Yeni Başlayanlar İçin Mindfulness: Farkındalık Falan Diye Yine Bizi Yiyor Olmasınlar?
Yoga moga derken bir de mindfulness çıktı üstüne. Ha bir de çeviremedik bu kelimeyi; Türkçe ’ye de bu şekilde girmeyi başardı. Ben de benim gibi bu taraklarda çok bezi olmayan, meraklanan ama araştıracak kadar da uğraşmak istemeyen insanlar için daldım bu konuya ve sizlere özet niteliğinde bir Mindfulness 101 hazırladım.
Mindfulness muhabbetini başımıza saran abi John Kabat Zinn. Zinn abi Massachusetts Üniversitesi’nde bundan 40 küsur yıl önce “Mindfulness Odaklı Stres Azaltma” gibi dandik bir şekilde çevirebileceğimiz bir program başlatarak çıkmış bu yola ve ‘Antik bilgi, mistisizm bize sökmez; güç içinizde’ diyerek bize Garavel Özkan’ı hatırlatacak şekilde mindfulness pratiğini çıkarmış ortaya. Zinn’e göre sadece mind’la olacak işler değil bunlar; asıl gizli kelime heart, yani kalp.
Tüm bu pratiğin temeli, beynin aslında default haline müdahale üzerine kurulu. Kabaca beynin default halinin özellikleri ne peki?
1. Asla anda olmaması. Kendi halinde bırakırsan ya geçmişe takılıyor ya da olmayan geleceklerde safariye çıkıyor.
2. Her zaman dikkat dağıtma modunda olması. Zinn abi işte “sıkılmak aslında çok ilgi çekici bir ruh hali” diyerek bizi bağımlısı olduğumuz kendini eğlendirme, daha doğrusu oyalama merakından koparmaya çalışıyor.
3. Bazı psikologların beynimizin daha çok duygusal tarafı dominant olduğu için bizi hayvandan farksız bırakması düşüncesiyle “maymun” olarak adlandırdığı, bizim de “iç ses” diye geçiştirdiğimiz anlatıcı modu. Beynimiz maşallah her olaya resmen Morgan Freeman dublajı ekliyor. Sonra senin benim gibi fazla düşünenler, anksiyete sahipleri ortaya çıkıyor. Zinn abi diyor ki ‘bu iç ses dediğin şey sağlıksız değil ama fazla önem verme, bu duydukların senin anca bir parçan, asla tamamın değil’.
4. Multi-task modu. Çünkü etrafta binlerce uyaran var. Her şeye “sürekli yarı-dikkat” moduyla yaklaştığımız için de farkındalık markındalık kalmıyor adamda haliyle.
Kısacası beynimiz bize savaş açmış durumda desek yeridir. Zaten doğasında yok bir de üstüne kendisi dışında herkesle ve her şeyle ilgilenmeye teşvik eden bir kültür ekleyince tamamen andan kopuyoruz artık. Peki, bunun yolu yordamı ne arkadaş? Nedir bu farkındalık (awareness) falan? Farkındalık tekniği insana tüm bu kaybolmuşluk içinde dengesini bulmasına yardımcı oluyor çünkü öğrenmek aslında sadece 5 duyudan ibaret değil, iç duyum da var. Yani açlık durumu, nabız gibi biz karışmadan da vücudun kendi kendine yürüttüğü işler. Bu iç duyum meselesi neden önemli derseniz, mindfulness tam da onun üzerine kurulu diyebilirim. Kafalar karıştı mı? Öyleyse devam…
Nefes alıp verme egzersizi tam bunun üstüne kurulu. Derin derin nefesinizi alırken tam olarak yaptığınız şeyin bu olduğunu fark etmeye çalışıyorsunuz –günlük hayatta asla yapmadığımız bir şey -. “Dur abi vücudum bensiz yapıyor bunu ya, ben yokken de ne kadar tıkırında ilerliyor işler” dedirtmek amaç aslında. Nefes alma farkındalığına farkındalık getirmek (Awareness to the the awareness of breathing), nasıl ama???
Biz takılıyoruz öyle içeride, sen işine bak...
Sen tüm bunları yaparken birileri sana “Anda kaaaaal, çok düşünme” diyor. Peki sen ne yapıyorsun o sırada? İkinci sınıftaki matematik hocandan, geçen hafta yuttuğun sakıza kadar düşünüyorsun. Sen “Düşünme beyincim, nolur sus bi ya” dediğinde de azdıkça azıyor düşünceler. Zihn abi, benim ifadelerimle, diyor ki “Bırakın gelsin düşünceler, ifadeler, hisler. İtme onları ya da yargılama. Sadece sevgiyle kucakla. O dalgaların arasında sörfçü gibi kay, onları biçimlendirme.” Bunlar kulağa ilk duyuşta oldukça sıradan ya da basit tavsiyeler gibi geliyor. Ama insan “yapma” denilen her şeyi 7/24 yaptığını fark edince, bir dakika harbi burada bir şeyler var diyor.
Açıkçası benim sevdiğim vaatlerden biri Zinn’in tedaviden çok kabullenme ya da barışma üzerine odaklanıyor olması. Kendisine kanser hastalarının da geldiğini ve elbette çektikleri acıyı azaltamayacağının vurgulayan Zinn, koşulları belirleyemesek de onlara bakış açımızı kendimizin belirlediğini hatırlatıyor bize aslında. Olay hislerden, düşüncelerden ya da durumlardan kurtulmak değil; olay onlarla arkadaş olabilmek. Kabullenmek derken de pasif bir şekilde hayatın altında ezilmeyi değil; hayatın önünüze çıkardığı durumlarla paralel bir şekilde hareket etmekten bahsediyor.
Kısacası Mindfulness, darmadağınık olan dikkatimizi tamamen kendimizi kabullenerek ve kendimize şefkat göstererek yönetebilme becerisi. Duyguları düşünceleri fark edip onların bize hükmetmesini engelleme becerisi. Tabi ki bunları öğrendikten sonra gidip hemen Mindfulness dersi almayacağım ya da tedaviye başlamayacağım. Ama ben daldım bu olaya ve adamın dedikleri bir şey fark etmeme yardımcı oldu. Belki size de olur diye de bir şeyler çizdireyim dedim.
Daha fazla bilgi almak isterseniz, direk Zinn abinin kendi videolarını izleyebilir ya da tabi ki Google’a Mindfulness videos gibi bir şeyler yazıp bir sürü kaynağa ulaşabilirsiniz. Benim özellikle ilgimi çeken bir videoyu aşağıda paylaşmak isterim.
(İngilizce’m yok bu abi ne diyor diyenler için)
İsmi gibi havalı Phil Boissiere, hepimizin OMMM diye yere oturup 10 dakika sessiz kalmaktan ne kadar korktuğumuzu anlamış olsa gerek ki, kendi kendine 30 saniyelik bir mindfulness metodu bulmuş. Bu acele metodun halihazırda birazcık mindfulness’u çözmüş insanlarda daha fazla işe yarayabileceğini tahmin ederek adamın yolunu açıklayalım:
1. Etrafınızda gördüğünüz bir objeyi seçin ve “Bu bir lamba.” cümle tipiyle sesli söyleyin.
2. Derin bir nefes alın.
3. Bu alıştırmayı 3 kere tekrarlayın.
(Ece Karaağaçlı Brüksel'den bildirdi)
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et