Make Türkiye ''Ehh işte'' Again: Dizilerle Eski (Nispeten) Özgür Günlere Nostaljik Bir Yolculuk...
“Eskiden amma özgürmüşüz”, “bu dizi nasıl yayınlanmış?” veya “ahlakımızı demek TV bozmuş” gibi farklı yorumlara hazırlanarak derlediğimiz “Eski Türkiye Dizileri” dosyamız hazır. Bilirsiniz, ülkemizde sosyal ve politik rüzgarın hemen cereyan yaptırdığı beyaz cam, hava nereden eserse oradan projeler sunar. Hal böyle olunca, ülkenin “iklimini” anlamak için de geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıkmak, sadece birkaç yılda nelerin değiştiğini görmeye imkan veriyor. Haydi koşun, zaman tüneline giriyoruz.
1. Hülya Avşar, Sır Kapısını Aralarken
Günümüzde insanlar dizilerde mitoz bölünmeyle çoğalıyor malumunuz. Seksin iması bile yapılmıyor. Takvimler 1995 yılını gösterirken çekilen Süper Yıldız adlı dizinin bu sahnesinin bugün ekrana gelmesi imkansız desem abartmış olmam. Dizinin liberal açılımların yapıldığı 2000’li yılların ilk yıllarında tekrarlarıyla yeniden izleyenleri şaşkına çevirdiğini de hatırlatalım.
Reha Yeprem sır kapısından geçmeden önce Oktay olarak Süper Yıldız’ın kastrasyon korkusu yaşayan jönüydü. Hülya Avşar’ın canlandırdığı gazeteci karakterin yerine, “yanlışlıkla” deli olan benzeriyle yatmış ve kadının cinsel organını kestiği bir rüya görmüştü. Genç adamın kabusu olan bu sahnede Hülya Avşar’ın söylediği "Belki bindiğim dalı keseceğim ama başka şansım yok sevgilim" sözleri hala hafızalarda.
2. Tanrım Günahımız Neydi?
Böyle mi Olacaktı dizisi de bugün olsa RTÜK’ten yediği yüksek cezalarla büyük ihtimalle 7 yıl sürmeden ekrana veda ederdi. O zamanlar da bol bol ceza haberi geliyordu tabii, ancak yaptırımlar daha makul olduğundan, dizi yine de yayına devam edebilmişti. Böyle mi Olacaktı, entrikadan zehirlenmemize sebep olan, her karakterin süründüğü, kötülerin hep kazandığı Kara Melek’e pabucunu ters giydiren karakterleriyle, milletimizi; uyuşturucu, fuhuş, cinayet, ihanet bataklarına itti. Dizide Şebnem adlı “şeytan kadın”, bir ilke imza atarak hem baba hem de oğul ile birlikte olmuştu. Şebnem’in dediğine göre tüm isteği “Kocaman ve mutlu bir aile olmak”tı. Şebnem, kocasının “Babamla yattın mı” sorgusunun sonunda şeytani zekasıyla yine mağdur olmayı başarmıştı.
3. Ne Demek Ecdadımızın Çocuğu Olmuyor?!
Bıçak Sırtı, yıldız karması kadrosuyla 2007 yılında Kanal D’de yayınlandı. Dizinin ana konusu, Osmanlı hanedan soyundan gelen ailenin bugün çocuğunun olmaması ve birinin çocuğunu evlatlık almaları üzerineydi. Çocuğun gerçek babası yıllar sonra oğlunu bulunca, milenyum çağında şehzade krizi baş gösteriyordu. Bugün, sinemasal gerçekliği anlatıp, “Vallahi ecdadımızı kastetmedik” diye dert anlatmaya gönüllü bir yapımcı bulunabilir mi, sanmıyoruz. “Dizinin başına valla gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi yok” yazsan da olmaz o.
Game of Şehzades
4. Süper Baba’dan Politik Gönderme
Süper Baba’nın bir videosu “Bugün olsa dizinin yayından kaldırılmasına neden olacak sahne” adıyla paylaşılıyor. Türk dizileri içinde en naif olanlardan biri olarak akıllara kazınan Süper Baba, beklenmedik çıkışla, bir anda İsveçli çevreci genç kızın videoları gibi elden ele dolaşıyor. Sahnede, Jülide Kural ve Şevval Sam’ın canlandırdıkları karakterler, betonlaşma girişimlerine karşı çıkıyor ve halkı direnişe davet ediyor. Hafta sonu İstanbul sınırlarında nefes alacak yer bulamayan insan kehanetinin gerçekleşmesiyle haklılığını ispat eden sahnenin, bugün herhangi bir dizide olup olamayacağı yorumunu sizlere bırakıyoruz.
