İşte Instagram'ı Çocukluk Tatil Fotoğraflarına Boğan O Film: Aftersun
Aftersun, 90’larda geçen hikayesini başka bir perspektiften Türkiye manzarasında bizlere sunuyor. Gücünü sıradanlığından alan bu film, izleyenin burnunda güneş kremi kokusu bırakıyor. Güneşin, kumsalın, çocukluğumuzun ve en önemlisi sıradanlığın izinde bizleri Akdeniz’e götürüyor.
As bayrakları as...
90’larda çocuk olanlar para kazanma yaşı olarak da bilinen 30’lu yaşlara geldiğinden, son 3-4 yıldır 90’lı yıllar nostaljisinin çok daha fazla yapıldığına tanık oluyoruz. Bir anlamda 90’ların pazarlaması bugün para ediyor. Elbette o günün çocuklarının bugün popüler kültüre yön verme gücünü elde ettiğini vurgulamak da lazım. Yani sermayenin hem üretici hem de tüketici tarafında değiştirdiği eller bugün de 90’ları malzeme ediniyor kendine. Yavaş yavaş sıkmaya başlayan bu nostalji merakının bu kez daha farklı bir anlatısı bizimle. Aftersun öyle samimi ve yalın ki “nostalji hala satın alınabiliyor.” Yani ön yargılı olmayın da bu filme bir fırsat verin.
Turistler: Çamurla Kleopatra güzelliğine sahip olacağını sanan velinimetlerimiz
Çekimleri Muğla’nın Fethiye ilçesinde gerçekleştirilen filmin başrollerinde Normal People’ın pek de normal olmayan ergeni olarak tanıyacağımız Paul Mescal var. İrlandalı aktör bu kez lise üniformasını, meşhur kolyesini çıkartmış, 30 yaşında bir baba olarak karşımızda. Bir baba kız hikayesi olan Aftersun, çocukluğunu geride bırakmaya hazırlanan genç bir kız ile melankolik babasını kadrajına alıyor. 11 yaşındaki kız ve 30 yaşındaki babasının Türkiye’deki kısa yaz tatili, yer yer güldüren yer yer ağlatan sahneleriyle oldukça etkileyici. Ayrıca zihninin oyunlarıyla kendini geçmişte bulan Sophie’nin hafızasında gezinip duruyoruz. Geride kalan ancak hiç geçmeyen ve “hasreti” duyulan günlerin seyircisi oluyoruz.
Halı, kilim, travel...
Üstelik filmin etkileyici doğasını keşfeden sadece Efes bardaklarını görüp bayrak asan gençlerimiz değil. Yenilikçi film British Independent Film Awards 2022 (İngiliz Bağımsız Film Ödülleri) çatısı altında aldığı 7 ödülle adından söz ettirdi. Prömiyerini 2022 Cannes Film Festivali’nde yapan Aftersun, French Touch Jüri Ödülü ve Gotham Bağımsız Film Ödülleri’nde en iyi çıkış yapan yönetmen ödülünü kucakladı. Deauville Amerikan Film Festivali’nde Büyük Ödül’e layık görüldü. Anlayacağınız sadece nostaljik yönü veya Türkiye manzaraları ülkemizde daha çok konu edilse de film sosyal medyadaki çocukluk fotoğraflarından daha fazlası demek.
Halı, kilim, depresyon...
Filmin içinde yer yer beliren başka bir zamana ait sahneler ise bize “hatırlanılan kadarını” izlediğimizi anımsatıyor. Kameranın Sohie’nin elinde olduğunu yeniden vurguluyor. Yansımalar üzerinden izlenen anlar, seyirciyi direkt gerçeğe değil bir diğerinin gözünden görülen yansımaya, onun zihnine ortak ettiğini hep ilan ediyor. Calum’un yarım yamalak hikayesi ve çok bilinmeyenli karakteri de bu gizemin eseri. Film boyunca kamera ile kaydedilen anlar, adeta o anı çerçeveleyerek izleyicinin zihnine asıyor. Küçük kızın kamera ile kaydettikleri, onun bakış açısıyla görülen anlar bir anlamda Sophie’nin yaşadıklarına mesafe almasını ekrana taşıyor. Zaten diğer zamanda gördüğümüz kareler de bu "kendi yaşamına seyirci olma" durumunun kanıtı. Sophie'nin hafızasında kalan kısacık tatil ile uzun çocukluk yıllarının baba boğluğu dolduruluyor belli ki.
