Haftanın Kitapları: Emekli Boksör Emrah Serbes'ten ''Müptezeller'', Toni Morrison'dan ''Tanrı Çocuğu Korusun'' (Amin)
Merhabalar sevgili kitap kurtları, okumadan yaşayamayanlar, eskimesin diye kitaplarının üstüne hiçbir not almayanlar, "Olur mu ya o da bir yaşanmışlığı simgeler, neticede kitap canlı bir..." falan diye kitap üzerine not almayanlara çemkirenler, "yaşanmışlık" sözcüğünü en az bir kez cümle içinde kullananlar. Hepinize merhaba… Bu hafta sahalara geri dönen emekli boksör Emrah Serbes başta olmak üzere 5 adet arızalı yazarın kitabını tanıtacağız sizlere. Hafaya da eğer birileri tarafından basılmamış olursa İstanbul Kitap Fuarı'dan bildireceğiz. Kısmet tabii bazı şeyler...
1. Emrah Serbes – Müptezeller – İletişim
Emrah Serbes, Deliduman’dan iki yıl sonra yeni kitabıyla bizlerle. Boksa başlayıp yazarlığı bırakarak, yazarlığı bıraktığını açıklayan en genç yazar unvanını kazanan Serbes, yazmaya geri dönerek yazarlığı bırakmaktan en çabuk vazgeçen yazar ödülünü de hak etmişe benziyor. Yine de özlemişiz, Emrah Serbes’ten en nefret eden adam bile yazdıklarının hakkını teslim eder. Bu yönüyle Ahmet Kaya gibi kendisi kendisini sevmeseniz de gizlice kulaklıkla dinliyorsunuz. Ya da okuyorsunuz işte...
- O nasıl güzel bir tespitti gözüm
Müptezeller’i Emrah Serbes’in Deliduman’ından daha çok sevdiğimi söyleyeyim. Kitabın adı, aslında kendisiyle ilgili çokça şey söylüyor. Serbes’in kendi deyimiyle kitap “Her kafadan müptezeli" anlatıyor. "İşçiler, ezilenler, kaybedenler, asiler ve müptezeller.” Sokağın öteki çocuklarını anlatıyor Emrah Serbes. Erken Kaybedenler’deki çocuklar büyümüş de (bir tespit daha geliyooor) hayatın gerçekleriyle yüzleşmiş gibi sanki. (Oh.)
Müptezeller, 2009, Üsküdar
Müptezellerde ana karakterimiz bir outsider. Yani öteki. Bir kaybeden. Bir yabancı. (İngilizcesi daha kuul.) Kitapta bolca tombul şişe biraya, cigaraya, yalnızlığa, toplumun dışında kalmaya rastlıyoruz. Emrah Serbes, sonrasında bu kaybeden kesimin el üstünde tuttuğu figür olmadan önceki hayatını aktarmış. Bence çok da iyi yapmış. Çok ilginç bakın, Nejat İşler hayranları, Ot Dergi okurları bu kitabı sevecek ama geri kalanlar da sevecek. Ah ya, işte. Yazarlığı bıraktım falan filan, Twitter’da orada burada insanlar konuşurlar ama yine gidip bu kitabı okurlar ve severler. Emrah Serbes bu yönüyle gerçekten harika bir adam dostlar.
Puan: 5,75 (Tombul şişe biranın market fiyatı)
Bunu sevenler bunu da sevdi: Erken Kaybedenler (Yine Emrah Serbes), Deliduman (Aa bu da Emrah Serbes), Her Temas İz Bırakır (İnanılmaaaz, bu da bir Emrah Serbes kitabı)
2. Bakir İntiharlar – Jeffrey Eugenides – Domingo
Soyadını yazmasını bir türlü öğrenemediğimiz güzel insan, Middlesex’in de yazarı Eugenides’in Domingo’nun yayımladığı ikinci, yazarın ise birinci kitabı. Kitap daha önce İnkılap Yayıncılık tarafından yayımlanmıştı ama gençler bilmez. Sahaflardan bulup okurduk, o zaman böyle güzel kapaklar da yok, kötü kötü kapaklarla... (Kapak gerçekten de harika değil mi dostlar?)
Bakir İntiharlar oldukça meşhur aslında. İTÜ’lü bir grup öğrencinin toplu inti—ehe ehe. Hayır. Öyle değil. Hatta kitabı okuyunca bu tarz bir espri yaptığım için benden tiksinip “Bu kez güldürmedin Zaytung”, “Bu kez ayıp ettiniz her şeyin de esprisi yapılmaz” diyeceksiniz. Zor bir kitap çünkü. Ağır bir kitap. Oha dedirtiyor, sigara yaktırıyor, hatta okurken kendinizi aniden bir köşeye çömüp Sibel Can - Havar dinlerken bulabiliyorsunuz.
