar, Allah yar ve yardımcıları olsun...
O zaman nostaljik bir 'milli gurur' sahnesiyle başlayalım. Uzun çoraplı olan biziz:
Deliormanlı - O kadar ünvan maçına çıktın da bu ünvanı mı verdiler sana?
Çakallarla Dans serisinden tanıdığımız, hakkındaki "Zeki ama kafası yerli komediye çalışıyor" yorumlarını bildiğimiz Murat Şeker'in yazıp yönettiği yerli bir boks filmi. Yerli Rocky olabilmiş midir, en azından Türk Southpaw'i olmayı becerebilmiş midir göreceğiz.
Hangi dizilerden kimler oynuyor?
Deliormanlı'nın iki başrolünü Küçük Ağa dizisi setinde kaçamaklaşıp bir süre sonra evlenen Sarp Levendoğlu (Deliormanlı) ve Birce Akalay oynuyor. Levendoğlu filme boy-pos ve kirli sakallılık katarken Miss Turkey derecelisi Akalay da filmin dudak ihtiyacını karşılıyor. Mike Tyson'ı yenen Danny Williams'ı da getirmişler, bu filmde deneyip seneye Survivor Ünlüler'e alacaklarmış galiba. Gürkan Uygun da var. Dandik, komik, kirli ve yerli mafya babası canlandırıyor. Gürkan Uygun'un çeşitli film-dizilerde farklı rollerin altından kalkabilmesi iyi bir oyunculuk izlenimi verse de, aklımıza daha çok her albümde imaj değiştiren şarkıcıları getiriyor...
Aklımıza bu arkadaş geliyor... Yere batasın serbest çağrışım...
Kısaca özet?
Doğduğunda, "İleride belki Türkiye adına Avrupa boks şampiyonu olur, ismi de ona uygun olsun" diye ismi Savaş Türkyılmaz olarak hazırlanan Deliorman lakaplı karakterimiz, kendisine gelen şike teklifine rağmen ünvan maçını kazanarak Avrupa şampiyonu olur. Şike teklifçisi Tahsin Kara ise türlü türlü fenalıklar ederek boksu bıraktırır buna. Bir de Hülya Yiğit isimli bir haber spikerimiz vardır. O da milletvekili kavgası (ata sporumuz) haberi yayında olduğu esnada vekillere laf soktuğu için yedek kulübesine alınır. Aslında Fatih Portakal olsa, yayın esnasında da laf sokabilirdi, nitekim kendisi Fatih Portakal değildir.
Neyse, bu ikilinin yolları bir şekilde kesişir. Deliormanlı'nın tombik anasını da yanlarına alıp Tahsin Kara'ya karşı birleşirler...
Tahsin Kara'ya karşı kafa omuza...
Bakalım Deliormanlı, çoluk çocuk TV karşısına toplaşarak izlemeyi pek sevdiğimiz (en azından filmde öyle) ünvanlı boks maçını kazanıp bizi konvoylar halinde yollara dökecek midir? Tahsin Kara, devletle olan kirli bağlantılarından dolayı ABD'li bir savcının dikkatini çekecek midir? Bu spor karşılaşmasından da yenik ayrılırsak hangi spor dalı efkarımıza çare olacaktır? Show business bizim ülkeye gider midir ya da HBO bizim maçı da yayınlamış mıdır?...
Olmadı bu höykürme performansıyla belki devlet kapısında bir korumalık işi falan...
Peki, yerli bir boks filminin nasıl çekileceğini öğrendik mi? Bu filmden öğrendiğimiz kadarıyla:
- Birtakım özlü deyişlerle, çıkartma yapıp araba arkasına yapıştırılası sözlerle seyirciye mesaj vermek önemli. Mesela "Başkasının yumruğunu yemeyen kendininkini balyoz sanırmış"... Ya da "İyiler kötüler kadar cesur olursa o zaman bu dünya değişir"... Buna da şükür, elin Rocky'si de en fazla "Acı yok, acı yok" diyebiliyor...
