Vizyonda Bu Hafta: Orman Çocuğu (DiCaprio'yu ısıran ayıdan Küçük Tarzan'a dost olur mu?)
Güncel bir haberle başlayalım: 35. İstanbul Film Festivali'nin dağıttığı Altın Lale ödülleri sahiplerine kavuştu ve En İyi Film Lalesini Toz Bezi götürdü. Tebrikler! Ödül törenini izleyen eleştirmenler ise favori filmlerinin ödül almaması üzere biraz bozuldu, umarım seneye de onların filmi şampiyon olur. Peki vizyonda ne var? Yetişkinlerin yüreklerini hoplatmak için korku-gerilimler, çocuklara da genel kültür olsun diye klasik çocuk kitabı uyarlamaları (Orman Çocuğu ve Heidi)...
Haftanın öne çıkan filmi ise Orman Çocuğu... Ormanda kurt törelerine* göre yetiştirilen küçük elemanın yaşam savaşını izleyip aşırı gerçekçi ayıya-kurda-kuşa-böceğe doyacağız...
*Tarihten bir sayfa: Köpeklere yönelik töre eğitimi...
Orman Çocuğu (The Jungle Book) - 'Orman merkez, kafasına göre herkes'
Ailesini çok küçükken kaybedince, ormanda panterlerin, ana kurtların yetiştirdiği, büyüyünce Tarzan ya da Tarkan olabilmek; ya da sınavlara çalışıp köye çiftçi olarak atanmak isteyen bir çocuğun öyküsü...
Bu da üç boyutlu filmin iki boyutlu fragmanı:
Hangi kitabın neresinden uyarlanmış?
Rudyard Kipling'in 1894 yılında yayımlattığı ve 2016'da 3D gözlüklü hâli çekilebildiği için ölümsüz eseri sıfatına hak kazanan kitabından uyarlama... Filmimizin yönetmeni ise, daha önce iki adet Iron Man yöneterek kötülerle dövüştürmüş Jon Favreau... Başlıca kahramanımız; ormanda Mowgli diye bilinen esmer-şirin çocuğumuz... Kendisi okuma yazma bilmediği halde çeşitli basit makineler-aletler yapabilmektedir, bir elinden tutan olsa tam ABD'nin beyin göçü kontenjanından evlat edineceği Hint zekisi profilindedir. Ayrıca çocuğu bebeyken bulan panter Bagheera, insan düşmanı kaplan Shere Khan ve yardımsever, su geçirmez ayı Baloo diğer önemli karakterlerimizdir.
-Atıl ayı!
İçinde ne tür mesajlar var? Yani çocuğumuzu götüreceğiz sonuçta?
Öncelikle film, içinde çok güzel barış mesajcıkları taşıyor. Mesela o mevsim çok kurak geçiyor, ama anlaşma gereği Barış Kayası denilen yerde hiçbir hayvan birbirini avlamadan kardeşçe su içiyor. Yağmurlar başlayınca birbirlerini boğazlarından dişliyorlar o ayrı, onu göstermiyor film. Hem o bi' kere, ormanın kanunu... Bu arada, orman kanununa sonuna kadar bağlı hayvanlar hukukun üstünlüğü mesajını da veriyor çocuklara. Tabii gerçekçiliği tartışılır. Zaman geçtikçe, "Seni leylekler getirmedi" itirafıyla beraber hukuk üstünlüğü yalan itirafı da yapabilirsiniz onlara...
-Mahkeme tebligatı gelmiş... Cumhurpanterine hakaret davası açmışlar be kurtçuk...
Aşırı gerçekçi yapmışlar diyorlar?
Film yapımında hem animasyon teknikleri hem de tee Susam Sokağı'ndan bildiğimiz kukla oynatma teknikleri kullanılmış. Çok da güzel olmuş, kötü kaplan Şerkan aniden çıktığında tırsmamız, o küçük sıçanların ağzımıza girecek gibi olması mümkün... Mogwli'yi oynayan 13 yaşındaki Neel Sethi de stüdyoda, çoğunu göremediği animasyon hayvanlarla şakalaşmak-savaşmak zorunda bırakılıp güvencesiz çalıştırılmış gibi... Rengi esmer, yaşı da küçük diye parasından kısmamışlardır inşalla...
Bir de filmin orijinal seslendirme kadrosunun oldukça iyi olduğu, Bill Murray'in ve filmdeki yılanı seslendiren Scarlett Johansson'un kulak pası sildiğini belirtelim (Evet yılanı seslendiriyor, Her'de işletim sistemi seslendirip sesiyle aşık etmiş bir kadından bahsediyoruz, şaşırmak yok)..
Senin tıss dediğin yerde sanat eseri biter Scarlett...
