İran Yasakladıysa Kesin İyidir: Leyla’nın Kardeşleri
İran sinemasının son günlerde tüm spotları üzerinde toplayan filmi Leyla’nın Kardeşleri (Baradaran-e Leila), sonunda MUBİ’ye geldi. Türkiye’de FilmEkimi ve Başka Sinema kapsamında gösterilen film, karakterler üzerinden sembolize ettiği toplumsal resimle, bize küçük pencereden büyük bir dünya sunuyor. Üstelik bunu yaparken kullandığı cümleler iz bırakıyor, kalabalık sahnelerdeki ustalık, renk seçimlerindeki cömertlik bizleri takip edilecek yeni bir yönetmenle tanıştırdığını müjdeliyor. Saeed Roustayi, “İran’da yasaklanan film” olarak kulaktan kulağa fısıldanan Leyla’nın Kardeşleri ile Türk izleyiciye “pek yabancı olmadığı” sancıları armağan ediyor...
Bu kadroyu al bi aşiret dizisine koy zerre sırıtmaz
Dört kardeşi olan ve 40’lı yaşlarındaki Leyla, yaşlı anne babasıyla yaşayan, aile içinde düzenli işi olan tek kişi. Henüz filmin açılışında Leyla’nın ağrıları ile somutlaşan yük, filmin geneline yayılan basınçlı havanın eşdeğeri. Kardeşlerden Alirıza (Navid Mohammadzadeh) maaş bile alamadığı patronu tarafından iliklerine dek sömürülen bir işçi. Ailenin ağabeyi Parviz (Farhad Aslani), bir oğlu olması için defalarca çocuk yapıp sonunda zafere ulaşmış bir tuvalet temizleyicisi. Kaslarıyla kadraja giren Farhad (Mohammad Ali Mohammadi) izlediği Amerikan Güreşi, giydiği Amerikan bayraklı tişörtlerle “ben burada olmamalıyım” hissinin ailedeki somutlaşmış hali gibi. Ve son olarak Manouchehr (Payman Maadi) köşeyi dönme ve yırtma sevdasıyla adeta “benim vatandaşım işini bilinciler”in İran şubesi. Anlayacağınız 4’ünü toplasanız bir Leyla etmeyen ailenin yine de işleyen bir düzeni var. Altı oyulsa da dışarıdan yapısı sağlam görünen bu aile için yıkıcı yumruk ise bir umut ile geliyor.
Kızı olmasan güzel aile aslında…
“Bir dükkan alıp tüm aileyi kurtarma” ihtimali doğuyor. Hatta Parviz’in işlettiği tuvaletin yerine yapılacak ve henüz olmayan bir dükkan bu ihtimalin sebebi. Anlayacağınız belli belirsiz bir umut bile bu fakir ailenin hayata tutunması için bir neden. Tünelin ucundan görünen bu ufacık ışık, aslında filmin sonuna dair net bir spoiler. Zira “milletin pislediği yerde kuracağın her hayalin yarım kalacağı” aslında malum.
Street Photography dedesi
Leyla’nın öncülüğünde “kurtarılması gereken aile” için verilen emek, ailenin babası Esmail’in (Saeed Poursamimi) geçmişe dair hayal kırıklığına tosluyor. Ömrünün sonunda, içinde kalan “ben de önemli olmayı hak ediyordum” öfkesi, onu çocuklarının geleceği ile kendi geçmişi arasında bir seçim yapmak zorunda bırakıyor. Elindeki para ile “aşireti”ne önemli olduğu ispat etme fırsatını değerlendirmek isteyen keş baba, Leyla ve kardeşlerinin umutlarının karşısına tüm gerçekliğiyle dikiliyor. Küçük bir ailenin çatışması gibi görülen bu hikayeye Amerika ile yaşanan ambargo krizi, paranın ani değer kaybı, doların bir gecede uçuşa geçmesi gibi “dış etkenler” de eklenince, bizim Leyla’nın hikayesi fillerin memleketinde çimenlere neler olduğunun karşılığı oluveriyor. Zaten filmin küçük bir aile üzerinden İran’ı, Orta Doğu’yu ve kapitalist sistemin öteki yüzünü resmetmesi, ona ilk gösterimini yaptığı Cannes Film Festivali’nde FIPRESCI Ödülü’nu kazandıran başarısının sırrı.
