Distopya'da Yaşamaktan Sıkılıp Biraz da Uzaktan İzlemek İsteyenlere: Silo
Kitap uyarlaması distopik seriler hız kesmeden devam ediyor. Dünyanın gitgide distopyalara daha çok benzediği günümüzde, geleceğin merakı mı, hale şükretme arzusu mu bizleri dürtükleyen her neyse, şimdi de Silo ile uyanıyor.
Hugh Howey’nin bilim kurgu serisinden uyarlanan dizi, Apple TV+ üzerinden geçtiğimiz aylarda yayınlandı. Türkiye’de hala hak ettiği popülerliğe ulaşamasa da dünyada hayran kitleleri oluşmuş durumda bile. Silo, Apple TV+ tarihine yayına girer girmez en çok izlenen dizi olarak adını yazdırdı ve henüz ilk bölümleri yayınlanırken ikinci sezon onayını aldı.
Başrolünde Rebecca Ferguson, David Oyelowo, Common ve Tim Robbins gibi isimlere yer vererek “Beni izlemek zorundasın” diyen dizi, 10 bölümü ile merakı canlı tutmayı başaran ender yapımlardan. Öyle ki Silo, üç boyutlu karakterleri ve merak uyandıran anlatısıyla Stephen King’in Twitter’dan övgülerini bile aldı… Dizinin yaratıcılarının The Pacific’ten hatırlayacağınız Graham Yost ve The Imitation Game ile adını hafızalarımıza kazıyan yönetmen Morten Tyldum olduğunu da belirtelim.
Silo’nun konusu ne?
Silo dünyasında, insanlar yer altındaki dev bir silindir yapının içinde yaşıyor. Tarih ve doğal olarak Silo’yu kimin yaptığı bilinmiyor. Ancak bilinen dışarının öldürücü, zehirli olduğu. Üremenin izne bağlandığı, insanların ilişkilerini devlete bildirmekle yükümlü oldukları bu katı sistemde düzen kusursuz işliyor. Tabii 10.000 nüfuslu Silo’da işlenen bir cinayete kadar… Hemen her bölüm birinin öldüğü ilk bölümlerde hikaye, Juliette’in sevgilisinin ölümünü araştırması üzerine karmaşıklaşıyor. Komplo teorileri mi istersin, kaçma kovalama aksiyonları mı, siyah giyen adamlar mı… Dizi temposu yüksek ve gizemi bol bir soru işaretleri kümesine evriliyor. Üstelik yer yer izleyiciye fake atmaktan da imtina etmiyor.
Silo Yüzyılı
Yapı itibarıyla gözetlemeye odaklanan ve ilk bakışta silindirik düzenle Jeremy Bentham ve Foucault gibi isimlerin çalışmalarından hatırlayacağımız panoptikon sistemine göz kırpan Silo’da herkes merdivenlere açılan hücre tipi dairelerde yaşıyor. Özel bir jeneratörle enerji sağlanan, merdivenlerle birbirine bağlanan 144 katlı bu dev yapıda insanlar, sınıflara ayrılmış durumda. Geçişkenliğin zor ama imkansız olmadığı bu sistemde alt, orta ve üst katlar, yaşayanların ait olduğu grupları da belirtiyor.
Sürekli gözlemlenen yapıda az sayıda kişi çoğunluğu izlerken, çoğunluk ise azı izleyemiyor. (Neden bahsettiğimi dizinin son bölümlerinde daha iyi anlayacaksınız.) Gözetim: muhbirler, kolluk kuvvetleri, taşıyıcılar ve distopyalardan bildiğimiz üzere teknolojik unsurlar ile sağlanıyor. Evet teorilerin aksine bir gözetleme kulesi yok ancak merdivenler hem ölüm hem de gözlem ve sınıflar arası hareket mekanizması olarak bu boşluğu rahatlıkla dolduruyor. Oyuncuların çekimler boyunca günde on binlerce basamak çıktıklarına dair esprili röportajlarını görmeniz boşuna değil. Merdivenler de dizi içinde adeta bir aktör.
O kırmızı şeyler, ısırılmış elma... Apple TV... Çakallar sizi...
