Vizyonda Bu Hafta: Koca Dünya (Medeniyetten kaçan gençler), Bordo Bereliler Suriye (Gündemden kaçamayan biz)
Ortadoğu'da, ABD ve Rusya anlam veremediğimiz hesaplar yaparken düşünüyoruz: "Amerikan salatası ile Rus salatasının farkı neydi?", "Savaş çıkarsa mahalledeki BİM'in un, yağ, kornişon turşu stoğu bize yeter mi?"... Suriye gündeminden kaçmak için sinemaya, Bordo Bereliler Suriye filmine gidince de yine çatışma izliyor, televizyondaki komik hayvanlı haberleri özlüyoruz. Reha Erdem'in usta işi filmi, Koca Dünya'da ise, modern yaşamdan ormana kaçan gençleri görüyor ve soruyoruz: "Siz de mi gündemden sıkıldınız?".
Aslında en iyisi kafamızı telefondan, gündemden kaldırıp festival filmlerine gitmek! 5-15 Nisan arasında düzenlenen İstanbul Film Festivali’nin şu güzel tanıtımını izleyelim, sonra yazıya geçelim:
Koca Dünya - 'Ah yalan dünya' ile 'Batsın bu dünya' arasında geçen yaşamlar...
16-20 yaş arası gençlerin toplum ve iç dünyaları arasında kalmışlığını anlatmayı pek seven, arada kalmış gençlerin Reha Abisi, Reha Erdem, 9. filmiyle karşımıza çıkıyor. Birçok filminde beraber iş yaptığı görüntü yönetmeni Florent Herry de elalemde görüp özendiğimiz görsellikleri soframıza getiriyor. Bize de, galasını Venedik'te yapan, son Altın Koza'da 4 ödül alan filmi izlemek kalıyor:
Bu çocukların anası babası yok mu?
Ali (Berke Karaer) ve Zuhal (Ecem Uzun) 16-18 yaşlarında iki gençtir, yetimhaneden tanışırlar, Ali Zuhal'den 'kardeşim' diye bahseder. Zuhal'i bir aile sahiplenmiştir, Ali de reşit olunca yetimhaneden ayrılıp tamirci olmuştur. Kızı sahiplenen aile onu Ali'ye göstermeyince bizimki kıllanır, bir de evin babasının Zuhal'i kuma almak istediğini anlayınca gemileri yakar. "Zaten o kadar jilet vurmama rağmen yanağımda sakal çıkmıyor, ne kaybedebilirim ki" diye dellenir, Zuhal'i kurtarır. Kaçak ikili, şehir dışında bir orman bulup yaşamaya çalışır.
Ali yine iyi kötü bir iş bulunca, o parayla ormanda yaşamaya çalışırlar. Ortam masalsıdır, ormanda yaşarken biraz Hansel ile Gratel biraz da Külkedisi olurlar. Zaten içinde orman olmayan masal mı olur, 'orman ile masal' tutkulu bir ikilidir. Denizi gören şiir yazar, yeşilliği gören masal patlatır!
Hayaller, şekerden-çikolatadan yapılmış ev; gerçekler, kütük!..
Film de masalsı mı?
Birbirlerine Mimi (Zuhal) ve Kumkum (Ali) diye hitap eden bu iki tip kendi dünyalarını yaratıyor, özenle yaratılmış film atmosferi masalsı duruyor. Reha Erdem filmografisinden aşina olduğumuz lunaparklar, durduk yere -sırf metafor olsun diye- karakterlerimize görünen hayvanlar ortamı iyice masallaştırıyor. Hayat Var filmindeki hindi, Jin'deki geyik gibi Koca Dünya'da da arada bir keçi görünüyor, baba figürünü temsil edip "Metaforu herkes anladıysa ben kaçar" diye uzuyor. (Ben de üniversitede bana takan top sakallı profesörü gördüm keçide, göreceli metaforlar bunlar)...
Bunun yanında, öyküden ayrıksı duran gizemli çoban, 'anne arayan yaşlı kadın' gibi unsurlar filmi gerçeküstü yapıyor. Gece sahnelerinde, az ışıkla pek gizemli kareler çıkıyor, şiirselliğe kaçıyor film. Hele ikilinin koşuştuğu bir rüya sekansı var ki, sahneyi izletip sevgiliye evlenme teklif et, o derece...