5. Gerçekten Masalmış!
Bir İstanbul Masalı dizisi bugün seküler televizyon dünyasının son kalelerinden biri olarak hala anılıyor. Dizide Selim’in kankasının yabancı olması, eşcinsel karakter bulundurması, evlilik dışı ilişkiler ve hamilelik gibi detaylar, bugünün dizilerinde yok tabii…
Bugün pilotlar Formula 1’de gazoz içerken Arhan’ların yalısında her hafta şampanyalar patlıyordu. Dizide yer alan ilk karikatür olmayan gay Zekeriya, cinsel yönelimini açıklarken adeta ders vermişti: “Gay şarkıcıları, şovmenleri dinlerken onların cinsel tercihlerini düşünmeden gülüp eğleniyorsun değil mi? Ama en yakın arkadaşının böyle olduğunu öğrenince ona cüzzamlı muamelesi yapıyorsun.” Selim’in Zekeriya’yı romantik bir date sırasında basma sahnesini hatırlayalım dilerseniz. (Dizinin sonraları yayınlanan tekrarlarında bu sahneler makaslanmıştı.)
6. Kızlı Erkekli Eğleniyorlar
Gençlik dizileri furyası 2000’li yılların ilk yarısında ekranları adeta esir almıştı. O dönem Avrupa Birliği’nin eşiğindeki Türkiye’de dizidekilerin “modern” hayatı, anne babaların üniversitede okuyan çocuk, kötü arkadaşlar edinecek paranoyasını arşa çıkartmıştı. Kampüsistan’da aynı evi paylaşan sevgililer, gece barda takılmalar ve tabii bir de gay karakter vardı. Yalnız Mahmut adlı gay karakter, bölümler içinde kendisine aşık olan Mine tarafından aslında gay olmadığına ikna edilip nikah masasına oturtulmuştu. Adeta tövbe eden Mahmut, dizinin finalinde heteroseksist dizi dünyasında asimile olmuş evli-mutlu-çocuklu bir bey olarak karşımızdaydı. Bugün herkes asimile gerçi. :)
Mahmut’un “artık gay değilim” partisinde Tuğçe Kazaz onur konuğuydu
7. O Dizilerin Hepsinde Aynı İmza Var
Taa 80’li yıllarda, bir kantocu ile İstanbul beyefendisinin engellerle dolu aşkını dizi yaptığından bu yana hep azınlıklar, toplumsal yaralar, darbeler ve anlatılmamış hikayelere imza atan Tomris Giritlioğlu’nun birçok projesi bu listede yer alabilir. Kasaba, Kayıp Şehir, Hatırla Sevgili, Çemberimde Gül Oya, Bu Kalp Seni Unutur mu, Kırık Kanatlar gibi işlerde toplumsal ön yargıları ele alarak fark yaratan yönetmen ve yapımcının dizilerinin benzerleri bugün ekranda yer almıyor. Kasaba, farklı etnik kökenlerden gelen insanların Antakya’daki hikayesini konu alıyordu. Kayıp Şehir’de trans bir seks işçisinden, Nijeryalı saat satıcısına kadar birçok ekran için yeni karakterin hikayesi yer alıyordu.
Diyarbakır cezaevinden Payitaht’a uzanan bir kariyer öyküsü...
Giritlioğlu’nun darbe dönemlerindeki insan hikayelerine ışık tuttuğu dizilerinin ekiplerinde Can Dündar, Mümtazer Türköne, Ferhat Kentel, Mustafa İlker Gürkan, Mustafa Yalçıner, Erkan Kayılı gibi farklı kesimlerden danışmanlar görev alıyordu. Giritioğlu, kansere yakalanmasında projelerin yayından kalkmasının etkisi olabileceğini söylemişti: “‘Kasaba’ ve ‘Bu kalp seni unutur mu?’ o dönem yayından kaldırıldı….İkisi de tutkuyla bağlı olduğum dizilerdi, siyasi nedenlerle yarıda kaldı. Çocuklarımdan ayrılmış gibi oldum. Arkasından annemi kaybettim. Hepsi üst üste gelince, hastalığa zemin hazırlanmış oldu.” İki dizinin ardından Giritlioğlu, Kayıp Şehir gibi politik alt metni ile odakları üstüne çeken bir işe daha imza atmıştı. Dizi yine yayından kaldırılmıştı.
