Büyük Bedenlerin de Kamera Önünde Birbirine Çemkirmeye Hakkı Var: Doya Doya Moda
Yıllarca güzellik yarışmalarıyla genç kadınlar üzerinde gizli bir kilo verme baskısı oluşturan televizyonlar, “bedeninle barış” trendinin izinde yeni bir nemalanma kanalı buldu. İsmindeki nazireyle gönül telimizi titreten “Doya Doya Moda” hem mideye hem de göze hitap etme misyonuyla gündüz kuşağına hızlı bir giriş yaptı.
İki sezondur kavgaları, yemekleri, balık eti yarışmacıları, moda öğretme azmi ile ekranda olan program, gündüz olduğu kadar gece tekrarlarıyla da izleniyor. Masum görünen format, fark yarattığı iddiasının altındaki çürük zemini modanın ışıltılı makyajıyla kamufle ediyor.
Yiyelim ama zayıf görünmek için yarışalım
Doya Doya Moda programını bilmeyenler için (kaldıysa), formattan biraz bahsetmem gerek. Program yarışmacıları, 42 beden ve üzeri olmak zorunda. Öyle ki yarışmacılar ara ara jüri ve dış ses tarafından “kilo verirsen diskalifiye olursun” anlamına gelen tatlı sert uyarılara maruz kalıyor. Güya bedenle barışma akımının izini süren yarışmada, yarışmacılar her gün İstanbul’un bir semtinde alışverişe çıkıyor ve 2 saat içinde kendilerini en fit gösterecek, kilolarını kamufle edecek, trend görünüm sağlayacak kombinler yapmaya çalışıyor.
Seni kilomla döverim!
Sonra Doya Doya Moda malikanesine gelinerek hazırlıklar yapılıyor, bu sırada kavga gürültü izleniyor ve yarışmacılar podyuma çıkıp jüriden kıyafetleri ve günün kavgaları üzerine Z raporu alıyor. Program sırasında acıkan yarışmacıların yemek yemesi, yemek yapması, tarif vermesi, gün gibi bir ortam yaratılarak sofra kurulması da ara ara görülüyor. Her hafta en az puan alan eleniyor, yerine yeni biri geliyor.
Yetişkin bir DDM yarışmacısı bir öğünde 2 rakibini yiyebilir
Nereden çıktı bu program?
Programın doğduğu zamanın 2010’lu yılların sonu olması tesadüf değil. Bunu açıklayabilmek için kısa bir moda anlatımına ihtiyaç var galiba. Malumunuz modanın yıllar içinde kadın bedeni üstünde kurduğu baskı ile dekolte anlayışı, giysi türevleri ve beden formu değişiyor. Moda kıyafetlerin yanında moda olan bedenler de belirleniyor. Önceki yüzyıllarda kilolu kadın güzel görülürken 20. yüzyıl kadın bedeninin açlıkla terbiyesini hedefliyor. 80’lere geldiğimizde bedenin sağlıklı olması da artık değer alıyor. Jimnastik yapan, form tutan kadınlarla beraber sportif kıyafetler, dar taytlar ve parlak mayolar da bir anda trend oluyor.
Nuri Alço yükleniyor...
Liberal piyasalar, tüketim çılgınlığı başlatırken, küreselleşen dünya ile yerel idollerin yerini evrensel moda ikonları alıyor. 2000’lerde Kim Kardashian ikonunun çıkmasıyla beraber dünyada yuvarlak hatların yükselişi işaret ediliyor. Obezitenin zaten alıp başını gittiği dünyamızda her kilolunun idol olması mümkün değil tabii… Endüstri çalışsın, tüketim gerçekleşsin, çarklar dönsün... Bedenin “yağlanacak” yerleri de popüler kültür içinde ayrıca belirleniyor. Memeler ve kalçalar genişlerken belin incelmesi için yapılan kaburga ameliyatları, liposakşın işlemleri haber konusu oluyor.
Kilo vermezsen Dr. Now, verirsen Kemal Doğulu laf sokuyor
Akımlar birbirini kovalarken kadınların bu tektipleşmeye başkaldırmasıyla gelişen “beden ile barışma” trendi, dünyada adeta fırtınalar estiriyor. Ünlü modeller selülitlerini, çatlaklarını paylaşırken kiloları nedeniyle eleştirilenler “böyle güzelim” diyerek objektiflere poz veriyor. Moda markaları büyük beden modellerle çekimlere başlıyor, firmalar photoshopla bedenlerdeki lekeleri, çatlakları temizlemekten vazgeçiyor. İşte Doya Doya Moda bu dönemde, dünya televizyonlarında bir ilki gerçekleştirerek büyük bedenler için moda yarışması olarak ekrana geliyor.
