Mutluluğun Aşırı Bilimsel Formülü: Bir sen, bir ben, bir de işte dopamin, endorfin falan...
Mutluluk belli bir algoritmaya sahip olmayan, genellikle mutsuzluk adlı karşıtı olmadan tanımlanamayan, İzel tarafından iddia edildiği gibi "bir sen bir ben bir de bebek" diye çok açık formülü olmayan bir kavram.
Misal şimdi gidin içerideki aile fertlerine sorun veya telefonla birilerini arayın ve karşıdakine "Sence mutluluk ne demek" diye soruverin... Birçoğunuz muhtemelen "hayırdır inşallah akşam akşam nereden çıktı?", "Hanım bu çocuk evlenmek istiyor galiba", "Aysu açık konuş sen benden ayrılmak mı istiyosun?" gibi tepkiler alacaksınız. Çünkü kişisel iyi olma hali hem tanımsız bir şey hem de bir amaç olmasına rağmen elalemden gizlenmesi gereken, üzerine kem göz düşürebilen, gizli gizli yaşanılası ve tabi ki sınırı olmayan bir şey. O yüzden mutluluk dediğimiz şeye bu hafta bir ışık tutup, size "lan aslında çok şükür ben mutluymuşum" dedirtmek gayretindeyim.
- Her şeye rağmen mutlu takım elbiseliler
Mutluluk beyinde nerede?
Öncelikle mutluluğun hormonal ve nöral temellerine bir bakmamız gerekiyor. Çünkü daha önce de söylediğimiz gibi "her şey kafada biter". Aslında hem beyin hem hormonlar beraberce bizi mutlu etmek için bir bir müzik grubundaki bas gitar-davul birlikteliği gibi koordineli ve bir önlibero gibi gayretli çalışmakta... Şimdi şöyle beyince bakınca mutluluğun bir kısmının "hipotalamus" denilen yerde temsil edildiğini görüyoruz. Hatta daha da detay verecek olursak hipotalamusun minik sevimli, her daim güleç yüzlü bir çekirdeği olan "Ventromedial Çekirdek"te durmakta mutluluk dediğimiz şey...
Ventromedial dediğin yer aha bunun içinde.
Biraz işlevini kaybetsin adamı yemeden içmeden keser.
Tabi bu bölge bireyin huzur ve mutluluk duymasına vesile olurken hormonların salgılanmasını da düzenler. Yani bireyin hazza ulaşmasını da sağlamakta rol oynuyor. Yani size sabah okula giderken saçınızı taratan, Cumartesi gecesi "belki sevişirim" donunu giydiren, hiç dinlemediğin bir grubun solistinin hayatını ezberleten aha bu güleç ama bir o kadar sinsi gibi olan çekirdek.
Neyse tabi olarak hazza ulaşmak için birtakım hormonların ortaya çıkması gerekir. Ayrıca haz duyma yani kabaca mutluluk tanımına giren bazı duygularda misal kendimizle gurur duyduğumuzda, övgü aldığımızda aktive olan bölgeler de var. Bunlar; "Accumbens çekirdeği" (yine bir başka çekirdek. Ama bu daha az işlev gösteriyor ay çekirdeği kabak çekirdeği farkı gibi), "Dorsomedial Prefrontal Korteks" "insula" ve tabi ki "Amygdala" (Her lafın içindesin amygdala)...
İlginçtir bu bölgeler utandığımızda da aktive oluyor. Belki de bu yüzden mütevazilik dediğimiz şey insanlar için muteber. Mutlu olduğun zaman, iyi bir şey yaptığın zaman utanman da gerekir yoksa tepene binerler gibi düşünmemizin. mutluluğu herkese duyurmak isteyip duyurmamamızın sebebi bu olabilir.
Madem hormonlardan bahsettik mutlulukla ilgili hormonlara ve sinir taşıyıcılarına gelelim.
Bunlardan bir tanesi "dopamin"... Nöronlar arasındaki bağlantıyı iletir. Ama insanı zevk dünyasına iter, motive eder, hazzına haz katar, ödüllendirir. Çikolata yiyin artar dedikleri aha bu. Özellikle dondurma reklamlarında aşırı dudaklı ablaların "katırt" diye ısırması da bu bağlantıya yapılan bir gönderme. Size böyle böyle neler yediriyorlar nöropsikolojik yöntemlerle neler ediyorlar ah ah! (bu konuyu daha sonra yazacağım). Dolayısıyla dopamin mutlulukla bağlantılı bir "nörotransmitter" (hormon derseniz beyninizde en az üç hücre ölüyor söyleyeyim).
Bu dörtlüyle iyi geçinin. Onlar gülerse siz de gülersiniz
Bir diğeri daha önceki aşk meşk ve insan iyi midir kötü müdür konularında işlediğimiz adını sık sık andığımız "oksitosin". İşte bu bir hormon. Sevgiyi şefkati arttırır. Diğeri GABA (aklınızda kalsın diye cümle içinde kullanınız "Cemil hiç ince bir ruhun yok. Aşırı GABAsın" -gülüşmeler-)... Bu insana sakinlik hissi verir ve kaygıyı azaltır. Misal alkol aldığınızda GABA baskılanır. Bu yüzden saldırganlaşır, ağlama nöbetleri geçirirsiniz. Tabi bu başka bir yazının konusu.Burada harcamayalım şimdi...
