Kültür Bakanlığı'nın ''Geri verin lan paramızı'' Ödülüne Layık Gördüğü Bir Başyapıt: Kurak Günler
Antalya Film Festivali’nde 9 ödül birden kucaklayan, Avrupa Film Akademisi’nde 22 yılın ardından ödül alan ilk Türk yapımı olan, son yılların en iyi yerli filmi denilen Kurak Günler vizyonda. Cannes Film Festivali’nde gösterilen ve her festivalde yankı uyandıran film, bambaşka bir nedenle ülke gündeminin ilk sırasında. Gündeme gelmeden filmden bahsedelim, zira gölgede kalmaması gereken asıl konu bu...
Emin Alper’in imza attığı Kurak Günler’in başrollerinde Selahattin Paşalı ve Ekin Koç var. Şeytan tüyü olan bu iki oyuncuyu yan yana getirip adeta şov yapan Emin Alper’in en büyük kozları ise kesinlikle hikayesi ve filme eşlik eden etkileyici manzaraları. 128 dakika süren film boyunca seyirci her an diken üstünde hissediyor. O sinema salonunun koltuğu dar geliyor. Olur olmadık yerde güldüren, epey bir yerde öfkelendiren film, izleyeni rahatsız etmekten adeta zevk alıyor. Temposu bir an bile eksilmiyor, iç içe geçmiş çatışmalarıyla karakterler kadar izleyeni de sıkıştırıyor…
Herkesin aklında aynı soru: Selahattin Paşalı kaç yaşında?(32)
Kurak Günler Konusu ise şöyle, Orta Anadolu kasabası olan Yanıklar’da uzun süredir su sorunu yaşanmaktadır. Belediye Başkanı Selim seçimlere hazırlanırken ana vaadi Yanıklara su getirmektir. Kasabaya yeni atanan Savcı Emre ise çevrede açılan dev obrukları soruşturur. İdealist hukukçu, taşranın “çukuruna” düştüğünü henüz farkında değildir. Ancak film ilerledikçe kasaba çevresinde çökenin yalnız zemin olmadığı, ahlakın, adaletin hatta bilincin dahi yerin dibine geçtiğini fark edecektir. Bunu fark ederken karşısına kasabayı sarsan bir tecavüz vakası, dedikodular ve yalan haberler çıkacaktır.
Savcım ona seviştim moru diyoruz
Filmi izlerken tercih edilen karmaşık akış oldukça başarılı. İzleyici de izlerken zemindeki boşluklara düşüyor, tökezliyor, sanrılarla uyanıyor ve boşlukları yine kendi dolduruyor. Gerçeğin tam olarak ne olduğunun belli olmadığı, muğlak bir film. Hangi sahne gerçek, hangisi zihnin oyunu anlayamıyorsunuz. Neticede her seyirci kendi layık gördüğü akışla filmi bitiriyor. Kimi filmin içinde eşcinsel bir ilişki görüyor, kimi sanrılarla dolu gizli bir fantezi, tecavüzcünün kimliği için tahminler farklılaşıyor veya hakime hanımın varlığı anlam değiştiriyor. Sonuç olarak Kurak Günler karşımıza bir ayna yerleştiriyor, oradaki akis ise bize bizde olanı yansıtıyor.
Bana öyle bakma kültür bakanlığı anlayacak
Emin Alper’in açıklamalarına göre filmin ilham kaynağı modern tiyatronun babası Henrik Ibsen’in 19. yüzyıl sonunda yazdığı “Bir Halk Düşmanı” oyunu. Yüz küsür yıl sonra aynı balçığın içinde debelendiğimizi görmek filmin en çok can yakan yanı. Öyle ki Kurak Günler’in içinde günümüze ve geçmişe dair onlarca gönderme bulunuyor. Kasabaya su getirmeyi medeniyet göstergesi olarak sunan siyasetçiler, küçük yerin büyük insanı olmakla övünen yancılar, bu görünmez feodal gücün mağduru ötekiler ve idealizmin saflığıyla çözümsüzlüğe sürüklenenler filmin ana karakterleri. Hepsi o kadar tanıdık ki, filmi izlerken “Yanıklar gerçekten bir yer olsa seçimde sandık sonucunu tahmin edebilirim” diye düşünüyorsunuz.
Nebati is that you?
Toplumsal hafızamızı canlandıracak referanslar filmin her anını bir bulmaca gibi izlemenizi sağlıyor. Bidonla kuyrukta bekleyen insanlar, 90’lı yılların gazetelerindeki fotoğraflara göz kırpıyor örneğin… Üstelik filmin sembol kullanımı sadece siyasete verdiği referanslarla sınırlı değil. Savcı Emre’nin film boyunca sürekli terlemesi bir yandan susuzluğun olduğu yerde, “orada var olmayanın kaynağı olmanın göstergesi” diğer taraftan aidiyetsizliğin işareti. Obruklar ise çöken bu bozuk düzeni göz önüne seriyor. Halihazırda Emre’nin düştüğü tuzak ile zihninde açılan boşluk da benzer bir metafor. Bilincin zemini de beklenmedik bir anda, çöküveriyor.
