GTA'dan FIFA'ya... Yıllara Yollara Meydan Okuyan En İyi 7 Oyun...
Analarımızın bile bilgisayar oyunlarında birbirleriyle kapıştığı günümüzde, gönül rahatlığıyla “ne oynarsan o’sunuz” diyebiliriz. Hatta bize en sevdiğiniz oyunu söyleyin, size kim olduğunuzu söyleyelim diyebilecek kadar da ileri gidebiliriz. Madem yapabiliyoruz, o zaman bizce en iyi bilgisayar oyunlarını bir araya toplayalım dedik. Kimilerini nostaljiye gark edecek, bazılarına maaşları oyunlara gömdürtecek, muhtemelen herkese “Bu liste tırto, ben size kralını yaparım” dedirtecek “bizce” en iyiler listesi ile huzurlarınızdayız.
1. Maniac Mansion 2: Day of the Tentacle
Lucas Arts tarafından 1993 yılında piyasaya sunulan Day of the Tentacle, zamanının çok çok çok ötesinde, mükemmel bir oyun. O kadar samimiyiz! Elinizdeki yeni çıkan oyunu bırakıp, 2016’da remastered olarak çıkan versiyonunu indirip oynayın. Keyif almazsanız ne biçim insansınız bizce. mükemmel ölçülerde mini minicik sarılmış ev yapımı yaprak sarmasını bile sevemezsiniz siz. Kalbiniz taşlaşmış resmen.
Hakkında o kadar iddialı olduğumuz oyun, dünyayı ele geçirmeye çalışan bir dokungacı durdurmak için, 3 farklı karakterde arkadaşın, 3 farklı zamanda yaşadıklarını konu alıyor. Geçmiş, gelecek ve şimdiki zamanda geçen oyunu bitirebilmek için her zaman diliminde yer alan tüyoları toplamanız ve sorunları çözmeniz gerekiyor. Ama ne maceralar, ne komik diyaloglar... Karakterler öyle sevimli ki, keşke bunlarla interrail’e çıksak falan diye içleniyor insan. Oyun bitince yalnızlık hissine kapılıyor, üzülüyorsunuz. Bu oyunu 9 kere bitiren arkadaş tanıyoruz.
2. Grand Theft Auto
70’li yılların sonunda doğan oyun severler için 1997, Carmageddon ile leblebi gibi teyze ve emmi ezdiğimiz bir dönem olarak hatırlanabilir. Fakat Carmageddon yerinde sayadursun, minik araba hırsızlığı görevleri ile hayatımıza giren GTA, yıllar boyunca geçirdiği evrim ile gelmiş geçmiş en efsane oyun serileri sırasında tepeye oturdu. Ki, bu birinçliğe komşunuzun uyuz çocuğu bile karşı çıkamaz.
Gerçeğiyle neredeyse birebir haritası ve enfes grafikleri sayesinde yaz boyu tatil için maksimum Silivri’ye gidebilenler için mükemmel Amerika tatili hizmeti sunuyor. Canınız dalaş mı çekti? Seçin elemanınızı, girişin görevlerden birine, al sana maceranın kralı. Sevgilinizle romantizm yapmak istediniz ama uygun ortam yok, cepleriniz mi boş? Açın GTA, çekin arabayı güzel bir manzaraya karşı, açın radyodan güzel bir müzik. Biz bile size aşık olabiliriz şu an. Özellikle GTA5, içerdiği şiddet ve kadınlara bakış açısından ötürü bir hayli eleştirilse de, gelmiş geçmiş en iyilerden biri olduğu su götürmez bir gerçek.
3. Warcraft
Piyasaya çıktığı 1994 yılında, PC ile lise yıllarında tanışan her ergeni asosyallikle tanıştıran yegane oyundur. 9 diskete koca bir dünya sığdırdığı gibi, liseli genç irilerinin kısıtlı dünyalarına da renk katmış, bilgisayar başında yenen salçalı ekmek ve kola bağımlılıklarını %90 oranında artırmıştır. O dönemler Aleyna tilki yerine “Yeş mi lord”diyen köylüler, ya da “Stop poking miiieeeaaarrrhh” diyen orc taklitleri yapılırdı. Aaaahh komşu çocuğuyla paylaşılamayan bilgisayarın altın çağı... Tabi Warcraft serisi de aldı başını gitti. Bizim şahsi favorimiz Warcraft: Tides of Darkness. Şu an nasıl canımız çekti anlatamam!
