İşte Bu Bizim Hikayemiz: Bir Başkadır
Müjdemi isterim! Netflix 12 Kasım itibarıyla Türkiyeli oldu. Bugüne dek Hakan Muhafız, Aşk 101, Yarına İki Bilet, Atiye ve Rise of Empires: Ottoman işlerine imza atan Netflix Türkiye, ilk kez gerçekten güncel Türkiye fotoğrafı çeken bir projeyi yayına sundu. Bir Başkadır adı dizi 8 bölümüyle izleyicilerin beğenisine sunulurken, yayından 8 saat sonra sosyal ağlardan alkış sesleri yükselmeye başladı. (Dizinin uzun sessizliklerine dayanamayıp x1.5 hızda izleyen tezcanlılar için bu süre ortalama yaklaşık 6 saat)
Ne Anlatıyor?
Dizinin hikayesi gündeliğe giderek para kazanan Meryem’i (Öykü Karayel) merkeze alıyor. Ağabeyi (Fatih Artman), yengesi (Funda Eryiğit) ve yeğenleriyle İstanbul’un dağlık kesimlerinde yaşayan Meryem, art arda bir kaç kez bayılınca komşusunun tavsiyesiyle terapiye gitmeye başlıyor. Terapist (Defne Kayalar) ile seansları, temizliğe gittiği plazalarda değdiği hayatlar, terapistin süpervizyon seansı, Meryem’in aile ilişkileri, dizinin çerçevesini tamamlıyo. Mahallede akıl aldıkları Hoca da hikayede var, Meryem’in izlediği dizinin başrol kadın karakteri de…
Dizide; Settar Tanrıöğer, Tülin Özen, Alican Yücesoy, Derya Karadaş, Öner Erkan, İncinur Sevimli, Bige Önal, Esme Madra, Gülçin Kültür Şahin, Nesrin Cavadzade, Nur Sürer, Taner Birsel gibi alkış toplayan birçok oyuncu yer alıyor. Netflix, diziyi şu cümlelerle tanıtıyor: “Hayatları farklı, hayalleri farklı, korkuları farklı. Birbirlerine zıt görünseler de yolları kesiştiğinde sınırlar ortadan kalkacak ve hepsi birbirinin hayatına dokunacak.” İnsanın kendinden çok uzak sandığı hayatlara bile nasıl dokunduğunu, insanların pamuk ipliği ile nasıl birbirine bağlı olduğu anlatıyor dizi aslında.
Öykü Karayel: “Fakir kadın rollerine de tipim müsait”
Aşağılık kompleksimizi yendik mi yoksa?
Günümüz İstanbul’unda geçen dizide boğaz manzarası, kokoreç, canım yurdum güzellemesi, kebap veya Kapalıçarşı oryantalizmi arıyorsanız hiç zahmet etmeyin çünkü Bir Başkadır’da bunların hiçbiri yok. Tüten bacalar, Cevahir AVM, kıyma kavurması, işsizlik var, insanlık sancıları var. “Biz çok Batılıyız”ı ispatlama çabasından bir hayli uzak dizi, daha çok “bir başkayız” hatta “birbirimize bile yabancıyız” diyor.
Yeni başlayanlar için yerelleşme: Karakterlere midye tava yedirin
Bir Başkadır’ı yazan ve yöneten Berkun Oya. Daha önce Masum’u izlerken göğsünüze oturan huzursuzluk Bir Başkadır’da da mevcut. Dizi trajikomik insanlık halleriyle yer yer gülmeye kapı aralasa da genel atmosferi sepya. Tabii bölüm sonlarında kulağımıza çalınan nostaljik şarkılar da gönül telimizi hafiften titreiyor. Müziklere ilerleyen satırlarda geniş bir parantez açacağız, gelmeden biraz daha dizinin hikayesinden bahsedelim.
"Biz" diye bir şey yok
Dizinin tanıtımları birçok mecra tarafından “Netflix’ten türban açılımı” olarak haberleştirildi. Bu haber dili bile dizinin tam da parmak bastığı yarayı göz önüne seriyor. Dizi bizi, bize anlatıyor. Türkiye’de son 40 yılda 30 milyonu aşkın insanın göç ettiği kayda geçiyor. 18 yaş üstü olan, İstanbul doğumluların oranı İstanbul’da yalnızca %28. Yani metropollüyüz ama bir ayağımız hala yere tam basmıyor.