Düğünde içince sapıtan dayı ve onu gaza getiren yavşak kuzen ikilisi
Filmin kadın ana karakterin üzerine yüklediği yük öylesine ağır ki, Leyla’nın açtığı her kapıdan yeni bir “ah”ın çıkıyor. Aşktan yana yüzü gülmeyen, akıllı ve yorgun Leyla’nın kardeşlerinin hayatını kurtarmak için verdiği savaş aslında kendi hayatının da gayesi oluyor.
Annesinin “Evlenirsen ağrıların geçer” baskısına, kardeşlerine “sigara içiyor” diye şikayet edilmesine karşı Leyla bir anlamda kendi varoluş amacını “meşru” olan, ailesi için savaşarak buluyor. Evlenmeyerek kendine biçilen rol içinde “başarısız” olan genç kadın, ondan beklenen “fedakarlığı” kardeşleri üzerinden ancak babasına karşı cephe alarak telafi ediyor. Karakterin ailesi için gösterdiği bu çaba bir anlamda onun “ben ailenin haini değilim”i ispat meselesi ve “ben de varım”ın isyanı.. Ancak içinde olmaktan memnuniyet duymadığı belli olan ailenin ikiyüzlülüğünü de her fırsat bulduğunda birinin yüzüne çarpmayı ihmal etmiyor. Kendisini eleştiren annesine “hamile kalıp evlenen sensin” diyecek kadar açıksözlü, babasının karşısına dikilecek kadar cesur ve öfkeli bir kadın Leyla. Kardeşleri masanın altında herkesten gizli içki içerken damda sigarasını tellendiren kadın Leyla… Filmi izledikçe Leyla’nın her yarasında babasının parmak izi olduğunu da görüyoruz. Bir anlamda kişisel bir intikama dönüşen bu “dükkan savaşı” büyük resimde, geçmişin gelecekle olan kavgasının izdüşümü.
Bu film size ağır mı geldi? Sayesinde
Saeed Roustayi’nin yazıp yönettiği üçüncü uzun metraj Leyla’nın Kardeşleri. Özellikle polisin fabrika baskını ve düğün sahnelerindeki performanslar, Saeed Roustayi’nin adını gelecek yıllarda festivallerde sık sık duyacağımızın işareti. Gerçekçi dili ve özellikle kalabalık sahnelerdeki usta oyuncu yönetimi ile dikkat çeken yönetmen, Payman Maadi, Taraneh Alidoosti ve Navid Mohammadzadeh ile eserini taçlandırıyor. Filmin Leyla’sı Taraneh Alidoosti’nin İran’daki protestolar sırasında tutuklandığını ve halkın tepkisi ile serbest bırakıldığını da hatırlatmamız gerek. Zira Leyla’nın Kardeşleri’ndeki öfke, bugün sokaklara taşan halkı daha yakından anlamamız için de ayna tutuyor.
Yerli komedide yanlışlıkla mafyaya bulaşan mahalleli
Leyla’nın Kardeşleri, dolandırıcılığın kılıfına uyduğu, ülke dışına kaçmanın çözüm haline geldiği, fakir bir ailenin bile eline sahte pasaport ulaşacak kadar el altından işlerin çevrildiği, diplomatik krizlerin kırılgan ekonomileri darma duman ettiği ülkelerde bir filmden çok daha fazlasını anlatıyor. Yoksulluğun gölgesinde “bir şeyleri değiştirme umudunu” her geçen gün kaybeden karakterlerin hikayesi olan film, yakaladığı son umudu da kaybetmemek için tüm dünya ile savaşmak zorunda olanların mücadelesini izleyiciye sunuyor. Hikaye içinde çürümüş ve eskimiş geleneksel düzenin sembolü olan babanın dramatik sonu, İran’da öfkenin acı ve çaresizlik ile nasıl iç içe geçtiğinin delili.
Siz bilmezsiğiz eskiden yağ guyrukları... Ya bi dinle ya
Leyla’nın Kardeşleri mükemmel bir film değil. Özellikle bazı sahnelerin uzunluğu filmin hanesine eksi yazıyor. Benzer şekilde etkili diyalogların arada kaybolduğu uzun konuşmalar filmin etkisini bir miktar azaltıyor. Ancak bu Leyla’nın Kardeşleri’nin son yıllarda izlediğimiz en etkileyici ifilmlerden biri olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Üstelik korkmayın, film içinize öküz oturtan cinsten bir ağırlığa sahip değil. Evet dramatik bir hikaye ama duygulardan ziyade sizi düşüncelere salan işlevsel bir zihin pratiği gibi. İzlemek isterseniz MUBİ’de bulabilirsiniz, iyi seyirler.
(gizemkaboglu Brüksel'den bildirdi)
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et