Femme Fatale Leyla Tarlabaşı’nda
8. Yerli Pretty Women
1996 yılına geri döndüğümüzde, yine bugünlerde ekranda görmeye pek de alışık olmadığımız bir dizi karşımıza geliyor. Bol dram ve gözyaşı ile süslenen sözde Pretty Women uyarlaması Kaldırım Çiçeği’nde Julia Roberts’ın yerini, milli Berivanımız Sibel Can almıştı. Seks işçisi karakterin Pretty Women’a tek benzeyen yanı ise dudaktan öptürmemesiydi. Olsun tabi, tercih meselesi… Dizide Volkan Severcan’ın oynadığı karakter ise TV’de LGBT açılımının ilk örneklerindendi. Yıllar sonra Zero Tuna olarak taş fırın erkeğine havlu attıracak olan Severcan, daha sonra Sevginin Gücü adlı dizide de ekranlardaki ender gay karakterlerden birine hayat vermişti.
9. Tiz Kellesi Alına!
İnanmazsınız eskiden dizilerde siyasi hiciv yapanlar vardı. Üstelik çok uzak tarihlerden bahsetmiyoruz. 2004 yılında ekrana gelen Sayın Bakanım adlı dizide Emmy gururumuz Haluk Bilginer ve Kenan Işık, bakan ve müsteşara hayat verdikleri diziyle güldürüyordu. Bir Başkadır dizisinin aldığı eleştirilere baktığımızda, günümüzde sinemasal gerçeklik algısının tamamen ortadan kalktığı ortada. Haliyle bugün böyle bir dizi yapılamazdı herhalde. İngiliz dizisi Yes Minister uyarlaması olan Sayın Bakanım, genel devlet ve bürokrasi sorunlarını anlatıyor halbuki, neden üstümüze alınalım ki?
10. TRT’de “Koltuk Sevdası” Kısa Sürdü
Ekrandaki tek hiciv içeren dizi Sayın Bakanım değildi tabii… 2001 yılında TRT ekranlarına gelen Koltuk Sevdası’nın ömrü kısa sürmüştü. Apar topar, dizideki eleştiriler nedeniyle yayından kaldırılan dizinin ardından yazar Sulhi Dölek, diziye konu olan “Truva Katırı” adlı romanının 1991 yılında yayınlandığını ve bugünün siyasilerine hiçbir göndermenin bulunmadığını dile getirmişti. Yapımın senaristi Umur Bugay ise şu açıklamaları yapmıştı: “TRT, böyle bir diziyi yapma talebiyle gelince “Bu bazı çevreleri rahatsız etmez mi?” diye sorduk ve “Hayır, biz artık yüzümüzü batıya çevirdik, eleştirilerden korkmuyoruz” yanıtı aldık. Artık TRT değişti dediler, ama görüyoruz ki, hala siyasi baskılar var.”
“Buzsuz” rakı devri…
11. Yarım Asırda Nereden Nereye?
Bu kez 1976 yılına gidiyoruz. Özel televizyonların henüz ortada olmadığı, TRT’nin ilk dizilerini yayınladığı bu yıllarda, Nazan Adalı ve Orçun Sonat’ın başrollerini paylaştığı Metin Erksan imzalı Beş hikaye dizisinin Sazlık bölümünden bir görseli şuraya bırakıyoruz. Şimdi TRT’de mini etek giyilmezken 70’li yıllarda sütyenle sahne çekiyorlarmış. Bugün iç çamaşırı firmaları bile billboardlarını sansürlüyor. (Görsel, 3. Antalya Televizyon Ödülleri kapsamında basılan Ali Can Sekmeç tarafından derlenen Türk Televizyon Dizileri kitabından)
Zaman makinesinde ileri yerine geri tuşuna basmışız...
12. Sıcak Saatler’in Tekrarları Neden Yayınlanmıyor ki?
Sıcak saatler dizisi, aksiyon dolu hikayesiyle izleyiciler için adeta bir efsaneydi. Şimdi diziyi oturup izlediğinizde neden tekrarlarının ekranda olmadığını anlamak zor olmuyor. Henüz ilk bölümü açtığınızda bile tektekçiye gidenleri, bugün ekranda görmenizin imkansız olduğu sevişme sahnelerini görebilirsiniz. Maruz kaldığı işkenceler sonucu savaş muhabiri olan ana karakterin kötülerle mücadelesi sürerken bir yandan evli eski aşkını unutamaması, ıssız adam tripleri, gönül maceraları konu ediliyordu. Şimdi yayınlayalım desen kim uğraşacak makaslamakla…
Go to 34. dakika
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et