Beş kız kardeş. Hepsi de zarif, dikkat çekici ölçüde güzel. Hepsi birer Aleyna Tilki. Mahalleden geçerlerken herkes onları gösterip, “Lisbon kızları geçiyor yav,” diyorlar. Kitabın sonunda, hepsi intihar etmiş olacak. Oha büyük spoiler! Şu an bana küfür ettiğinizi biliyorum ama bi sn musade ederseniz izah edicem. Aslında kitabın adı dahi spoiler. Yazar kendine güvenip diyor ki kardeşim bunlar intihar edecek, bunu söylerim yine de hikâyeyi anlatırım. Elimizde pimi çekilmiş bombayla öylece kalıyor, sırasıyla intiharları şu şekilde beklemeye koyuluyoruz:
Romanı Sofia Coppola filme aktarmıştı. Hatta geçtiğimiz yıl Deniz Gamze Ergüven’in Mustang filminden sonra da gündeme gelmişti kitap. Ama merak etmeyin, Mustang gibi kötü değil. Gayet tıkırında, karikatürize değil, yumruk gibi oturtuyor.
- Film neden kötü oldu bi kafa kafaya verip düşünelim...
Puan: 5/5 (Her bir intihar için bir puan)
Bunu beğenenler bunu da beğendi: Yazarın ilk kitabı olması dolayısıyla Middlesex, Charlotte Gilman’ın hatırına Sarı Duvar Kağıdı, sonracığımaaa, hafiften Louisa May Alcott’un Küçük Kadınlar falan olabilir.
3. Süperpoze – David Walton – April
Süperpoze aynı anda iki yerde bulunabilmek anlamındaymış. Yani küyantum, şrödingerin kedisi falan. Kedi aynı anda hem ölü hem de canlı ya, işte bunda da var o, adam hem ölü hem canlı. Aynen kardeşim hatta filmi de vardı di mi Burus Vilis oynuyordu tebrik ederim büyük resmi yine harika gördün.
Evinizde oturuyorsunuz, kapınız çalınıyor, eski bir arkadaşınız. “Ulan kesin borç isteyecek!” falan diye kendi kendinize dertlenirken adam diyor ki, “Baba, acayip olaylar var küyantumu çözdük istersem karının içinden mermi geçiririm ama ölmez.” Sonrasında da geçiriyor, sonra diğer adam diyor ki “Kardeşim sen benim karımın içinden mermi geçirdin bu benim kanıma dokundu.” Kalkıp arkadaşını dövüyor. Sonraki sahne mahkemede. Mermi geçiren kişi ölü bulunmuş, tek zanlı bizim eleman. Sonra öğreniyoruz ki ohoo, olaylar çok karışık. Paralel evren, küyantum, şrödinger. Hatta adam meğerse yaşıyormuş ölmemiş bile. Evet di mi şey bu da KAVAK YELLERİ?
Süperpoze: Aynı anda iki yerde ya da durumda olmak
Kitap sadece bilimkurgu değil aksiyon karmaşa sevenler için de ideal. Yer yer Amerikan aksiyon filmi havası veriyor. Koşturmaca arabalı kovamalacalı sahneler paralel evrenler paralel kurgular. İki saatte bitirip üçüncü saatte arkadaşlarınıza “Abi böyle bi kitap var acayip bir kafa” deyip önerirsiniz.
Puan: 9/6 (Paralel evren hesabı bir puanlama aşırı inceeee)
Bunu sevenler bunu da sevdi: Olasılıksız – Adam Fawer (Aksiyonu ve ritmi benziyor), Marslı – Andy Weir (Sesli düşünüyorum), Adalet – Ann Leckie (Neden olmasın?), Zamanın Kısa Tarihi – Stephen Hawking (Bu bak yüzde yüz yani)
4. Kırmızı Kazak – Meltem Gürle - Can
Meltem Gürle ne kadar harika biri sizce de öyle değil mi? Kitap 2009- 2016 yılları arasında BirGün’de çıkan yazılarının derlenmiş bir hali. Meltem Gürle bir kitaptan alıyor bizi çocukluğunda dedesiyle geçirdiği özel bir ana götürüyor, oradan Dostoyevski’ye gidiyor, bulduğu bir çokomelden alıyor bizleri Proust’a götürüyor. Şuna biniyorsunuz kitapta:
Sonrasında bir zaman yolculuğu, çocukluğa, oradan aniden Platon’un Şölen’ine gidiyorsunuz. Arka kapakta yazmışlar aslında: “Meltem Gürle'nin denemelerini de okumanız uzun sürecek, ara vereceksiniz, döneceksiniz, yeniden durup yeniden başlayacaksınız. Oturacaksınız, kalkacaksınız, araya başka kitaplar girecek. Elinizdeki kitabın kopyası eskiyecek ama okuduklarınız değil.”
