Mücevher Reklamında Dans Eden Çift İzlemeye Doyanlar İçin: Aşk Meşk Konularını Hakkıyla İşleyen Filmler
Eveeeet... Geldi yine Sevgililer Günü. Bu da demek oluyor ki aşk dolu mücevher reklamlarında tango yapan ateşli çiftleri, “sevginizin değerini parasal bir şekilde göstermezseniz geçerli değildir” mesajını veren sahte sevgilileri; daha da kötüsü bu sığlıktaki senaryolara sahip iki boyutlu karakterli filmleri bol bol göreceğimiz döneme yaklaşıyoruz.
Doğduğumuzdan beri işte böyle kodluyor Amerikan abilerimiz aşkı beynimize. Kendini aşkından duvarlara çarpan kadınları örnek alıyoruz, ne olursa olsun affeden çılgın aşıklara imreniyoruz, en kötüsü de aşk olmadan tamamlanamayacağımıza inanıyoruz. Ama bu demek değil ki aşkı gerçek yüzüyle, tüm çıplaklığıyla ve en önemlisi de farklı formlarıyla ele almayı becerebilen filmler yok. Bu temadan zaten çok yakında kafanızı çevirseniz de kaçamayacaksınız, dolayısıyla ben de size bu dönemi atlatmanızı sağlayacak hatta müthiş bir seyir zevki ve perspektif getiren bazı filmleri listeledim.
(Not: E biraz spoiler da verdim abi napiyim)
JEUX D’ENFANTS, 2003
Inception’da Mal olarak dünya çapında şöhrete kavuşan Marion Cotillard’ın çaktırmadan çektiği Fransız incilerinden biri Yann Samuel imzalı Jeux D’enfants. Cotillard’ın karakteri Sophie ve Julien (Guillaume Canet) henüz küçücük çocuklarken tanışır. Julien’ın hasta annesinin ona verdiği teneke kutuyu Sophie’ye hediye etmesiyle aralarında yıllarca sürecek doğruluğun olmadığı bir doğruluk cesaret oyunu başlar. Oradaki doğruluk ne, birbirlerine gizliden aşık olmaları tabi. Zengin Belçikalı Julien ve fakir Polonyalı Sophie, bu oyuna senelerce devam eder. Hayat onları nereye getirir, neler yaparlar onu da söylemeyelim artık. Ha, ama iki sonu var. Seç beğen al.
Küçük yaştan beri tohumları atılan, ilişkilerin arkasındaki pek de filmlerde anlatılmayan arkadaşlığı tatlı bir şekilde ele almasıyla Jeux D’enfants sevilen romantik komedilerden biri. Daha doğrusu sevilen demek yanlış mı olur acaba? Bu film çünkü baya insanları böldü. Benim tanıdığım kim varsa bayılıyor mesela ama Rotten Tomatoes, Metascore falan bakınsanız puanlar rezalet. Yine de doğal oyunculukları, enteresan konusu ve görselliğiyle keyif alabileceğiniz ve listede yerini hak eden bir film.
ETERNAL SUNSHINE OF THE SPOTLESS MIND, 2004
Romantik komedi kavramına yeni boyut getiren favori filmlerimden Eternal Sunshine of the Spotless Mind, akılda kalıcı performanslarıyla, yönetmenliğiyle ve yazarlığıyla aşkın karmakarışık doğasını en iyi elen alan filmlerden biri.
Melankolik ve çekingen Joel (Jim Carrey) ve renkli saçlarıyla sağı solu belli olmayan Clementine (Kate Winslet) arasındaki ilerleyişine tanık olduğumuz tutkulu ilişki, iletişim problemlerinden ve karakterlerinin zıtlığından dolayı gittikçe kötüleşir. Clementine en son ettikleri şiddetli kavga üzerine Joel’u bir operasyon geçirerek hafızasından siler. Aynı şeyi yapmaya karar veren Joel, operasyon sırasında ilişkisini unutmak istemediğini fark eder ve silmeyi engellemeye çalışır ancak başarısız olur. Joel’un kendi beynindeki yolculuğu bize bitmiş bir ilişkinin mutlu, bıkkın, tutkulu gibi her halini gösterirken aynı zamanda kalp kırıklığını nasıl ele aldığımızı inceler. Yeterince spoiler verdiğime inanarak uzatmadan izleyin abi şu filmi diyorum. İzleyin üstüne yıllarca konuşalım.
(500) DAYS OF SUMMER, 2009
“Bu bir aşk hikayesi değil. Bu aşk ile ilgili bir hikaye.” gibi havalı bir slogan çakan (500) Days of Summer, filme adını veren Summer (Zooey Deschanel) ve Tom (Joseph Gordon-Levitt) arasındaki günümüzün baş belası “Biz neyiz?” sorusunun cuk oturduğu ilişkiyi anlatır.
Aynı şirkette çalışan ikili, bir gün asansörde Summer’ın Tom’un dinlediği müziği beğenmesiyle tanışır. Beraberlikleri boyunca Summer’ın tekrar tekrar bir erkek arkadaş istemediğini söylemesine rağmen, kendi isteklerinin gerçekleri görmesini engelleyen Tom kelimenin tam anlamıyla gelin güvey olur ve sadece aslında içinde kendisinin olduğu bir ilişki yaşamaya başlar. 500 gününe tanıklık ettiğimiz hikayede; beraberliğin başlangıcı, romantik anları ve “ayrılığın” getirdiği aşk acısı anlatılır. Günümüz ilişkilerinin karmaşıklığını yakalayan film, bazen aşk acısı sandığımız şeyin belki de karşıdaki insanı kaybetmekten çok onun hakkındaki hayallerimiz yıkıldığı için yaşadığımız bir üzüntü olduğunu hatırlatır.
