Yerli ve Milli House'umuz 1 Yaşında: Hekimoğlu...
Hekimoğlu geçtiğimiz sezon başında uyarlanacağı söylediğinde kulislerde hep aynı şey konuşuluyordu, “yapamazlar abiii”. Mucize Doktor’un büyük reyting başarısının da lokomotif etkisiyle, yaptılar abi. Hem de baya iyi yaptılar...
Haluk Bilginer’in, Halit Ergenç’in, Erdal Beşikçioğlu’nun adı geçti, sonra Timuçin Esen ismi netleşti. Hugh Laurie’nin can verdiği efsanevi Gregory House oldu sana yerli Ateş Hekimoğlu.
Haklarını aldık, tepe tepe kullandık pozu.
Yerelleştirme denilip bambaşka hale gelen bir sürü işten sonra, görüp görebileceğimiz en orijinaline yakın dizi çıktı ortaya. Afişleri bile “uyarladılar” yani... TV sektörü bu kadar “uyarlanan” dizi görmemiştir. Bölüm hikayeleri orijinal diziyle neredeyse birebir aynı, diyaloglar, ufak tefek yerel karakter eklemeleri, bölümlerin sırasını değiştirme ve tabii sansür mekanizmaları sonucu olabildiğinin en iyisi oldu dizi.
House M.D.’nin DVD’lerini alarak ilk gençliğini geçirmiş, başta bu uyarlamaya karşı ön yargılı yaşıtlarım, salı akşamları Hekimoğlu izler oldu. Timuçin Esen, Ebru Özkan, Okan Yalabık gibi oyuncular, her sahnesini ezbere bildiği bir diziyi, birçok izleyiciye yeniden izletti. Bunda oyuncular kadar yönetmenin, özellikle görüntü yönetmeninin de büyük katkısı olduğunu söylemek yanlış olmaz. Hekimoğlu'unda yaratılan hastane ortamı ve dizinin genel atmosferi House MD hayranlarını çok tanıdıkları bir ortamın yerel versiyonuna başarıyla taşımayı, "Oha resmen aynı hissi alıyorum" dedirtmeyi becerdi.
Ana karakteri fiziksel engelli olan ilk yerli dizi Hekimoğlu. (Sezonun ortasında 2 bölüm kötürüm kalanları saymıyoruz)
Hekimoğlu’nun Farkı
House/Hekimoğlu, aslında bizlere çok cazip bir hikaye sunuyor. Dizi başladığında, evrene girdiğimizde ana karakterin hayattan aldığı yenilgiyi bedeninde açık seçik görüyoruz. O yenilginin bedeli de ruhundaki yaralarla ortada zaten. Huysuz, bencil, kırıcı, patavatsız ve her zaman haklı bir antikahraman karşımızda.
Başrolünde olduğu hikayeye bir sıfır yenik başlayan, kendi bedeni ile hayata karşı ilk raundu kaybetmiş bu adamın, her yeni vakada hayattan borcunu alma çabasını izliyoruz. Bu dizide başka ne bulduk diyenlere ve henüz izlememiş olanların ne bulacaklarına cevap niteliğinde, aklımdan geçenleri maddelemek istiyorum.
Ekranların en rock and roll karakteri
-
Hekimoğlu dediğin adam bildiğin antipatik ama gerçek. Behzat Ç’yi nasıl sevdiysek kalbimizdeki aynı boşluğu dolduruyor kendisi anlayacağınız.
-
House’un soundtrack'i efsaneydi, Hekimoğlu’nun şarkı seçimleri de neredeyse her zaman çok başarılı. Ayrıca Tuna Hizmetli tarafından yapılan dizinin orjinal müzikleri de iyi. Baya iyi…
(Dizide çalan kimi şarkılar için bkz: https://www.youtube.com/watch?v=zlviStCMzFk&list=PLaX3GhCyYvYcQ8PseHFzgWyolTULhkZkI) -
İzleyiciyi salak yerine koymuyor. Yalnızca Hekimoğlu, hepimizin bir üst versiyonu. İzlerken bu ön kabulle ekran başına oturuyorsunuz.
-
Hugh Laurie'nin Amerika’da sekiz sezonu boyunca başrol oynadığı dizi, beş Emmy Ödülü, iki Altın Küre ve bir Peabody Ödülü kazandı. Format, daha önce Rusya'da da uyarlandı. Garanti iş…
-
Türk dizisi klişeleri yok. Hekimoğlu diyalog dizisi, öyle entrikalar falan da bulamazsınız. Medikal drama. Yol haritası da belli, şuraya bırakıyorum.
