Vizyonda Bu Hafta: Sin City dışında pek bi şey yok ama klimalı salon iyidir...
Zaytung sinema servisi olarak bu cuma vizyona girecek filmlerden 3 tanesini gözümüze kestirdik ve spoiler verip küfür yeme riskini göze alarak sizin için değerlendirdik. "Yaz günü ne sineması?" demeyin, oradan serin yer yok. En kötü gider 2 saat klimalı ortamda uyuklarsınız. Hele de İstanbul'da 10 lira'ya 2 saat başka yerde oturtmazlar adamı. Neyse bakalım bu cuma vizyona girecek ama kampanya var diye muhtemelen pazartesi ya da perşembe gidilecek filmler verdiğimiz paraya değecek mi?
Fırtınanın İçinde (Into The Storm)
Hedef kitlesi; gündelik yaşamında hortuma, kasırgaya, tayfuna alışık, hava durumuna yaklaşımı “Kasırga olursa üzerime kalın bir şey alırım, camlara çapraz tahta çakarım, elimde de tüfek olursa hiçbir şeycik olmaz”dan ibaret ABD vatandaşları olan film, Silverton isimli küçük, sevimli bir kasabada geçiyor. Minik kasabamızda başlayan fırtına, hortumlarla bir miktar büyüyeceğinin sinyallerini verse de “Şimdi başka kasabaya falan sıçrarsa bütçe bi tarafımıza girer, buralarda takılın işte” kaygısı taşıyan yapımcısını da Silverton dışına taşmayarak mutlu etmeyi başarıyor. Film, özellikle bu aralar 3 günde bir sel-hortum-su basması uyarısına maruz kalıp metrobüste boğulma endişesiyle seyahat eden İstanbullu izleyicileri can evinden vurabilecek sahnelere sahip.
Yönetmen kolduğunda ise ‘bakalım gençler bu sefer nasıl ölecek’ temasıyla bizlere 5 film izletmeyi başaran Son Durak serisinin (şimdilik) son filmini de çeken Steven Quale oturuyor. Beyaz perdedeki rızkını milleti gererek çıkarmaya çalışan Quale, deprem, yangın, sel, mahsur kalma, küresel ısınma, dinozor saldırısı, uzaylı saldırısı, uzaylı dinazorların saldırısı, uzaylı dinazorların depremden sonra bir tünelde mahsur kalan insanlara saldırısı gibi tüm felaket kombinasyonlarını tüketen sektörde zorlu bir mücadele veriyor. 2 yıl evvel sırf farklı bir senaryo olsun diye çektiği ‘Bu Senenin Gribi Çok Kötü Abi Direkt Yatırıyor (I Know What Grip You Had This Summer)'un toplamda 47 izleyiciyle buluşmasının ardından macera arayışına son veren Quale, akla gelebilecek her şeyin havalarda uçuştuğu aksiyon dolu yeni filminden ise umutlu.
Puanı: Normalde 5 üzerinden 3, filmin gösterimi sırasında dışarda hakkaten fırtına varsa zamanlama başarısından dolayı 4...
Çakma Polisler (Let’s Be Cops)
Önce “Komik bir film yapalım da millet gülsün” diye düşünülür. Sonra yeni açılan bir sinema sitesinde “Komik bir filmde olmazsa olmaz 48 özellik” isimli yazı okunur. “İki macerasever kafadarınız olsun”, “Biri siyahi olsun”, “Yanlış anlaşılma olsun” “Elini korkak alıştırma, bir yanlış anlaşılma daha olsun” seçenekleri not edilerek senaryo yazmaya başlanır... Bu hafta vizyona girecek Çakma Polisler isimli filmin çıkış öyküsü işte tam da böyle...
Filmde iki kafadar, kendilerinin de davetli olduğu bir maskeli baloya, sırf yanlış anlaşılmaya zemin hazırlasın diye polis kostümleriyle gider ve dönerken kostümlerden dolayı polis oldukları zannedilir (sürpriz!). Justin ve Ryan isimli arkadaşlar bu durumdan memnun olur ve başlar yanlış anlaşılmalar silsilesi. Elemanlar bize bir yerden, Pulp Fiction'da bir işi beceremeyen John Travolta ve Samuel L.Jackson ikilisini andırıyor ama sadece andırıyor o kadar. Siyahi olan, muhtemelen sırf siyahi olduğu için, her zamanki gibi karı kız düşkünü, konuşkan ve sportiftir.
