Vizyonda Bu Hafta: Tatlım Tatlım (Oyunu daha iyiydi), Güzel ve Çirkin (Çizgi filmi daha iyiydi)
Haftanın filmleri ilişkiler üzerine: Tatlım Tatlım'da sempatik oyuncular, filmin uyarlandığı Haybeden Gerçeküstü Aşk oyunundaki Demet Akbağ ve Yılmaz Erdoğan performanslarını tekrarlayıp Güldüy Güldüy'ün şirin çocuklarını hatırlatacak. Sonra, masal uyarlaması Güzel ve Çirkin'de, bir köylü güzeli ile kentli bir canavar, birbirlerinden elektrik almaya, bir çay içip şanslarını denemeye çalışacak. Bu Dünyanın Dışında filmindeki Mars'tan ABD'ye kesin dönüş yapan genç ise, 'trip' 'işve' gibi dünyalı ilişki kavramlarıyla tanışacak.
O zaman, şu oyundan ilişkiler ve film yıldızları üzerine bir bölüm izleyip filmleri evire çevire yorumlayalım:
Tatlım Tatlım - Aşk oyunları beklerken Yılmaz Erdoğan'ın kelime oyunlarına denk gelmek...
Kendi kitabını uyarlayan Ferzan Özpetek'in filminin üzerinden çok geçmemişken, kendi tiyatro oyununu uyarlayan Yılmaz Erdoğan'la karşı karşıyayız. Üstelik önceki filmi Ekşi Elmalar'ın üzerinden henüz 5 ay geçti, biz daha "Elma mıydı ekşiyen, yoksa tat alma duyumuz mu?" diye Yılmaz Erdoğan tarzı edebiyat bile yapamadık o filmin üzerine...
Gerçi filmin prodüksiyonuna bakınca, 5 günde çekilirmiş bu zaten yorumları yapabiliriz: Tiyatro metninin 2-3 esprisi, 1-2 olayı değiştirilmiş, sonra 5-6 mekan kiralanmış ve 8 adet sempatik oyuncu da bağlanınca tamam olmuş. Şöyle, filmdeki çiftini bulup yazmak gerekirse: Şebnem Bozoklu-Çağlar Çorumlu, Fatih Artman-Gupse Özay, Aylin Kontente-Bülent E. Parlak, Serkan Keskin-Büşra Pekin.
Yılmaz Erdoğan'ın Woody Allen'dan neyi eksik?
2007 yapımı Haybeden Gerçeküstü Aşk'ta, birbirlerine sürekli 'tatlım' diye hitap ettikleri için oyundaki isimlerini bilmediğimiz Yılmaz Erdoğan ve Demet Akbağ'ın tanışıp sevgili olmalarını ve çıkmaza giren ilişkilerini izlemiştik. Film de aynısı, sadece 1 yerine tam 4 çift var. Peki neden 4 çift var? Öyküleri mi kesişiyor, karakterleri mi farklı, sınıfları mı ayrı? Cevap: Yoo... 2 oyuncuya 500 bin kişi gelir, 8 oyuncuya 2 milyon kişi gelir diye 'gelir hesabı' yaptı galiba Y. Erdoğan (Y. Erdoğan düşünürken 'gelir' üzerinden kelime oyunu yapmıştır kesin)..Biz Y. Erdoğan'dan Woody Allen gibi orta sınıf ilişki tespitleri bulsun diye bekleyeduralım o, parmaklarıyla oyuncu başına düşen seyirciyi hesaplamış olabilir. Ya da "Biz zamanında 8 kişilik oynuyorduk, şimdikiler 2 kişilik rolü 8 kişi anca beceriyorlar" diye düşünmüş de olabilir,
- Şu boyutlarda bi afiş getirsek, kaç oyuncu kafası sığdırabilirsin usta?
Yılmaz Erdoğan'ın kalemini gören oldu mu?