Selfie'nin icadıyla yok olan bir değer: Eşek kulağı şakası
Sophie’nin çocukluk ve yetişkinlik arasındaki heyecanı, merakı ve farkındalığı filmin bize verdiği temel ögeler oluyor. Buna karşın Calum’un meditasyon ihtiyacı, taşıdığı hayal kırıklığı, yorgunluğu onunla tezat oluşturuyor. Sophie’nin koşma, Calum’un durma gereksinimi, yarattığı muazzam zıtlıkla izleyiciyi kişisel mücadelelere tanık bırakıyor. Kısa süreli bu tatil boyunca git gide güçlenen baba kız ilişkisi, hüzünlendirmekten de geri kalmıyor. Finalinin ayrılık olacağı kesin bir tatilin sonuna doğru hızla ilerleyen hikayede, vedalaşılan bir şey daha var üstelik… Baba ve kızın belki de son kez “çocuk” ve “yetişkin” olarak bir arada olduklarını fark ediyoruz. Aralarındaki yabancılık gerilimi, yerini filmin sonunda veda kaygısına yer açıyor. Gözlerde yaş, ellerde mendil kalıveriyoruz ekran başında.
Tavla ve çay hala var. Nostaljik öğe diye koydularsa ayıp etmişler...
Filmin toplumsal hafızamıza temas ettiği anlarda ise kulağımıza Candan Erçetin’in Gamsız Hayat şarkısı çalınıyor. (90'larda geçen filmde 2000'ler şarkılarının ne işi olduğunu görmezden geliyoruz) Para atılan oyuncaklar üzerinde heyecan verici bir yarış gerçekleşiyor veya filmdeki dondurmalar, walkmanler gülümsememizi sağlıyor.
Aftersun insan olmakla, baba, çocuk, kadın, erkek ve yabancı-tanıdık olmak üzerine bir film. Gücünü de buradan, gerçekliğinden sağıyor. Zaten filme imza atan Charlotte Wells da ilhamını, babasıyla çocukluğunda çıktığı Türkiye tatilinden almış. Zekice yazılmış, izleyiciyi kesinlikle yormayan ve sıkmayan, oldukça duygulandıran bir film Aftersun. Ayrıca Wells’in başarısının da tesadüf olmadığı aşikar. Çekilen karelerde, tercih edilen bulanıklık, duvarlarla-camlarla bölünen kadraj kayda alınan her anın titizlikle planlandığının işaretini veriyor. Belli ki yönetmen bizi hafızasına ortak ederken bu belirsizliğin tadını doyasıya çıkarmak istemiş. İyi de yapmış… Yarattığı his bakımından bana Im Juli filmini anımsatıyor Aftersun. Tam bir yaz akşamı filmi. Hafızalarımızda keyifle yer edeceğinden, biraz bulanık ama gülümsenerek hatırlanacağından da eminim.
Koltuk sırtındaki batan tahta, seni de unutmadık...
Siz de Charlotte Wells'in ilk uzun metrajlı filmi olan Aftersun’ı Frankie Corio ve Paul Mescal’ın iz bırakan oyunculuğu ile izlemek isterseniz MUBİ’de bulabilirsiniz. Seyrederken kendi çocukluğunuza yolculuk yapacağınızdan da eminiz. Film sonrası “yaşlandık be” demek ise bonus. Şimdiden iyi seyirler ve geçmiş olsun…
(gizemkaboglu Brüksel'den bildirdi)
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et