Vizyonda Bu Hafta: Ters Yüz (Pixar yaratıkları ile bilinçaltımı öğreniyorum)
Ramazan'ın gelmesiyle beraber sinemalara gitmek, film izlemek de yepyeni bir işlev kazandı... Misal, oruç tutuyorsan kendini klimalı salonlara atabilir, filmlere gömebilirsin ki iftara kadar zaman bir nebze daha sancısız geçsin (orucu beyaz perdeye tutturmak caiz mi hocam?). Ya da Kuzey Anadolu linç hattına yakın bir yerde yaşıyor ve oruç tutmuyorsan da arka koltuk kuytuluğunda 2 saat boyunca pop-corn'unu kemirmen mümkün... Neyse, öyle yani... Sinema enteresan bi şey... Mesela o uzun boylu bi artis vardı neydi o?
Hadi o zaman biz vizyona şeyapalım biraz:
Ters Yüz (İnside Out) - Neşeli Bilim: Kafamızın içindeki Gupse Özay'ı keşfetmek
İstersen, Pixar eli değmiş bu eğlenceli filmimizin fragmanıyla başlayalım, az çok n’olduğunu anlayalım:
Kötüler kötüsü, klişeler klişesi Jurassic World’den hemen sonra vizyona girerek bizi çocuklar gibi şenlendirdi Ters Yüz. “Bebeler gibi animasyona mı gidicez yea” diye ukalalık yapma; aksiyonsa aksiyon, farklı bir evren yaratmaksa farklı bir evren yaratmak, espriyse espri, sevgiyse dibine kadar! Sınavların bitmesine denk gelen Ters Yüz, çocukların hayal gücünü geliştirme etkinliği olarak da görülebilir (ama sen çocuğu oto-yıkamacıda işe sokmayı tercih ettiysen o ayrı, ona da saygı duyarız)
Hikaye, 12 yaşındaki bir kızın kafasının içindeki 5 duyguyu (Neşe, Üzüntü, Korku, Öfke, Tiksinti) canlandıran sevimli canavarların iyi niyetli sakarlıklarından ve maceralarından oluşuyor (yalnız bunların hepsinin yakında WhatsApp emojileri çıkar bak demedi deme)...
Şu ortadaki Neşe, liderleri... Kızı buna bıraksak sabah akşam dans eder, okula da gitmez, evde de durmaz
Ne hazırlamış bize bu afacanlar?
Film, "Acaba duygular kararlarımızda nasıl etkili oluyor"un cevabını aratıyor seyirciye (Tabii küçük veletler hep bunun cevabını aramaya geliyorlar sinemaya). Bu duygular, 12 yaşında, ailesiyle çok sevdiği kasabasından taşınan, hayatını şaklabanlıklar yapıp buz hokeyi oynayarak geçiren kızımızı yönlendiriyor (buz hokeyi bi' ampül yaktı mı kafanda orta sınıf ebeveyn? Yazın çocuğunu yüzmeye, İspanyolca'ya, dansa yazdıran diğer orta sınıf ebeveynlere Buz Hokeyi ile bir çalım atmaya var mısın!). Burada Gupse Özay'ın seslendirdiği Üzüntü karakteri kilit bir rolde. Çocuk da olsa melankoli iyi geliyor bünyeye bi' yerde.
Deliha'dan sonra Gupse'yi mavi, küçük ve hüzünlü bir yaratığı seslendirirken görmek ne garip anne...
Var mı başka numarası?
Kızın kafasının içindeki psikolojik bölümler bak, onlar çok ilginç. Diyebilirim ki Freud kuramlarını subliminal subliminal öğretiyorlar çocuklara. Mesela bir hapishaneye benzetilen ve eski derin korkuların kapalı tutulduğu bilinçdışı hapishanesi fikrine bayılacaktım ki arkadaş salonda zor tuttu. Tabii yine de "Çocuk izleyecek bunları" diyerek konuyu id'e, bastırılmış cinselliğe falan getirmeden geçiştirmişler. Bir de rüya stüdyosu, karakter adacıkları falan var... vay anam vay... neler yaptınız böyle, ne gerek vardı?
Bitince anlıyoruz ki ikincisi de çıkacak, o da kızın ergenliğine yönelik olacak. Tabii ergenliğe gelince "Her boka özenme duygusu", "Herkese tripli küçük isyan duygusu", "Gereksiz özgüven sahibi olma duygusu" da eklenebilir kıza. Küçük isyan duygusunu Halil Sezai, gereksiz özgüveni bu ara işsiz kalan Nihat Doğan seslendirebilir. Yazık ona da bir ekmek çıkar...
