Vizyonda Bu Hafta: Miss 2008 kızının Engin Günaydın'la ne işi olur? Güreşerek Oscar kazanmak mümkün müdür?
Birbirinden zıt filmlerin aynı anda sinemalarımıza girdiği karışık bir vizyonla karşı karşıyayız sevgili sinefiller. Neyse panik yok! Öncelikle iki yerli komedi duruyor önümüzde (sağdakini sen al, soldaki benim). İki tane de heybesinde bol ödül barındıran filmimiz var, alabildiğine psikolojik (sen bi' sor bakayım derdi neymiş)... Okulların tatile girdiği şu güzide zamanlarda çoluk çocuktan yer bulabilirsen izleyebildiğini izle işte...
İçimdeki Ses – Seyrek saçlı, başarısız ve yalnız mısınız? Üzülmeyin, Ayşıl var!
Engin Günaydın bu alemdeki en özgün abilerimizden biridir, saygı duyarız. Yazgı, Vavien ve Yeraltı filmlerinde hafif puşt, azcık gizemli, biraz da ezik anti-kahraman rolleriyle benimsemiştik onu. Senaryosunu kendisi yazdığı bu filmde de yalnız ve alkolik senaryo yazarı Selim'i oynuyor. Günaydın, her büyük oyuncunun yaptığı gibi rolüne hazırlanmak için büyük fedakarlıklarda bulunmuş: Senarist rolüne girebilmek için Fox Tv dizi senaristlerine yancılık yapmış haftalarca ("Abi entrika buldum bak").
- Kesin gülüşüme vuruldu...
Maval okumayı geçersek: Selim, "Madem bana hiçbir hatun bakmıyor, ben de umreden yeni dönen Mehpare ismindeki annemle yaşarım o zaman" der ve hikayemiz başlar. Filmde sürekli iç sesini dinleriz Selim'in (Acun'a fikir: İç Ses Türkiye). İç sesinin "Alkolü bırak, spor yap, göbeği erit" demesiyle beraber spor salonuna yazılan Selim, burada tesadüfen Miss Turkey 2008 Leyla'nın canlandırdığı zengin Ayşıl'la tanışır. Bu genç kadın nedense bizim oğlana aşık oluverir. Selim'in iç sesi de şaşırır bu duruma, bi "Noluyo" der seyircilere dönerek. "Ya nasıl olduysa oldu, sen ekmeğine bak alla allaaa" diye cevap verir izleyenler...
Neyini sevdik filmin?
Anne Mehpare'nin hepsi birbirinden komik teyzelerden oluşan kankileri çok tatlı lan! Bu kısa ömürlü tatlı yaratıkları da arada mizah malzemesi yapmak lazımmış. Bir de filmin gündelik hayata dair tespitleri harika, Gündüz Vassaf gibi adam valla bu Günaydın...
Puan: 63 (Neden 62 ya da 64 değil bilmem)
Foxcatcher Takımı – 'Güreşe Güreşe Kazanacağız'
Kim derdi ki Jim Carrey'in meşhur filmi Aman Tanrım'da komik sunucuyu oynayan Steve Carell sosyopat bir adam rolüne bürünecek... Yılların komedi oyuncusu bu sosyopatı müthiş oynayıp ödül komasına girecek... Neyse, karşımızda kolları Cannes'dan Altın Küreye kadar uzanan ödül avcısı bir yapım var adamım... Psikolojik gerilim Whiplash'in minderli versiyonu, bizim Rocky'nin psikolojik, minimal ve afedersin "sıkıcı" hali (sıkıntı yok Rocky, sıkıntı yok)...
Filmde iki kardeş güreşçi var: Mark Schultz ve Dave Schultz. Mark, abisini kıskanmaktadır; çünkü mutlu aile yaşantısı süren başarılı bir Dave'dir o. Mark oğlan "Ben niye Dave gibi iyi değilim, sırıkla atlamacıdan mı yapmış beni annem?" diye düşünürken, John du Pont (Steve Carell) isminde zengin bir manyakla tanışır. Parasını silah satmaya borçlu olan, kendisine "kartal" denmesini isteyen bu ırkçı herif, Foxcatcher isminde bir güreş takımı kurmuştur ve Mark'ı da aldırır yanına. Markoğlan'ın kaderi artık John du Pont'un elindedir. Velhasıl, büyük Amerikan ideolojisine giydirmeyi ihmal etmeyen (ohhh) kaliteli bir film...
- "Minderin Kartalları" mı desek kendimize?
Puan: 84 ('te yaşanan gerçek bir hikayeden uyarlama. Yazık oldu bizim Mark'a...)
Yapışık Kardeşler – Elalemde Coen Kardeşler falan var...
