Kan Revan İçindeyim Yarimin Peşindeyim: Kemikler ve Her Şey
İki yamyamın aşkını izlemek ister misiniz? Yanıtınız “evet” ise kanın gövdeyi götürdüğü, “seni seviyorum”un yerini “ye beni” nin aldığı Bones and All, Kemikler ve Her Şey tam size göre demektir. İzledikten sonra “ne izledim ben” diye boş boş gözlerle duvara bakacağınızı garanti eden filmin Venedik Film Festivali’nde en iyi yönetmen ödülü aldığını hatırlatmakta fayda var. Zira dehşet içinde izlense de, romantizme inanmanızı da sağlıyor. Call me by your name gibi bir eserle gönülleri fetheden eden Luca Guadagnino'nun yaratıcı denemesini alkışlamamak elde değil. Aşkın en kanlı halini beyazperdeye taşıyan Kemikler ve Her Şey, şimdi Amazon Prime Video seçkisinde…
Filmin başrollerinde Dune’un çöl fatihi Timothée Chalamet, Lost in Space’in uzay serüvenindeki doktoru Taylor Russell ve ödül vitrini birçok oyuncudan daha kalabalık olan Mark Rylance var. Romantik korku türlerini bir arada sunan bu yapımda, iyi oyunculuklar ve iz bırakan yönetmenlik izleyeceğinize emin olabilirsiniz. Konusu ne kadar irite ediciyse, filmin kanlı sahneleri ve “yemek” görüntüleri ile daha da iğrenç olduğundan da şüpheniz olmasın. Ama yine de her sinefil izlemeli.
Solucan peşinde geze geze kana susadı oğlan
Bones and All için tek bir sıfat kullanacak olsam bu şüphesiz rahatsız edici olurdu. Filmden birçok yerde tiksinmemek elde değil, ancak bu sırada empati kurabildiğinizi fark etmek ise asıl şaşırtıcı olan. Yamyamlığın yasaklığı, tabu ve kabul edilemez özelliği izleyiciyi rahatsız ederken bir yandan da insanın hayvan doğasını düşündürüyor. Hayvanlar için sıradan karşılanan birbirini yeme dürtüsü insanın hayvanlığı reddinin bir delili mi yoksa?
Ne demek ben vejetaryenim
--- Spoiler başlıyor ama çok da değil ---
Bones and All, kendisini yiyici olarak adlandıran yamyamların insanlar arasındaki “öteki”liğinden ve aidiyet arayışından besleniyor. Birbirlerini kokularından tanıyan yiyicilerden biri olduğuna yıllar sonra kanaat getiren Maren, babası (yani aslında toplum) tarafından adeta aforoz edilince kendini koşulsuz kabul ile eş tutulan anne kucağına bırakmak için yola düşüyor. İnsan eti yeme güdüsü ile savaşan Maren’ın yolu bu sırada Sully ve Lee ile kesişiyor, hikayeye saplantı ve aşk da karışıyor. Olmak istediği “normal” insandan uzaklığını fark eden Maren, olduğu halden farklı şekillerde memnun olan bu iki yamyam erkeğe farklı duygularla yaklaşıyor. Birinden korkarken diğerine aşkla tutunuyor.
Ketojenik besleniyorum da diyebiliriz.
Bilincin yasakçılığı ve ilkel arzuların çekiciliği arasında sallanan terazinin kefelerini; şiddet ihtiyacının karşısında, kabul görme isteği ve “normal” olma çabası dolduruyor. Ancak bu “anormalliğin” de kendi içinde alt kümeleri olduğunu çok geçmeden öğreniyor karakter. Karşılaştığı “marjinal yamyamın” kemikleri de tüketmesi gibi veya yiyici olmamasına rağmen birinin bile isteye insan eti yemesi onun da “anormal kümesinin homojen olmadığının” delili oluyor. Norma uygun olmadığını kabullenemeyen Maren’ın, buna gönüllü olan, bu eylemden haz aldığını ilan edebilen karakterlerle çarpışması onun dönüşümünü hızlandırıyor.
Seni yerler, seni ham yapar bu zilliler
Nereye ait olduğu sorusunun peşinde şehir şehir dolaşan genç kadın, tamamen ait olabileceği tek yerin aşk olabileceği mesajıyla kendini bağışlıyor. İzleyiciyi aşkın ben ve senin ötesinde bir biz olduğuna inandırıyor. Karşısındakinin onu olduğu haliyle kabulü, Maren için adeta yeniden doğum. Anne ile yaşanan kırılma da bu yeniden icadın bir parçası… Öldürme dürtüsü ile savaşan ve benliğine yabancılaşan kadının bu güdünün izinde kendi yeniden doğumuna şahit olması filmin en belirgin ironisi. Filmin sürpriz ancak bir o kadar beklenen sonu da Maren’ın kendinin yeni versiyonunu ölümsüzleştirmesinin nişanı gibi. Filmin mesajı bu dehşet verici arkaplanın yanında sıradan kalıyor gibi görünse de sıradışı hikayesi ile hafızanızda yer etmeli.
Yerim seni sosis
Filmin Ronald Reagan döneminde geçmesi de belirgin metaforlardan biri. Vergileri indirirken askeri harcamaları zirveye çıkaran, bir anlamda şiddet yatırımı yaparken halkın ağzına düşük vergilerle bal çalan Reagan, tam da filmde bahsedilen ikiyüzlü atmosferin politik karşılığı. Stratejik savunma adı altında soğuk savaşı karşı cephelere destek vererek sürdüren başkan, dünyada paramiliter birçok gücün hızla yükselmesinin de nedeni olmuştu. Filmin uyarlandığı Camille DeAngelis romanında daha baskın olan neoliberal politik atmosfer filmde yerini daha çok insan doğasına dair tartışmaya bırakıyor. Ancak kimi sahnelerde yer alan Reagan amblemleri bize filme dönemin konjonktürünü de hatırlatmayı başarıyor.
Akacak kan damarda durmaz
2022 yapımı Kemikler ve Her Şey, ilk bakışta saçma bir yamyam filmi ve zaman kaybı gibi hissettirse de, izledikçe sizi sürüklediği dünya ile zoru başarıyor. Bir başyapıt demek mümkün değil elbette, izlediğiniz en iyi aşk filmi olmayacağı da açık. Ancak aşkın en vahşi aktörleri bile ehlileştirebileceğine, dünyayı bir kamyonete sığrıdabileceğine dair romantik görüşüyle içinizi ısıtıyor. Bir yandan aidiyet arayışı yaşayanlara ayna tutarak yalnız değilsiniz diyor ama en çok şiddetin varlığını hatırlatarak insanı tavana bakıp uzun uzun düşünmeye yöneltiyor. Korku ve romantizm temalı Luca Guadagnino filmini izlemenizi “şiddetle” tavsiye ederim, çünkü benzerine pek fazla rastlamayacağınıza eminim. Yalnız eğer kan falan tutuyorsa, uzak durmanızda fayda var. Film Amazon Prime’da, iyi seyirler.
(gizemkaboglu Brüksel'den bildirdi)
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et