Puan: 90 (Artı buz hokeyi takımı)
Stephen King'in oğlunun romanından uyarlama bir film var şimdi ve bizim küçük Harry Potter'ın pek bi' büyümüş haline rastlıyoruz.
Boynuzlar (Horns) –Sevişebilen Harry Potter’ın fantastik boynuzları
Şu fantastik Harry Potter serisi bittikten sonra şirin ve naif karakterimiz, üzerine yapışmış bu rolden kurtulmak için neler yapmadı, ne cüretkar rollerde oynamadı? Bu filmde de öyle, maşallah seks de yapıyor, kötü alışkanlıkları da var abisi, bi’ de boynuzları var (adem elması gibi düşün). Kendisini bir dahaki filmde eroin bağımlısı, seks düşkünü, silah kaçakçısı bir kurtadam olarak görmeyi bekliyoruz.
Şimdi böyle artizsin de biz senin 5 taş oynarkenki (Felsefe Taşı) halini de biliriz Radcliffe
Neyse neyse, kahramanımızın çocukluğundan beri sevdiği biricik yâri bilinmeyen bir nedenden ölüyor ve cinayet ihalesi de buna kalıyor. Sonra bir gün sabah kafasındaki boynuzlarla uyanıyor, bildiğin şeytan boynuzları. Önce "İki de faça attımmı tam serseri boy takılırım ortamlarda" diye düşünse de bu boynuzların başka bir işlevi olduğunu öğreniyoruz, o da filme kalsın. Bi' de yine çok saçma bir "otomobilde sarışın genç kadına yılan saldırma sahnesi" var ki, neyse, o da filme kalsın...
Velhasıl, film en fazla insanda boynuzlu ve yılanlı dövme yapma isteği uyandırabilir belki, fazlası değil.
Puan: Yetişkin 50'si
Şimdi ise, 2014'te vizyona girecekken sinemalara daha yeni gelebilen iki yerli filmimiz var. Tam anlamadım da, sıra bekliyorlarmış bir senedir herhalde, KYK yurdu mantığı...
Kuzu - Anne tarafı Sivas filmindenmiş
Son 2-3 senedir Anadolu taşrasında geçen güzel güzel filmler peydah oldu. Bir Zamanlar Anadolu'dalar, Yozgat Blues'lar, Sivas'lar... Burada da güzel Anadolumdan güzel bir konu seçmişler: Sünnet düğünü. Böyle deyince olmadı tabii. Ama işin içinde toplumsal cinsiyet olgusu da var, kurban kesemeyen yoksul aile de var, mitolojik arka planlar falan da var. Sünnet düğünü videosunu film diye dayamamışlar yani, korkma...
Şimdi aklıma geldi, Kuzu'nun yönetmeni Kutluğ Ataman geçen sene gaza gelmiş ve film için "Yılın En İyi Türk Filmi" afişi hazırlatmıştı. Buna kendisi nasıl karar verdi, 2014'ün en iyi filmi niye 2015'te girdi gibi sorularsa henüz yanıtsız. Benim önerim, arada Ataman'ı bolca övelim ki böyle şeyler yapmasına gerek kalmasın....
Puan: Taşra 70'i (organik)
İyi Biri - Öldükten sonra Twitter paylaşımlarından belli olur o, iyi mi değil mi
Diğer Leyla ile Mecnun oyuncuları gibi rolü üzerine yapışmış, Erdal Bakkal, yani Cengiz Bozkurt oynuyor. Film bir yandan Yeşilçam üslubunu kullanırken diğer yandan Yeşilçam'la dalga geçmek istiyor, işler karışıyor.
Antakya-Mersin arası bir motosiklet yolculuğu... Bizim 40 yaşındaki işsiz-güçsüz Cengiz Bozkurt ile bir ayağı olmayan Karakız isimli bir köpeğin dostluğu. Buraya kadar iyi ama bunun dışında daha birçok şey var: Toplumun bir baltaya sap olmamışlara baskısı, kolluk gücünün nefes aldırmazlığı, hayata dair birtakım mesajlar, topluma dair birtakım nasihatlar, gündelik ayrıntılar.... Fazla olmuş sanki böyle, keşke konuların bir kısmını yolda bıraksalarmış.
Açıkhava gösterimini yapsan izlenir ama...
"19 Haziran haftası 3 tane işitme engelli filmi çıkacak" diye zamanında bahis seçeneği olsa bahisçiler parayı götürürmüş. Evet, bu hafta bir şekilde işitme engellilerden bahseden tam 3 film var.
Kabile - 130 dakika... Konuşma yok. Alt metin var. Hadi bakalım...