Herkesin aklında tek bir soru “24 numaralı otobüs nereden geçiyor?”
Diziyi düşünürken Türkiye analizleriyle tanıdığımız Bekir Ağırdır’ın sözleri çınladı kulaklarımda. çağ öyle bir hızla değişiyor ki sistem, kurumlar, devletler buna ayak uyduramıyor. İnsanlar kimliklere sıkışıyor, kutuplaşma derinleşiyor, şoven tepkiler artıyor. “İnsanlık kendi müşterek geleceğine dair bir hikaye anlatmaya bir türlü başlayamıyor... Türkiye toplumu gecikmiş bir modernleşmeyi ortak ufku olmadan yaşadığı için savruk, hoyrat bir telaşla yaşıyor.”
İşte o savrukluk, kutuplaşmışlık dizide görünür oluyor. Sadece türbanı nedeniyle bir kadın diğerine içinde öfke biriktiriyor, bir diğeri kendi ablasının “yandaş” olmasının hesabını sorarken şiddete başvuruyor, o “yandaş” abla kardeşinin spor salonuna gitmesine imalı yakıştırmalar yapıyor. Yani bizi bize anlatıyor diyorum ama bakmayın, “biz” diye bir şeyin olmadığını anlatıyor. Ortak bir hayalimizin olmadığını, beklediğimiz ufukların birbirinden çok farklı olduğunu gösteriyor.
“The Bodyguard”
Biz sanki her acının askeri olmuşuz...
Yıllar önce annesinin karnına atılan tekme nedeniyle sakat kalan birinin, tecavüze uğrayan çocuğun, “ötekini” hep düşman bellemiş bir Beyaz Türk'ün, “diyecek oldum” deyip hiç diyemeyen mahcup vatandaşın, ailede hep sesi kısılan kadının hikayesi izlediğimiz. İzlerken, mahalle kahvesinde Jung’un kolektif bilinçdışı kavramını anlatan adamın taktığı gözlükle görüyor, birleştiriyoruz dizinin tüm ayrık parçalarını. İronik evet.
Herkes, kendi gölgesiyle yüzleşmeden aynı şeyleri tekrar tekrar kader diye yaşıyor. Gölgesini tanıyan, önüne bakma cesaretini kazanıyor. Dizide bir karakterin söylediği “Kendi acına asker ettin kendini, bir terhis ol artık. Şafak kaç?” sözleri, dizinin sonunda hepimizin aklına aynı soruyu getiriyor. Toplum olarak başında beklediğimiz acılarla, öfkeyle, birbirimize duyduğumuz hislerle ne zaman yüzleşebileceğiz, ne zaman terhis olacağız? Şafak kaç gerçekten?
Fotoğrafa 5 saniye bakınca deprem profesörü ekrana çıkıyor
Aşk da var evet
Aşk olmadan olur mu? Dizide evrensel sorunumuz da işlenmiş. Kadınlık, erkeklik, cinsiyet rolleri tartışırken üstü kapalı bir lezbiyen ilişki de var dizide. RTÜK korkusundan pek altı çizilememiş ama cin gibiyiz tabii hemen anladık. Sevilmek isteyen bir dolu insan ve sevmeyi beceremeyen bir o kadarı dizide mevcut. Tüm tuşlara basan ve yine de olduramayan Sinan’ın tuvalette biten hikayesi, bir neslin ilişkilerinin izdüşümü aslında. Kendini vazgeçilmez fucker zanneden, giyindiği janjanlı hayat üstüne bol gelen bir foolish casanova kendisi.
Ağlayarak mastürbasyon yapmak, iyi fikir!
Terapistlerin düellosu
Malumunuz her dizide terapi ve terapist görür olduk, bir süpervizyonumuz eksikti, Bir Başkadır’la o eksiği de kapattık. Defne Kayalar ve Tülin Özen ikilisinin süpervizyon seanslarında, aralarındaki gerilim düellodan farksızdı. Giydiği pastel renklerle, hayatın içinde adeta belli belirsiz bir hayalet olan Peri’nin dönüşümü, o bahsettiğimiz “biz hikayesinin” imkansız olmadığının göstergesiydi. Ve bu ortak ufuk için herkesin sabır ve birbirini dinleme cesareti göstermesi gerektiğinin de…
Fakirlik item'ları sıralı tam liste
Doymadık, biraz daha övelim be!
