Yerli Twilight Şahmaran: Çıngıraklı Yılan Çıktı Sevdiğim...
Aylardır merakla beklenen Şahmaran, Netflix’e geldi. Burak Deniz, Serenay Sarıkaya, Mustafa Uğurlu, Mahir Günşiray ve milli yalı çapkınımız Mert Ramazan Demir'li castı ile kısa sürede sosyal medyada etki uyandıran dizi, yine aynı derecede kısa sürede yapılan Alacakaranlık benzetmeleriyle gündeme bomba gibi düştü. Şahsu ve Maran isimli, peşlerinden gelen Anadolu efsanesinin izinde aşka tutulan iki karakteri merkeze alan hikaye, 8 bölümlük anlatısıyla izleyenleri uzuuuuun bir serüvene çıkarttı.
Şahmaran efsanesini bilirsiniz, yeraltında yaşayan yılanların şahı olan Şahmaran’ın yeri bir erkek (Cemşab) tarafından bulunur. Şahmaran’la yaşayan bu erkek zaman içinde mağaradan çıkmak ister ve Şahmaran’a onun yerini kimseye söylemeyeceğine dair söz verir. Tabii bu sözü tutamaz. İşte bu ihanet neticesinde Şahmaran canından olur. Dizinin hikayesi de bu efsaneye dayanıyor, bu ihanetle sonuçlanan aşkın rövanşı günümüzde iki gencin aşkı üzerinden alınıyor. Spoiler olmaması adına hikayeye çok girmiyorum.
Şu havalara bak sanki ejderhası var, ha belki var?
Efsanenin geçtiği yer Adana, Mersin dolayları olduğundan dizi için mekan olarak Adana seçilmiş. Adana sıcağını izlerken derinden hissediyoruz. Seçilen sıcak renkler de içimizi ısıtıyor. Kostümler, renkler, evler başta bizi içine çekiyor. Hatta yer yer kendimizi Adana’da değil tropikal ormanlarda hissediyoruz. Gerçekten seyir zevki veren sahne sayısı oldukça fazla… Diğer taraftan akılda kalıcı birçok diyalog bulunduran dizinin doğal replikleri gerçekten ilgi çekici.
Ancak efsane ile karakterlerimizin bağının son bölüme kadar bir şekilde saklanmaya çalışılması, yılanların sık sık görülmesi, tıslamaların hemen hemen her sahnede fon olması, bu renkli dünyanın hikayeye yeterince katkı sunmaması ve dizinin gereksiz uzaması 4. bölüm itibarıyla sinir bozmaya başlıyor… Gelin merakla beklenen Şahmaran’ın neler getirdiğine beraber bakalım…
Marla Singer’ın Adana sıcağı ile İmtihanı
Sabır ver allahım, sabır ver bana! -Spoiler Alert!-
İlk 3 bölümü “şimdi bir şey olacak”, 4-5. bölümleri “Ana bildiğin Alacakaranlık bu!”, son 3 bölümü ise “ay sinirim bozuldu” nidalarıyla izlediğimiz Şahmaran için “Ne güzel dizi yapmışlar, bu kadar sinir bozan ne” diyenlere ufaktan spoilerlar ile yanıt verelim,
-
Seyirci izlediği dizinin bölümlerinde sabır gösterirken keşfetme ihtiyacı hissediyor. Level atlayarak, hazineler bularak ilerlemek ve bu serüvende “fark edici” olma arzusu duyuyor. Ama Şahmaran bize o hazdan bir kaşık vermeyi bile çok görmüş. Sabretmemizi emrederek sonuna kadar sırlarını saklamayı tercih ediyor. Üstelik bu sırada mistik öğeleri boca edip kafa karıştırmaya çalışırken bir yerden sonra sıradanlaşıp sıkıcılaşmaya başlıyor.
-
Efsaneyi yeterince anlatabildiği konusunda da şüphelerim var. Dizi bittiğinde kim kimin nesi, neden turistler 1899'daki gibi kendini bir yerlerden atıyor, bu alametlerin kerameti nedir akıllar karışıyor. Dizinin ikinci sezonuna atılan oltalar boşlukta sallanırken izleyiciden ağzımıza çalınan bir parça balla tatmin olması bekleniyor.
