Hayatına Anlam Katacak Düşmanı, Trafikte Yol Kavgasından Bulmak: Beef
Kara komedi sevenler toplanın, son yıllarda izlediğimiz en heyecan verici dizi Netflix’te. Beef, sıradanlıktan aldığı güç ile “yoldan çıkma hakkını” kullanıyor. Küçücük bir kıvılcımın neden olduğu yangını göz önüne sererken, izleyene de “aşırı ama olabilir de” dedirtiyor. Ayaklarını gerçekten ayırmadan ciddiyetle hikayesini anlatırken izleyiciye hunharca kahkahalar attırıyor. Her şeyi başlatan soru ise şu: İki sürücünün yol kavgası nereye varabilir ki?
Adeta bir kan davasına dönüşen bu hikayede iki taraf da gerçek yüzlerini birbirine gösteriyor, çevrelerine taktıkları maskelerle poz veriyor. İzleyici ise ikisine birden şahit olmanın şaşkınlığı ile insanlığın ikiyüzlülüğüne tanıklık ediyor.
Dizinin ana duygusu öfke… Amy Lau’nun “evli mutlu çocuklu” ailesinin içinde kabul görmeyen öfkesi… Danny’nin tüm dünyaya karşı hissettiği, bir türlü Amerikan Rüyası’na ulaşamamasının öfkesi.
Aslında ikilinin ilk karşılaşmasına neden olan gün bir hayli dikkat çekici.
-
Amy yıllardır çalışıp didindiği işini satarak sonunda hedefine ulaşacak olmanın tedirginliği içinde… Tabii bunca emeğin pazarlık konusu olabilmesine dair öfkesi de görülüyor. Karakter, bir hedefe varmanın belirsizliğini de taşıyor.
-
Danny’nin ise aldığı bir ürünü iade etmek için çabalamasını ve ailesini Amerika’ya getirmek için paralanmasını görüyoruz. Hayallerinden başka hiçbir şeyi olmayan bu adamın öfkesinin bir diğer nedenini, neyi iade etmek istediğini, dizinin sonunda anlayacağız.
Spoiler olmasın diye yazmıyorum ama ikilinin bu anda karşılaşması, "lan sen bana nasıl korna çalarsın?" tartışmasının neden hızla harlandığını açıklıyor. .
"Trafik magandası" deme lazım olur...
Amy Lau’nun işini devredeceği kişiye, eşine, kayınvalidesine ve çalışarak kaybettiği onca yıla duyduğu öfke bir anda Danny’e yöneliyor. Danny’nin ise cezaevlerine girip çıkan hayırsız kuzeni, aklı bir karış havada kardeşi, kendini ispatlamaya çalıştığı ana-babası ve suya düşen Amerikan rüyası için hissettiği öfke şiddetle Amy’nin kapısını çalıyor. Danny’nin şiddeti yalnız Amy’e değil, onun ait olduğu sınıfa, yaşam standartlarına… Amy ise “cezalandırıcılık şeması” ile büyüyen çocukluğunun bugünkü eserinden memnuniyetsiz. Hata yapan kimseye tahammülü olmadığı gibi kendine de yok.
Ve "senin yapacağın çömleği..." diyememenin öfkesi
Beef’in en ilginç yanlarından biri ise Çinli, Japon ve Koreli karakterleri ile Amerika’nın içinde bizlere küçük bir Asya izdüşümü vermesi. Düz bir bakışla tüm Uzak Doğu’luları birbirine benzeten, aynılaştıran batılı perspektife karşı karakterlerin farklarını, toplumsal temsiliyetlerle netleştirmiş dizi. Ha Koreli, Çinli, Japon falan bizim için de aynı, o ayrı.
Örneğin yıllarca çok çalışan ve bugün kendini sistemden ayırdığında boşluğa düşen Çinli-Vietnamlı bir kadın, ideal görülen zeki ve şık bir Japon koca, evinin her eşyasını LG almakla övünen uzun saatler çalışıp bir hayat kurma idealine hala tutunabilen bir Koreli. Karakterlerin aslında ait oldukları topluma dair taşıdıkları mesajlar da oldukça ilginç, tabii hepsinin Amerika’nın eritme potasında aynılaştıkları birçok nokta da var. Bu da Burger King, mahalle cemiyetleri ve kilise üzerinden sembolleştirilmiş.
Sonuçta en loser'ımızın bile altında cip var. Dağılabilirsiniz fakir Türkler...