Tamamı işitme engellilerden oluşan ve gerçekte de işitme engelli olan karakterlerin konuşmasız, altyazısız filmi. Çok acayip bir sinema deneyimi sunuyor. Tabii, "O çok sıkıcı olur ya" diyenleri de düşünmüş film, cinsellik ve şiddet bol bol teşhir edilmiş. 130 dakikanın bir saati bunlarla oyalansan gerisi de bir şekilde geçer zaten.. En kötü ihtimalle yandaki salondan Jurassic Park’ın sesleri gelecektir zaten, onunla idare ediver.
Konuya gelirsek de, yatılı okulda kalan işitme engelli çocukların suça teşvik edilmesini uzun uzun anlatıyor film. Bu sırada Ukrayna'daki yoksulluğa, yolsuzluğa göndermeler, çeşitli alegoriler de ekleniyor.... "Her yer alt metin, her yer alegori" oluyor...
"Hükümet soyup soğana çevirdi herkesi." alegorisi
Puan: Söz gümüşse sükut 90'ı
Hayatımın Şarkısı (La Famille Bélier) - Fransız Acun'unun sektöre kazandırdığı şarkıcı oyuncu...
O Ses Fransa'da birinci seçilen güzel sesli kızı başrol oynatmışlar. Bu kızın da içinde olduğu şirin Belier ailesi işitme engelli ve aralarında bi' sağır olmayan bizim kız var. O da garibim ailenin bütün işlerini görüyor. Sonra bir müzik öğretmeni tarafından yeteneği keşfediliyor ve Paris’te bir okulun seçmelerine katılıp yıldızlaşması gerekiyor. Böylece her türlü zorluğa rağmen müzisyen olabilecek, bir yandan ailesini ihmal etmeyecek ve izleyici oylarını toplayabilecek.
Yalnız ses yarışmasında birinci oldu diye bir insana da film yapılır mı ya, Survivor birincisini de post-apokaliptik aksiyon filmi yıldızı yap abi o zaman?!? Bir tahtanın ucundaki iki kütleyi dengede tutarak dünyayı kurtarsın o da...
Puan: 60 (İzleyici oyları hariç)
Dedemle Bu Yaz (Avis De Mistral) - Tarlaya götürmese bari...
Dedesi uzun zamandır kızıyla küstür ve araları düzeldiği zaman kızı torunlarını dedelerinin yanlarına götürür. Torunlarından biri işitme engellidir ki hikaye rahat rahat sıcak bir yaz filmine dönüşsün. Böylece dedede de (4 x de) yavaş yavaş bir yumuşama olsun... Dedemiz Jean Reno. Bir zamanların kiralık katili, ajanı şimdinin hippi eskisi bir dedesi olmuş. Neyse işaret dili öğrenirse iyi olur, zaten ağır duyan dedeler için bi' yerden sonra lazım o...
Puan: Dedeye 20, oğlana 20
Eveet, son filmimiz lanet olası bir Amerikan aksiyonu. İki el silah sıkıp bitiriyoruz:
Ölümcül Takip (Survivor) – James Bond dokunulmazlık oyununda
Bond serisinden aşina olduğumuz karizmatik Pierce Brosnan'ı bu sefer kötü adam, katil yapmışlar. Yine bombalar patlıyor, uzun menzilli nişanlar alınıyor ve koşuluyor. Artık iyice yaşlanmış olan eski Bond çok koşamıyor, teknik oyunculuk yaparak etrafına pas dağıtıyor. Lakabı Saatçi olan aksiyon adamımız, teröristlerin peşinden giden bir kadının peşinde gidiyor. Bu birbirinin peşinde gidenler yuvarlak yapınca da film bitiyor anladığım kadarıyla.
Puan: Düz 20
Çünkü kaçmazsa film biter
SONUÇ - LCD ekran mı, beyazperde mi?
Kısaca söylemek gerekirse, senenin en iyi animasyonu ve muhtemelen Oscar alacak olanı Ters Yüz'e, eli yüzü düzgün, oturaklı bir yerli olan Kuzu'ya ve bulabilirsen, hani bulamazsın ya, diyelim ki buldun, Kabile'ye gidebilirsin. Gerisi sana gelmez abim/ablam. Ama 2-3 film internete düşmüş, telifçilere yakalanmadan aç izle istersen, iftara kadar vakit geçer. Bunun dışında hala izlemediysen Up, Wall-E gibi muhteşem Pixar filmlerine bi' bak derim (hem sevgiliyle de izlemelik, kıps)...
Haydi iyi seyirler, Allah kabul etsin...
-BİTTİ (Okundu)-
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et