Bahar gelince ortaya çıkan "Üstüme mont alsam mı almasam mı" kararsızlığı (temsili)
Ayrıca:
Reha Erdem, filmlerinde ses tasarımına ayrıca uğraşır, bilirsin. Burada da tropikal sesler yankılanıp duruyor. Bildiğin aile piknik yeri, tekinsiz bir cangıl gibi oluyor, geriliyoruz. Düz bir çizgide ilerlemeyen yapım, birçok açıdan gizemli: Hayat kadınları, deliler, hayvanlar, çingeneler, yetimler, sessizlikler, sesler öyküde birbirine karışıyor ve karnavalesk bir anlatım oluyor. Evet karnavalesk, eheh, hep yeri gelsin de bu terimi kullanayım istemiştim, sağolun, eyvallah (Bir ortama girmişim de Ooo yeni terim yapmışsın kardeşim, kaça aldın? demişsiniz gibi)...
Ecem Uzun'a bir parantez açmak gerekirse: Özellikle, Tereddüt filminde rüya anlatma sahnesindeki çöküntüsüne hayran kaldığımız Uzun, değişkenliğini, hassaslığını güzel yansıtıyor, yine iyi çöküyor. Berke Karaer de iyi elbette, Zaytung Sinema olarak bir parantez verelim ona da, doldursun: ( )
Muhabbet sırasında sinema terimi kullanınca hissettiğim...
Puan: 100 (Bu köşedeki ilk yerli film 100'üm, bu an unutulmaz olacak)
Bordo Bereliler Suriye - 'Bere yakıştı mı lan, doğru söyle'
Geçen yılın en çok izlenen filmi (3 milyon küsur) Dağ 2, Suriye'de cihatçılarla çatışan askerlerimizi bol gazlı anlatınca, bu türden filmlerin vizyonu doldurması kaçınılmazdı. TV'leri de eli silah tutan yakışıklı oyuncuların asker dizileri doldurdu, yeni dönemin film-dizi trendi bu olacak gibi.. Umarım Nefes, Dağ 2 gibi başarılı yapımlar ortaya çıkar da, böyle eli kamera tutan herkese film çektirmezler:
Kartlar yeniden karılıyordur şimdi Allah bilir?
Film, 90'lardaki konuyu Çukurca çatışmasından alıyor, günümüz Suriyesi'nde görev yapan bordo bereli askerlere getiriyor. Bordo Bereliler Çöl İmamı Ebu Salim'in peşine düşüyor, daha sonra esir alınan arkadaşlarını, üstlerini dinlemeden kurtarmaya gidiyor. Film, Ortadoğu hakkındaki kafa karışıklığını yansıtıyor. A Haber'e çıkan amatör bir yorumcu bölgeyi ne kadar yorumlayabiliyorsa film de o kadar yorumluyor, senaryo danışmanı olarak Tuğçe Kazaz'ın görev yaptığını düşündürüyor. Ortadoğu'daki cihatçıların arkasında da FETÖ'yü görüyor, bu yaratıcılığı seviyoruz...
Güzel bir çatışma sahnesi koysaydınız da oyalansaydık bari... Dağ 2’deki gibi sağlam çatışma sahneleri, iyi kurgular bekliyorsun, yok! Sanki Counter oynuyormuş hissi veriyor film; sniper'la dolaşan, arada 'artizlik' olsun diye bıçak çıkaran askerler (yok, bıçak fırlatma hilesini bilmiyorlar)...
- Sis atmak var mıydı komtanım?
Çok uzatmadan, filmden kimi noktalar:
* Nedense filmde, Suriye'de savaşılan kirli çetenin İslamcı, cihatçı olduğu söylenmiyor. Adamların cihatçı birer piskopat olmalarını, Toyota markalı pikaplarından anlamamız bekleniyor. Yönetmen seyircinin yorumuna bırakmış, sanatsal düşünüp Toyota pikaptan metafor yapmış galiba...
* Film önemli bir istihbarat açığına da işaret ediyor: Düşük rütbeli bir asker, kapalı kapılar ardında konuşulanları, kapı dışından dinleyerek kötü adamlara yetiştiriyor. Demek ki geleneksel usüllere göre yapılıyor bu dinleme işleri! Jammer'a filan gerek yokmuş, kapıları yalıtımlı yapalım yetermiş...
* Her kötü film gibi, bu yapımda da aralıksız her sahnede yüksek sesli müzik çalıyor. Sessiz film döneminde perdenin yanında orkestranın görev yapması gibi, sinemada TRT orkestrası çalıyor, kanun çalan abi solo atarken kendini kaybediyor gibi hissediyoruz.
* Ayrıca o kadar müziği hangi konuşmaya koyarsan koy, duygusal olur. Mesela anneden harçlık isterken bir yandan ud çalsak, inan o bile duygusal olur, hem de para alma ihtimalimiz artar. Ya da sevgilimiz "Kim o kız?" dediğinde alsak elimize mandolini, yumuşatırız ki ortamı...
