Vizyonda Bu Hafta: Kod Adı U.N.C.L.E.(Afili ajanların Doğu Almanya'da birbirini öldürdüğü o güzelim yıllar...)
Bu hafta sinemalar tamamen ABD filmlerine boğulmuş durumda. Kutsal ve masum Amerikan ailesi, enerjik ajanlar ve geleceksizlik kaygısı taşıyan Amerikan gençlerinden oluşan bu seçkiyi iyi değerlendirelim... Yarın bir gün Work And Travel'la falan Amerika'ya gidecek olursak ortamlarda ezik kalmamak için Beach Boys'u, 60'lar modasını, elektronik müziği, Hollywood seçmelerinin püf noktalarını aklımıza mıh gibi kazıyalım...
Kod Adı U.N.C.L.E. (Man From U.N.C.L.E.) - Almanya, acı vatan...
Ne çok ajan filmine rastgeldik di mi bu sene? Kingsman'inden Spy'ına, Görevimiz Tehlike'sinden daha birçok zattirük örneğine kadar... Olur da, ajanlı majanlı bir mekâna düşersek az çok nasıl davranacağımızı biliyoruz sayelerinde. Bu son ajanlı filmin yönetmeni de Guy Ritchie. Kendisini Snatch filmindeki başarısından, bir dönem Madonna'yla evli kalmasından, o dönem klip ve reklam yönetmenliğine sarmasından (Madonna karısı bozduydu bunu) ve Jason Statham'ı bu camiaya kazandırmasından tanıyoruz. İşte karşınızda Guy! Özellikle Jason Statham için çok sağol Guy... Cidden...
Neyse, ilk iki bomba filminden sonra hep eskiyi özleten Guy'ın son filmine gelelim. Ama önce fragmana bakalım:
Birbirinden güzel ve yakışıklı üç karakterimiz döndürüyor filmi. Ajan olunca eli yüzü düzgün olacak tabii, ülkelerini temsil ediyorlar sonuçta. Kadınların taptığı köşeli bir surata sahip olan, bu köşelilik sayesinde son Süpermen'de başrolü kapan Henry Cavill CIA'i temsil ediyor. Bunun ekürisi sarışın seksisi bir herif, Sovyet naifliğinde bir KGB ajanı. Yalnız, böyle sap sap olmaz, bu ajanlara bir de kadın lazım: O da güzeller güzeli Ex Machina filminde yapay zekisi robota hayat veren Alicia Vikander. Esmer güzeli, gizemli bir Alman kızını canlandırıyor ve sürekli elbise değiştiriyor.
Kadın ne giyse yakışrıyor...
Bu karakterler bir araya geliyor da n'apıyor?
Soğuk savaşın devam ettiği 60'larda geçiyor film. Köşeli suratlı CIA'ci ve sarışın seksisi KGB'ci Doğu Almanya'da karşılaşıyor. Önce bir didişseler de elinde nükleer silah olan Nazi sempatizanı örgütle kardeş kardeş savaşmak üzere güçlerini birleştiriyorlar. Alman şirini kız ise kilit bir rolde, flashback'ler halinde öğreneceğiz onu merak etme...
Derken, soğuk savaş esprileri üzerinden bir Amerikan bir Rus ve bir Alman'ın yer aldığı ajan fıkrasına dönüşüyor film, "Bizden çok bir şey bekleme ve eğlenmene bak" diyor. Ama yalan yok, 60'lar Avrupasını görüntü yönetimiyle, 60'lar modasını da sanat yönetimiyle güzel oluşturmuşlar. ''Keşke falanca yılında yaşasaydım ben de, ne güzel hayatım olurdu" geyiklerinde atıf yapman mümkün.
2015 sonbahar kreasyonunda 60'lar esintisi (kizlarsoruyor.com)
Toparlarsak filmin tarzı, kendisiyle hafiften daşak geçen dönem aksiyonu. Mesajı, soğuk savaşın kardeş kardeş aksiyon yaşayarak çözülebileceği... Filmin sürprizi ise sonunda İstanbul'a bir gönderme yapması! Herhangi bir aksiyon filminde İstanbul lafını duyunca yelkenleri suya indiren bizleri de düşünmüşler yani. Buraya da film çekmeye bekleriz tabii (Siz üçünüz Aksaray esnafının hepsi)...