Doyma kısmı tamam, moda'da biraz sıkıntı var
Kilolu olacaksan da benim dediğim gibi ol
Doya doya moda programı, “ekranda kilolu kadınlara yer verme” gibi kapsayıcı bir misyon üstleniyor gibi görünse de, aslında “Kilolu olacaksan da benim dediğim gibi olacaksın” alt metnini taşıyor ve kiloluyken zayıf gibi görünmenin sırlarını paylaşıyor. Daha uzun bacaklı, ince belli görünmek için yapılacaklar listesine her gün check atılıyor. Güzellik trendleri içinde kabul görebilecek standartlara erişmenin yol haritasını veriyor. Sarkan kollar, memeler, basenler nasıl gizlenir onu öğretiyor. Bunu “kendinle barışma” makyajı altında sunarak izleyiciye gülümserken, yarışmacılar instagram sayfalarında korse reklamı yapıyor.
Rabia’nın 40’ken 46 beden gösteren korsesi için yukarı kaydırın.
Onlar, üst üste iki korse giyip podyuma çıkmalarıyla övünüyor, bel oyuntusunu ortaya çıkararak veya kilolarını kamufle ederek daha fit görülenler jüriden alkış alıyor. Elbette moda trendlerini kombinlerinde kullanmaları da yarışmacılara puan kazandırıyor.
Hulk’ın nişanı konseptiyle yarışan Sabiha tebrikleri kabul ediyor
Kiloluyken şık olmanın yolunun ancak “kusurları gizlemekle” mümkün olduğu programın alt metnini oluştururken, kilonun bir kusur olduğu algısı da sürekli yeniden ve yeniden işleniyor. Üst üste giyilen korseler, aslında yine kadın bedeni üzerindeki toplumsal denetimin tezahürü oluyor. Geçtiğimiz sezonun birincisi Betül’ün bir bölümde “İki kat korse giydim, nefes alamıyorum ama çok güzel görünüyor” gibi bir cümlesi hala aklımda. Nefes alamama, rahatsız olma pahasına toplumun isteklerine uyum gösterme sürecine giren yarışmacıların idolü ise jürinin eski şişmanı Gülşah Saraçoğlu oluyor.
Euzibillahi....
Eskinin şişmanı, şimdinin model gibisi
Eskiden oldukça kilolu olduğunu dile getiren ve kendine “şişman” demekte bir sakınca görmeyen modacı Gülşah Saraçoğlu, mide ameliyatı sonrası verdiği kilolarla adeta bir model gibi programda arz-ı endam ediyor. Yarışmacıları çok iyi anladığını dile getiren ve sık sık daha zayıf görünmek için neler yaptığını anlatan Saraçoğlu, "O ayakkabı o çantanın kemeri değil" repliğiyle ölümsüzleşirken, bir yandan da ünlü markaların ayakkabılarını “Bu Türkçe bilmez” diyerek yarışmacılara tanıtıyor. Programın “en trend kızı” ünvanını taşıyan ve yarışmacılarla kendini kıyaslamaktan çekinmeyen ünlü modacı, taşlı kıyafetleri, iddialı aksesuarları, leopar deseni tutkusu, file çorapları ve yüksek topukları ile diğer kadınlar için idol pozisyonuna yerleşiveriyor.
Gülşah parlak olan
Aslında “üst sınıfa ait” moda ürünleri kullanan, femme fatale tarz ile özdeşleşen bir giyim tarzına sahip olan, kiloluyken zayıflama azmi ile örnek teşkil eden Gülşah Saraçoğlu programda “ideal kadın”ı temsil ediyor. Aynı bir Barbie gibi… Hatta bir bölümde “Gülşah oğlunun sünnetinde”, “Gülşah konserde” gibi konseptler vererek yarışmacıların onun gibi giyinmesi isteniyor.
Eyyy erkek dünya beğen beni!
Dış ses meselesine de ayrı bir parantez açmak lazım. Eskinin sunucu kontenjanını, günümüzde dış sesler dolduruyor. Hem daha ucuz prodüksiyon yolu olan hem de ortalığın daha çok karışmasına imkan veren bu akım, son 10 yıldır birçok gündüz kuşağı programında görülüyor. Hatta Zuhal Topal’la Sofrada programında dış ses, ortalığı karıştırdığı için “mikser” adıyla anılıyor. Doya Doya Moda’nın dış sesi de ondan az değil. Yarışmacılarla dedikodu yapan, onları birbirlerine ispiyonlayan, jüriye sürekli haber taşıyan bir hayalet konsept içinde ortalığı karıştırıyor.
Sarı saç boyası kardeşliği...
Yarışmacının adeta dibine giren kamera, yüz yüze iletişim kurulduğu izlenimi verirken, dış ses izleyicinin sesi gibi konumlandırılıyor. Bu sesin de diğer yarışmalardaki dış sesler gibi erkek olduğunu söylememe gerek yok herhalde. Zira estetik normlar kadın bedenini sürekli yeniden oluşturma çabası içindeyken, bu normları dikte eden otorite de elbette erkek sesiyle somutlaşıyor. Bu vasıtayla yarışmacıların birbirleriyle arkadaş olma, kavga etme, birbirlerine sevgililerini anlatma kısmı olan reality bölümüne geçiş yapılıyor.