Doğululuğa atfedilen “huzur” ve “zen” etiketlerine karşı bu topluluklarda büyüyen azınlık olma öfkesinin dışavurumu izlediğimiz. Orange Country’de Kaliforniya’da geçen dizi, “gülmekten bıktım” diyen bir mavi yakalının ve hayatı “farkında” yaşamaya odaklanmış mutsuz kadının gerçek duygularını bizlerle tanıştırıyor. Yaşadıkları “cennet gibi” yerde huzursuz olmaya, sorun çıkarmaya, öfke duymaya hakları bile yok, işte sonuç biraz da bunun isyanı. Velhasıl, buradan bakınca "rahat batması" sendomu teşhisi koymak da mümkün.
İlk bakışta özellikle statü, sınıf farkı üzerinden belirginleşen öfkenin aslında temelinde Danny ve Amy’nin aynılığı, öteki olması, modern dünyada mutluluk illüzyonu ile baskılanması, kabul görme çabası yatıyor. Hikaye de bizi farklılıklarla başlayan bu macerada aynılıklarını fark etmelerine doğru götürüyor.
Dizinin adının “Beef” olması ise açık büfe sahnesiyle biraz daha netleşiyor sanki. Açık büfeden yiyecek alan Danny ile kuzeni, tabağı proteinlerle doldururken asla karbonhidrat almamaları gerektiğini konuşuyor. Enerji veren, dayanıklılık sağlayan, kas yapan kısaca onların çıkarına hizmet eden et… Hikayeye baktığımızda öfkenin de karakterler için “protein” görevi gördüğünü, onları ayakta tutan, enerji veren şey olduğunu ve açıkbüfeden seçtikleri öfke ile varlıklarını devam ettirebildiklerini görüyoruz. Anlayacağınız “Beef” yani et adı verilen dizi, öfkenin işlevselliğini de gösteriyor. Bu noktada bifteğin kilosunun 600 TL olduğunu hatırlıyor ve "neden bizde toplumsal gösteriler olmuyor?" sorusuna yanıt buluyoruz. Derman mı var ki olsun...
Beef’in ilginç notlarından biri de dizinin aralarında rastladığımız, her bölümün “kapağını” oluşturan sanat eserleri. Dizide hapishaneden çıkmış belalı kuzen rolündeki David Choe bu eserlerin sanatçısı. Bölümün temasını yansıtan, karakterlerin günlük hayatta perdeledikleri duygulara odaklanan tablolarla dizinin atmosferi renkleniyor. Sıradan bir günlük hayat kavgasından adeta karma savaşına, bir düelloya dönüşen çatışma doruk noktasına final bölümünde ulaşıyor. Efsanevi 10. bölüm, öfkenin altında yatan “öteki” duyguların neler olabileceğini göstererek seyirciye beklenmedik bir gol atıyor.
Taçsız kral Pele, Fenerbahçeli Cemil, Nadya Komanaçi, hepsi bu sandalyeyeye oturuyor...
İyi yazılmış, kurgulanmış, güzel oynanmış düşündücü ve komik bir dizi Beef. Anlatım diliyle bizim coğrafyadan Ölümlü Dünya ve Gibi’yi anımsatan dizinin, dünya sinemasında benzer tat verdiği örnekler ise Wes Anderson filmlerinde bolca bulunabilir. Siz de yılın en sürükleyici dizilerinden birini izlemek, gülümsemek, öfke ile katarsis yaşamak için Beef’i tercih edebilirsiniz.
Beef’in veciz sözleri de oldukça etkileyici. Karakterlerin diyaloglarına yerleştirilen cümleler, hikayenin derinliği konusunda adeta seyirciye boy veriyor:
-
“Paranın önemli olmadığını yalnız zengin insanlar düşünür. Buddha’nın Buddha olma nedeni, başta prens olmasıydı. Onun vazgeçebileceği şeyler vardı.”
-
“Ailenin en kötü halini en büyük çocuklar yaşar, her zaman.”
-
“Nesnel bir gerçek yoktur, yaşayacağın şeyi sen seçersin.”
-
“Yaşlandıkça zamanın da hızlandığını okumuştum. 1 yaşında tüm zamanın o yıldır ama zaman ilerledikçe o yıl, deneyimlediğin zamanın küçük bir kısmı olur sadece.”
-
“Nesiller boyunca alınan kötü kararlar zamanla insanın içinde birikiyor.”
-
“Belki de normal insanlar hayal dünyasında boku yemiş olanlardır.”
-
“Her şey solar, ebediyen sürmez, güzel olan da bu…”
Siz de Beef’e seyirci olmak isterseniz 10 bölümü Netflix’te bulabilirsiniz. İyi seyirler.
(gizemkaboglu Brüksel'den bildirdi)
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et