Entrika, Kuşak Çatışması, Eski Sevgili Sorunsalı ve Twitter: Kuş Uçuşu
Netflix’in en yeni yerli yapımlarından Kuş Uçuşu, sürükleyici atmosferiyle merceğimize takıldı. Yer yer göze çarpan mantık hataları tadımızı kaçırsa, Lost veya Mad Men finali kadar tatsız sonuyla ağızlarda kekremsi bir tat bıraksa da seyir keyfi yüksek diziler arasında yerini aldı.
Kuş Uçuşu, henüz ilk dakikalarında, sunduğu özgün üslupla Ufak Tefek Cinayetler ve Aşk 101 gibi dizilerin arkasındaki kalem olan Meriç Acemi’nin yazdığını ilan ediyor. Yönetmen koltuğunda ise Deniz Yorulmazer oturuyor. Dizinin başrollerini; Birce Akalay (Lale), Miray Daner (Aslı) ve İbrahim Çelikkol (Kenan) paylaşıyor. Dış sesi ise Nejat İşler. Hikaye, temelde iş hayatının kaygan zeminini, exten next olur mu tartışmasını ve kuşaklar arasındaki çatışmayı ekrana taşıyor.
Konu ne?
Kuş uçuşu, Öteki Taraf (Tahtalı Köy?) adlı haber programıyla Türkiye’nin yıldızı olan bir spikerini merkeze alıyor. Onu kendine idol olarak belirleyen ve yerini almaya ant içen hırslı genç kızımız Aslı da Lale Kıran’a yaklaşmanın yollarını arıyor. Lale’nin ise kendi derdi başından aşkın. Bir yanda yapımcısı ve ex aşkı olan Kenan, diğer yanda evinin erkeği, güvenilir limanlığın kitabını yazan kocası Selim arasında kalmış bir kadın. Kendince mutlu evliliğinin ve sistemli iş hayatının tadını çıkarırken, içten içe çoookkk eski dostu Müge’nin hasetlenmelerinin de hedefi. Kanala stajyer olarak giren Aslı’nın herkesi birbirine düşürme çabası sonuç verirken Lale’nin özel hayatı da iş hayatı da düğüm oluyor.
Beyaz giyme söz olur, siyah giyme toz olur...
Özgün senaryo olan dizi, hatırlattığı birçok projeyle tutmuş denklemlerin toplamını bünyesinde taşıyor. Öncelikle, 1950 yapımı kült eser All About Eve filminin birçok projeye ilham veren temel yapısı burada da kullanılmış. (Daha önce Güllerin Savaşı gibi yerli yapımlarda da aynı çatışmanın işlendiğini görmüştük.) Zamanında on dört Akademi ödülü adaylığı olan, 6 ödül kazanan ve sonrasında onlarca esere ilham kaynağı olan bu film, kadınlar arasında rekabet döngüsünün bir av misali sonsuza kadar gideceğini vurguluyordu. Kuş Uçuşu’nda da aynı imayı görüyoruz, hatta bu av benzetmesi dış sesle izleyiciye sürekli telkin ediliyor. Aslan ve kuş arasındaki av rekabeti, bir erkek sesiyle kulağımıza çalınıyor.
Herkes en korkunçlu bakışını yapsın, çekiyorum...
Ancak farklı olarak All About Eve’de iki kadının aslında birbirlerine ne kadar benzediği ve birbirleri için ayna görevi gördüklerine dair bir sonuca varıyorduk. O filmde, erkeklerin gücü kadınlara bahşettiği, emanet ettiği ve bir anlamda rekabetin kazananını belirlediği barizdi. Kuş Uçuşu’nda, rekabet döngüsünün devamlılığı anlatılırken bir yandan rekabetin yöntemlerinin değiştiğinin de altı çiziliyor. Anlayacağınız bu kez küçük şeytana güncelleme gelmiş. Son sürüm kötülükler, stalkingler, 2022 model entrikalar ekranda.
2022 model şeytan ekmeğini stalk'tan çıkarırken...
Dizinin, “çok çalışarak görünür olma”nın yerini “sadece görünür olmak için çalışma”nın aldığına dair güncel bir tespiti var. İşte burada proje cinsiyete değil, kuşaklara yönelik bir genelleme ve büyük sisteme dair eleştiri zemini hazırlıyor. Hatta bunu cinsiyetten ayırmak için kullandığı bir karakter daha mevcut. Büşbüş… Bridgerton’ın Lady Whistledown’ı veya Gossip Girl’ün bloggerı gibi, dizide kanalda olan dedikoduları yazan anonim bir hesap var. Büşbüş’ün attığı tweetler, aslında genç kuşakta oluşan kinin cinsiyete veya kişisel bir delilik haline indirgenemeyeceğinin işareti. İşte bu birikimin sonunda ortaya sosyal medya linçleri ve dizinin konu aldığı entrikalar çıkıyor.
Üff snne be slk...
Her ne kadar dizi, kini tüm cinsiyetlere eşit parçalar halinde bölüştürse de, büyük entrika aktörlerini yine kadınlar arasından seçiyor. Erkekleri bu entrikalı rekabet arenasının kısmen dışında bırakırken, başarıyı kadınlara kazandıranın erkekler olduğuna dair geleneksel bakışı kullanmıyor. Erkekleri kadınlar için savaştırıyor, kadınları erkeklerden daha etken gösterirken esas gücü ise bir cinsiyete değil, patronlara, paraya ve sisteme veriyor. Erkek karakterleri konumlandırdığı yer, oldukça ironik. Hatta birçok yönden kadın stereotipine daha yakın bile diyebiliriz.