Freak Show?
Sıkı tutunun reality show başlıyor
Yarışmacılar yarışmanın reality kanadında, birbirleriyle saç saça bile giriyor. Bu nedenle diskalifiye edilen yarışmacı mevcut. Laf dalaşlarında yükselen sesler nedeniyle program, RTÜK’ten ceza aldı bile… Kankalığın, arkadaşlığın gerçek hayatın üstünde bir anlam taşıdığı programda darılanlar ve barışanlar reyting listesinde lokomotif vasıtası görüyor. Ancak bu yetmemiş olacak ki, yarışmacılar ara ara performans sergileyerek “oyunculuk” yeteneklerini ispat ediyor. İşte geçen sezonun birincisi Betül’ün efsanevi Recep İvedik taklidi:
Banu Alkan vs. Bahar Candan
Kambersiz düğün olur mu? İşte Benim Stilim yarışmasının fenomen yarışmacısı Bahar Candan da geçtiğimiz haftalarda (güya) 42 bedene yükselip, program için kilo alarak yarışmaya katılıyor (gerçi 40 bedenden bir gram fazla değil ama reyting için o kadar olur artık). Programa "bize biraz daha freak lazım, Bahar sen gel madem" kontenjanından torpilli olarak katıldığı aşikar olan showgirl'imiz, arkasında akli dengesiyle ilgili önemli soru işaretleri bırakarak işinin hakkını veriyor. Hizmetlerinin karşılığını da jüriden bol bol puan ve övgü olarak alıyor zaten.
Meğer ne acılar sığdırmışsın 42 bedene
Formatın sırtını realitye dayayan bir yanı da yarışmacıların özel hayatlarıyla ilgili. Her yarışmacının özel hayatı, ilişkileri, geçmişleri yer geldikçe program içinde masaya yatırılıyor. Malzeme olarak sunulan bu konular kimi zaman evlat acısı, kimi zaman ayrılık sancısı, hatta gelin kaynana tartışması oluyor. Göz yaşartan diyaloglara sahne olan bölümlerde, reyting için yaralar adeta iğne ile güzelce kanatılıyor. Sonra hiçbir şey olmamış gibi moda konuşulmaya devama ediliyor.
Yarışmacıların Kemal Doğulu için birbirlerini paralaması da ayrı bir konu olarak bölümlerce işleniyor. Kadınlar arasındaki bu temsili “koca kapma yarışı”nın mağduru her seferinde Kemal Doğulu olurken, kızlar en iyi gelin adayının kendileri olduğunu göstermek içinde pastalar börekler yapmayı da ihmal etmiyor. Gülşah Saraçoğlu ise yarışmanın “en trend kızı” olarak Kemal’in “sahibi” benim diyor ve kızlara sınır koyuyor.
Neden izleniyor?
Çok katmanlı bir reality show olan programda, pandemi nedeniyle yarışmacıların evde konakladığını da hatırlatmakta fayda var. Yakında evdeki kameralar vasıtasıyla BBG formatına göz kırparlarsa ona bile şaşırmayacağız. Peki izleyici neden bunu izliyor, ne buluyor derseniz ona da değinelim. Öncelikle program kadın bedeninin denetimine hizmet ediyor evet, izleyici de kendi bedenini standartlara uydurabilmek için bu yol haritasına ihtiyaç duyuyor, yani talebe yönelik bir arz söz konusu. İzlenmenin ilk sebebi bu…
Cennet Mahallesi mode on (ne zaman off ki?)
Bir diğeri, sürekli üçüncü sayfa haberlerinin işgal ettiği gündüz kuşağında sudan sebeplerle kavga edilen tek program bu. Bir de karikatür gibi tiplemeler var, onlar kavga ederken bile gülüyorsunuz. Arada kamu spotu gibi, jüri üyelerinden bilgilendirme notları da geçiyor. Seray Sever’den yemek tarifleri, Kemal Doğulu’dan saç kesim teknikleri, Gülşah Saraçoğlu’ndan moda ve Uğurkan Erez’den yürüyüş tüyoları programın bilgilendirici kısımlarını oluşturuyor.
E dram desen var, komedi var, bilgilendirici içerik az da olsa mevcut, entrika da içinde. Hatta yarışmada olaylı anlarda jüri, rejiden çekirdek isteyip çitlemeye başlıyor. Daha ne olsun, tabii ki izleyici Doya Doya Moda izliyor. Üstelik şaşırmayın ancak yarışmanın kadın kadar erkek izleyicisi de mevcut. Dünya korona diye yanarken moda diye kendini parçalayanların ekrana geldiği program, hepimizi kendi gerçekliğimizden uzaklaştırıyor (O değil de Ceren çok gıcık gerçekten...).
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et