House bu akışla 8 sezon sürdü. Sen de başarabilirsin Hekimoğlu...
Ateş + Orhan + İpek = Hekimoğlu
Hekimoğlu aslında yalnızca Ateş’in kimliği değil. Öylesine uçsuz bucaksız, herkes için özenilesi bir özgürlük ki Ateş’inki, ona dur diyecek olan bile kendisi değil. İpek, Hekimoğlu’nun el freni adeta.
Süperegomla selfie qeyfi...
Karakter dinamiği ve hikaye akışı Sherlock kafası, ama gizemli olay bu kez cinayet değil hastalık. Sherlock’un Watson’ı, House’un Wilson’ı, Hekimoğlu’nunsa Orhan’ı var. Wilson, House MD’nin son bölümünde açıklandığı gibi, House’un vicdanıydı. House’un asla kendine ait bir vicdanı olması gerekmedi, çünkü Wilson zaten halihazırda House’un iyi yanıydı. Hekimoğlu’nda da aynen öyle Orhan her zaman Ateş’in yanı başında ve vicdanı olarak görevde.
4.46'ya atlayıverin
Büyük bir yalnızlık içinde görünen Ateş, karakterini kendisi kadar İpek ve Orhan’a da borçlu.. O yüzden, karakterlerden doğan herhangi bir çatışma, diyalogları çekici kılıyor. Her tartışma bir satranç hamlesi.
Peki Ne Oldu da Reytingler Düştü?
Hekimoğlu’nun reytinglerine bakarsanız ilk bölümlere göre bir düşüş yaşandığını görebilirsiniz. Özellikle totalde durum fena… AB izleyicisi hala diziye tutunsa da, dizi reklamlarının belirlendiği 20 yaş üstü ABC1 kitlesinin reytingleri de sinyal veriyor. “Masumlar Apartmanı karşısında dayanamıyor” diyenlere, o iş o kadar basit değil diyorum. “Neden peki? Neden izleyici diziyi bu kadar kolay terk edebiliyor?”. Yanıtım, coğrafya kaderdir. TC simülasyonu Gregory House’u evcilleştirildi. Ateizmi benimseyen, bürokratik her türlü işleyişe, sisteme, inanca karşı olan House gitti, kamu spotlarında “maske, mesafe” diyen Hekimoğlu geldi.
Hekimoğlu, pandemi kamu spotu ile izleyicinin göz sağlığını da test ederek bir taşla iki kuş vuruyor
Ateş Hekimoğlu, en son dizide genel sağlık sigortasının önemini anlatıyordu. Karakterin asi yapısının içinden politik ve dini referansları alınca, geriye lisede arka sırada her şeye muhalif olan ergen bir tip kaldı maalesef… Bu kadar da değil. 28. bölümde Dolapdere karakterinin geçmişindeki yüzleşme "bazı hassasiyetler” sebebiyle değiştirildi. Kötü polis karakteri diziye girememiş demek ki… Karakterlerin orijinalinde taşıdığı çatışmalar yerini yüzdeki faça izine bıraktı o kadar. Etnisite ve henüz aile ile din çatışması tabusuna el sürülemedi. Konuk oyuncular tarafında da sansür mekanizması işledi, bölümlerden birinde lezbiyen çift heteroseksüel yapıldı.
House’ta Vicodin bağımlısı baş karakter, Hekimoğlu’nda ara ara ilaç alan, temelde bir çay tiryakisi oldu. Bu müdahaleler House’un her bölümünü ezbere bilen (Şahsen 4 tur attım 8 sezonda) izleyiciler için bir yerden sonra can sıkıcı geldi. Bilmeyenler için de hikayeyi aynı tutup bu tip değişiklikleri yapınca, toplumsal karşılık ortadan kalktı.
Örneğin, Mehmet Ali’nin (Dolapdere) arka sokaklardan gelen eski arkadaşından hastalık kaptığı bölüm (Hekimoğlu 28. bölüm) House’ta çok daha çarpıcıydı. Çünkü temelde sistemin, otorite aygıtlarının çarpıklığına da göz kırpıyordu. Toplumsal bir karşılığı vardı. Alt metni alınca, geriye geçmişi ile yüzleşen bir adamın tesadüflerle dolu aşırı acıklı hikayesi kaldı. Evet acıklıydı, ikisi de hayatta darbe yemiş iki adam ölüm döşeğindeydi ama o kadar, çarpıcı değildi.
