''Madem saray entrikaları ve ayak oyunları izliycez bari içinde ejderha olsun'' Diyenlere: House of The Dragon
Game of Thrones efsanesinin prequeli House of the Dragons, HBO’nun yeni pazar gecesi favorisi olma iddiasıyla yayın hayatına başladı. Peruklarıyla tüm dünyada platin saç boyası talebini artırması beklenen karakterler, bu kez bildiğimiz GOT döneminden 200 yıl öncesini izlememizi sağlıyor. Dizi, Kral Viserys Targaryen’in iktidarının 9. yılında açılıyor. Uzuuuunca açılış anlatısıyla Daenerys Targaryen’in doğumundan 172 yıl önceye ışınlanıyoruz. House of the Dragon’da alıştığımız üzere; bolca ejderha, entrika, sansürsüz şiddet ve ortalama sayıda seks sahnesi var. Çıplaklık ve cinayet konusunda elini korkak alıştırmayan dizinin, Game of Thrones’tan asıl farkı ise dizideki kadın meseleleri vurgusu. Gelin Game of Thrones’un karanlık koridorlarıyla hasret gidermemizi sağlayan House of the Dragon’u, önemli bir spoiler vermeme gayretiyle beraber inceleyelim.
House of the Dragon’da; Matt Smith , Olivia Cooke, Emma D'Arcy, Paddy Considine, Steve Toussaint, Eve Best, Fabien Frankel, Milly Alcock ve Emily Carey yer alıyor. Dizinin başladığı zaman dilimi Westeros’un altın çağını gösteriyor. Gücünün doruğundaki bölgede huzur ve barış hakim. Ama bir sorun var. Kralın bir “şehzadesi” yok. Kraliçenin çocuklarından hayatta kalan yalnızca bir prenses var. Kraliçe hamile ve çocuğun erkek olmaması durumunda tahtın varisinin, kralın psikopat kardeşi olma ihtimali adeta bir korku filmi senaryosu. Joffrey Baratheon kadar manyak bir kardeş bu Daemon. Üstelik GOT evrenine hakim olanların bildiği üzere kendisinin şehir muhafızları üzerinden askeri bir gücü de söz konusu. Anlayacağınız belli ki buralar karışacak…
Aslında tam Elf olacak adamsın da Hollywood utansın...
Dizinin açılışında gördüğümüz şehzade krizinin aslında evveli de var. Zaten mevcut kral da yine böyle bir veliahtlık krizi sonucu, sadece kadın olduğu için tahttan el çektirilen Rhaenys’in yerine tahta geçmiş. Krizin bir kolu ise tahtın varisinin, Kral’ın prenses kızı olma ihtimali ile ateşleniyor. Zira hakkı yenen Rhaenys Targaryen, tahta kadın olduğu için geçirilmezken bugün her bakımdan yetersiz gördüğü bir prensesin kraliçe olmasına şiddetle karşı. Herkesi birbirine kırdıracağı duruşundan belli.
Herkesin bir şehzade peşinde koştuğu diziyi izlerken bir yerden “hünkarım” diye Hürrem Sultan’ın fırlamasını bekliyorsunuz. Anlayacağınız bizdeki gibi insanlık tarihi kadar eski olan bu fallus savaşı fantastik dünyanın bile belkemiği. Game of Thrones’ta izlediğimiz onca kaos, savaş, kan bu dizide ilk bölüm için bir sarayın koridorlarına sıkıştırılmış. Daha küçük bir dünya resmetmiş ve bizi GOT’tan ziyade Muhteşem Yüzyıl haremine düşürmüş. Hikayenin geleceğini bilenler için umut vadeden bölüm, hikayeyi bilmeyen biri için harem savaşlarından pek farklı değil. İlk bölümde yine bol bol meme, kan, cinayet, dağılmış kafatası var. Bunun yanında bu kez kesilmiş penisler de hikayede vahşet dozunu yükseltiyor.
Sülüman?