Puan: Aşırı gerçekçi bir 80
Ölüm Treni (Backtrack) - 'Psikoloğun yüksek vizite ücreti tartışması korku-gerilim filmiyle bitti'
Çok karakteristik bir surata sahip olan, en çok Piyanist filmiyle bilinen, oradan bilmiyorsak da gözümüzün bi' yerlerdeki yan rollerinden ısırdığı Adrien Brody başrolde oynuyor. Fragmandan da göreceğimiz üzere:
Durduk yere niye gerilmek?
Tersten çatık kaşlarına, kemerli-uzun burnuna rağmen çekici bir geometriye sahip abimiz, başkarakter Peter Bower'ı canlandırıyor. Bower, bir psikologdur, müşterileri ne kadar garip gurup insanlardan oluşsa da cebine giren vizite ücretleriyle sevinmektedir. Yalnız herif, bir küsur yıl önce Evie ismindeki küçük kızını kaybetmiştir. O da travmadadır, eşi de yataktan çıkamama depresyonuna tutulmuştur. Bir süre sonra Bower, kızının ölümüyle kendi karanlık geçmişi arasında bir bağ kurup anksiyetesini iyiden iyiye azdıracaktır.
Ama, helal olsun, kimseye de seans ücreti kaptırmadan kendi psikanalizini (öz psikanaliz, oto-psişik...) kendi yapacaktır, hafif travmalı Bower...
-Psikanalizimi bedava getireyim diye üniversite hocasına geldim, o da bi' çorba parası diye tutturdu...
Filmin türü ne oluyor şimdi?
Yönetmen Michael Petroni tarafından psikolojik gerilim, korku ve polisiye türleri birbiri ardına diziliyor ve böylece seyrek görülen bir doğa olayı gerçekleşiyor. Gerilim, korku ve polisiye klişeleri aynı filmde gözüktüğü için tanıdık çok: Ciuppp diye cama yapışan eller, boş salıncak, oyuncak bebek, çocukluk odası klişelerine selam vermeden geçmeyelim. Yalnız filmin oldukça iyi ayrıntıları da var: Uğultular, gıcırdamalar, tıkırtılar, bacak titretmeler, tren-metro geçişleri güzel gerilim unsurları oluyor, insanı çay kaşığına gerilir hale getiriyor. E bir de Adrien Brody'nin Mehmet Erdem misali kısık karizmatik sesi de gerilimi köklüyor... Sussan olmuyor. Susmasan olmaz....
Film sırasında kulaklıktan Mehmet Erdem dinleyip kendi yerli, milli ve deneysel geriliminizi yaratabilirsiniz...
Filmin sözü (1): "The dream is asking a question..."
Filmin sözü (2): "Apple doesn't fall that far from the tree" (Bildiğin armut dibine düşer diyor ha)...
Puan: Üstten alttan gerilmiş bir 60
Heidi - Kendiliğinden anti-depresanlı kız, sinemada
İsviçre’nin bir dağ köyünde yaşayıp gereksiz mutluluğuyla sinir bozan Heidi'nin son uyarlaması karşımızda... Biliriz onu: Peynir, ekmek ve sütten oluşan bir kahvaltıyla bile mutlu eder kendisini -hazır İsviçre'nin dağında yaşıyoruz diye- bir Milka çikolata bile istemez dedesinden. Küçük yaşta ana-babasını kaybedip teyzesinin yanında staj yapmış, huysuz dedesinin yanında asgari ücretle çalıştırılmış ve sanki gülecek ne varsa her şeye rağmen gülüp oynamıştır...
-Anası babası öldüğünden beridir salak salak gülüyor, yazık.... Bi psikolog farz oldu...
Film asıl olarak Heidi'nin son durağı Frankfurt deneyimlerini anlatıyor. Gözünü para bürümüş teyze onu zengin bir aileye kiralamıştır ve Heidi için küçük beslemelik bölümü başlamıştır. Burada tekerlekli sandalyeli Clara'ya bakmakla yükümlüdür ve -durur mu- onunla da hemen dost oluverir.... Bu arada Peter da Heidi'nin ardından Dağlar Kızı Reyhan türküsü tutturup keçilerle dertleşmektedir...
Puan: İyimserinden bir 70
Bekar Yaşam Kılavuzu (How to Be Single) - 'Ne erkekli ne erkeksiz'
Grinin 50 Tonu'ndaki rolünden tanıdığımız Dakota Johnson bu romantik komedinin başrolünde oynuyor ve hayır, film boyunca BDSM peşinde koşmuyor. Dakota'ya şişman sempatiği Rebel Wilson eşlik ediyor. Üç arkadaşları daha var ama onlar çok önemli değil. Şişman sempatiği ve melankolik güzel olarak birbirini tamamlayan ikili bize, erkekler olmadan da olur mesajı veriyor. Dakota sevgilisinden ayrılıyor, mutluluğu başka erkeklerde arıyor da çözümü kadın dayanışmasında ve kadınlı eğlencelerde buluyor. Bir sonraki filmde, beş kişi belli aralıklarla evlerde toplanmağa başlayacak, alkollü eğlenceler kısırlı günlere dönüşecek diyorlar...
