Ödüle Doymayan Müzikli, Janjanlı ve Tartışmalı Film: Emilia Perez
Yılın ennnn çok tartışılan filmlerinden Emilia Perez, MUBİ’ye geldi. Aslında filmi topuk sesleri çoookkk öncesinden kulağımıza çalınmıştı. Önce Cannes Film Festivali’nde dört kadın başrol oyuncusuna birden En İyi Kadın Oyuncu ödülü kazandırması ile gündem olan film, Avrupa Film Ödülleri'nde fırtınalar estirdi, geçtiğimiz hafta 10 dalda Altın Küre adaylığı alarak adeta “mekanın sahibi geldi” naraları attı.
Filmin gündemi, başrol oyuncusu Selena Gomez’in “said yes” paylaşımının biraz gerisinde kalsa da sinefiller arasında ilgi uyandırmayı başardı. Zoe Saldaña, Karla Sofía Gascón, Selena Gomez ve Adriana Paz gibi popüler isimlerin yer aldığı kadrosuna aldanmayın. Film onların ışıklarından yararlanmıyor. Aksine bu isimlerin yıldızına yeni pırıltılar ekliyor.
Emilia Perez bir başyapıt sayılmaz ama kesinlikle alıştığımız sinemaya yeni bir bakış getiriyor. Filmlerdeki mükemmel müzikalite beklentisini gerçekçi ve sıradan olanla sarsıyor. Özellikle oyunculuk performansları, yönetmenlik ve müzikal dokunuşlar, filmi ilham veren bir yere taşıyor. Jacques Audiard imzalı Emilia Perez’in bozduğu ezber yalnızca karakterlerin sıradan sesini müzik ve duygusunu dansla birleştirmek değil. Film kimlik ve temsiliyet üzerinden de yeni bir tartışmanın fitilini ateşliyor. (Burası biraz sorunlu ama neyse o kısma da geleceğiz.)
Dilber evin barkın yok mu?
Spoiler vermeden anlatalım bakalım, Emilia Perez’in konusu neymiş? Film aslında kendini kendinden doğurma hikayesi. Yeniden var olma ve baştan başlama cesareti gösteren Manitas adlı Meksikalı mafya babası(Karla Sofia Gascon), Rita (Zoe Saldana) adlı avukattan yardım istiyor. Tamamen gizlilikle yürütülmesi gereken süreç, Manitas’ın kendini topluma sunma biçiminin değişmesi ile sonlanıyor. Yeni bir sosyal kimlik ile hayata başlayan Manitas’ın hesaba katmadığı ise geride bıraktığı bağlar oluyor.
Suç bataklığındaki eski kimliğini, yeni varoluşu ile adeta temize çekmeye çalışan karakter, yeşilçamvari bir dönüşle eski ve yeni hayatının ortak kümesini oluşturmaya çalışıyor. Karısı Jessi (Selana Gomez) ve sevgilisi Epifania (Adriana Paz) üzerinden, giyindiği kimliklerin ilişki deneyimlerini nasıl değiştirdiğini görüyoruz. Kurduğu vakıf ile yaptığı yardım çalışmaları, onu bir azize haline getiriyor. Böylece eli kanlı kartel liderinin film boyunca geçirdiği evrim izleyicinin yaşadığı inandırıcılık sorunlarının kaynağı oluyor.
Susadım çeşmeye varmaz olaydım...
Tamamen diğerlerinin ondan beklediklerini veren bir ilk hayat deneyimi ve onun tam karşıtı yeni bir varoluş ile kendinle barışmak, ana karakterin yolculuğunun özeti. Peki bu gerçekçi mi? Kimliklerin temsili açısından sorunlu bir temsil örneği mi? Bunlar hep tartışma konusu ve bence de evet sorunlu.
-
Emilia Perez filminin, Emilia Perez’in iç dünyasındaki çatışmayı ve günah çıkarma isteğini çokça yansıttığı kesin. Ancak aynı iç görüyü Manitas için sağlayamaması bu tartışmaların temelini oluşturuyor. Bu eksiklik de nefret pompalanan boşluk doldurmaları beraberinde getiriyor.
Ayrılmaz ikili: Bilkent sarısı ve Ankara ayazı
-
Filmdeki İsrailli doktor ve Rita’nın karşılıklı tuhaf diyalogları da Emilia Perez filminin eleştiri oklarını üzerine çekmesinin haklı nedenlerini oluşturuyor. Sanki bedenden değil de kentsel dönüşümden bahsedermiş gibi kendinde söz hakkı bularak atıp tutan doktor, karşısında muhatap olarak konunun aktörünü değil, vekilini alıyor. İzleyici sorunun gerçek aktörü olmadan boş bir tartışmaya tanıklık ediyor. 5 erkeğin kadına şiddet üzerine ahkam kestiği TV programları gibi acınası… Bir de “beden değişince ruh da değişir mi” tartışmasını alıp, bu diyalog üzerinden tüm filmin etrafını sarmaya çalışıyor. Tabii ipin ucu kaçıyor...