- Babanın pehlivan olması, annenin tombik olması, maçın Haydarpaşa garında yapılması gibi unsurlarla yerel bağlar kurulması kaçınılmaz... Bir de boks maçından dönüşünde hanım dolma yapmalı, anne ise hayır duasını eksik etmemeli... Antrenman + hayır duası = Başarı ve dolma....
Hayır duası alma egzersizleri...
- Milli futbol takımımızın da temel taktiği olan "gaz vererek çalışma" sistemine göre motivasyon sağlamak gerek. Böylece, Mike Tyson dövücüsü Danny Williams ile karşılaşan Deliormanlı'nın antrenörünün de çok teknik bilmesine gerek olmuyor. "Bence sen her türlü döversin oğlum, hadi bi' yüzünü yıka da git döv" demesi yeterli oluyor.
Puan: Suratı dağılmış bir 50
Suikastçi (Nie Yin Niang) - Sinema sanatıyla dövüş sanatının birleştiği nokta
En sonra söyleyeceğimizi, açık açık en başta söylemek gerekirse: Bu film, uzakdoğu dövüş esintilerinden bildiğimiz Kill Bill, Ip Man gibi hareketli değil. Kılıçların kafa kesmeden kınına girmediği, "Ben tek siz topunuz" dövüş sahnelerinin soluk kestiği bir yapım bekleme. Ama Suikastçi'nin her karesi de bir tablo gibi mübarek...
Fragmandan sonra biraz daha övelim:
Öncelikle ne anlatıyor?
Ne anlatıldığının değil nasıl anlatıldığının mühim olduğu bir filmden bahis ediyoruz. 68 yaşındaki usta yönetmen Hsiao Hsien-Hou'ya (nasıl telaffuz ediliyor bu, sevgili Çince bilen arkadaşlar?) ne anlattın desek, "Üç cümleyle özetlenebilen bir şey çekecek olsam niye senelerce uğraşayım bir filme, dürzü" deyip kılıcıyla boynumuza üç uyarı çiziği atardı muhtemelen. En son Cannes'da da En İyi Yönetmen ödülünü alan ve bununla beraber muhtemelen son filmini çekmiş olan Hsien-Hou'ya saygısızlık etmemek gerek...
68 yaşında üniversiteyi bitiren Çinli amca, gençlere adeta taş çıkarıyor...
Yine de konu?
Tarih boyunca her devlette, imparatorlukta olduğu gibi 900'lü yılların Çin'in de iktidar savaşları, taht oyunları kız alıp-kız vermeler, pahalı hediyeler sunup arkadan iş çevirmeler vardır... Kıçı kırık dünya tarihi bilgimizle diyebiliriz ki, Çin Seddi'ni ördükten sonra rahat batmış, kendi içlerinde birbirlerine düşmüşlerdir. Bağlı oldukları Doğu gelenekleri; Bizans gibi, Game of Thrones gibi kapalı kapılar ardında seksi şeyler çevirmeye de izin vermese de iktidar oyunları memlekete gün yüzü göstermez...
-Şimdi Game of Thrones olsa şu yatakta ne seks dönerdi...
Suikastçi ne iş?
Tayvanlı güzel Shu Qi'nin canlandırdığı suikastçi Yinniang, imparatorluğu tanımayan asi generallerden birinin kızı olmasına karşın, çocukken kaçırılmış ve suikastçi olarak yetiştirilmiştir. Kanında varmış demek ki, muhteşem de bir suikastçi olmuş. 20 erkeğin arasına girip tek çizik almadan erkekliklerini alır da farkına varmazlar...
Ama şuursuz bir intikamcı değildir, öykünün güzel kısmı da burasıdır. Çocuk öldürmeyi kendisine yediremez mesela. 1200 sene öncesinden bilir ki hiçbir dava, uğruna çocuk öldürmeye değmez. "Kılıcın yolu acımasızdır" derler buna da, e bakalım o bu yoldan gitmek istiyor mu?..
