Feminist Bir Soygun Filmi: Ocean's 8 (Kafamızdaki soru ise aynı: Adam başı ne kadar düşüyor?)
Şu güzel havalarda, sırf gezme bahanesi olsun diye değerlendirilebilecek bir bayram zamanındayız. Sonra 4 yılda bir gelen, 48 ayın sultanı Dünya Kupası sürecindeyiz, sırf renk renk tribünleri görmek, "Messi mi Ronaldo mu" geyiği yapmak için bile izlenir. E bir yandan da zaten Muharrem İnce mitingi mevsimindeyiz, şenlikliyiz. Şimdi böyle bir zamanda sinemaya gitmek çok gerekli durmuyor değil mi? Nasıl?.. Ben mi?.. Ben gittim. Ocean's serisinin alternatif bir devam filmi olan Ocean's 8'i sizin için izledim.
Evet, bayram bayram filme gittim, üstüne üstlük yazdım. Zaten bu kadar güzel kadın bir filme toplanmışken niye gitmeyeyim? Bir tane de şu tip sahne varsa bana yeter dedim:
Ocean's 8 - Kadınlar da soyar!
Ocean's 11-12-13 derken 3 filmlik (1960 yapımıyla beraber 4) erkek meceralarına tamamen kadın başrollerden oluşan bir spin-off geldi. İki yıl önce vizyona giren kadınlı Ghostbusters gibi düşün... Sekiz kadınlı bir maceradan oluşan bu filmin yönetmenliğini, en çok Pleasantville filmini sevdiğimiz Gary Rose üstlendi. Oyuncu kadrosunda ise kimler yok ki: Cate Blanchett, Sandra Bullock, Anne Hathaway, Helena Bonham Carter, Rihanna... Ya da şöyle toplamda aldıkları ödülleri sıralayalım: 4 Oscar, 2 Emmy, 9 Grammy, 6 Altın Küre, 5 BAFTA... Valla Brezilya takım kadrosu gibi kadınlar ha!..
Galada, her an birini emzirecekmiş gibi poz veren Rihanna bacı...
İki film daha çekip 11'e tamamlayacaklar mı?
2001 yılında gösterime giren Ocean's Eleven benim için çok özeldir, zaten güzel filmdir o ayrı da, bu benim sinemada izlediğim ilk filmdir. İlk film deyip geçme, ilk öpüşme gibidir ilk film: Acemice bilet almalar, elini ayağını nereye koyacağını bilememeler, altyazıyı okumakla film izleme senkronunu tutturma çabası derken baya zorluk çekmiştim. Neyse ki güzel bir filmle start vermiştim sinema macerama...
İşte Debbie Ocean, durmadan adamlarını toplayıp orayı burayı soyan Danny Ocean'ın kardeşi. 5 yıl mapusta yatmış, çıkıyor, şartlı salınıveriliyor."Yok vallahi tövbe bi daha katiyyen sürmem harama el" diyor çıkarken ama huylu huyundan vazgeçmiyor. Cate Blanchett, Lou karakteriyle ortağı oluyor, bir hacker, bir mücehverci, bir yankesici, bir modacı, bir anne ve bir yıldız derken 8'i buluyor ekip...
İçlerinden birinin "Oha mk halı sahaya iki takım mı çıkarıyoruz, bu ne kalabalık" demesiyle 8'de bırakıyorlar ekibi. Hepsini toplu görünce "Eliniz ayağınız tutuyor, pek de güzelsiniz. Neden mücehver, neden hırsızlık?" diye sorasınız geliyor. 150 milyon değerinde olduğunu öğrenince ise gelmiyor.
ve herhangi bir kadının nefsine sahip çıkmakta çok zorlandığı o an...
- Bunun bu kadar güzel olması bi tek bana mı batıyor?..
Yine halkın cebinden mi harcandı?
Öykü klasik. Ocean's serisinde cisimleşen ekip soygunu formülleri kullanılıyor: İşinde uzman olan, yarısı çekingen sıfatlı-yarısı dötü kalkık bir ekip kurulur, soygun sırasında en az iki terslik çıkar, sonlara doğru da en az iki sürpriz olur. Hoş, bunların kullanılmasında sorun yok. Yani şu şablona heyecanlı bir şeyler katabilselerdi olmazdı. Fakat, nasıl becermişlerse bir soygun filmine hiç heyecan katamamayı başarmışlar. Kurgu "bu hayatın heycanı meycanı yok" müziği eşliğinde yapılmış duruyor.
Öykü ilgi çekici hale gelemediği gibi oyunculuklar da tat vermiyor. Bazen ukala, cool bir vatandaş gibi görünmeleri gerekiyor, yalan söylemeyi beceremeyen bir naif gibi kalıveriyorlar, yakışmıyor. Gül gibi oyuncuların potansiyeli değerlendirilememiş gibi. Sandra halanın, Cate teyzenin Helena, Anna ablaların ne performanslarını gördük oysa ki. (Helena ve Anna'nın performanslarını beğendim yalnız. Helena'nın azıcık yaşlandığını fark ettim. Rihanna'ya da "Sen biraz kilo mu aldın kuzum" diye baktım)
- Harbi yakışıklı çocukmuş... Kaçlı bu?..