4. Beyond: Two Souls
Bazıları için Quantic Dream denince akan sular durur. Çünkü adamlar Fahrenheit, Heavy Rain gibi oyunlara imza atmış. Ama bir Beyond: Two Souls var ki, bizce oyun değil, şaheser. Hatta bir interaktif film. Başrollerde de Jodie Holmes rolü ile Ellen Page var. Öyle güzel bir karakter yaratmışlar ki, bebeklikten gençliğe acayip içselleştiriyorsunuz.
Paranormal aktiviteler üzerine araştırmalar yapan doktor rolünde ise Willem Dafoe insanı kahrediyor. Konusu kısaca şöyle; Jodie, telepatik olarak Aiden adında bir varlığa bağlıdır. Bu yüzden de çocukluğundan beri paranormal araştırmaların ortasında büyümek zorunda kalmıştır. Oyun, Jodie’nin geçmişi ve şimdiki zaman arasındaki zaman zarfında yaşananlar arasında ileri geri giderek ilerliyor. Evet tamam anlatınca şey olmadı şimdi. Zaten anlatılmaz, yaşanması gereken bir oyun. Oynarken yanınızda birkaç peçete bulunsun. Arada gerçekten çok güzel sahneler var. İnsan sarsıla sarsıla ağlıyor zaman zaman. Bitmesin iki gözümün çiçeği diye Quantic’e mail atanlar bile tanıyoruz.
5. Uncharted
Uncharted serisi, aksiyon seven ama first person shooter da olmasın isteyen, heyecanlı olsun ama ürkütmesin, grafikleri şahane olduğu kadar konusu da güzel olsun diye insanı yoranların bile seveceği tarzda bir aksiyon adventure. Hele ki 3D gözlükleriniz varsa, hem girdiğiniz ortamların, hem de çoğunlukla yerden yüzlerce metre yüksekte geçen maceraların tadı damağınızda kalıyor. Yükseklik fobisi olanların yüreklerini ağızlarına getirebilir derecede iyi sinematografi söz konusu.
Hırsızlığın hiçbir türlüsüne eyvallahımız yok. Ama Nathan Drake’in olayı başka. O bir kayıp hazine avcısı. Gezerken de gezdiriyor tabii. Bu oyunu dandik bir televizyona bağlı değil de, kocaman bir sinema salonunda oynama imkanımız olsa, ruhumuzu zevkle teslim edebiliriz.
6. FİFA
1993’ten 2017’ye hız kesmeden gelişen FİFA serisi, sadece futbol meraklılarının değil, golf, kriket ve hatta bizim gibi bale fanatiklerinin bile evindeki yerini almayı başarmıştır (Evet bale mk). FİFA, oyun dünyasının divası gibidir. Sevmemek, “Ben futboldan anlamam ki. Ben sadece belgesel...” demek olmaz. Bu ortamlarda kabul görmez. Dışlanırsın. İnsan sadece büyük takımların bir parçası olarak efsane futbolculara çalım atmanın zevkini yaşamak için bile oynayabilir. FİFA, 3-4 arkadaş bir araya gelince yapılabilecek en zevkli şeyler arasında da başı çekenlerden. Zannedersin o sırada Türkiye’nin maçı var. Halbuki 3-5 keko birbirine gol atıyor. İşte o kadar heyecanlı, zevkli ve gerçekçi. Teşekkürler EA Sports.
7. Tekken
Tekken, doğal sakinleştirici gibidir. İster arkadaşlarınızla, isterseniz tek başınıza şöyle birkaç saat dayak atıp ya da temiz bir dayak yiyip, kaymağa dönüşmenizi sağlamasıyla meşhurdur. İnsanın psikolog ihtiyacını sıfırlatacak kadar rahatlatıcıdır. Yoksa yani listemizde olmasının sebebi ne grafikleri, ne de konusu. İnsanı çiçeğe çevirmesi dışında öyle “mükemmel” dedirtecek bir durumu yok. Ama insan hakikaten rahatlıyor. Ha bu arada adını “tekme-tokat”tan aldığı falan aldığı da yalan. Japonca iron fist, yani demir yumruk anlamına geliyor. İşte yaratıcılık, işte a beautiful mind.
Şimdi diyeceksiniz ki bu liste çok dandik. O zaman sen yapda görelim buyur!
(Kamuran Hardcore Brüksel'den bildirdi)
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et