Dönem Dizisi Bıyığı, Sigara Dumanı ve Briyantine Doyacaksınız: Yeşilçam
Başlamadan gündem yaratan, Hollywood dizisiyle kıyaslanırken bir yandan da Blu TV’nin en pahalı yatırımı olmasıyla nam salan Yeşilçam, sonunda ilk 4 bölümüyle izleyicilerin beğenisine sunuldu.
Diziyi izlemeyenler için şimdiden müjdeleyelim, bu bir Çağatay Ulusoy dizisi. Ulusoy, Yeşilçam ile kendisi için yepyeni bir yüzü parlatıyor. Orta yaşlı, etine dolgun, karizmatik ve nüktedan prodüktör imajı kıyafetinden, saçından değil derisinden, etinden, kemiğinden çıkıyor. Medcezir’deki parlak oğlan, İçerde’deki hırçın delikanlı, Hakan Muhafız’daki korkusuz cengaver gitmiş, Yeşilçam prodüktörü Semih Ateş halinde yaratılmış gelmiş. Dizinin en parlak yıldızı şüphesiz Çağatay Ulusoy. Bunda briyantinin etkisi de olabilir mi, tartışalım.
Bazıları gıdılı sever...
Yeşilçam’ı Yeşilçam’dan İzliyoruz
Yeşilçam filmlerinin ortak özelliği ne? O filmlerde, kadından erkekten başka bir de kader başrolde görülüyor, Yeşilçam melodramlarında ana kahramanların hayatları hep dışsal faktörler üzerinden şekilleniyor. Yeşilçam’ın dizisinde de bunların izini görüyoruz, Semih Ateş (Çağatay Ulusoy) senelerini verdiği film şirketi (Ateş Film) elinden alınmış, karısı (Mine Cansu - Selin Şekerci) tarafından terk edilmiş bir prodüktör olarak düştüğü bataklıktan çıkmak için çırpınıyor. Kader ağlarını ördüğünden mütevellit tabii ki çırpındıkça batıyor, Yeşilçam’ın ayak oyunları ile kazık üstüne kazık yerken bir yandan da eski karısını unutamamanın sancılarını hissediyor.
Dizi, Semih üzerinden içten içe izleyiciye “garibin yüzü hiç gülür mü?” diye sorduruyor. Garibim Semih için melodramın en acılı filmi makaraya sarılıyor, o koca prodüktör karısının en meşhur filmi ile ağlıyor. Yalnız bu hikaye böyle acıklı kalmayacak elbet, Semih’in yüzü yeni keşfi Tülin (Afra Saraçoğlu) ile güleceğe benziyor. Belli ki oradan bir pygmalion anlatısı devşirilecek. Diziye biraz daha entrika ve eğlence unsuru katacak bu yıldızlaşma devri, taçsız kraliçe ile batık prodüktörü yakınlaştıracak. Belki hikaye, kült filmlerden All About Eve’deki gibi Mine ve Tülin savaşına bile evrilebilir. Evet, Yeşilçam bildiğiniz Yeşilçam filmlerine benziyor değil mi?
Yüzü gülmeyen garibanlar ektedir
Yeşilçam’ın 60’lardaki yükselişini anlatan hikaye, yerli sinemanın kaderine de göndermeler taşıyor. Dizi bize 60’ları izletirken, 70’lerde Yeşilçam melodramlarının sonu olacak ne varsa hikayeyi besliyor. İlerleyen yıllarda sinemanın krizine neden olacak ekonomik kriz, Semih’in sinema sektöründeki en büyük sınavı oluyor. İdealist sinema aşığı Semih’in şirketini zengin ama tüccar zihniyetli pırasacı Vehbi’ye kaptırması bu trajik resmin en belirgin parçası… Vehbi’nin “kıroyum ama para bende” hallerine rağmen sinemadaki başarısı, Yeşilçam sinemasının bitişini göçmen ve eğitimsiz yeni nesil sinema izleyicilerine bağlayan analizleri akıllara getiriyor. Tabii bir de yerli sinemada hala tartışılan inşaatçı yapımcıları…
Fakir ama gururlu kız esmerliği ve bön bakışı...
Yeşilçam melodramlarına en büyük darbeyi vuran seks filmleri, dizinin kötü adamı İzzet üzerinden vücut buluyor. Şehvet ile şiddetin birbirine karıştığı fantezileri, sapkın röntgencilik merakı ve Tülin’e duyduğu arzu ile dizinin karanlık yüzünü temsil eden İzzet, seks furyasının dramatik bir karşılığı gibi fakir ama gururlu prodüktörümüzün karşısına konuluyor. Üstelik İzzet politikacı kimliği ile dizide. Ne de olsa bildiğimiz Yeşilçam’ın sonunu getirecek baş sorunlar arasında siyaset de yer alıyor; vergi politikaları, enflasyon sorunu, ithalat kotaları, belediyelerin sinema biletlerinde fiyat sabitlemesi ile sinemalarda seks filmlerinin devrinin başladığı, Yeşilçam melodramlarının tarihe gömüldüğü biliniyor. Anlayacağınız Yeşilçam dizisi yerli sinemanın yediği darbeleri hikayesi üzerinden somutlaştırıyor.