SCOTT PILGRIM VS THE WORLD, 2010
Şu ana kadar sıraladığımız ilişkileri derinlemesine ele alan filmlerin aksine tamamen aşkı oyuna çeviren bir filmle geliyorum karşınıza! Çizgi roman adaptasyonu Scott Pilgrim vs. The World komik karakterleriyle, görsel efektleriyle, müthiş eğlenceli sekanslarıyla ve müzikleriyle kesinlikle sizi çok eğlendirecek.
Komedi filmlerinde bir dönem sıkça gördüğümüz Michael Cera’nın hayat verdiği Scott, Ramona’ya (Mary Elizabeth Winstead) görür görmez sırılsıklam aşık olur, hatta rüyalarında falan görür o kadar klişe. Ancak filmin orijinalliği bu ilişkinin başlangıcından geliyor. Scott’ın bu kızı tavlaması için tüm eski sevgilileriyle savaşıp kazanması gerekmektedir. Harbi savaşarak yani. Aşkı video oyununa çeviren bu yapım, eski sevgililerle olan mücadelemizi en eğlenceli şekilde anlatan film olarak listede yerini alıyor efenim.
AMOUR, 2012
Oscarlar’da En İyi Film dahil 6 adaylığı ve Altın Palmiye Ödülü’nü kazanması ile ünlenen, Haneke imzalı Amour, senenin en çok konuşulan filmlerinden olmuştu. Seksenli yaşlarına gelmiş iki müzik öğretmeninin etrafında dönen hikaye, aşkı ve ilişkiyi özellikle incelediği sorunlar ve yaş grubu açısından daha önce pek görülmemiş bir çıplaklıkla ele alıyor.
Emekliliklerinin tadını çıkaran Georges (Jean-Louis Trintignant) ve Anne’in (Emmanuelle Riva) hayatları, Anne’in aniden felç geçirmesi ile tepetaklak olur. Kendi sağlık sorunlarıyla cebelleşen Georges, hastaneye dönmek istemeyen Anne’in bakıcısı haline gelir. Gerek Anne’in kötüleşen hastalığı ve depresyonu gerek Georges’un kendi içindeki fırtınalarıyla film, zaman zaman izlemeyi zorlaştıran ama deneyimi çok daha yoğun ve sahici bir hale getiren durağanlıkla basit bir aşk filmi olmaktan çok daha fazlası.
HER, 2013
Şu günlerde Joker performansıyla adeta Dünya’nın kralı haline gelen Joaquin Phoenix’i başrolünde izlediğimiz Her, bir adam ve yapay zeka arasındaki aşkı konu alarak temanın olabilecek en orijinal formlardan birini sunuyor: “Bir Spike Jonze Aşk Hikayesi”. Günümüz dünyasına daha iyi uyacak bir konsept düşünebiliyor musunuz?!
Theodore hayatını başka insanlar için duygusal mektup şablonları yazarak kazanır. Uzun ilişkisinin bitiminden sonra ağır üzüntü çeken karakter, Samantha (Scarlett Johansonn)adlı bir işletim sistemiyle gitgide derinleşen bir aşk yaşamaya başlar. Evet abi, işletim sistemi. Aynen aynen Siri’ye aşık resmen. Enfes senaryosuyla ve her yerinize dövme yapmak isteyeceğiniz diyaloglarla, Spike Jonze aşkın doğasını incelerken aynı zamanda modern dünyada gittikçe zayıflaşan insan ilişkilerine ve yalnızlaşan insanlara da dikkat çekiyor.
BLUE IS THE WARMEST COLOUR, 2013
Öncelikle bu filmi duymamış gibi yapmayın. 10 dakikadan uzun seks sahneleriyle ve oyuncuların çekimler sırasında yönetmen Abdellatif Kechiche tarafından tacize uğradıklarını açıklamaları üzerine baya tartışma konusu haline gelmişti. Roman adaptasyonu, orijinal adıyla La Vie d’Adele birçok sebepten dolayı listede olması gereken bir film.
Adèle (Adèle Exarchopoulos), 15 yaşında çekingen bir lise öğrencisidir. Sokakta gördüğü mavi saçlı bir kıza duyduğu güçlü çekim ve bir erkekle yaşadığı mutsuz ilişkisinden dolayı cinsel yönelimini sorgulamaya başlar. Bir gece gittiği lezbiyen barda bu esrarengiz mavi saçlı kız Emma’yla (Léa Seydoux) karşılaşır. Bu başına buyruk, çılgın sanat öğrencisi, Adele’in hayatının büyük bir parçası haline gelir. Film, Adele’in psikolojisini merkezde tutarak, ikilinin 10 yılı aşkın süren ilişkisini anlatır.
Bu film hem aşkı doğal, hatta bazıları için fazla doğal olan anlatım biçimiyle hem de genç bir kadının hayatı etrafında dönen filmlerin azlığından dolayı farklılık yaratıyor. Film Fransızca ve 3 saat ondan sıkılabilirsiniz tabi anlarım. Ama siz sıkılmayın diye filmi esgeçemem. Ha bir de lütfen yönetmenden, oyuncuları fiziksel ve psikolojik şiddetinden dolayı nefret edin. Ben de bunu deyip listeye koyuyorum…
Daha nice filmler koyulur bu listeye de baktım uzadıkça uzadı bir yerde durayım dedim. Listede hep görece yeni filmlerin olduğunu farkındayım o yüzden şu da var bu da var demeyin, yorum yapın da part 2 falan çıkaralım.
Şimdiden herkese iyi seyirler dilerim.
(Ece Karaağaçlı Brüksel'den bildirdi)
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et