Tenisin Kusursuz Kralına Kusurlu Bir Saygı Duruşu: Federer
Başarmak için sinir krizleri geçiren, kendini meditasyon ile dizginleyebilen, dengesizlikleri ve travmatik aile geçmişi ile bugünkü başarısını “hak eden”, kendi olabilmek için çok şey feda etmiş, çamura bulanmış sporcuların filmlerini, dizi ve belgesellerini çok izledik. Biraz da “zengin sarısı saçlı” çocukları olan, kusursuz ütülenmiş beyaz tişörtleri, hiç bozulmayan saçları, spor salonunda bile terlemediği görüntüler ile adeta bir heykel / vitrin mankeni gibi görünen bir idole şahit olalım değil mi? Evet Roger Federer’den ve Amazon Prime ekranlarında izleyicilerle buluşan belgeseli Federer’den bahsediyoruz.
Yapımı kadar reklamına da para harcanan belgeselin yayını öylesine ses getirdi ki, “Kral Roger” efsanesine yakışacak bir film beklentisi de attı. (2018 yılında Times of London’ın başyazısında Kral Roger ilan edildiğini hatırlayalım.) PR çalışması için ikonik London Tower Bridge’de çocukluğu ile tenis oynayan Federer’i bile gördü bu gözler. Hayır zaten yaşlanmıyor adam… Neyse…
Peki gerçekten belgesel bekleneni verdi mi? Bu sorunun cevabını filmin teması veriyor aslında. Belgesel, Federer’in kariyerinin son 12 gününü ele alıyor. Kütle çekim kanununa meydan okuyan vuruşları, hayran bırakan backhandleri, iki ayağı yerden kesilerek attığı tarih yazan forehandleri, modern zaman şövalyesi gibi centilmen davranışları ile ikonikleşen Roger Federer, 12 günle nasıl anlatılabilir ki?
- 20 Grand Slam tekli şampiyonluğu olan, farklı yüzeylerde şampiyonluk alabilen,
-“ Kralların sporu”nda iktidarını defalarca pekiştiren,
- 21 yaşında ilk Wimbledon şampiyonluğunu alan,
- Forbes tarafından dünyanın en çok kazanan sporcusu ilan edilen,
- Çocuk yoksulluğuna karşı görev alan Roger Federer Vakfı’na adını veren,
- İsviçre’nin hemen her ünlü markasının evrensel reklam yüzü olan,
İsviçre çikolatası dedin mi böyle akacak
-Time Dergisi tarafından “En Etkili 100 Kişi” arasında listelenen ve Bill Gates tarafından yazısı kaleme alınan
İşte böyle bir adamın hikayesi (yoruldum, tek nefeste okumayın) son 12 günle nasıl sınırlandırılır?
Film temasından da anlaşılabileceği üzere Federer’in tüm başarısının altında yatan bu adımların üstünden atlayarak sondaki yıldızlı imaja odaklanıyor. Rafael Nadal, Novak Djokovic ve Andy Murray'ın da demeçleri ile Federer’in jübilesinin nasıl yapıldığından bahsediyor.
Ağız tadıyla bir zirvedeki yalnızlığı yaşatmadılar...
Belgesel, kupalarla dolu bir vitrinin önünde açıklama yapan Federer’in görüntüsü ile açılıyor. Bembeyaz, kusursuz… İlk dakikadan deterjan reklamını andıran bu görüntüler ilan ediyor: “Karşınızda, İsviçre’nin en büyük markalarından biri ve bay mükemmel duruyor.” Roger Federer, Basel’de top toplayıcısı olarak başladığı hayatın ona beklediğinden de cömert davrandığını, sakatlığı ve ameliyatlar nedeniyle son 3 yılı zor geçse de taraftarlar sayesinde hayallerinin gerçek olduğunu ve artık bu markaya aktif bir sporcu olarak hizmet etmeyeceğini açıklıyor.
Richie Rich...
Bu açıklamanın hemen ardından 18 yaşından beri beraber olduğu eşi görüntüye gelip, efsane sporcudan “Roger” olarak bahsediyor. Sembolik ancak zamanlaması manidar… İşte o an, izleyicide hayran olduğu kusursuz sporcu, bu filmde Roger olarak karşımızda olacak diye bir heyecan başlıyor… Robbie Williams belgeselindeki gibi donla anılarını mı izleyecek, Bay Spartaküs Andy Whitfield belgeselinde olduğu gibi zaaflarını mı gösterecek diye düşünürken Federer, lüks arabalar, özel jetler, 5 yıldızlı oteller ve smokinler arasında karşımıza çıkmaya devam ediyor.