Bir tane daha sinir taşıyıcısı (nörotransmitter) var ki para gibi varlığı bir dert yokluğu yaradır. Ergen erkeklerin baş belası, ergenli evdeki kombi faturasının sorumlusudur. Hem ufacık bir anı tekrar tekrar hatırlatır, anıları canlandırır hem cinsel dürtünün artmasına bir vesiledir. Varın gerisini siz düşünün. Gerçi hakkını yemeyelim mutluluğunuza mutluluk katar. Onun da adı (hayır rakı değil) "serotonin". Mutlulukla en çok alakalı olan kimyasal bu olabilir.
Hormonal mutluluğun temsili Gürdal Abi
Anılar, Anılar, Şimdi gözümde canlandılar...
Mutluluğun psikolojik karşılıkları da var. Zira mutluluk dediğimiz şeyi sadece beyindeki hormonların harekete geçmesi gibi subjektif bir bilgiyle açıklamak zor. Öyle olsa ver beyine elektriği gelsin mutluluk. Gerçi leblebi gibi antidepresan yutuyorsunuz. O ilaçların da yaptığı şey benzer bir şey aslında.
Bir sinirbilim çalışmasında insanların beynini görüntülemişler. Görüntülerlerken de ellerini kaldırmalarını ve aynı anda "şu an elimi kaldırdım" demelerini istemişler. Bu çalışmada elini fiziksel olarak kaldırmakla, bunun farkında olmak arasında fark görmüşler. Bu şu demek; bu çalışmayı davranışlarımıza uyarladığımızda aslında mutluluğun farkına biraz geç vardığımızı görüyoruz. (bkz: kafası şimdi geldi)
Hazır yeri gelmişken...
Bu aslında gerçek mutluluğu tanımlayan bir şey olabilir. Çünkü mutluluğu ararken, ona ulaşmaya meylederken çoğunlukla hatırlayan benliğimize başvururuz. Zira deneyimleyen, o an yaşanan şeyi gören benliğin ve hafızanın bir sınırı vardır. Şimdi size "iki yıl önce arkadaşlarınla gittiğin Bodrum tatilinin tüm mutlu anlarını anlat" dersem hiçbirini detayıyla anlatamayacaksınız. Hikayeleştirmeseniz çoğunu hatırlamayacaksınız bile (o son geceki, "bu akşam kesin başaracağız"la başlayan özgüvenin "aslında bize bakıyolardı oğlum, yarın gitmesek ben konuşurdum..."a evrilmesini zaten hatırlamak istemiyorsunuz).
Ancak tatilin genel anlamda çok mutluluk verdiğini hatırlarsanız bir dahaki tatilinizde yine aynı arkadaşlarla Bodrum'u tercih edeceksiniz. Bu anımsayan benliğimin beni tekrar mutluluğa doğru yönelttiğini gösterir. Yani mutluluğu belirleyen şey sizin hatırlayan benliğiniz.
Üstteki bu iki bilgi ışığında şunu diyebiliriz; bir şeyin bizde iyi duygular vermesi için belli bir zaman geçmesi gerekmektedir. Bir olayı üzerinden zaman geçtiğinde değerlendirdiğimizde daha olumlu değerlendirmekteyiz. Mesela arkadaşınızın askerden geldikten yıllar sonra bile askerlik anılarını anlatması bu yüzden. Askerlik normalde kaygı verici bir deneyim. Bu deneyimi yaşarken şikayetlenenler, geri döndüklerinde yıllar geçse bile, sürekli askerlik anıları anlatan, bundan mutluluk duyan biri olur.
Halıya sarıp kaçırırken insan bi geriliyor ama sonra düşününce ne güzel günlerdi diyorsun
Ulan hepiniz mutlusunuz be!
Mutluluk sadece zaman geçince mi olur? Anlardaki mutluluğu yakalama durumumuz yok mu ? Tabi ki var. Hem de bir sürü... Üstelik beynimizde karşılıkları var.
Misal bu yazı uzadığında bir kısmınız sıkılıp bırakmış olabilir. Bu kaygı, endişe, bunalmışlık veren durumlarda harekete geçen Amygdala (yine mi amygdala) ve Anterior Singulat'ınız ile alakalı bir durumdur. Bu bölgeler sıkıcı, kaygı verici bir durumda size "bırak uğraşma" fikrini vermede rol oynuyorlar. Mesela para çekeceksiniz. İki ATM'den birinde sıraya girdiniz ve ikisinde de önünüzde dört kişi var. Sizin sıraya girdiğiniz ATM en öndeki teyze yüzünden yavaş ilerliyor. Anterior Singulat'ınız hemen size "yandaki daha hızlı ilerliyor hafız hemen yana geç" diyor. Bırakıp yandaki makine önünde sıraya giriyorsunuz. Bu kez önde ATM vasıtasıyla "chatleşen" adam yüzünden sizin olduğunuz sıra ilerlememeye başlıyor ve yandaki sıra cayır cayır akıyor. Bu durumda "hay aklıma sıçayım.Hiç oradan çıkmayacaktım" diyorsunuz. Araştırmalar gösteriyor ki yanda kalsaydınız ve o durumu tamamlasaydınız, çok bekleseniz bile, daha mutlu olacaktınız.