Bu ilginç yapıda denetim altında tutulan halkın isyanına tek tip bir model oluşturma çabası ile engel olunuyor. Klişeleştiği üzere Silo’da üniformalar yok. Onun yerine halkın “diğer kişilerin” devamı olduğunu simgelercesine ölen kişilerin eşyalarını kullanma üzerine kurulu bir sistem var. Yani bilinmeyen tarihte girilen Silo’nun içinde her şey yeniden kullanım üzerine programlanıyor. Kıyafetlerden mobilyalara her şey… Bu da insanları “herkesten biri” yapmanın üniforma dışında bir yolu elbette, ne giyeceğini seçme özgürlüğün var evet, ama devletin sana sağladığı seçenekler arasından bu hakka sahipsin. Üstelik bu sistem insanları toplumsal bir amacın parçası haline de getiriyor. İnsanlar, dışarı çıkmanın güvenli olacağı güne dek hayatta kalmak, kaynaklarını (mal varlıklarını) korumak ve nesillerini devam ettirmek üzerine programlı robotlar gibiler.
“Gelecek kaygısı”
Silo’nun aykırı bireyleri cezalandırılma yöntemi de oldukça yenilikçi. Silo evreninde bu kişiler “temizliğe” gönderiliyor. (Kişiler bunu kendileri de seçebiliyor tabii.) Astronot kıyafeti ile Silo dışına çıkan kişiler, içeridekilerin dışarıyı gördüğü kameraların tozunu almakla görevlendiriliyor, tabii temizliğin hemen ardından toksik havadan dolayı el fatiha… Toplumsal bir fayda ritüeli gibi görünse de, bu bir tür “meydanda sallandırma” olayından farklı değil. Göz önünde can veren insanların astronot kıyafetli cesetleri ekranda yan yana öylece serili duruyor.
Esnemeden İzleyeceksiniz!
Dizinin kendi içinde tutarlı ve neredeyse boşluk bulundurmayan sistemli kurmacası oldukça inandırıcı. Dekorlar, kimi tuhaflıklara sunduğu nedenler (spoiler olmaması adına açıklamıyorum ama izleyince anlayacaksınız), karakter motivasyonları çok gerçekçi. Keza karakterlerin olaylarla beraber evrilmesi de hikayenin gerçekçiliğini artırıyor. Yani çöle bile düşse yola çıktığı kararlılıktan ödün vermeyen künt bilimkurgu karakterlerinin yanında Silo’nun duygusal buhranlarla kararsızlık çeken insanları çok daha inandırıcı. Yer yer aksiyon üzerinden düşen temponun duygusal çatışmalarla yükseltilmesi de bunun delili. İşte bu nedenle, 10 bölüm boyunca izlerken bir kez bile uykunuzun gelmeyeceğini garanti ediyorum.
Bi Antibiyotik yaz da gideyim
Kitap uyarlaması ve uzunca bir serinin parçası olarak lanse edilse de Silo’nun dizisi ile kitap arasında da farklar var. Juliette’in duygusal motivasyonu kitap ve dizide birbirinden farklı mesela. Dizide ölen erkek arkadaş varken kitapta yok. Benzer şekilde kitapta bahsedilen evrenin daha karanlık, yıkık, yoksun olduğu aşikar. Unutmadan, kitapta üniformalardan bahsediliyor, dediğim gibi dizide halk arasında böyle bir standart yok. Anlayacağınız dizi sizleri kitaptan da farklı bir evrenin içine itiyor, üstelik bu farklılıklara rağmen sırıtmadan serüvenini seyrettirmeyi de başarıyor.
Allison sen çok iyisin, kocan da adam çıktı
Dünyanın sonuna dair karamsar tablolar sunan distopyaların yanında Silo, dünyanın bugününe dair getirdiği farklı bakışla da ilgi uyandırıyor. İnsan izlerken bir kendini de kocaman bir kürenin içinde hissediyor. Sahi biz dünya dışının tehlikeli, ölümcül, yaşama imkanı olmayan bir sonsuzluk olarak sunulmasını ne zaman kabul ettik? Varoluşuna dair hala bilinmezlikler bulunan bir toz bulutunun içindeyken böyle bir distopya izlemek önce gerçek bildiklerimizle ilişkimizi sorgulatıyor. Silo’daki çatışma belki de içten içe bu merakımızı kaşıdığı için ilgi çekiyor.
Bu dizi, aya ayak basılan fotoğraflarda bayrak dalgalanmasını çocukken diline dolayıp arkadaş ortamlarında komplo teorisi satanlar için muazzam bir seçenek. Dahası içinizdeki komplo teorisyenlerini harekete geçirecek ve saatlerce tartışmak isteyeceğiniz ilginç bir sezon finali de mevcut. Apple TV’de ve "appleaverecekparakyokfilmcehennemi.com” tadındaki muhtelif adreslerde bulabileceğiniz Silo, sizi gerçeklerden uzaklaştıracak 10 bölümlük nefis bir seyirlik. İyi seyirler…
(gizemkaboglu Brüksel'den bildirdi)
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et