Grip sarmaktan aldığım hazzı hiçbir şeyden almadım
Empati kurmayı güçleştiren bu sınıf göstergelerinin yanına bir de Roger Federer’in sürekli duygularını bastırdığı anların görüntüleri eklenince izlediğimiz son 12 günün koşuşturmacasından öteye geçemiyor. Her maçta yerinden zıplayan izleyicinin emekliliğe nasıl karşılık verdiği filmde yok, “sonradan film yaparız” diye çekildiği belli olan “sözde amatör” görüntülerde de aradığımız duyguya ulaşılamıyor.
Bak içine atıyon hiç iyi birşey değil atma
Federer belgeselinin olmamışlığı da işte burada, Roger Federer öyle kusursuz görünüyor ki, anlatacak pek de trajik bir hikayesi varmış gibi değil. Rakipleri ile olan dostluğu onu ölümcül rekabet beklentisinden alıkoyuyor. 4 çocuklu ailesi ve 18 yaşından beri birlikte olduğu eşi, magazin hikayeleri için elverişsiz. Sinir krizi geçirdiği maç görüntüleri veya basına çıkmış skandalları yok. Birçok kişi için efsanenin imajını parlatan bir PR çalışmasından ileriye geçememiş bu film, tenisin kralı olan Roger Federer’in kusursuzluğunu onu bir vitrin mankeni gibi ekrana taşıyarak yineliyor.
Emeklilik hedefi: Japon suşi şefi olmak
Oysa bir seyirci olarak Federer’in “spor salonlarından nefret ederdim” demesini nefret ettiği bir spor anıyla görmek, adanmışlığına şahit olmak isterdik. “Maçta rakibime böğürse miydim, ben öyle biri değilim, denedim yapamadım” diye anlattığı anısında neden ve kimin zoruyla başka biri gibi olmaya çalıştığını duymak iyi olurdu. Çünkü belgesel filmler bunu yapar. Bilmediğimiz dedikoduları verir, bizi yeni bilgilere şahit eder.
Hatta bu anlamda o başta beğenmedikleri Novak Djokivic, Federer’den çok daha iyi bir film kahramanı bile denebilir. Çünkü duygularını bağırarak, öfkelenerek, göstererek yaşayan biri… Federer sessiz sessiz içine ağlıyor. Serena Williams veya Rafael Nadal'ın sıfırdan zenginliğe uzanan hikayeleri, yapımcılar için çok daha cazip. Federer’in mükemmelliği ise bir reklam filmi kadar beyaz ve özenilir.
Lan anladık tamam para sende
Filmi gözden kaçırdığım bir şey mi var diye üçüncü kez izlediğimde, filmde imzası olan Asif Kapadia ve Joe Sabia’nın filme yerleştirdiği ilginç anlar dikkatimi çekti ve iyiden iyiye gizlenmiş bir alt metin okunur hale geldi.
-
Roger, emeklilik kararını neden aldığını anlatırken “dizime bunu yaşatmak istemiyorum” diyerek dizini mükemmel Federer imajından ayırıyor ve adeta bir aşil tendonu olarak işaret ediyor.
-
Ailesinin sakatlık ile geçen 3 senede maçlarını ve “başarısız” kariyerini izleyemediğini ve yüzlerini çevirdiklerini ima ediyor. Keza görüntülerde babasının ve eşinin maçı izleyemediği anlar ekrana geliyor.
-
Diğerleri jübilenin “sporcunun iki ölümünden biri” olduğunu söylerken Roger Federer, katılacağı son turnuvadan önce finalin eğlenceli olması gerektiğini vurgulayıp duruyor.
Beraber yürüdük biz bu yollarda…
-
Kapıya çarptığı bir an durup gülerek, “kapı sağlam vurdu” diyor, sanki kapıya çarpan kendisi değilmiş gibi.
-
Filmin en trajik anlarından biri özenerek hazırlandığı gece, smokinin içine yanlış gömlek giydiğini söylüyorlar ve hemen orada gömleğini değiştiriyor.
-
Efsane sporcu aktif sporcu kariyerinde ameliyata yer olmayacağını düşündüğünü ve bunda haklı olduğunu anlatıyor. Ne olduysa ameliyatla oldu demeye getirdikten sonra “ben bir hayalete dönüşmeyeceğim” diyerek emekliliğin sonu olmadığı konusunda ikna çabasına giriyor.