Game of Thrones & House of The Dragon
Game of Thrones izlemeyen kaldı mı bilinmez ama 8. sezona tahammül edemeyip yarım bırakanlardan veya evreni hiç bilmeyenlerden olsanız dahi House of The Dragon’u izleyebilirsiniz. Zaten GOT’tan öncesini anlattığı için dizinin hayati bir bilgi gereksinimi yok. Ama GOT bilenlerin izlerken daha çok eğleneceği kesin, zira ilk dizide dinlediğimiz efsanelerin gerçeğini, karakterlerin atalarını görüyoruz.
Khaalesi saçı isterken roman düğünlerinin aranılan yüzü olan kızlarımız sezonu açıyor.
Game of Thrones izleyen birçok kişinin favori karakteri Tyrion Lannister’dı. Onca kaosun içinde hayat felsefesi ile izleyicide ufuk açan ve gülümseten karakterin yanı sıra dizide Petyr “Littlefinger” Baelish gibi nevi şahsına münhasır kişiler de vardı. (Tamam pek iyi bilmezdik ama renkli bir karakterdi.) Üstelik Game of Thrones’un karakter çeşitliliği, zamanında ekranda da fark yaratmıştı. İçinde tuhaf ilişkilerin, durugörü yeteneği olan kötürüm çocuğun, piçlerin, eşek kadar oğlunu emziren bağlanma problemli annelerin yer aldığı GOT, sıradanın çok ötesindeydi. House of The Dragon, bu anlamda biraz “sıkıcı” kalıyor.
Game of Thrones’un özellikle son sezonlarında olaylar üzerine kurulu olan akış, House of The Dragon’da daha çok duygularla beslenen ve romantize edilmiş durumda. Kraliçenin Shakespeareyen doğum hikayesi, paralelde görülen kılıç dövüşü, duygusal ve barışçıl kral figürü bu atmosferi besleyen nüanslardan sadece bazıları. Ayrıca kostümlerde daha oryantalist renklerin, dokuların kullanıldığı, sahnelerin daha aydınlık ve renkli tasarlandığı, her koridorda daha çok mum yandığı da kesin. Kısacası yeni bir Game of Thrones bekliyorsanız, bu dizi o değil. Başka bir dizi olduğunu, karakterleri, hikayesi ve renkleriyle sık sık hatırlatıyor. Ancak özellikle ilk sezonlardaki yüksek doz entrikayı taşıdığına şüphe yok. Sadece bunu işleme tarzı biraz daha fazla östrojen yüklü olacak gibi.
Bundan çılbır olur mu?
GOT’ta en çok eleştirilen noktalardan biri, dizideki çıplaklığın, eril bakışın yoğunluğuydu. Hatta İsveçli Ceretai adlı şirketin araştırmasına göre, GOT’ta erkekler dizinin toplam süresinin %75’inde konuşuyordu. Dizinin tüm sezonlarında kadınların konuşma süresi yalnızca birinci sezonun çeyreğine denk düşüyordu. 7. sezonda kadınların replikleri biraz olsun artsa da, öncü karakterlerin kadın olduğu 8. sezonda kadınlar adeta dut yemiş bülbüle dönmüştü. Konuşmayan ancak sürekli sevişen kadınların yer aldığı dizi, ekranda kadın temsiliyeti sorununun da en önemli delillerinden biriydi. (İnanmazsanız daha çok bilgi için tıktık) Ayrıca Amerika merkezli yazılım şirketi Looker’ın verilerine göre erkek karakterlerin repliklerinde en sık kullanılan kelimeler “Lord, erkek ve Kral”ken, kadınlar “sevgi, gitmek, lütfen, koca ve efendi” kelimeler ile dizinin diyaloglarına ses veriyordu. Anlayacağınız GOT’ta kadının adı yoktu.