Filmin feministimsi mesajının JPEG olup somutlaşmış hali...
Puan: Erkeksiz 50
Suçlu (Criminal) - Bir 'Ryan Reynolds tırt'ı daha...
Kev Costner, Gary Oldman, Ryan Reynolds gibi isimleri başrollerinde görünce, hmmm diyorsun, bu bilimkurgulu, zihin transferli, atraksiyonlu film kimbilir ne güzeldir diyorsun, iki öğrenci bileti alayım ben diye paranı uzatıyorsun, e madem kampanya da var iki de orta boy patlamış mısır alayım, tamam... diyorsun ama hayalkırıklığı yaşaman işten bile değil. Geçenlerde vizyona giren ve yine Ryan Reynolds'un başrolünde olduğu 'Selfless tırt'ı gibi, bilimkurgusu da aksiyonu da tırt imiş...
Deadpool 2'de de oynaması kesinleşen Ryan Reynolds bu filmi ve rolüyle de oldukça tassak geçecek gibi... İyi be! Oyna oyna, sonra Deadpool'da tassak geç...
Puan: Ajan beyni
Kapının Diğer Tarafı (The Other Side of the Door) - Kapıdan sonra hayat var mı sorusuna cevap aranıyor...
Hep hareketli şarkılar eşliğinde dans eden, renkli kıyafetler içinde deşarj olan insanlarıyla gördüğümüz Hindistan coğrafyası bu sefer güldürmeyecek, korkutmaya çalışacak. Yaşam ile ölüm arasındaki denge bozulacak ve her şey çok kötü olacak... Denge bozulunca film de kötü olmuş olabilir yalnız...
Puan: Dengesiz
Ateş - Yumruklu kamu spotu
Tıpkı İsmail Hacıoğlu gibi, 65 yaşına da gelse 25 gibi gösterecek olan Haluk Piyes yazıp yönetip oynamış. Beli ki Piyes, çökük yanakları, uzun ince suratı ve kirli İngiliz kirliliğindeki sakallarıyla karizmasını konuşturacak yine. Aynı zamanda, aile içi şiddete ve uyuşturucuya karşı yumruklarını da konuşturuyormuş...
Puan: 50 (Ama 25 gösteriyor)
Yemekteydim ve Karar Verdim - Tatlı niyetine metafor
Güler yüzü, şirin rollerinin yanı sıra yazarlık tecrübesi de bilinen Görkem Yeltan ablanın yönettiği ilk yapımmış bu mutsuz geniş aile filmi. Filmin tanıtımlarında, bakın burası çok enteresan, şöyle bir cümle yer alıyor: "Türkiye'de bir kadın yönetmenin su altında hem film yönettiği, hem de oynadığı ilk film". Demek ki sektörde bu konuda bir boşluk var, doldurulması iyi olmuş...
Bu fotoğrafı retweetleyen ilk 10 kişiye mutsuz aile metaforlu çatal bıçak takımı hediye...
Film, burjuva ve aile eleştirisi yapan çoğu filmde çokça gördüğümüz gibi, yemek masasında ne bok oldukları ortaya çıkan birtakım karakterlerin küçük sırlarıyla gerilim yaratmayı amaçlamış. Ama filmi izleyenlerin dediğine göre tam da yapamamış. Hatta bazı eleştirmenler, garson çağırıp azarlar gibi bayâ it dötüne soktular filmi. Emeği ve yemeği adına üzüldüm.
Puan: Ara sıcak
SONUÇ - Ağaçlar arasında iple sallanmak mı, travmalarımıza çufçuflamak mı?...
Şimdi böyle filmleri incik cincik yapıp sonuç çıkarmaya çalışıyoruz ya... Ama ben görüyorum ki çoğunuz bilet almadan hemen önce, gişe önünde karar veriyorsunuz hangi filme gideceğinize. Kuzum öyle olur mu o iş? Unutmayın ki Zaytung Sinema bir tık uzağınızda, her sıkıştığınızda davranın. Bu haftaya dönersek; aşırı gerçekçi bir çocuk masalı her zaman bulunmaz deyip Orman Çocuğu'na, gerilim filminin her türlü gideri var deyip Ölüm Treni'ne yönlendirebilirim sizi. Gereksiz Heidi neşesi ve New York'un eğlenceli feminizmi Bekar Yaşam Kılavuzu da haftanın diğer seçenekleri. Haydi gişe önünde görüşmek üzere...
Twitter: @duraladam
-BİTTİ (Haftaya Zeki Demirkubuz filmi giriyor yine. Diş hekimi randevusu gibi her 6 ayda bir Demirkubuz'a görünüp yabancılaşma kontrolü yaptırır olduk...)-
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et