Puan: Alicia + 60'lar esintisi - Guy = 60
Kaçış Yok (No Escape) - Yani her türlü marjinal ve darbecisiniz
Kutsal ve masum bir Amerikan ailesi, herifin işlerinden dolayı Güneydoğu Asya'ya taşınmak zorunda kalıyor. Biraz korkarak yerleşiyorlar; çünkü kutsal ve masum Amerikan ailelikleri Güneydoğu Asya havasından dolayı bozulabilir. Sonra bu ismi geçmeyen ülkede, ismi geçmeyen bir diktatöre karşı ayaklanma başlıyor. Su kaynaklarının Batılı güçler tarafından kullanılmasına karşı başlayan bu ayaklanma aileyi korkutuyor, "Ayaklanma bastırdı, biz kaçar" diyerek çatılardan uça uça topukluyorlar.
Anladığımız kadarıyla gayet haklı olan bir direnişin marjinalleştirildiği bu noktadan sonra Takvim gazetesi seviyesine kadar geriliyor senaryo ("O çatıyla konuştuk"), Kod Adı K.O.Z. inandırıcılığına selam çakıyor... Aman aman, tutun çocuğu!
Puan: Kaçarsa 30'a kadar, kaçamazsa 20'ye kadar
Aşkın Ritmi (We Are Your Friends) - Asi Stylaaa...
Dört kişilik bir genç Amerikan grubu (İpsos hane halkı araştırması gibi oldu tanım) kısa yoldan yırtmanın yollarını ararken, hayata karşı isyanlarını da müzik yoluyla ifade eder. İçlerinden ismi Coe olanı DJ'lik hayallerinin peşine düşer. Elektronik dans müzikleriyle insanları kopararak ekmeğini kazanmanın yollarını arayan Coe, çok ünlü bir DJ'le tanışarak yamanır ona.
-Mustafa Ceceli'den gelsin: İlle de Aşk...
Takdir ederiz Coe'yu, iyi deriz, aferin'leriz onu. Çocuk hem kendi parasını kazanıyor hem de özgür düşünen bir birey gibi istediği işi yapıyor. Lakin herifin manitasına da göz koyar sonra, ama bak o olmadı işte... Kadın da şu Gone Girl'deki yuva yıkan öğrenci, kalın dudaklı hatun. İki kalın dudak arasında yuva yıkıyor, DJ kapıştırıyor canına yandığım...
Filmin ayrıntılı analizi: Hikaye klişe, Coe sempatik, dudaklar kalın, elektronik müzik süper...
Puan da 60
American Ultra - Kafam dumanlı, hayatım ajanlı...
Genç adam sempatik, genç kadın ise zaten Kristen Stewart... Bu çift sakin kasabalarında kendi hallerinde yaşayıp kendi hallerinde kafayı çekmektedir. Kasabalarından çıkmak isteseler de bir güç onları durdurur sürekli ("Bu da mı tesadüf?" - Ehli Sünnet Tv)... Meğer öğreniriz ki, hee tamam işte, seçilmiş adammış bu. Özel bir program için ajan olarak yetiştirilmiş, sonra güvenlik dolayısıyla belleği silinip kasabaya konmuş...
Sonrası yapış yapış komedi, kapış kapış CIA içi çatışması, tıpış tıpış hayatı düzelen kahraman! Yani çizgi roman çizip uyuşturucu kullanan adama takım elbiseyi giydiriyorlar sonunda...
Puan: American'ına 20, Ultrası'na 20
Aşk ve Merhamet (Love and Mercy) - Akıl Oyunları'ndakinin beste yapanı
Zamanının Beatles ile kapışan efsane Rock'n Roll grubu Beach Boys'un, açık ara en akıllı ve yetenekli kişisi Brian Wilson anlatılıyor. İkili bir zaman kurgusu var filmde, Beach Boys'un en meşhur olduğu 60'lar (milletin 60'larında Beach Boys var, bizde Süleyman Demirel) ve bizim dahi herifin zor günler geçirdiği 80'ler...
Film neye benziyor?
Biraz Bob Dylan'ı anlatan efsane film Beni Orada Arama'ya, biraz da dahi matematikçi Jon Nash'in filmi Akıl Oyunları'na... Daha çok Brian Wilson'un kafasının içine girip onun paranoyak şizofrenisini anlamamızı istiyor yönetmen. Anlarız canım, hepimiz geçtik o durumlardan...
