Vizyonda Bu Hafta: Olanlar Oldu (Kış ortasında yaz dizisi), Jackie (First Lady'ler de ağlar)
Bu hafta vizyon TV8 ekranı gibi! Olanlar Oldu'da Ata Demirer efkarlı sesiyle yürek dağlarken O Ses Türkiye jürisi gibi salondaki koltukları döndürüp Demirer'i seçmeye çalışıyoruz. Sonra, Jackie filminde 10 kostüm değiştiren Natalie Portman'ın pembiş elbiselerine yorumlar getirerek filme yabancılaşıyoruz. Finalde de, Havaili animasyon karakteri Moana'yla okyanusa açılıyor, Survivor adasının oralardan geçerken Acun’a el sallıyoruz....
"Fakat sinema ciddi bir iştir" deyip şu kamera arkası videosundan sonra yazımıza geçelim...
Nuri Bilge Ağabey, Demet Akbağ'ı sinemadan soğutmak üzereyken....
Olanlar Oldu – Ata Demirer ve Ata Demirer’den yeni bir ikili mi doğuyor?
Her yıl, okullu olanların dönem arasına gelecek şekilde, "TV başında sıkılmışsındır annem" diyecek gençlere özel 'anne götürmelik' bir film çıkar böyle... 'Komikli aile filmi' de diyebileceğimiz bu tür filmlerin bu seneki temsilcisi de Ata Demirer’in yazdığı ve başrolü kendisiyle paylaşarak iki karakter canlandırdığı "Olanlar Oldu"...
Ata Demirer filmlerinin unutulmaz yönetmeni Hakan Algül yönetmenlik yapıyor, Miss Yerli Komedi Tuvana Türkay ise, oynadığı güzel gülüşlü kadının hakkını verebilmek için sırıtıp duruyor:
Erken rezervasyon fırsatı var mı?
Ata Demirer, Zafer’i ve annesi Döndü Hanım’ı canlandırıyor; gözleri fıldır fıldır oynuyor, sesi incelip yükseliyor, vücudunun oynayabilen yerlerinden yine iyi bir performans çıkarıyor. Zafer'in geniş ailesi İzmir Sığacık’ta pansiyon, kafe ve tekne işletiyor ve yörenin ileri gelenleri olarak bir nevi 'yazlık yer aşireti' gibi, anne-kardeş-oğul-kız-damat -torun halinde yaşıyorlarlar. Aile içeriğinde bir saf, bir şişman, bir haylaz çocuk ve serseri dayı bulunduğu için "Bunlardan yaz dizisi olur he, tutarsa kışa uzar" dedirtiyor.
İzmir Seferihisar’a bağlı bir yer olan Sığacık, filmin asıl başrolü. Yalnız, ayağa çok düşmemiş bu kasabaya çok vurgu yapılıyor; umarım tatile gelen sayısı birden 5 katına çıkmaz da 'şuraya asfalt dökelim', 'şuraya otel yapalım' derken canına okumazlar oranın da...
- Günübirlikçileğ dolduruveğmiş hee yeri! (şive oturmamış olabilir)
Ay sıcacık bir film miymiş bu?
Kasabanın güzel kadını Mehtap’tan ayrılmış olan Zafer’in karşısına, o sıra tatilini yapan ve ünlü bir dizide oynadığı için kasabadaki herkesin tanıdığı Aslı çıkar. İkili arasında bir yakınlaşma başlarken hafif bir Ege şivesi (ağzı) suratımıza eser ve ortaya sıcak bir film çıkar. Bir filmin sıcaklık oranı, Poyraz kıyıya doğru eserken Ege şivesini iç kesimlere getirdikçe artar. Bunu da herkes bilir.
Bir çubuk daldırıp yönetmenlik seviyesine bakarsak; evet, TV için çekilse hiç garip durmaz seviyesinde… Genel anlamda oyuncu yüzlerini gezen kamera, arada birkaç kat yukarı havalanıyor, bazen de birkaç metre suyun altına iniyor (yönetmen macera arıyor?). Oyuncuların yüzlerinden de, 'yıllık izindeyken film çekme rehaveti' okunuyor. Kış boyu dizilerde oynayan, sahnelere çıkan oyuncular film çekmeye yazın zaman ayırınca böyle oluyor: Şezlonga uzanırken kitap açar gibi film çekmek... Birbirlerinin sırtlarını güneş yağıyla sıvazlayıp çekimlere başlamak... Kamera arkasında deve güreşi yapmak?..