House of The Dragon’a geldiğimizde Alicent Hightower ve Rhaenyra Targaryen’ın hikayenin lokomotifi olacağını biliyoruz. Hikaye kadınların gözünden anlatılıyor ancak Westeros’un da kadınlar için bir cehennem olduğu belli. Daha ilk bölümdeki doğum sahnesinde, babasının iteklemesiyle kendini krala sunan çocuktan, savaşçı olmak isteyen kıza “savaş meydanı olarak gösterilen yataktan” bunları anlıyoruz zaten. Tek bir komutla ejderhalara hükmeden kadınların erkeklerin dünyasındaki yerinin çoktan belirlenmiş olduğu gerçek. Ancak anlaşılan o ki, diziye gelen eleştiriler de meyve vermiş ve bu cehennemin yarattığı haksızlıklar biraz olsun görünür kılınmış. Bunun yanında dizide daha az tecavüz, sadece gerekli yerlerde çıplaklık olacağına dair taahhütleri de dizi başlamadan yapımcılardan duymuştuk. Bu kez set ekibinde de daha çok kadın var. Clare Kilner, Geeta Vasant Patel gibi birçok kadının bölümlerde imzasını göreceğiz.
Jon Snow kalmadı ama muadili var...
House of The Dragon’a Giriş
-
Dizi, Targaryen’ların hazin sonunu hazırlayan yolun taşlarını döşüyor. Büyük iç savaş dönemi olan ejderhaların dansına doğru ağır adımlarla ilerleyeceğiz.
-
Dizinin ilk 5 bölümünde henüz çocuk yaşlardaki Rhaenyra ve Alicent’i izleyecek, 6. bölümden sonra 10 yıldan fazla zaman atlamasıyla onların yetişkin zamanlarına geçiş yapacağız.
-
Miguel Sapochnik ve Ryan Condal, verdikleri röportajlarda diziyi ilginç bir şekilde Game of Thrones yerine Succession ile karşılaştırdı. Koltuk kavgası, konsey toplantıları, ayak oyunları gibi temalarda benzeşen iki dizinin türü farklı olsa da mesajı oldukça benzer. Ancak biraz Succession, biraz GOT, biraz Muhteşem Yüzyıl demek daha doğru gibi sanki.
-
Kitaplardaki evrenin aksine velaryonların dizide siyahi yapılması dizinin politik göndermelerinden biri. Anlaşılan kadın konusundaki yenilenme ihtiyacı siyahi karakterler için de geçerli olmuş.
Yattara da bizi görecek mi?
-
GOT evreninin mimarı olan George R.R Martin imzalı Ateş ve Kan kitabından uyarlanan dizide senaristlerin insafına kalan çok boşluk var. Çünkü kitap diyalogların, betimlemelerin, olayların anlatıldığı bir roman gibi değil de daha çok notların olduğu bir defter gibi. Böyle olunca kitap okurlarının da şaşıracağı bilgiler, değişiklikler ve kurgular dizide olacak. Bu durumda önünüzde kitabı da eşzamanlı okumak için bir engel yok.
-
Variety’nin paylaştığı bilgilere göre, House of The Dragon’un bölüm başı maliyeti 20 milyon dolar civarında. Her ne kadar peruklar konusunda bir dolandırıcılık olduğundan şüphelensek de özellikle efektler, diziye para gömüldüğünü ispat ediyor. Diğer bir deyişle iyi prodüksiyon.
-
Dizi toplam 10 bölümden oluşuyor ve henüz ilk bölüm izleyicilerle buluştu. Ancak yabancı birçok dergide, gazetede uzun vadeli eleştiriler görmenizin nedeni ilk 6 bölümün eleştirmenlere izletilmesi. Spoiler almak istemiyorsanız, çok sayıda eleştiri okumaktan kaçının.
-
Duyunca şaşırmayın, House of the Dragon’da Game of Thrones’un müziği birebir kullanılmış. İlk bölümün sonunda müziği duyduğunuz an için mendilleri hazırlayın.
Kıssadan hisse House of the Dragon, Game of Thrones hasretini dindirebileceğinin sinyallerini taşıyor. İlk bölümde zayıf kalan noktalar olsa da kitabın vadettikleri umudumuzu taze tutuyor. Şimdilik Türkiye’de hangi platformda yayınlanacağı konusunda kafalar karışık ama muhtelif yerlerde diziyi bulabilirsiniz. İyi seyirler.
(gizemkaboglu Brüksel'den bildirdi)
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et