Filmin yönetmeni, V for Vendetta, Fight Club ve Matrix gibi kült yapımların galalarında takdire şayan kanepe ve mini köfte yeme performansıyla akıllara kazınan Luke ‘Beleşçi’ Greenfield. En iyi ihtimalle Fox TV'ye lise komedisi çekebilecek kalibrede bir insan olan Greenfield, Newyork Times’a kendisinin mail attığı ancak yayınlanmayan oto-röportajında bir de utanmadan filmin çekim sürecini anlatmış:
“Özellikle Missouri’deki çekimler gerçekten çok zordu. Nerden düştüysek bir anda elimizde polis kıyafetli iki adamla Ferguson olaylarının göbeğine düştük. Eylemciler komple set ekibimizi kovaladı. Kaçarken başrol oyuncuma ‘Lan oğlum sen de siyahsın, ben sizdenim desene’ dedim ama ‘Hocam benim siyahilik anca havada parende atarken, bunlara sökmez’ dedi. Baya bir koşmuşuz orada. Çok şükür can kaybı yaşanmadı... Bu sahneleri filme almadım, belki Director’s Cut olarak DVD setinde veririm diyorum ama yapımcımız ‘Kim alsın lan bu filmin DVD’sini?? Kamil Koç’a satabilsek kar sayalım’ görüşünde ısrarcı. Neyse, olmadı Live Leak’e, Ustream’e falan atarım artık”
Puanı: 5 üzerinden 1... 10 üzerinden de 1... Genel olarak 1...
Günah Şehri: Uğruna Öldürülecek Kadın (Sin City: A Dame to Kill For)
İlk Sin City filminde olduğu gibi bu kez de yazan, çizen, çeken Frank Miller. Çok artistik duruyor değil mi? Miller, grafik romanından uyarlanan ikinci filmin yönetmenlik koltuğunu da yine Robert Rodriguez ile paylaşıyor (Vay anam vay). Rodriguez ise aynı zamanda Tarantino’nun kankası (Yürü be!). Tarantino’nun böylece ucundan kıyısından bulaşmasıyla beraber tabii ki filmde kan gövdeyi götürüyor.
Sin City, Amerikan sinemasında yaklaşık 60 sene önce ortaya çıkmış bir furya olan “kara film”, daha cafcaflı ismiyle "Film Noir", bizde yaygın bilinen adıyla ise "Humphrey Bogart filmi" türünde. Bu tür filmlerde olaylar suçun kol gezdiği, itin-kopuğun sokaklarda rahatça gezmemize mani olduğu mekanlarda geçer, kadın kahraman kabaca “yuva yıkan kadın” gibi bir anlama gelen “femme fatale” bir tip olur, genelde başroldaki başı bitten g.tü s.kten kurtulmayan elemana ait olan bir dış ses bır bır konuşup olayı anlatırken yeri geldiğinde geçmişe dönüşler yapar, filmi daha bir karanlık ve esrarengiz hale getirmek için siyah beyaz, gölgeli kontrastlı bir görsellik olur.
Dönelim Sin City’e. Filmimizde yardım isteyen eski aşkı için kendini tehlikeye atan bir adamın, “insanın başına ne gelirse ya meraktan ya da erkek cinsel organının merakla kafiyeli olan diğer adından gelir” (lan ne kastık şu yazıda da küfür olmasın diye ha) ana fikri üzerinden ilerleyen maceralarına tanık oluyoruz. Bu hikaye ayna gibi bir görsellikle, acayip bir renklendirmeyle, grafikle falan anlatılınca daha etkileyici oluyor tabii. Ama yine de Tarlabaşı'nda, Okmeydanı'nda yaşayan biriyseniz çok tatmin olmayabilirsiniz hikayeden. O gölgeli kontrastlı görsellik Tarlabaşı’nda olsun o zaman gör sen Film Noir’i, Sin City’i... İsmi de hazır: Sin City Tarlabaşı - Pisi Pisine
Siyah beyaz filmde, belki de maliyeti artırmıyor diye, kırmızılar da kullanılıyor. Ava Lord karakterinin o acayip dudak kırmızısı kimi sinemaseverlere “Harbiden Uğruna Öldürülecek Kadın” dedirtecek gibi. Bu filmlerin “Kaç artı yapsak lan acaba?” diye tartışıldığı yasaklama, kısıtlama kurulları filme bir de bu kırmızı dudak görselliği açısından baksalar makarasını yakarlar, bobinini gömerler… O yüzden bunlar duruma uyanmadan gidin izleyin deriz. Şu yukarıdaki 2 salağın filminden iyidir. Sene 2014, Çakma Polisler ne mk ya...
Puanı: Sırf hatunlar için bile 5 üzerinden 4...
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et