Puan: Filme 80, müziklere 90
Geçmişin Laneti (Visions) - 'Vizyonlar' saçma oldu, 'lanet' diye çevir gitsin...
Travmalı günler yaşayan ortasınıf Amerikan çift n'apar? Tabii ki kadın hamile kalır (ya da kalmaya çalışır) ve vücut yapmış kocayla beraber bahçeli bir eve taşınırlar. Evet, bu filmde de her gerilim-korku filminde olduğu gibi çeşitli klişeler mevcut. Ama ortamı güzel yaratmışlar, fena da bağlamıyorlar...
Zamanında bir aileye arabasıyla çarpan kadın, hamile kalınca halüsinasyonlar görmeye başlar. Etrafındaki komşular da bu taşındıkları yerle ilgili manyak manyak hikayeler anlatıp fitne fücur sokarlar. Komşu değil mi, görmese de gördüm der, durduk yere kıllandırır insanı... Neyse, sen kulak asma ablam, olayı çözmeye bak.
Puan: 60 gibi başlayıp 70'e doğru kapatıyor...
Şeytanın Gözleri (Starry Eyes) - Ünlü olma hevesindeki kız dehşet saçtı!
"David Cronenberg ve David Lynch film yapsa böyle olurdu" demiş birtakım otoriteler... Böyle deyince beklenti bayâ yükseliyor, sen böyle yapma bence. Öyle çok "David" bir film değil ama normal bir beklentiyle izlersen tadından yenmeyecek bir film...
Sarah karakterinin naif-şirin bir insanken Hollywood yıldızı olma yolunda adım adım şeytana dönüşmesini izliyoruz kısaca. Önce Los Angeles'ın saçma sapan bir mekanında garsonluk yapıyor, sonra sonra kendisi gibi yıldız olmak isteyen arkadaşlarını kıskanıyor ve gizemli bir yapımcının peşine takılıp bambaşka biri oluyor. Bayâ bayâ Sarah karakteri götürüyor filmi, psikolojik dönüşüm ve oyunculuk enfes...
Sarah'ın makyajsız halini görünce şok olacaksınız! Tıklayın!
Mesaj 1: Hollywood yolları taştan, sen (şeytan) çıkardın beni baştan!
Mesaj 2: Cehenneme (Hollywood) giden yol iyi niyet (Sarah) taşlarıyla döşelidir.
Puan: 66 (6)
En Güzeli - Siz bu işlere hiç bulaşmayın be abi...
Vasat ABD yapımı filmlerini dayamışlar diye kızıyoruz da bu yerli komediyi n'apacağız peki? Basittir bu yerli komedi dediğin şey. Bilirsin ki afişe koyulan ünlü (Erkan Can) çok az görünür, sinopsiste filmin tamamı yazar, fragmanda da tüm espriler yapılır. Espriler dediysek de teorik olarak yani... Neyse, bu da film diye önümüze koyulan erkek goygoyunun fragmanı:
SONUÇ - Work and Travel mı sinema mı?
Elle tutulur, ağza alınır, göze sürülür pek bir şey yok aslında. Ama yine de Kod Adı U.N.C.L.E.'ın sinemada zevk alınasıca bir film olduğu söylenebilir. Yok anacım ben şöyle sanatsal bir haz, böyle estetik bir duygu arayanlardanım diyorsan da Aşk ve Merhamet'i kaçırma. Bunun yanında, ev sineması için (1080p'de film keyfi) gece vakti izlemelik Starry Eyes'ı önerebilirim. Bir de bir de, filmlere gitmesen de U.N.C.L.E'ın, American Ultra'nın, Aşk ve Merhamet'in, Aşkın Ritmi'nin soundtracklerini ayrı ayrı dinleyiver; pek güzel pek eğlenceli hepsi. N'olacak, bu hafta da soundtrack'e sar...
Bu arada bi' hafta tatile çıkıyorum ben, kuma gömeceğim kendimi izninizle... Haftaya bu köşede yokum, gönüllü olmak isteyen varsa da yazabilir tabii... Kıps!
-BİTTİ (Zaytung Sinema Tatilde) -
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et