House MD’nin aşk hikayelerinin ön plana çıktığı 2. sezonunun (Hekimoğlu’nun düşüş sürecine denk gelen bölümler) zaten dizinin genel atmosferinden daha farklı olduğunu biliyoruz bir de Masumlar Apartmanı gibi güçlü bir rakibe rast gelince sarsıntının gücü daha fazla oldu anlayacağınız. Umarım Hekimoğlu tarafında bir an önce hikaye hızlandırılır, Thirteen, Amber, Taub, Kutner gibi yeni karakterler gelir ve kan tazelenir.
Bizim 13’te bunlar olmayacak, ahlakımız bozulmayacak...
Ancak 13’ün cinsel yönelimiyle ilgili alt metnin sansürleneceği bariz, bilenler dizinin birden çok bölümünde Thirteen’in cinsel yöneliminin de ailesi kadar gizem malzemesi olduğunu hatırlayacaktır. Mesela dizinin en eğlenceli yüzü Kutner’ın bizim versiyonda hikayesinin nasıl anlatılacağı, daha açık söylemek gerekirse sonunda nasıl ortadan yok olacağı şüpheli bence… Taub, aklın sesi olarak diğer “olağandışı”ların arasında mahcup vatandaştı. Şimdi diğerleri pek standart dışına çıkamayacagı için Taub’un sıradanlığı da büyük oranda anlamsızlaşacak. Yani yeni ekibin de yerelleştirme için birçok dezavantajı olacak. Bu riske, bu reytinglerle değer mi ona da yapım karar verecek tabii. Dizinin ömrü yeni atamalara yeter mi göreceğiz.
Şu masum sabilerin yüzü hürmetine devam etsin bizce...
Pandemide hastane dizisi izlenir mi?
Reyting mevzusuna dönersek, bu sezon medikal dramalardaki düşüşte şahsen koronanın da etkisi olduğunu düşünüyorum. Ateş Hekimoğlu tıbbın sevimsiz bir antikahramanı olarak hastalıklarla savaşırken, kapımıza dayanan bir virüs, hepimize gerçek hayatta mucizenin olmadığını gösteriverdi. TV’de yaratılan gerçeküstü o büyü, bu kez gerçeğin hayatımızın orta yerine çöreklenmesiyle zedelendi. Yaşamın içinde hayati bir tehlike olunca, günümüzün korkulu rüyası hastane koridorlarını ekranda izlemek sanırım izleyiciye pek de cazip gelmedi.
Geçtiğimiz günlerde Netflix, karantina döneminde en çok izlenen türleri listeledi. Komedinin açık ara önde olduğunu görmeyen kalmamıştır herhalde, gülmek istiyoruz. Ekonomik kriz, pandemi, virüs, hastane derken hayat yüzümüzü güldürmeyince teselli arıyoruz belli ki…
Kim yönetiyor bu Youtube kanalını?
Gene bölümleri Türkiye'ye açmamışlar...
Hekimoğlu, medikal kanadı kadar komedisi de güçlü bir iş. Diyalogları, karakterleri elverişli. Ancak bunca saçma gündemin içinde, gece bilgisayarı açıp diziyi izleyeyim deseniz, Hekimoğlu’nun son bölümü Youtube’da yok. Sadece reklam dolu ve ağır kanal sitesinde var. Bölümler youtube'a geç yükleniyor. İnsanların youtube trend listesinden yeni projelerle tanıştığı, merak edip izlediği, youtube izlenmelerinin proje için bir başarı göstergesi olduğu, videoların hızla paylaşıldığı günümüzde bu tercih tuhaf.
Hedef kitlesinin genç nüfus olduğu işlerde böyle eşikler izleyiciyi soğutuyor. Bölümü sıcağı sıcağına internetten kolaylıkla izleyemeyen seyirci, sonraki hafta zaten unutuyor. Belki ben bu hafta 3 saat dizi izlemek yerine x2 hızda bölümü bitirmek isteyen sabırsız bir tiktok genciyim, saniyelik videoların trend olduğu çağda hangi reklamın hesabı yapılıyor allah aşkına?
Tüm sebepleri alt alta koyunca Hekimoğlu’nun reytinglerinin düşmesinin rakiplerinin yanı sıra başka sebepleri de olduğu gün gibi ortaya çıkıyor. Bir bölümde tempoyu yükseltmek için iki vaka işlense, dizi hızlansa da işi zor. Çünkü asıl sorun hastalık bilmecesinde değil. Sezonun en flash işinin karşısında, bunca dezavantaja rağmen, heba olmaması için bolca şansa ihtiyacı var Hekimoğlu’nun. Bol şans… Dizinin meraklıları salı akşamları Kanal D'yi ziyaret edebilir.
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et