Geniş Aile'deki "kekeme iç güveysi" ve Ben Bilmem Eşim Bilir'deki "stüdyo ortasında durmadan bağırarak eşleri gazlayan sunucu" rolleriyle tanıyıp, Mehmet Ali Erbil'in yaşlanmasını da fırsat bilerek içimize aldığımız İlker Ayrık'ın yapımcılığını, yönetmenliğini ve başrol oyunculuğunu aynı anda üstlendiği bir film. Konusu kardeşlerin doğuştan yapışık olmasından mütevellit bir film yapmış Ayrık (oyuncular yapışık, yönetmen Ayrık, ehuehu)...
- Ulan aslında senin rolünü de ben oynardım ama... Neyse...
Film, iki kardeşin aynı anda aşık oldukları Bu Tarz Benim'in seksi Rus aksanlı jürisi Ivan Sert'e ve bacaklarına yoğunlaşıyor daha çok ("Bu yapışıklık tarzına hiç gitmemiş"). Köylerinden kadın bulmak için yola çıkan iki kardeş bir de eş bulma yarışmasına katılınca içimiz dışımız yarışma imgesi oluyor. Serinin ikincisinde de, kadın bulan kardeşlerin Ben Bilmem Eşim Bilir'e katılmasını izleriz. 2 dakikada 46 çeri domatesi yer iken, potaya porselen tabak sallar iken...
Puan: 49 (delikten 3 top daha geçirebilsek 55'di)
Bay Turner (Mr. Turner) - Şuraya da şirin bir J. M. W. çizelim
En iyi filmi sona sakladık. Romantizm akımından, suluboya manzara ressamı J. M. W. Turner'ın (üç kısaltmalı sanatçı ismi) hayatından bir kesit... Ressamımızı canlandıran Timoty Spall mükemmel oynamış, takıntıları ve buhranlarıyla J. M. W.'yi gözümüzün önünde hissettirmiş (J. M. W. gözümüzün önüne gelse tanıyacağız sanki, o ayrı...). Son olarak, bu J. M. W. de "Resim Sevinci'ndeki Bob Ross"un tarzında biraz: Tam "Ulan resimin içine sıçtı" derken birden manzarayı koyuveriyor, ruhumuzun derinliklerine fırçasını saplayıveriyor...
Resimdeki, doğanın gücü karşısında aciz kalmış insan ruhu karmaşasını bulunuz...
Ortam meleği: Filmin yönetmeni Mike Leigh. Yıllardır işçi sınıfının mazlum ruhunu anlatan bir yönetmen amcamız. Eğer bu çok bilinmeyen yönetmenin 3 filmini yapım yıllarıyla beraber düzgünce sayar ve özetini çıkarabilirsen ortamda birden Süper Sinefil'e dönüşebilir, masanızın biricik kahramanı olabilirsin...
Puan: Romantizm 90'ı
Hadi 2-3 cümleyle bitiriverelim artık vizyonu. İşimiz gücümüz var bizim de:
Üçkağıtçı Mortdecai: Sinema tarihinde kılığına girmediği karakter kalmayan Johnny Depp başrolde, bir İngiliz aristokratını, sanat eseri satıcısını canlandırıyor. Bizim Akasya Durağı'ndaki üçkağıtçı Sinan'ın paralı ve sanattan anlayan versiyonu... Bir Goya tablosunun peşine düşüyor hükümet ajanlarıyla birlikte... Satıp cari açık kapatacakmış (sosyal mesaj go on)...
Timbuktu: Afrika'nın batısında, Timbuktu isimli şehire bir grup terörist hakim olur ve müzik dinlemeyi, sigara içmeyi, futbol oynamayı falan hep yasaklar. Derken filmimizin odaklandığı bir ailenin de başına musallat olur bu "El Kaide'nin bilmemne kolu" olan pikaplı meymenetsizler... Ortadoğu'da yaşamaktan artık her boka duyarsızlaşmış bizlerin minimalist film diye izleyeceği hikayeyi Oscar'a Yabancı Dilde En İyi Film adayı yapmışlar.
Pamuk Prenses ve Yedinci Oğul: Böyle bir film yok. "Yedi Cüceler" diye bir animasyon var vizyonda, Pamuk Prenses ve Uyuyan Güzel masallarını birleştirilmiş hali... Biz de vizyondaki fantastik aksiyon Yedinci Oğul filmiyle birleştirdik bunu. Sonuç şöyle oldu: Karanlık Kraliçe'nin doğaüstü katillerine karşı kayıtsız kalarak uyuyan konformist bir prenses güzeli vardır. Prensesin yedinci cücesi artık bu haksızlığa dayanamaz ve... Sonra gelsin GreenBox efektler....
- BİTTİ (Bu hafta vizyona girecek 'Polis Akademisi Alaturka' Bakanlar Kurulu kararıyla ertelenmiştir) -
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et