Hamamda mistik mistik bayılanlar
-
Müjdemi isterim, Türk dizilerine yeni bir “seviştirmeme” bahanesi geldi, “Aşkım deri değiştiriyorum”. Evet evet, 3 bölüm hamamda Maran’ın deri değiştirmesini bekledik sayın seyirci. Dizi uzasın, bunlar sevişmesin, yılanlığın ne denli meşakkatli olduğunu anlayalım ve oğlan bi keselensin diye 3 bölüm dua ettik. (Ayrıca derisini de değiştirdikten sonra bebek poposu gibi olan cildiyle arz-ı endam eden Burak Deniz’in Kit Harington’dan da aşağı kalır bir poposu olmadığını görmüş olduk, dizinin bonusu oldu. Kızlar ekran başına, yerli Jon Snow’umuz hizmetinizde!)
-
Maran’ın ailesinin “ne ayak” olduğunu anlamaya bilgimiz yetmedi. Biri gotik, diğeri dönem dizilerindeymiş gibi giyinen, diğeri Dallas JR gibi gezinen tuhaf aile üyeleri, zamanın farklı kısımlarında kalmış gibi hissettirdi. İşin trajik yanı ise bu geniş yelpazeli ailenin tuhaflığının hikayeyle bağını hissedemedik. “Bunlar neden böyle giyinmiş”in estetik dışında bir yanıtını alamadık.
Adanalı Addams aşireti
-
Üstelik içlerinden birinin de “süper gücü” olması iyice Wednesday dansı beklentimizi artırdı. Ki bu beklentiyi Şahsu’nun cam önünde yaptığı dans kısmen karşıladı şimdi hakkını yemeyelim. (Süper gücün kaynağı, neden olduğuna dair tatmin edici bir yanıt da ara ki bulasın...)
-
Maran’ın aile çok abuk oldu, azcık Şahsu’nun tarafı da tuhaflaştıralım demiş olacaklar gül tohumları, hamilelik konusu ve uyurgezerlik mirası gibi desteklerle orayı da paketlemişler. (Hikayenin mantığına uyan sürprizler bunlar ama hikaye o kadar uzamış ki, 4 bölümde sadeleşmiş versiyonunu izlesek belki öveceğimiz işi 8 bölüm ile dövmekten başka çaremiz kalmıyor.)
Ulan şimdi ölsem adım çıkacak!
-
Yangın sahnesindeki gibi efektler ise maalesef büyüleyici olması gereken mistik atmosfere yapaylık katıyor. “Neden” diye sormadan edemiyoruz, “ne gerek vardı?” gerçekten. Zaten birkaç sahnede CGI ihtiyacı var, keşke hiç kullanılmasaymış.
-
Cihan karakteri ise tam bir yılan. Şahsu'nun bu kebap düşkünü delikanlının asfaltı ağlattığı ve kızı az daha sokak kavgasına yem edeceği sahneler sonrası yüzüne bakmaması gerekiyordu ama nedense kızımız o kadar saf ve iyi niyetli ki Cihan'a "seni salak şey" gibi sözlerden başka bir şey söyleyemedi. Cesur ve güçlü bir kadın karakter özelliği gösteren Şahsu'nun söz konusu Cihan olduğunda neden bu kadar kör olduğunu anlamak yine mümkün değil. Demek kızımız aksiyon seviyor, heyecan arıyor diyelim...
Şalvarı moda yapacak başımıza
-
Maran'ın koku tutkusu yine dizide "renk olsun" diye katılmış izlenimi vermekten öteye gitmiyordu. O kadar çok dolgu var ki, arada hikayenin kendi rengini ve tadını almak imkansız hale gelmiş. Hikayeye hizmet eden ögeler de bu kalabalık içinde kaybolup gidiyor.
Neticede Pınar Bulut imzalı senaryosu ve Umur Turagay’ın yönetmen gözüyle ekranlarımıza gelen Şahmaran’ı izleyelim mi derseniz, sabrınız ve zamanınız varsa evet derim. Yoksa epey zorlayıcı olabiliyor. Adeta eldeki malzemenin kült olmanın direğinden döndüğünü ve hayal kırıklığı sayılabilecek bir şekil aldığını söylemek zorundayım. Eğer Alacakaranlık'ı izlememiş, bugüne dek onlarca mistik dizi/film görmemiş, Atiye gibi bir diziyi Netflix Türkiye yapmamış... Pınar Bulut'un kaleminden neler çıkabildiğini bilmemiş, Umut Turagay'ın hayran olduğumuz klipleri ile büyümemiş, filmlerini izlememiş olmasaydım Şahmaran için daha iyi hisler duyabilirdim. Ancak daha iyilerinin yapılabileceğini çok iyi biliyoruz... Yine de izlemek isteyenlere iyi seyirler.
(gizemkaboglu Brüksel'den bildirdi)
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et