Dizideki Sansür Paranoyası Gerçek
Sigaradan dolayı özgürlük naraları attığıma bakmayın, dizinin geçtiği dönemi “özgür” bir formda sunduğu düşünülmesin. Yeşilçam dizisinde prodüktörlerin sürekli sansüre takılma endişesi taşıması, solcu senaristin mahlas ile film yazması dönemin gerçekleri. İzlerken bir Amerikan esintisi alsanız da, “Haa tamam bu dizi Türkiye’yi anlatıyor” diyorsunuz şıp diye. Yeşilçam atmosferini anlamak için sinemamızdan güzide, gerçek örnekler destek verebiliriz,
- Metin Erksan’ın ilk filmi Karanlık Dünya’da tarladaki ekinlerinin boyunun kısa görünmesi nedeniyle “Anadolu topraklarındaki ekinler cılız gösterildi” diyerek makaslandığı biliniyor.
- Lütfi Akad’ın Kardeş Kurşunu filmindeki eğlenceli kumsal sahnesinin, sahili düşmanların çıkartma yapacağı bir yer olarak adres gösterdiği gerekçesiyle sansüre uğradığı sinema tarihimizde mevcut.
- Yaşar Kemal, Orhan Kemal ve Kemal Tahir gibi isimlerin sakıncalı bulunduğu ve kendi isimlerini kullanarak senaryo yazmalarının yasaklandığı kaynaklarda yazılı.
- Metin Erksan’ın “Gecelerin Ötesi” filminde, Avrupa yakasında yanan zengin evlerin ışıklarının övüldüğü romantik sahnenin İstanbul’un Asya ve Avrupa kıtaları arasında ayrım yapıldığı gerekçesiyle, ideoloji propagandası yaptığından sansüre takıldığı doğru.
Yani dizideki sansür paranoyası boşuna değil, bunca trajikomik örnekten sonra “gominis senarist”in o dönem için ne denli büyük bir tehdit olduğunu anlayabilirsiniz. Yalnız dizide çooooookkkk geniş bir kadraj ekrana sığdırılmaya çalışıldığından olsa gerek, bazı noktalar seçilemiyor. Azınlıkların sorunları, dönemin politik iklimi bu birkaç nüansa rağmen dekordan farksız kalıyor fonda. İnşallah gelecek bölümlerde biraz daha belirgin detaylar görürüz.
Ne demek balkonda içiyoruz?
Sigaramın Dumanı da Dumanı
Not etmeden olmaz... Mad Men’i sollayacak kadar çok sigara içilen dizi, geçen 100 yılın ardından sigaraya yeniden “özgürlük meşalesi” ünvanını bahşediyor. İzlerken RTÜK’ün kulaklarını çınlatmayan yoktur herhalde. Sinemada kurlaşma eyleminin vazgeçilmez bir parçası olan sigara, dizide de en seksi edalarla tüttürülüyor.
Yalnız özlediğimiz dumanlı havalarda, ateşi harlayacak bir kıvılcım beklense de, maalesef ilk iki bölümde gelmiyor. Ağır ağır ilerleyen dizide güzel fotoğraflar, etkileyici jestler, nostaljik parçalar, romantize edilmiş yeşilçamvari karakterler görsek de beklediğimiz Yeşilçam’a ait o samimiyet bir türlü beyazcamı tıklatmıyor. Kurulan Amerikanvari dünya, etkileyici bir seyirlik sunsa da ne yazık ki kalbe henüz dokunamıyor. Karakterleri tanıdıkça duygular da gelir dokunur umarım izleyicinin içine… İnş. cnm ya…
Geleneksel "bak şuradan sktr git" dansı
Gelelim Yeşilçam ile İlgili Kısa Notlara:
- O çok benzetilen Hollywood dizisine benziyor mu? Yerli ve milli ayak oyunlarımız Ryan Murphy imzalı Netflix dizisi Hollywood dizisindeki ile yarışıyor… Film yapma hırsındaki genç sinemacıların hevesi, dönen ayak oyunları, aşk üçgenleri, sapkın karakterler iki hikayede de var ancak Hollywood dizisi ile Yeşilçam’ın birbiri ile ancak uzaktan akraba olduğu iddia edilebilir. Basında yer aldığı gibi bu dizi “Hollywood’dan alıntı” demek haksızlık olur, özgün bir senaryo ama çıkış noktası, atmosfer, vadedilen duygu ve tema kardeş diyebiliriz. Belli ki Hollywood’un yarattığı rüzgar Yeşilçam’ın yelkenlerini doldurmuş, o kadar…
- Dizinin sonunda çalan şarkılar, arka jenerik akarken kulağa çalınan nostaljik eserler, Bir Başkadır ile başlayan yeni bir trendin izlerini taşıyor. Belli ki Yeşilçam bizi nostaljiye doyuracak.
- Dizi şimdiden ikinci sezon onayını aldı, çekimlerinin de yakında yapılacağı duyuruldu. Meraklılarına müjdeyi verelim.
Yeşilçam çok emek verildiği ve para harcandığı belli olan bir dizi. Blu TV’nin yatırım cesareti takdire şayan, ilk iki bölüm şansı hak ediyor. Bir de nostalji sevenlerdenseniz, kaçırmayın izleyin. Çağatay Ulusoy, Selin Şekerci ve Afra Saraçoğlu’nun yanı sıra Özgür Çevik de sürpriz bir rolle karşımızda. Şimdiden iyi seyirler…
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et