Madde madde sorunlar, sorun yaratanlar:
* Bir ruhsuzluk hakim ve tınılarını eski pop şarkılardan, caz müziklerden alan soundtrack de bu ruhsuzluğa çare olamamış. Birkaç espri haricinde diyaloglar genelde sönük, kadın dayanışmasından özgün bir enerji yaratılabilecekken olmuyor. Kurtlarımızı dökemiyoruz, içimizde kalıyor.
* Olay örgüsü, olayı hiç derinleştirmiyor. Planın çok sorunsuz ilerlemesi ise öyküyü sıkıcı bir hâle getiriyor. Peki şey mi denmiş oluyor? "Aslında başından beri bu soygun ekibi kadınlardan oluşsa hiç sorun çıkmazdı zaten ki yani... Siz erkekler beceremediniz. Aptal pipililer sizi!"
* Senaryodaki çok gereksiz hatalar olmasaydı böyle düşünebilirdik. Ama, mücehver koruyucuları, sadece özel bir mıknatısla çıkarılabilen mücehverin Anna koşarken boynundan düşebileceğine inandığında senaryo ciddiyetten uzaklaşıyor. Bunlara pazarda tezgah emanet etmezsin, mücehver koruyor.
* Hollywood'da kadın karakterlerin ağırlığının artması süper bir şey de sadece kadınlardan oluşan soygun filmi fikri pek iyi değil gibi ya... Evet, eleştirirken tırsıyor insan, sesini kısmak zorunda kalıyor ama -sözüm meclisten dışarı- bu tip erkekten yalıtılmış evrenler kurmak izleyene çok anlamlı gelmeyebilir.
- Bizi mi eleştiriyo la bu?
Yani: Ne Ocean's 11 filminin tıkır tıkır işleyen senaryosu, pıtır pıtır giden kurgusu ne de La Casa de Papel dizisinin ruhu var filmde. La Casa da Papel ne mi alaka? Ne bileyim aklıma Tokyo düştü, soygun filminden bahsetmişken yazayım dedim. (Yalnız bu diziye bir Ortadoğu spin-off'u çekip adını La Casa de Papel - Ne mi Alaka koysan olur bence.)
Ocean's 9 yapacaksanız bu ablayı transfer edin lütfen...
Puan: 50 (Keşke Dünya Kupası izleseydim)
Diğer:
Tatlı Bela: Cem Sürücü isminde bir yönetmen, 3 erkeğin 6 eliyle bir bebeği doğrultamaması, yani kapılarının önüne bırakılan bebeğin sorumluluğunu layıkıyla üstlenememesi üzerinden komedi yaratmaya çalışıyor.
Üç Harfliler: Beddua: Hem korku hem komedi filmlerinden bildiğimiz Alper Mestçi yönetiyor, tamam bu korku serisinin ilk filmleri yine biraz şeydi ama bunun çok tat vermesi beklenmşyor, ayrıca çoğu insan Siccin 5'in çıkmasını bekliyor. Eski Siccinler yeni uygulamaları kaldırmıyormuş, donuyormuş.
Dümdüzz Adam: Komik korku filmleri çeken Murat Toktamışoğlu bu sefer korkunç bir komedi yazıp yönetiyor, Kardeşim Benim serisindeki eğlenceli Kato karakterini oynayan Ferdi Sancar başrolde oynuyor, bu sefer kendi ismiyle oynatılıyor, ferdi ferdi oynaması isteniyor.
Ömrü Sincap, Tırişk, Kato gibi rolleri oynamakla geçen, acı dolu bir yaşam...
Aklın Gözü: Üç yıl önceki film nedense şimdi vizyona giriyor. Alla alla! Yoo yerli de değil yabancı yapım... Kuantum, zihin bağlama, bilinç düğümleme gibi şeyler var ama vasat bir gençlik filmi gibi duruyor. Bir de bol bol geri takla atılıyor; ooo belli ki adrenalin seviyesi inmiyor.
Atölye: Fransız sinemasının en önemli yönetmenlerinden bu arkadaş, işçi sınıfı sorunlarından yakınan gerçekçi filmler yapıyor: Laurent Cante. Senaryoda ise, Kalp Atışı Dakikada 120 filminden hatırladığımız Robin Campillo bulunuyor, "Ohh, bu sıcaklarda soğuk bir Avrupa filmi ne iyi gider şimdi" diyenlere geliyor.
SONUÇ - Enişteyle gidebileceğimiz film var mı?
Bu hafta, ikinci kez vizyona giren 4 filmle beraber düşünürsek, en iyi film Coco gibi duruyor. Evet, tekrar vizyona giren bu güzel Pixar animasyonuna çoluk çocuk gidebilirsiniz. Bunun dışında ikinci kez vizyon gören Ayla ve Ocean's 8 aynı kalitede duruyor, çekik minnak çocuk görmek isteyenler Ayla'ya olgun cool kadın görmek isteyenler Ocean's 8'e gidebilir. Bunun yanında Atölye filmi de, yalnız başına izleyip toplum hakkında kafa yormak isteyen sinefil gözlere, entelektüel zihinlere hitap ediyor.
Bence açın bi' Ocean's Eleven, iki maç arasında onu izleyin ya... Haydi Dünya Kupanız mübarek olsun...
Twitter: @duraladam
-BİTTİ (Haftaya film milm yok, seçim var)-
(iletisimcevahiri Brüksel'den bildirdi)
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et