Şu da filmdeki oyunculuk performanslarının özeti...
Puan: 10 (Puan azlığından dolayı FETÖ yandaşı diye içeri atarlar mı?)
Aşkın Krallığı (A United Kingdom) - 'Apartheid bile ayıramaz bizi gülüm...'
Önce gerçek olaylardan Colour Bar diye bir kitap yazmışlar, şimdi de kitaptan filme uyarlıyorlar. Bu filmden etkilenip aynı şeyleri yaşamak isteyenler olursa döngü de tamamlanmış olacak. Tabii aynı olayı yaşamak biraz zor olabilir: Afrika'da Bostwana diye bir ülkenin kral varisi olan siyahi Seretse Khama'nın İngiliz beyaz bir kadınla aşk yaşamak isterken karşılaştığı toplumsal baskılar!
Filmi, aynı anda hem İngiliz hem aktris hem de yönetmen olan Amma Asante yönetiyor, oyuncularda ise Gone Girl'den bildiğimiz Rosemund Pike göze çarpıyor (38 yaşındaki oyuncunun daha genç görünmek için bazı yerlerde yüzünü gererek oynadığını görebilirsiniz):
What is this?
Film bir heyecan vermiyor. Ten rengine dayalı ayrımcılığa dair politik bir dönem filminin sanat ve görüntü yönetmenliği tatmin ediyor ama senaryo ruhsuz... Çiftin İngiltere'deki tanışma sahnesi bile yapay kalıyor! Tamam ilk görüşte aşka inanırız ama, yarım saniyede nasıl aşık oluyorlar, o kadar mı ilk görüşte? İnsan o kadar kısa zamanda uzaktan gördüğü teyzelerini birbirinden ayıramaz, beyin vücuda "Üremek lazım" sinyali göndermeye yetişemez... Filmin kalanı da aynı yapaylıkta sürüyor.
Filmin iyi yanları ise Afrikalı kadınların çiçekli-sakslılı dansları, İngiliz emperyalizmine karşı mesajlar, demokrasi konuşmaları ve Bostwana diye bir ülke olduğunu öğrenmemiz: Bostwana, 50 yıldır demokratik bir ülkeymiş ve elmas madenleriyle zengin bir yermiş (Kaçılır gibi aslında?)
Filmdeki ve gerçek halleriyle "Buranın kralı benim" ve "Buranın kralı kocamdır" duruşları...
Puan: İlk görüşte 50
Diğer filmler ve Sonuç: 'O değil de festival?..'
Sırada, haftanın diğer seçenekleri: Yıllardır Şirin Babalarını "Niye kırmızı bere takıyorsun lan komünist misin?" diye sorguladığımız Şirinler'in 3. Hollywood uyarlaması Şirinler: Kayıp Köy iyi bir aile filmi tercihi olabilir. Neden 3 film çektiklerini, niye artırılmış Karadeniz şivesiyle konuştuklarını ve fıkra gibi espri yaptıklarını sorgulamadığımız Sümela'nın Şifresi 3 de meraklısına hitap edebilir (merakın batsın). İçerdiği klişelerle oldukça kötü duran fantastik film Baraka ve Walking Dead'in yapımcılarının yaptığı ama sinopsisinden bile klişeleri görülebilen gerilim filmi Şeytani de pek gidilmeyesi yapımlar...
Şirinler oy atmak için sandığa şirinlerken... #OyAtıyoruz #ReferandumaŞirinliyoruz
Haftanın açık ara en düşündüren, akılda kalan, sinefil hoplatan filmi ise, tabii ki Koca Dünya... Yetişkinler olarak Koca Dünya'nın ormanlarına kaçıp metafor yorumlarız 101 dakika boyunca, güzel bir hafta sonumuz olur... Belki Koca Dünya'nın ormanında iyi birer çocuk olursak Şirinler'in Kayıp Köy'ünü de görürüz, iki bilet parası vermeyiz böylece...
İstanbul'daysanız da -demeye bile gerek yok- İstanbul Film Festivali'ni kaçırmayın, festival havası koklayın, çıkışta tanıdığınız eleştirmenleri yakalayıp zorla filmleri yorumlatın derim... Takip ettiğim kadarıyla eleştirmenler Ruh ve Beden, Sonsuz Şiir, Safari, Gümüş Küre gibi filmleri öve bitiremiyorlar, başka gösterimi varsa siz de görüverin, övüverin...
-BİTTİ (Yazılar biter, Hızlı ve Öfkeli serisi bitmez. Haftaya 8'inci filmini anlatacağız)-
(iletisimcevahiri Brüksel'den bildirdi)
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et