Kaleci saçı yeniden moda olursa suçlusu aha bu adam
Aslında film modernleşme ile ekonomik ve siyasi olarak değişmiş bir işleyişi ortaya koyuyor. Bu değişime ayak uyduramayan geleneksel yapılar yozlaşırken bir yandan da merkezi otorite ile feodal güçlerin çatışması Yanıklar’a çökmüş. Üstelik devletin idealist bir neferi olarak kasabaya gelen Emre’nin peşine takılarak izleyici de kendini statükoya yaslanmış bir yerde buluyor. Bir yandan Emre de, film içinde kendisi ile yeniden tanışıyor. Tecavüz eden mi, edilen mi, tanık mı, mağdur mu, fail mi, yoksa aşık mı? Emre için tüm ihtimallerin sorgulanmasını tek tek görüyoruz. Sert bir kabukla taşrayla tanışan genç savcı, filmin her adımında biraz daha insanlaşıyor. Otorite olarak başladığı hikayeye av olarak son verirken insani zaaflarından güç almanın dik duruşunu da üzerine giyiyor. Üstelik bu kostüm ona, mesleki idealizmden çok daha fazla yakışıyor.
Filmin ana fikri: O son kadehi içmeyecektim
Kurak Günler’i neden izlemelisiniz?
-
Selahattin Paşalı, karakterin değişimini öylesine iyi veriyor ki, görmelisiniz. Ekin Koç ise kasabanın “arzu” timsali olarak dokunsanız zarar görecek bir heykel kadar donuk. Emre’nin devinimi ve Murat’ın bulunduğu yerde kalakalmışlığı oyun tercihlerinde de karşımıza çıkıyor. Emre Babaoğlu’nun ve Erdem Şenocak’ın da hikaye içinde yıldızları parlıyor, oyunculuklar izlemeye değer.
-
Muallakta bıraktığı birçok noktada, zihnin o boşluklara sıkıştırmaya çalıştığı yargılara siz bile şaşıracaksınız. Sizi zihnin oyunlarına ortak eden bir bulmaca gibi.
-
İzleyiciyi üst düzeyde rahatsız eden bir film. Salondan çıktığınızda karnınızda bir boşluk hissedeceksiniz. Hayvana, farklı olana, yerleşik olmayana layık görülen vahşet adeta içinizi kanatacak. Üstelik ne kadar çok şeyi olağan gördüğünüzle yüzleşeceksiniz.
Filmin belki de tek sorunlu kısmı ise kadın karakterlerin edilgenliği. Gücün bir ayağı ve aracı haline gelen Zeynep de, mağduru Pekmez de diğer karakterlerin yanında kısır kalıyor, hikayenin araçları olmaktan öteye gidemiyorlar.
Orta Doğu’da coğrafi keşifler feodalite dönemine denk düşmektedir
“Kötülüğün sıradanlığı” film boyunca hissedilse de boylu boyunca filmin sonunda karşımıza çıkıyor. Güruh olmanın getirdiği cesaret, insanların neyin parçası olduğunu düşünmeme konforu, linç kültürü içimizdeki korkuyu tetikliyor. Film başladığı yerde biterken seyirci bir mucize beklentisiyle son ana kadar soluksuz kalıyor. Umut etmekten korkmanın ve mucizelere inanma isteğinin farkındalığı salondan çıkarken sizi durup durup dürtüyor. Kurak Günler, siyasi mesajlarından ziyade insani ve felsefi meseleleriyle de evrensel yaraları kaşıyor. İşte bu yüzden, izleyicide bıraktığı ünlemlerle bu film izlenmeyi hak ediyor. Kurak Günler 9 Aralık itibarıyla vizyonda, iyi seyirler.
Dipnot: Başarıların pek haber olmadığı ancak hiçbir başarının da cezasız kalmadığı ülkemiz yine şaşırtmadı. Kültür Bakanlığı’nın "İlk üç gün ben de destekledim" dercesine senaryoda yapılan değişiklikleri öne sürerek filme verdiği desteği geri çektiği ve tüm parayı faiziyle geri istediği vizyon haftasında duyuruldu. Filmin içinde 6 yaşındaki çocuklara tecavüz edenlerin reklamı da yapılmıyor ama rahatsız edici bir şeyler bulunmuş demek. Emin Alper ise bunca ödül almış filmi için seyirciye “sinemada izleyin” çağrısı yapmak zorunda kalıyor. Kısaca Kurak Günler’e gitmek sadece bir film izlemek demek değil şu an, politik bir duruşun da karşılığı, hatta başlı başına sansüre ve denetim mekanizmalarına karşı politik bir eylem.
(gizemkaboglu Brüksel'den bildirdi)
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et