Tek gecelik birlikteliklerle kendini oyalayan, genç kadınlarla takılarak yaşlanmaya meydan okuyan ve aşkının hala taze olduğunu sakladığı gömleklerle ispat etmeye çalışan Kenan (İbrahim Çelikkol) bir kadın için seçilmeyi bekleyen erkekten daha fazlası. Adeta zamana karşı savaşan orta yaş krizinin eşiğindeki kuşağın Don Kişot’u. Ancak ona “bizim zamanımız geçti”yi hatırlatan Lale’ye her seferinde “biz kuşağın gerisinde kaldık, genç kuşak haklı” diyecek kadar da kararsız. Kenan bir yandan hala 20 yaşında gibi yaşarken, diğer taraftan eski aşkının ardından geçen zamana yenilgisini kabullenmeye çalışıyor.
Sen de benim guilty pleasure'larımdan birisin...
İki kutuplu aşk üçgeninin öteki kanadındaki Selim ise şimdiye dek gördüğümüz hiçbir “yerli ve milli” erkeğe benzemiyor. Dizinin ikili ilişkilere dair getirdiği “fazla medeni” bu erkek profilinin, “Dönerse benimdir” diyerek eşinin seçimlerine saygı duyması, gündüz kuşağı programlarındaki ülke gerçeğine tamamen zıt bir ütopya vatandaşının davranışı. Edilgen erkek, yuvasında eşinin kendini seçmesini bekliyor.
Hikaye içindeki Lale (Birce Akalay) ilişkideki belirleyici rolü netleşirken güçleniyor. Dizinin başında, giyeceği kıyafete, takacağı yüzüğe bile tek başına karar veremeyen Lale’nin erkekler arasında seçimler yaptıkça daha kararlı bir hale dönüşmesi de, dizinin kadına dair edilgen rolü etkenleştirdiğinin bir diğer göstergesi. Keza, Aslı ile dizinin ofis boyu arasındaki ilişki de yine kadın tarafından biçimlendiriliyor.
Dizinin kostümcüsünün en sevdiği 2 rengi söyleyiniz...
Kuş Uçuşu, görünür olmak, karar vermek, onaylanmak, “var olmak” isteyen isimsiz, kaybolmuş, hayalsiz gençlerin hatta etken olmak isteyen kadınların hikayesi. Aslında bizler bu ihtiyacın sonuçlarını daha önce de gördük. Hem de gerçek hikayeler üzerinden… Anna Sorokin'in hayatının anlatıldığı Netflix belgesel dizisi Inventing Anna’yı hatırlarsınız. Kuş Uçuşu’ndaki Aslı’nın hezeyanları Anna ile neredeyse aynı. Hatta Lale’nin söylediği “ Biz eskidik, hala “erdem” gibi sorunlarımız var.” cümlesi de bu tespiti pekiştiriyor. Genç kuşağın tanık olduğu hayatlara ulaşma savaşında erdeme, dürüstlüğe yer olmadığı açık. Aslı da gücünü bu kuralsız cesaretten alıyor.
Walking Dead from Öteki Taraf...
Dizinin anımsattığı ve benzer çatışmayı ele alan bir proje daha var. Kuş Uçuşu, hem haber spikerini konu alması hem de koltuk kavgasındaki kadınları anlatmasıyla Güney Kore yapımı Misty dizisine de göz kırpıyor. Orada flashbacklerle ilerleyen eski bir aşk ve cinayet hikayesi de vardı. Ana çatışma, iki projeyi birbirine yaklaştırıyor. Misty’de gerilim unsuru olan cinayet, Kuş Uçuşu’nda ilk bölümün hemen başında izlediğimiz kanlı kavgayla aynı işlevde. (Misty’i izlemediyseniz izleyin, Kore dizilerinin izlenebilecek en güzel örneklerinden biri, üstelik bu kez “aptal ve sakar kız” karakteri de yok. İnanmazsınız, dizideki herkesin IQ düzeyi yüksek.) Anlayacağınız gerilim, merak, aşk üçgeni, iş rekabeti, kuşak çatışması ve entrika ile Kuş Uçuşu izleyicilerini bir av hikayesine seyirci olmaya davet ediyor.
Yerli dizilerdeki “Defne Kayalar” nüfusu bir kişi daha arttı...
Dizinin bu konuda başarısız olduğunu söylemek haksızlık olur. Kuş Uçuşu’nda oyuncuların performansları, kurulan dünyanın gerçekçiliği, hikayenin sürükleyiciliği yayınlanır yayınlanmaz övgüleri aldı zaten. Ancak dizinin sonunun klişeliği, “olması gerektiği için olan” kimi olaylar, diziyi daha iyi olmaktan alıkoymuş. Çok fazla spoiler olmasın diye söylemeyeceğim ama kanalın başındaki Gül’ün son kararının hangi mantıklı gerekçeye dayandığını açıklayabilen olacağını sanmıyorum.
Kısaca, Kuş Uçuşu oldukça iyi ve klişe yaz romantizmine düşmeden izleyiciyi entrikalarla serinletecek kadar sürükleyici bir dizi. Üstelik gerçek hayata dair düşündürücü tespitleri de var. Bence tartışmaya, izlemeye değer. Siz de izlemek isterseniz Netflix’te.
(gizemkaboglu Brüksel'den bildirdi)
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et