Büşra Pekin'in sarhoş olduğu, Aylin Kontente'nin telefon gibi titreştiği sahneler komik ama kalanında çok bir şey yok... Y. Erdoğan yine, basit metaforlar ve kelime oyunlarıyla anlamlı ve komik olduğunu düşündüğü şeyler yazmış. Örneğin, sadece bir telefondan 'akılsız telefon' 'akıllı telefon' 'titreşimli telefon' 'melodili telefon' esprileri-anlamları çıkarmaya çalışmış. Her zamanki gibi az eşyayla çok anlam yakalamasını bilip israf etmemiş (Böyle böyle zengin oldu BKM. 2-3 tane dekorla da yıllardır televizyonlara skeç yapıyorlar. O Güldür Güldür'deki oturma grubunu, Ali Sunal'ın masasını bile yenilemediler)...
- "Her şey yapılabilir bir beyaz peçeteyle..." diye söze başladı adam, yemeğin ortasında...
Oyunculuklar:
Düğünde yeğeninin-torununun partnerini inceleyen bir teyze gözüyle baktığımda; özellikle Fatih Artman-Gupse Özay ve Şebnem Bozoklu-Çağlar Çorumlu çiftleri gayet uyumlu, inandırıcı... Genel olarak oyunculuklar için kötü bir şey denemez. Ama kendilerine düzgün bir karakter, hatta hiç karakter yazılmadığı için bir yere kadar oynayabiliyorlar. Erkekler Yılmaz Erdoğan'ı, kadınlar da Demet Akbağ'ı seslendiriyor gibi... Y. Erdoğan yine seyirciler arasında onları izliyor, sahne bittiğinde alkışlıyor gibi...
Çiftimiz birbirine Hıyarlı Baba ve Eşofmanlı Şevket Hoca esprileri yaparken...
Puan: 8 oyuncunun hatrına, 5'er puandan 40....
Güzel ve Çirkin (Beauty and the Beast) - Emma Watson'ın yanına o adam yakışıyor mu hiç?
1700'lerin ortasında yazılmış bir Fransız masalından esinlenen ve Disney'in 1991 yılında yaptığı animasyonun uyarlaması olan yapım, müzikal, fantastik, masalsı.... Bill Condon'un yönettiği film, La La Land'in biraz daha küçüklere uyarlanmış hali gibi... Yo yo, öyküdeki canavar, caz kafe filan açmak istemiyor, öyle değil... Hele bir fragmanı izleyelim de, anlatacağım:
La La Land demişken?
IMDB'deki 'trivials' gibi, tırıvırı bir bilgi ile başlayalım. Canavar rolü önce "Yanlış anlama abey ama..." sözleriyle Ryan Gosling'e teklif edilmiş ama o, La La Land'de oynamak için reddetmiş. Şu işe bak ki, başrolümüz Emma Watson da bu filmde oynamak için La La Land'i geri çevirmiş. Watson önce üzülmüş fakat La La Land ekibi yanlış anonstan dolayı Oscar sahnesinden inerken kihkihkih diye gülmüş.
Filme geçelim: Şatosunda alemler, partiler vererek takılan çok kibirli bir prens, küçümsediği bir büyücü tarafından canavara dönüştürülür. Sonra, Villeneuve köyünden Belle'yi (Emma Watson) görürüz. Kitap okuyan, hayal kuran genç bir kadındır ve köy ona dar gelmektedir. Derken yolu canavarın şatosuna düşer ve yavaş yavaş sever onu. Yani boynuzları olan bir canavar da olsak sevilebiliriz. Ama boynuzlarla beraber şatomuzun da olması gerekir galiba...
- Işık şu noktadan gelince yakışıklı gözüküyorum sanki...
Tat veriyor mu?
Filmin müzikal kısımları güzel, tatlı duruyor. Emma Watson da çocuksu yüzüyle, 'okumuş köylü güzeli' rolüne yakışıyor. Prensle beraber lanetlenip eşyaya dönüşen insanlarsa filmin en fantastik öğesi, en eğlenceli kısmı... Saat, şamdan, çay fincanı gibi eşyalar, en son Alis Harikalar Diyarında filminden hatırladığımız üzere konuşuyor, laf sokuyor, eğlendiriyor. Düşündürüyor da: Bu fantastik eşya olayı, gelecekteki internet bağlantılı akıllı nesnelerin habercisi olabilir mi? Yalnız bana ne yapacağımı söyleyen kibirli bir şamdan istemem ben, şimdiden diyeyim...