- Tekne turumuzda eğlence tam gaz devam ediyor. Sıradaki etkinliğimiz, Sulu Kapkaç....
Eğleniyor muyuz gençler?
Film eğlenceli başlıyor, "Fena değil yani" şeklinde ilerliyor, klişeye bağlayıp bitiriyor. Ata Demirer anneliğin ve şişman kaptanlığın yer yer hakkını veriyor, İstanbullu orta sınıf-şiveli kasabalı çatışmasından komik durumlar çıkabiliyor. Ama iki kesimin de üzerine çok gidilmiyor, terbiyeli davranılıyor. Bilirsin Recep İvedik, orta sınıfla dalga geçerek prim yapar ama Ata Demirer'li filmlerde her sınıf birbiriyle tokalaşıp sarılır, öpüşüp barışır, oturuşuyla-kalkışıyla herkes edebini-adabını bilir...
Oyunculuk performansları ise Ata Demirer tarafından gölgelenebiliyor. Ülkü Duru ve Salih Kalyon gibi oyuncular üzerine düşeni yapıyor ama ne istediğini anlamadığımız Aslı’yı oynayan Tuvana Türkay çok bir duygu veremiyor (açığı kapatmak için aşağıya, Natalie Portman'a başvurabilirsiniz)... Duygu eksik olunca Ata Demirer'in aşkına en fazla yöresel bir lezzet muamelesi yapıyoruz; filmin geneline yöresel bir etkinlik gibi, mandalina festivali gibi yaklaşıyoruz.
Her boka şaşırıp her şeyi ayıplayabilme gücüne sahip 'gün teyzesi' (temsili)...
Puan: 60 (su derinleştikçe birkaç puan artabilir)
Jackie - Acılar ve dönem giysileri içinde bir First Lady...
ABD eski başkanı John F. Kennedy'nin eşi Jackie Kennedy'nin hayatının işlendiği filmi Pablo Larrain yönetiyor. Geçen yıl El Club filmini izlediğimiz, ondan önce diktatör Pinochet'e karşı "Hayır" kampanyasının örgütlendiği 2012 yapımı No filmini sevdiğimiz (izleyip not alalım, aynen) Larrain, bu sene iki biyografik filmle karşımıza çıkıyor.
Biri bu, diğeri de birkaç aya gelecek abim; şair Neruda’nın hayatı (şimdiden bir kaç şiirini ezberlemeye bak, yabancı kalma)... 'Bayan'ın işini öne alalım, 'first lady'ninkinden başlayalım:
Olay? Senaryo filan?..
Üzerine çokça komplo teorisi üretilmiş 1963-Kennedy Suikasti, filmin temelini oluşturuyor. Acılı Jackie, rahmetli eşinin görkemli bir cenaze töreniyle uğurlanması için uğraşıyor. Film, suikast-cenaze arasındaki sürece odaklanıyor. Jackie 'nin Life dergisine verdiği söyleşide, araya eski görüntüler giriyor, olayın önünü-arkasını görebiliyoruz. Natalie Portman, bu zarif insanı pek zarif* canlandırıyor; ama düşmanlarına karşı "Zarifsek de boynu bükük değiliz" diyerek net bir duruş sergiliyor. Şık giysiler içinde bir Cennet Mahallesi kadını gibi kavga vermesi, Beyaz Saray'da da olsa bir devlet memuru karısı gibi cefa çekmesi, üzüyor, koyuyor...
Portman'ın oyunculuğu müthiş; karakterin iç dünyasını röntgenliyor, gözlerini nevrotik nevrotik kırpıştırırken onunla özdeşleşiyoruz...Venedik Film Festivali'nde En İyi Senaryo ödülü kazanan filmde, iyi senaryo ile oyunculuk birleşince atmosferi yaşıyoruz. Sinema salonu, iş görüşmesine gelmiş insanların dolduğu bir bekleme salonuna dönüşüyor.
* Siyah Kuğu'dan Allı Turna'ya: Natalie Portman zerafetinin dönüşümü...
Sinematografi? Görüntü yönetmenliği filan?..
Sadece Jackie'nin üzerinde gördüğümüz 10 farklı kostüm göz kamaştırıyor, e zaten Natalie Portman de göz kamaştırıyor. Kamaşmış gözlerimizden dolayı Kennedy suikastini tam olarak göremiyoruz. Kamera hem hareketli hem de oldukça sabit olabiliyor. Eski görüntüler harbiden de arşivden* çıkarılmış gibi durup filme belgesel hava katıyor.
