Stalk Sanatı, Sinema Sanatıyla Buluşurken: Searching & Missing
2018 ve 2023 yapımı iki film bilgisayar ekranına sığdırdığı polisiye hikayeler ile stalk sanatını sinema ile buluşturmayı başardı. Searching ve Missing kardeşleri kesinlikle izlemeden geçmeyin...
Euphoria’da Rue’nun kardeşi Gia olarak hafızalarımıza kazınan, The Last of Us’taki rolü ile Emmy’e uzanan Storm Reid’in gözünüzden kaçmış olabilecek etkileyici performansını sizlere tanıtmak istiyoruz.
Amerikan dizi ve filmlerinin uzun yıllardaki popüler konusu dedektifçilik malumunuz. Şimdi bahsedeceğimiz film de izleyiciyi bu bulmacanın içine dahil ederken bir yandan da dramatize edilmiş bir “anam garip anam” arayışını elden bırakmıyor. Özellikle son bölümlerde sırtını biraz fazla drama dayamış olsa da, anlatım ve kadraj bakımından sunduğu çizgi “Missing : Kayıp” filmini izlenmeye değer kılıyor.
Baştan söyleyelim, film ters köşe yapıyor, reji tercihleri başta yorucu gelse de izleyeni içine çekiyor. Başta bahsettiğimiz Missing, aslında aynı hikaye sahibinin (Aneesh Chaganty) 2018 yılında imza attığı Searching: Kayıp Aranıyor filminin tür açısından devamı niteliğinde. Henüz bu filmi de izlemeyenlerdenseniz, Searching’te John Cho’nun “baba gibi baba” performansına şahit olacağınızı şimdiden söyleyelim. Hikaye açısından iki filmin bağı söz konusu değil, yani Searching’i izlemeden de Missing’i izleyebilirsiniz. Yine de iki filmden de bahsedeceğiz, birini severseniz diğer filme de vakit ayırmak isteyebilirsiniz.
Mac’te masaüstü temizlik sihirbazı yok mu?
Filmlerin screenlife formatından bahsedersek. Film boyunca gösterilen bilgisayar ekranı bölünmüş durumda. Bir yandan facetime aramaları yapılırken bir yandan desktop üzerinden mesajlaşılıyor, youtubedan video izleniyor, haberler araştırılıyor, güvenlik kameraları dikizleniyor. Aslında film olarak izlediğimiz tek şey birinin masaüstü… Windows açılış kapanışı veya eski bilgisayarda fotoğrafın aşamalı yüklenmesi bile söz konusu. (Özellikle Searching’te Windows XP ile teknoloji nostaljisi bile yapıyorsunuz.)
Yanılmıyorsam Thomas est amoureux ile başlayan, 2010’lu yıllarda defalarca denenen (Unfriended, The Sick Thing That Happened to Emily When She Was Younger ve The Den gibi) “filmlerde laptop kamerası görüntüsü fantezisi”, 2018’deki ilk filmde (Searching) ve 2023’teki devam filmi olan Missing’de yerini daha çok dijital ayak izini takip etme oyununa bırakıyor. İzleyici bir yandan her adımının nasıl kolaylıkla takip edilebileceği paranoyasına kapıladursun, diğer taraftan da gerilim dozunu, gerçekliğin verdiği endişe ile her an daha yüksek hissediyor. (Üçüncü sayfa okumak, Müge Anlı izlemek veya seri katil belgesellerine düşmek gibi bir his, yay burçları bunu beğendi.) Boş vakitlerini gerilim filmleri ile geçirip, tüm kaslarınızın uyuşmasını isteyen, mazoşist eğilimlerini sevgiyle kucaklayanlardansanız bu filmlere bir şans verebilirsiniz.
İki filmi de izlerim diyenlere kısaca bahsedecek olursak:
-
Missing (2023): Searching’in bağımsız devam filmi olmasının yanı sıra yazarının Run adlı bir diğer filmiyle de duygu anlamında kan bağı bulunduğunu ilan eden Missing, hızlı temposu ile kardiyo etkisini evinize getiriyor. Bilgisayar başında taşikardi riski garantili filmde, bu kez bir genç kız ulaşamadığı annesinin peşine düşüyor. Kendisine anlatılan geçmişin yalanları ile yüzleşen genç kızın arayışı, Amerika sınırlarını da aşıyor. Yazar, dijital ayak izinin yanı sıra teknoloji imkanlarının da sınır tanımadığını hepimize gösteriyor. Los Angeles’tan Kolombiya’ya uzanan hikayede bu kez saatlik adam kiralama gibi dijital ile “analog” işleri birleştiren hamleler de mevcut. Missing’i ise hem TV Plus’ta hem de Amazon Prime’da bulabilirsiniz.