Fakat filmin karanlığı bir yerden sonra boğuyor. Hele çoluk çocuk gelmişsek bu karanlık rahatsız edici oluyor; "O kadar karanlık meraklısı olsak evde mum yakar gölge oynardık, babası eliyle canavar yapardı zaten" diyoruz. Türkiye'deki projeksiyonların kalitesizliği, 3D'de kaybolan ışığı göz önüne alınca, olduğundan da karanlık duruyor. Biraz aydınlatma için filmdeki şamdandan medet umuyoruz.
Şöyle bir alet yapılsa da çeyize koysak... Kına gecelerinde kullansak...
Puan: Güzel'e 40, Çirkin'e 30...
Bu Dünyanın Dışında (The Space Between Us) - Elalem Mars'a gidiyor, Hollywood neyle uğraşıyor...
Peter Chelsom yönetmenlik koltuğuna oturuyor ve konu sıkıntısı çeken ergen sinemasına "Erkek Mars'ta doğmuş olsa mesela" diyerek can simidi oluyor:
Ne Mars'ı ya?
Mars'ta doğan ilk insan olan Gardner'ın öyküsünü anlattığını öne sürüyor film. Çocuk ergenliğine kadar Mars'taki NASA ekibinin yanında yetişip dünyaya iniyor ve babasını arıyor. Babasını ararken de aşkını buluyor. Film klişe dolu: Mars'a uçabildikleri için çok sevinip birbirlerine koşan NASA'lılar var, çok bilmiş olduğu için kafasına kafasına vurmak istediğimiz uzay gemisi çalışanı yapay zeka var, yollara düşüp arabada folk müzik, rock müzik dinleyip gülüşen Amerikan ergenleri var...
Ergen filmlerinin bu kadar kötü olmasının nedeni ne peki, ergen ruhu karmaşasını mı yansıtıyorlar bu filmlere? Hadi onu anladık diyelim, Mars'ta kolonileştirilen bölgenin adını neden Doğu Teksas koyuyorlar? Kaktüs de ektiniz mi bölgeye?...
Sırf şu yerçekimsiz ortam fantezisi için çektiniz bu filmi de mi?..
Puan: Yerçekimsiz ortamda patlatılan sivilce...
Diğer:
Korku sinemasına selam duran Yaşam Kürü, doğaya vurgu yapan ve tamamı sessiz geçen güzel anime Kırmızı Kaplumbağa, Brezilya sinemasından güzel bir örnek olan ve oradaki kentsel dönüşümü eleştiren Aquarius ise haftanın gidip görülesi, deneyimlenesi filmleri. Bunun dışında yine bir Hollywood ergen filmi Ben Ölmeden Önce ve yerli cin filmi Kuyu da seyirci filmden soğutma amaçlı, sinemanın kötü güçleri tarafından salonlarda bekletiliyor...
SONUÇ
Eğer şehrinizde bulabilirseniz Aquarius ve Kırmızı Kaplumbağa filmleri özellikle önerilir, zaten az yukarıda önerdik, tekrara düşmeyelim. Popüler filmlerden ise Güzel ve Çirkin'e gidebilirsiniz, ama müzikal film seviyorsanız. Müzikal sevmiyorsanız bir askerin gazlamasıyla elinde meşale lince giden köylülerin neden naif naif dans ederek konuştuğu bile anlamsız gelebilir çünkü. Ama Fransız köylüsü öyledir belki de ya, nasıl biz çiftetellide kendimizi kaybediyorsak onlar da dans ederek konuşuyor...
Son olarak, Tatlım Tatlım'a gitmek yerine açın Youtube'dan Haybeden Gerçeküstü Aşk'ı izleyin, hiçbir şey kaybetmezsiniz diyeyim ve haftaya görüşmek üzere dilekleriyle Youtube'daki komik videolara kaçayım...
Twitter: @duraladam
-BİTTİ (Haftaya yine uzaya çıkıyoruz. Oraya kadar gitmişken güzel film izlemek de nasip olur umarım)-
(iletisimcevahiri Brüksel'den bildirdi)
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et