Görüntü yönetmeni Stephane Fontaine, filme mat ve soğuk bir görsellik kattıkça daralıyor, sanki TV kumandasındaki ayarlarıyla oynuyormuş gibi doygunluğu artırmaya çalışıyoruz... Ayrıca sesler ve müzikler de gerilimi artırıyor, yine aynı kumandanın ses azaltma tuşunu ararken yanlışlıkla programı değiştirmekten korkuyoruz...
* Bkz üstteki kare
Puan: 80 (50'si Portman'a)
Moana - Hayır çocuğum, Hawaii'ye filan gidemeyiz şimdi!
Bu hafta tam da karnelerin alındığı, çocukların aldığı takdir ve teşekkürlerin WhatsApp'taki akraba gruplarına gönderildiği bol "Maşallah"lı bir hafta olduğu için, çocuklara yönelik animasyon filmleri de dikkat çekiyor. Bunların en iyisi bu Moana, masal-efsane arası bir yerde duruyor, animasyon da olsa okyanus görüp iç açmamızı sağlıyor:
Bir var mıymış, yok muymuş?
Moana’nın öyküsünü kısaca özetleyelim: Antik Polonezya'da (şimdinin Hawaii'si galiba) yaşayan bir kabilenin reisinin kızı olan Moana, büyüyüp büluğ çağına gelince sorumluluk almak zorunda kalır. Çünkü adada hindistan cevizlerini çürüyor, balıklar tükeniyordur ve kendisi reis varisidir. Halkı bu lanetten kurtarmak üzere okyanus üzerinde bir yolculuğa çıkar. Bu sırada okyanus da boş durmayıp ona yardımcı olacaktır.
Film baştan aşağı mitolojik unsur dolu: Yarı tanrı-yarı insan karakter var, saldıran lav var, el kol yapan dalga var, aptal horoz var... Mauri, Te Fiti gibi karakterler de var -ki art arda okuyunca dua gibi oluyor, sonuna "gayrül mabüdü aleyhim" koyup amin diyesin geliyor-. Ama tabii daha eğlenceli bir öyküden bahsediyoruz. Sıcak dostluk mesajları, barışçıl vurgular, eğlenceli denizaltı gezileri... Müzikal bir film gibi bol bol da şarkı söylüyorlar, aşka-meşke aklı ermeyenler için La La Land alternatifi olabiliyorlar.
Hawaii Taş Fırın Odun Ekmeği fırınından çaldığı kürekle okyanus seyahatine giden Moana...
Puan: 70 (önce çocuklar yesin)
Diğer:
Başlıca filmlerimiz bunlardı. Geriye kalan 4 film ise şöyle sıralanabilir: Dandirikliğini fragmanından belli eden ve çok satan bir ergen aşkı kitabından uyarlama olan Issız Adamcıl Kötü Çocuk*, ismiyle bi sen kalmıştın birlik çağrısı yapmayan dedirten Pepee: Birlik Zamanı, her ne kadar geniş bir Amerikan erkeğini merkezine alsa da öyküsü, kız babası kız babasıdır diye bağıran Bu da Nereden Çıktı ve yaşı takdir-teşekkür almaya yetmeyenlere özel başka bir animasyon olan Minik Kahramanlar Macera Peşinde...
Biraz daha jilet vurup kirli sakal çıkarmayı başarırsa Issız Adam olabilir...
SONUÇ - N'apacağız bu çocuğu?
Daha çok çocuklar ve okullu gençler için hazırlanan bu haftanın vizyonundaki en olgun, en yetişkin, en ne yaptığını-ne söylediğini bilen ciddi film, Jackie gibi duruyor; hüzüne ve gerilime hazırsanız önerilir. Diğer taraftan "Ailece bir film izlemeyeli baya olmuştu" diye etrafa bakınıp arananlardansanız, 'iki takdir belgeli mutlu bir çekirdek aile'ye sahipseniz Olanlar Oldu, sizin için biçilmiş kaftan... Çocuğunuz bir yaşın üzerindeyse de Moana filmini izletebilirsiniz, kaka yaptıktan sonra "Anneee büyük oyun bitti!" diyen bir bebeniz varsa da yolunuz Pepee'ye düşebilir.
Haydi mutlu tatiller, hayırlı işler. Görüşmek üzere...
Twitter: @duraladam
-BİTTİ (Haftaya Kırmızıgül'ün yine kah absürt kah epik olabilen bir filmiyle baş başayız)-
(iletisimcevahiri Brüksel'den bildirdi)
facebook'ta paylaş twitter'da paylaş Allah'a havale et