-
Manitas’ın yeni bir hayat istediğine Rita’yı ikna etmek için “somut” bir nedene ihtiyaç duyarak gömleğini açması ve ameliyat sonrası bandajlı halde bedenine ayna tutma sahneleri de aynı derecede sorunlu. Sanki beden, kimliğin tek varoluş alanı, delili olması gerek gibi…
-
Uçlardaki iki karakterin bir bedendeki hesaplaşması, bedeni bir savaş alanı olarak görerek beklediğimiz üzere sonunu hazırlıyor. Karaktere layık gördüğü sondan hiç konu açmıyorum, çok trajik. Manitas’ın hayata yeniden başlamak için ilk kimliğine layık gördüğü son da değişimin ölümle bir tutulması olarak yorumlanıyor. Bu da çok acımasız bir yaklaşım tabii ki…
Bu gece karakolda biter kombini
-
Bir bedendeki değişim üzerinden kadınlık ve erkekliğe atfettiği roller de tartışmaya açık. Bu denli radikal seçimlerin neden yapıldığını merak etmemek elde değil. (Film bir 5 dakika daha devam etse “cennet kadınların ayakları altındadır” da denebilirdi.)
-
Emilia Perez’in sinirlendiği anda içindeki “ölü”yü uyandırması ve yeni kimliğin mitolojik freak bir karakter gibi ikiliği, ne yaparsa yapsın gerçekten yeni bir kimliğe ait olamayacağını ilan ediyor. Tahmin edebileceğiniz üzere bu da fobik bir seçim. (Yıl 2024 cinsiyet akışkanlığından bahsederken tam olarak bunu demek istemiyoruz.)
Filmin izleyiciyi ikna edemeyeceği endişesi ile tuhaf deliller ve tartışmalar sunma çabası, onu maalesef vermek istediğini umduğumuz kimlik çatışması mesajının tam tersi bir yere sürüklüyor. Bu sığ seçimler filmin zayıf karnını oluşturuyor. Meksika’daki uyuşturucu şiddetinin toplumsal boyutunu tamamen dekoratif bir unsur gibi kullanması da filmin sığ seçimlerinden bir diğeri. Keza bir karakter dışında hiçbir karakterin derinlemesine varlığını da göremiyoruz. Oysa onlar da bahsedilen çatışan kimliklerin birer sahibi… Hepsi sadece Manitas’a ve Emilia Perez’e hizmet ederek varlık kazanıyor ve kendi duygusal açmazlarını izleyiciden büyük ölçüde sakınıyor.
Evli ve çocuklunun home office ile imtihanı (temsili)
Film tüm klişelerine, inandırıcılık sorunlarına rağmen izleyicinin damağında hoş bir tat bırakıyor. Emilia Perez’in aldığı övgülerin hikayesinden ziyade; oyuncularına, yönetmenine, anlatım tekniği seçimine bağlı olduğunu söylemeliyiz. Emilia Perez’in müzikal yanı teknik olarak güçlü olmasa da (El Mal şarkısındaki bölüm hariç, o filme sınıf atlatıyor.) deneme cesareti kıskandırıyor. Filmi izlerken 2015 Fransa-Belçika ortak yapımı Le Tout Nouveau Testament filminin müzikle kazandığı ivme aklıma geliyor. İki filmi türü, müziğin filmdeki işlevi farklıydı. Yine de her iki film de müzikle adeta bir sihir gibi bir güçle duyguları izleyiciye geçirmişti. Ayrıca iki film de mizahı yalnızca güldürmek için değil, düşündürmek için kullanıyor ve başarıyordu.
Masaüstü simgeleri yeniden düzenleniyor.
Kısaca Emilia Perez, alt metin açısından sorunlu, kısmen geri kafalı ama izlenmesi gereken yenilikçi bir film. Ayrıca filmin Akademi Ödülleri’nde En İyi Uluslararası Uzun Metraj kategorisinde Fransa'nın resmi adayı olarak seçildiğini hatırlatalım. Film kimlik üzerinden verdiği tuhaf sosyal mesajların çelmesine mi takılacak, yoksa ezber bozan anlatımı ile ödüllerden yine eli dolu mu dönecek göreceğiz. Siz de zamanınızı başarısı kadar mesajlarındaki tutarsızlıklarla da tartışmalara neden olan, sıra dışı bir film ile geçirmek isterseniz Emilia Perez’i MUBİ üzerinden izleyebilirsiniz. İyi seyirler.
(gizemkaboglu Brüksel'den bildirdi)
facebook'ta paylaş twitter'da paylaş Allah'a havale et