Müsaade ederseniz dizinin oyuncularını, sanat ekibini, kostümü, yönetmeni, senaristi tek tek övmek istiyorum. Her şeyiyle 2020’nin en iyi dizisi diyebiliriz Bir Başkadır’a. Biraz arthouse kafalar, azıcık ağır, karanlık falan evet ama emin olun, sezonu bitirdiğinizde Bir Başkadır ile tanıştığınıza memnun olacaksınız. Bir kere, bu dizideki fakirler gerçekten fakir. Kıyma kavurmasının kokusu burnunuza geliyor.
Gelelim Ferdi Özbeğen’e
Bir Başkadır’da sık sık Ferdi Özbeğen’in sesini duyduk. Dizinin bu nostalji kuşağının bir anlamı var mı dersiniz? Ben Ferdi Özbeğen seçiminin, sadece şarkıların senaryoyla uyumu gözetilerek yapıldığını düşünmüyorum. Özbeğen, “Benim müziğim halkı arabeskten kurtarabilir” derken halkın talebi neticesinde arabesk yorumlar da yapan bir isim. Arabesk ile Batı müziği arasında sıkışıp kalan ve bu arada kalmışlıkla doğan “taverna müziği”nin babalarından kendisi. O dönemi bir hatırlayalım.
50’li yıllar Türkiye için siyasal iktidarı temsil eden kişilerin hızla zenginleşmesiyle, ekonomik güç sahiplerinin temsil ettiği kültürü de değiştirmişti. 60’lar bugünün kentlilerinin ilk şehirleşme yıllarıydı. Yani dizinin temelindeki çatışma, aslında o yıllarda başlamıştı. Maurice Pialat’ın 1964’te çektiği Turquie Hier et Auhourd'hui filminden görüntüler de dizide karşımıza geldi. 64 Türkiye’sinin görüntülerinin 2020’nin Türkiye’si için bebeklik fotoğrafı olduğunu varsaymak yanlış olmaz. Dizide de bu yüzden geçmiş yıllara dair görüntüler çokça yer aldı. 60’lar, 70’ler ve 80’ler… Aynı bir çocuğun albümdeki fotoğraflarına bakar gibi izledik görüntüleri.
Dönelim müziğe… Gazinolar, ilerleyen yıllarda kapılarını arabesk müziğe açarken, değişim köyden kente göçle beraber beslenmişti. 60’larda değişen yönetimle beraber, Batılılaşma fikri güç kazanırken, hafif batı müziği doğmuştu. Ancak arabesk temelde filizlenerek yükselmeye devam etti. Sınıfsal problemleri, acıyı, derdi konu alan acılı şarkılar, Almanya’ya göç edenlerle beraber gurbet temasını da işler oldu.
80’lere geldiğimizde ise ithalatın serbestleşmesiyle beraber teknolojiyle buluşan arabesk müzik, düşük maliyetli tek kişilik orkestraların kurulmasına sahne olmuş, acının yanına neşe de katılarak taverna müziği meydana çıkmıştı. Çabuk tüketilen popun, partilere marş olan acılı arabeskin yanında, her telden çalan taverna müziği erkek solistlerin önderliğindeydi. Ferdi Özbeğen, Ümit Besen gibi isimleri yıldızlaştırdı.
Oooo kimleri görüyoruz, Ruhiye yenge de buradaymış
Bir Başkadır’da görülen erkek egemen dünya, arada kalmış kimlikler, acılı ama aynı zamanda eğlenceli iklim, köksüzlük, taverna müziğinde de var anlayacağınız. Sadece senaryoyla uyan bir şarkı gibi değil, bir belgeselin tema müziği gibi dinlemek lazım dizideki Ferdi Özbeğen şarkılarını. Ben o yüzden Ferdi Özbeğen’in başka bir şarkısıyla bitirmek istiyorum yazıyı. İşte bu bizim hikayemiz… Aynı Bir Başkadır gibi.
(gizem kaboğlu Brüksel'den bildirdi)
facebook'ta paylaş twitter'da paylaş Allah'a havale et