- Bu da kimlikte 15 yaşında görünüyor ama kemik yaşına göre öldürülebilir sanki...
Son cümleleri alalım?
Filmin minimalist dili zor izletiyor, doğrudur. Çekik gözlerinden dolayı karakterleri de birbirine benzetirsen hiç kolay bir deneyim değil. Diğer yandan, çok başka bir seyirlik: Kameranın konumlanmasıyla, çiçekli-böcekli-kuşlu doğa fonuyla, renkleriyle beraber... Siyah renk metaneti, sarı renk Çin cumhuriyet altınını ve tahtı, mor erken dönem feminist ablaları, beyaz barışı, sis geçmişi ve 'normal sis'i temsil ediyor.
Geri kalan metaforları kağıt kalem eşliğinde çözelim. İzlemesek de saygı duyalım, en azından Hsiao Hsien-Hou'nun doğru telaffuzunu öğrenerek Çince'ye giriş yapalım...
Puan: 90 (izledikçe 100)
Cloverfield Yolu No: 10 (10 Cloverfield Lane) - 'Dünya'nın havasına nükleer mi karışmış? AVM'ye gidemeyecek miyiz?'
Kısa zaman içinde 15 milyon dolarlık bütçesini 'lap' diye çıkaran film, tek mekan gerilimi, sürprizleri ve oyunculuklarıyla dikkat çekiyor. Fragmanıyla da:
Son olarak Star Wars'u çeken J.J Abrams yapımcılığını üstlendiği için yönetmenini-senaristini kimsenin iplemediği bir gerilim filmi bu. Gerilim dedik ama içinde komedi unsurları da var, hatta yer yer felaket filmi kodları da mevcut.
Filmin başında, arabasıyla seyir halinde gördüğümüz Michelle karakteri bir kaza geçirir ve kendisini bir yeraltı sığınağında bulur. John Goodman'in canlandırdığı garip bir adam vardır karşısında. Adam, dandik havuz medyası kafası yaşıyorcasına komplocudur. Havanın nükleer bir saldırı sonucu solunamaz hale geldiğini, bu nedenle dışarı çıkmaması gerektiğini söyler Michelle'e. Gençten bir adam da vardır yanlarında ve bu durumda zaman geçirmek epey zor olacaktır. Gerçi DVD arşivi vardır, Monopoly oyunu vardır, bir de internet olsa da Facebook'tan Trivia Crack oynananabilse tadından yenmezmiş...
- İnternet bulur bulmaz şunu instagram'a koyayım, kafadan 100 like'ı var. Tabii o kadar insan kaldıysa...
Gerilim ne seviyede?
Filmin tüm sahnelerinde-sekanslarında gerilim duygusuna ulaşmanız mümkün. Adam doğru mu söylüyor, doğru söylüyorsa bile tek mekânda ömür geçer mi, sığınak benim üzerime ama Monopoly'de kira ödeyen neden hep ben oluyorum?.. gibi soruları kafamızda dolaştırıyoruz. Michelle kadının kurtlu olması sayesinde de mekânın orasında-burasında dolaşıyoruz. Sonu ise sürpriz, söylenmez. Ama, naçizane, benim gayet tatmin olduğum, gerim gerim gerildiğim, gülüm gülüm gülümsediğim söylenebilir...
Üst kattan yere vurulunca "Çok mu ses yaptık acaba" gerilimi (temsili)
Uyarı: Cloverfield filmiyle de ilgisi var sayılır, evet. Bilmiyorsanız bu filmden önce onu izlemeyin. Spoiler olmasın, gerilim çıkmasın...