Laptop ekranından olayları izlememize rağmen, iki film de beklenmedik şekilde seyredeni germe konusunda vaat ettiğini yerine getiriyor. Bir anlamda filmin filmini izleme deneyimi çözünürlüğü yer yer düşürse de duygu takibine zeval vermiyor. İki filmin bariz farkları ve aynılıkları var, not düşelim:
-
Searching ebeveyn endişesi gözlüğü ile hikayeyi ele alıyor. Haliyle yaşı daha genç olanlar için biraz daha “yaşlı filmi” etiketi yemesi normal. Missing ise ergenlerin bilgisayar uzmanlığının, genç karakterlerin ve sokak jargonunun ekmeğini yiyor. Kısaca Missing, daha genç kitlelerin heyecanla takip edeceği türden bir film.
Stalk yaparken kendine kaybetmek...
-
Diğer taraftan Missing’te Searching’e göre daha çok mekan, karakter ve güncel sosyal mecralar var. Teknolojinin hızla geliştiğini düşününce iki filmin birbirini tekrar eden yönlerinin çok kısıtlı olduğunu müjdeleyebiliriz.
-
Her iki film de zekice tasarlanmış görüntüler, takip araçları ve dolambaçlı anlatımlarıyla, sonunda ortaya çıkan “sıradan trajediyi” teknoloji çağı dedektiflik oyununa çevirebiliyor. İzleyici araştırmayı kendisi yapıyor gibi full konsantrasyon hikayenin kuyruğuna takılıyor.
-
Dramatik anlamda ise Searching’in Missing’ten daha başarılı olduğunu söylemek mümkün. Hem son itibarıyla ortaya çıkan gerçek hikayenin mümkünlüğü hem de karakterlerin arasında duygusal bağın günümüz dünyasındaki geçerliliği Missing’te daha sorunlu. Bir de Missing’te hikayeyi dayadıkları gerekçe, karakter motivasyonları bazı yerlerde çok zorlama geliyor. Searching bu bakımdan daha ikna edici.
-
Her iki filmde de gerçek kısa süre içinde defalarca değişiyor. İzleyiciye tabir-i caizse fake üstüne fake atan filmler, bitti derken yeni bir heyecan çıkarıp düşen nabzı yükseltiyor. Bu da şüphesiz filmlerin izleyiciye çok daha etkileyici gelmesinin sırlarından biri.
-
İki film de polisi yönlendiren “kayıp yakınlarını” gösteriyor ve dijital çağda herkesin bir hafiye olabileceğini yüzümüze vuruyor. Elbette bu mesaj izleyenin zihnine de “sen de bir dedektifsin” olarak geçiyor ve bulmaca çözme heyecanı ile merak tetikleniyor. Gerçek dedektiflerin ise bilgisayar başındaki sıradan insanlar kadar işe yaramadığı hissediliyor. (Neticede True Detective, Mindhunter falan izlemiş insanlar da bir yerden sonra öğreniyor bu işi…)
Sinema endüstrisi bir tripoda, bir kameraya yenilmiş
Hayatımızın adeta MR’ını çeken sanal izlerimiz hayatımızdaki her şeyi öylesine net gösteriyor ki, Searching’in ilk 5 dakikasındaki fotoğraflar, takvim değişiklikleri ve videolar bir ailenin geçmişini tamamen öğrenmemiz için yetiyor. Zaman geçişini de benzer şekilde anlıyoruz. Windows XP’den MacOS’a geçen bilgisayar, İnternet Explorer'dan Google Chrome’a terfi eden tarayıcılarla filmde zaman ilerliyor. Searching ve Missing filmlerini art arda izlemek de bu ilginç keşifleri artırıyor. 2018’den 2023’e kadar zamanın nasıl hızlı değiştiğini göz önüne seriyor. İnsan ister istemez, muhtemelen yapay zeka uygulamalarının cirit atacağı bir sonraki filmi şimdiden merak etmeye başlıyor. Bu seri uzun soluklu bir antolojiye dönüşecek hissi hepimizde var değil mi?
Sinemada yakın planın ilgili karakterin duygusuna ve onun perspektifine vurgu yapmak için kullanılmasına aşinayız. Bu filmlerde ise yapılan facetime konuşmaları gereği, karakterlerin hepsini burun mesafesinden görüyoruz. Geniş planlar, omuz üstünden açılar, uzun bakışmalar bu filmlerde hiç yok. Karakterler her an odağımızda ve duygusuna temas ediyoruz. Film sahneler içinde azalıp artan duygusal yükünü çekim planına değil (zaten hemen her sahne tek plan) çektiği objeye yönlendirmiş durumda. Boşaltılmamış bir çöpün, tezgahta unutulan bir bilgisayarın veya bir pokemon anahtarlığının anlamını hikaye içinde öğreniyor ve ekrana gelen bildirimler, kameraya takılan eski videolardan bir an, yazılmış bir cümle veya görülen obje ile o duygusal yükü sırtlanıyoruz.