Kırmızı Kazak’ı okuyunca bana hak verecek, teşekkür edecek, mail adresimi öğrenmeye çalışıp “Allah senden razı olsun” mailleri atacaksınız.
5. Tanrı Çocuğu Korusun – Toni Morrison – Sel
Öncelikle: Amin.
Toni Morrison. Nobel Ödüllü, Pulitzer Ödüllü. Sevilen bir yazar. (En kötü esprimiz böyle olsun.) Toni Morrison’ın kötü bir kitap yazması mümkün değil. Maalesef kadının böyle bir engeli var. Kötü kitap yazamıyor. Tanrı Çocuğu Korusun da bir Toni Morrison kitabı, yani mükemmel yazılmış. Yine de bir miktar hafif bir kırgınlık var. Biraz şey gibi… Yani bunu Toniciğimi kırmadan nasıl söylerim bilmiyorum ama… Sanki devlet Toni Morrison’a, “Ya biz bir kamu spotu çekelim diyoruz çocuk taciziyle ilgili, bize bi senaryo yazar mısın?” demiş de Toniciğim bunu yazmış. Ama işte BUNU BİLE GÜZEL YAZMIŞ. Kitap çocukların maruz kaldığı istismarlara yönelik. Ulvi bir amaç bu yönüyle. Ama yüz seksen sayfalık kitabın her bölümünde iki üç çocuk istismara maruz kalınca o noktada biraz tabii moraller bozuluyor. Sonra Toni bir cümle kuruyor ve “Vaooov” deyip gülümsüyorsunuz.
- Çocuğu korumayı acilen bırakman gerek...
Böyle ikircikli duygular arasında kalıyorsunuz okurken. Morrison mükemmel anlatmış, ama konusunu sevmiyorsunuz. Ambivalans derler buna. (minik bir Freud göndermesi saygı duruşuna geçelim.) Yani hem seviyorsunuz hem sevmiyorsunuz.
Kahramanımız Bride, kapkara bir çocuk olarak doğuyor ama Çirkin Ördek Yavrusu gibi sonrasında güzelleştikçe güzelleşiyor. Jaguar araba, beyaz elbise, inci küpeler. Böylelikle kendisini topluma kabul ettiriyor.
Bride kapkara bir çocukken başarısıyla kendisini insanlara kabul ettirir
Bride müthiş bir karakter. Hayran kalmamak elde değil. Çocukluğundan bu yana ten renginden ötürü ayrımcılığa maruz kalmış, kendi annesi bile sevmemiş çocuğu. Ama o yılmamış, gitmiş çalışmış, beyaz elbisesini giymiş ortamlara akmış. Çocuk istismarı konusu var, ırk ayrımcılığı var, var da var. Gidin okuyun, sonrasında tartışalım.
Puan: 7/11 (Dört puan kırmadım seven eleven’a gönderme yaptım)
Bunu sevenler bunu da sevdi: Thriller – Michael Jackson (Albüm bu), Tom Amcanın Kulübesi – Harriet Beecher Stowe (Bu kitap), Lincoln Memorial (Bu anıt), Martin Luther King Jr. (Bu da insan)
Zaytung Kitap’tan bu haftalık da bu kadar dostlar. Bir sonraki yazıya kadar beklerken Karl Ove Knausgaard’ın Kavgam serisinin yeni kitabı Çocukluk Adası’na, Harry Potter’ın yeni kitabı Lanetli Çocuk’a, Yekta Kopan’ın Sakın Oraya Gitme adlı öykü kitabına göz atın, sonrasında zaten İstanbul Kitap Fuarı’ndaki imza kuyrukları var, izdiham var, üstünden geçilmeyen bir üst geçit var. İdefix Sanal Kitap Fuarı var, var da var. Kitaplarla dolu bir ay bizleri bekliyor, kitap fuarına giden metrobüste görüşürüz. Üstümde KIRMIZI KAZAK olacak. (Eveeet, kitap olan.)
(Gürcan Çalı Brüksel'den bildirdi)
facebook'ta paylaş twitter'da paylaş Allah'a havale et