Puan: Gerilirsen 75, gerilemezsen 50
Kartal Eddie (Eddie the Eagle) - Kartal Tibet (Tibet the Eagle)
Oyuncu ve yönetmen Dexter Fletcher çekmiş. Ama asıl fikir, güzelim Kingsman'in yönetmeni Matthew Vaughn'den çıkmış. Norveç ata sporu kayakla atlamanın ünlü İngilizi Michael Edwards'ın hayatını anlatıyormuş. İngilizlerin kış olimpiyatlarına katılan ilk sporcusuymuş ve 9 yaşından beri de olimpiyatlara katılmak istermiş Eddie. Bozuk gözlerine ve ilginç tipine rağmen vazgeçmeyen gözlüklü ve azimlimizin koçu rolünde de, fragmanda önce kıçını gördüğümüz ünlü Hugh (Jackman) oynuyor.
Puan: 60 ama kaygan
Yitik Kuşlar - Yitin kuşlar yitin, doğduğum yere...
Ormanda oynadıkları sırada yaşadıkları küçük yerleşim birimindeki tanıdıkları tüm insanların katledildiği, iki küçük kardeş anneciklerinin peşine düşer. Kuşlarıyla beraber! Konu Ermeni Soykırımı olmasaydı, "Ayy yeriz sizi" derdik fakat konu ciddi olunca bu masalsılık fazla iğreti (ya da eğreti) duruyor... Durumun vehametini gözler önüne serememek adına Kültür Bakanlığı'ndan fon alınarak yapılan film, "Dur daha 101 yıl oldu, 200. yıla doğru daha ne cesur filmler çıkar" dedirtecek gibi...
Puan: Çocuk başı 30
Bir Dilim Aşk (My Bakery in Brooklyn) - Pastanede aşk başkadır!
İki kuzen Vivien ve Chloe, anne-babalarını trafik kazasında yitirir ve onları halaları büyütür. E halaları da bir süre sonra ölür ve hala pastanesi de iki kuzene eşit bir şekilde bölüştürülür. Ne bileyim; muzlu malagalar birine, tramisu dilimleri bir diğerine kalırlar herhalde. Filmin ismindeki aşk da kuzenlerin akıllarının fikirlerinin haşna-fişnede olmasından gelir. Bir yandan nimetle uğraşırken bir yandan da libidolarını durduramazlar...
Puan: Bir dilimi 10 lira
Somuncu Baba: Aşkın Sırrı - Ekmeğini maneviyattan çıkarmak
Maneviyatın su olup aktığı filmde, Deliormanlı'da dandik mafyaları oynayan Gürkan Uygun ve Altan Gördüm'ü başlarında sarıkla görmenin eşsiz deneyimini yaşayabilirsiniz gibi...
Puan: Halk Ekmekten alırsan ucuza gelir...
Savva Küçük Savaşçı (Savva. Serdtse Voyna) - Bu sene Ruslar yok, animasyonuyla idare edicez...
Olay şu ki: Bir Savva var. Daha çok küçük. Gel gör ki gayet savaşçı...
Puan: Küçük 50
SONUÇ - Çin mi döver, Amerika mı, biz mi?
'Başlarda anlı şanlıyken birden çöküşe geçip sonra ip atlaya atlaya başarıya ulaşan boks kahramanı' hikayesinin bu ülkede de düzgün çekilebilmesi için daha 15-20 yılımız var herhalde, Deliormanlı'dan anladığıma göre. Yine de sen bilirsin... Ama Suikastçi filmini bulabildiğin yerde izle, sanatsal sahnelerden sıkılanlardansan dövüş olmayan sahnelerde telefondan Ip Man aç. Maksat deneyim olsun. Cloverfield Yolu No: 10 ise güzel bir gerilim seyirliği, sinemada gerilip gerilip kendini bahar havasının emin kollarına atabilirsin. Bir kış sporunda başarı öyküsü izleyip içimi ısıtayım-dışımı serinleteyim havasındaysan da Kartal Eddie iyi gider...
O zaman dağılalım artık. Görüşmek üzere...
Twitter: @duraladam
-BİTTİ (Haftaya fakirlik komedisi var. Ailece para verip sinemaya gidebilenler gülsün diye)-
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et