Zoom toplantısında kadraja giren kardeş...
Sanal dünya ile gerçek dünyanın sınırının ne denli belirsiz olduğunu izlerken, aslında “gerçek” dediğimiz dünyanın gerçekliğini de sorguluyoruz. Çünkü karakterlerin başına gelenleri öğrenmek için asıl bilgi kaynağı “sanal veriler” oluyor. Gerçek arkadaşlarının, yakınlarının bilmediklerini sanal arkadaşlar, cloud diskler, virtual bellekler biliyor. Sanal dünyada yaratılan personaların gerçek kimliğimizin sadece bir parçası olduğunu ele alan eski bakış açısının yerini, sanal dünyada var olan benliğimizin de gerçek kişiliğimiz kadar “gerçek olduğu” fikri alıyor.
Bir yandan da her gördüğüne inanmama, şüphe etme gereği ve gerçeğin bambaşka olabileceği fikri aşılanıyor. İzlediğin suç itirafı görüntüsüne bile inanma diyen Searching veya alt metninde gördüğün çocukluk videon bile montajlanmış olabilir diyen Missing, bize sürekli bir güvensizlik hissi ve gerçeğin bilinmezliği içinde yaşamayı öğütlüyor. Güvenlik, gözetim altında olmayı, sürekli takip edilebilirliği ve gönüllü paylaşımı meşrulaştırmak için ne duygusal bir gerekçe değil mi? Asıl mesele insanları zorla gözetlemek, onlar hakkında bilgi almak değil, insanları bilgilerini paylaşmaya, kendilerini rızaları ile gözetlemeye izin vermelerini sağlamak ne de olsa. Bu açıdan bakınca her iki film de muazzam birer rıza oluşturma projesi gibi görünüyor. (Ne de olsa big brother is watching you)
Akıllarda tek soru: O saç yıkanabiliyor mu?
Böyle bir film yapmak kimin aklına geldi diye merak ediyorsanız. Aneesh Chaganty'nin internet dünyasına bu denli hakim olması filmleri izlerken sizi şaşırtabilir ama emin olun tesadüf değil. Hindistan kökenli bir Amerikan vatandaşı olan Aneesh Chaganty'nin ailesi de bilgisayar mühendisiymiş. Chaganty adını daha önce kısa film festivalleri ile duyurmaya başlamış. Hatta 2014 yılında Google Glass ile video çekmiş ancak ürünün reklam videosu olmadığını fark edince, anneler günü için Seeds adlı bir Google
Glass reklam videosu çekmiş.
YouTube’da 1 gün içinde 1 milyon izleme alan bu kısa film, onun hayatının dönüm noktası desek yanlış olmaz. Kendisi de bu kısa filmin ardından Google'ın reklam ekibine katılmış, 2 yıl boyunca Google için çalışmış. (Forbes’ta hayallerinin peşinden koşan sinemacı olarak yer almış. Biz onun yalancısıyız.) İlk uzun metraj filmi ise daha önce kısa film olarak hazırladığı ve sonradan bütçe aldığı, yönetmenliğini de üstlendiği Searching.
Missing ise yönetmen koltuğunda Will Merrick ve Nick Johnson’ın bulunduğu, Searching evreninden bağımsız ama tür olarak devam filmi sayabileceğimiz kardeşi... Prömiyerini Sundance Film Festivali’nde yapan bu film, ödül konusunda kardeşinin gerisinde kalsa da, hasılatı ile yapımcısının yüzünü güldürmeye devam etmiş. Her sahnede sabit bir plandan görüntü alınan filmin bütçesinin ve çekim süresinin, birçok filmden çok daha tasarruflu olduğunu tahmin edersiniz. (Yakında şahlanan ekonomimiz nedeniyle, Türkiye’de de örneklerini görmemiz mümkün.)
Kısaca dijital dünyada bıraktığımız izler üzerine kafa yormanızı sağlayacak, ufuk açıcı bir film deneyimi için hem Searching hem de Missing’i izleyebilirsiniz. Searching’in Blu TV’de, Missing’in ise hem TV Plus hem de Amazon Prime’da olduğunu yineleyelim. İyi seyirler.
(gizemkaboglu Brüksel'den bildirdi)
facebook'ta paylaş twitter'da paylaş Allah'a havale et