Bir şeylerin hesabını kapatın. Kaçmayın yani. Geçen Ekşi Sözlük'te bir yazar halen çok sevdiğini düşündüğü eski sevgilisiyle karşılaştığını, o an nefes alamadığını anlatmıştı. Sonra önce onunla göz göze gelmemek için kaçtığını sonra bir cesaretle gidip konuştuğunu ve konuştuktan sonra onu kaygı verecek kadar sevmediğini gördüğünü söylemişti.
Yani Anterior Singulat'ının sesine uymamış, durumu tamamlamak için bırakıp gitmek yerine üstüne gitmek yöntemini belirlemiş ve huzura ermiş (Muhtemelen Anterior Singulat'ı daha küçüktür). Kısaca, bir şeyi tamamlamak, o durumdan kaçmamak, hesabı kapatmak o anda size daha çok mutluluk verebilir.
Yan şeride geçemeyenler (anterior singulatını kullanamayanlar)
Mutluluğun önündeki bir diğer engel de bir konuda çok fazla seçeneğe sahip olmaktır.
Bu konuda bir çalışma yapmışlar. Üniversite fotoğraf kulübündeki öğrencilerden uluslararası bir fotoğraf yarışması için ikişer tane fotoğraf istemişler. Ve bu iki fotoğraftan birini yarışmaya göndermek üzere seçmelerini söylemişler. Ancak bir gruba fotoğraflarını seçtikten sonra birkaç gün içinde seçtikleri fotoğrafı değiştirebileceklerini söylemişler. Diğer gruba ise bu şansı vermemişler. Yani seçtikleri foto yarışmaya gidecek, bir daha ömrübillah değiştirme şansları olmayacak. Yapılan testlerde, seçme şansı olmayan öğrencilerin seçtikleri fotoları çok sevdiğini ve olumlu değerlendirdiklerini görmüşler. Yani alternatifler bize beraberinde kaygı getiriyor.
Dan Bilzerian'ın yüzündeki sıkıntılı ifadeye dikkat...
Kurtuluş yok tek başına...
İnsan tek başına iken daha mutsuz olmaktadır. Mutluluk ancak dayanışmayla, bir arada durmayla, kişilerin birbirine destek olmasıyla olur. Bilindik bir çalışmayı örnek verelim; Arkadaşlarınızla her zaman gittiğiniz bir restorana gittiniz. Ve her zaman oturduğunuz deniz kenarındaki masaya oturmak istediniz. Ancak size o masanın dolu olduğunu, tek boş masanın tuvaletin yanında olduğunu, ancak deniz kenarındaki masa boşalınca sizi oraya alabileceklerini söylediler. Zaman geçtikten sonra eğer yalnızsanız daha çok mutsuzluk emaresi gösteriyorsunuz. Diğer insanlarla bir arada, nefis muhabbet çeviriyorsanız genelde "biz böyle iyiyiz burada duralım" deyip başta iğrenç gelen tuvalet yanında oturmaya devam ediyorsunuz.
Şekilde ibo tam bir berduş olsa da dayanışma içinde bakınız ne kadar da mutlu
İnsanın kötü bir durumu iyi olarak görmeye, ona adapte olmaya meyilli bir canlı. Zira İnsanın beynindeki pozitif değerlendirme kısımları negatif değerlendirme kısımlarından beş kat büyük yer kaplamakta. Yani mutlu olmaya eğilim gösteriyoruz. Peki neden mutlu değiliz. O da işte mutluluğun sınırı olmamasından kaynaklanmakta. Yani para kazanınca "neden daha çok para kazanmayayım" diyorsunuz. Sevgiliniz olunca "ya Ebru daha güzel lan sanki!.. ona yazaydım keşke pii" diye hayıflanıyorsunuz. Hep bundan.
Son olarak şunu söyleyeyim; beynimiz bizim mutluluğumuz için son dakikada oyuna giren topçu gibi çabalıyor. Hatta belli bazı bölgeleri dikkatlice çalıştırılırsa bizi üzüntüden muazzam şekilde koruyor. O yüzden ağır klinik tablolu depresyon dışında "depresyona girdim" lafı çok gerçekçi değil. Depresyon bir seçim halini alıyor bu evrede. Yani hepiniz mutlu olun hadi. Olmadı gelin bana sarılın. Depresyondayım. Mutlu olayım biraz. Sarılın biraz!
(peperuhi Brüksel'den bildirdi)
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et