-
“Duygular”dan bahsederken “duygulara yenik düşmek” ifadesini kullanıyor.
-
Eşinin onu daha önce durdurabileceğini ancak zorlu 3 yılda bunu yapmadığını söyleyerek ona teşekkür ediyor.
Bu sahneler dikkatinizi çekti mi? Hepsinin altında mükemmelik vurgusu göze çarpıyor. Mükemmel olmayan diz, kapıya vuran sakarlık, sakatlık yaşayan adamın başarısızlığı, emeklilik hüznü, yanlış gömlek giymeye neden olan o şaşkınlık, ameliyat olmaya gerek duymayacak insan üstü Federer algısının yanına yakıştırılmıyor. Gömlek değişiyor, kapı suçlanıyor, diz bedenden ayrılarak sanki Federer’in vücuduna ait değilmiş gibi konuşmalarda yer alıyor. Bu öyle bir kusursuz imaj ki, onu yaratan adam kusurlu hale geldiği son 3 yıla rağmen, yanında kalan ve daha önce kendisini durdurmayan eşine teşekkürü borç biliyor.
Tüm bu mesajların ardından filmin ve dev aynasının kırılması ise son maçta gerçekleşiyor. Topu takip eden görüntülerin yerini sporculara odaklanan yakın planlar alıyor. Uzun uzun gösterilen sayılara seyircinin açtığı pankartlar eşlik ediyor. “Tanrı 8. günde Federer’i yarattı.”, “Kral Roger” vb. Mükemmel sporcunun takımı ikili maçta yenik düşerken yüzündeki hüzün, filmin ilk 1 saatinde olmayan samimiyete sonunda denk gelmemizi sağlıyor. Maç sonunda, duygularına kendi deyimi ile yenilen Roger, ailesinin göz önünde olmasını istemediğini anlatırken onların kortta olduğu ve birbirlerine sarılarak ağladıkları bir an ekrana geliyor. Roger, “Duygusal anlar yaşadık ve mükemmeldi” deyiveriyor.
Milyonlarca evin bir köşesinde duran, az kullanılmış tenis raketinin nedeni
Üzerinden kalkan Federer’in ağırlığı ile efsane sporcu, bir aile babası olarak 41 yaşında seyirciler arasında yerini alıyor. Maçları izliyor, heyecanla yerinden kalkıyor, topu takip eden bakışları ile tribünlerden kadraja giriyor. İşte belgeselin başından beri saklanan Roger, filmin sonunda izleyenin karşısında duruyor.
Şu konuşmayı yapıp duygularını bastıramazsın be adam!
Federer Belgeseli, kesinlikle 1500'den fazla maç oynayan, 24 yıllık profesyonel kariyere imza atan Roger Federer’i tanıdığımız bir belgesel değil. Ancak kendisi dahil birçok kişinin onun insan olduğunu anlaması üzerine kurulmuş 90 dakikalık bir seyirlik. Belgesel içinde Federer’in dediği gibi “Tenis oynarken rakiple birbirimize tenis topu aracılığıyla temas ediyoruz. Bu çok ilginç, psikolojik bir satranç maçını andırıyor.” Topa vuruşun sertliğinden korttaki pozisyona kadar her adımın strateji gerektirdiğini anlatıyor.
Belgesel de öyle izleyiciyi Federer’in vuruşları, maçta ve kamera karşısındaki anları içinden ipuçları toplayarak pek de temas etmeden Roger ile tanıştırılıyor. Federer’in yaratılan tanrısal imajını sarsmadan, izleyiciyi Roger’ın insanlığına ikna edip perdeyi kapatıyor.
Yaşlanmıyor da! Menüsküs olmasa uzaylı olduğuna inanacaktık
Bildik belgesellerden farklı ve uzunca bir tanışıklıktan ziyade tanıklık filmi. Tenise ve otobiyografilere meraklıysanız mutlaka izleyin, elbette biraz da psikolojik alt metnine bakarsanız izlediğiniz filmden biraz daha zevk alabilirsiniz. Yoksa bol aksiyon, sel olan gözyaşları, tüyleri diken diken eden başarılar, acılarla dolu bir çocukluk arıyorsanız bunları refah ülkesi İsviçre’nin başarı ikonu Federer’in hayatında bulamayacaksınız.
İzlemek isterseniz belgesel Amazon Prime’da yayında. İyi seyirler.
(gizemkaboglu Brüksel'den bildirdi)
facebook'ta paylaş twitter'da paylaş Allah'a havale et