Vizyonda Bu Hafta: Kaptan Amerika - Kahramanların Savaşı (Tarafını seç: Kaptancılardan mısın Demircilerden mi?)
Bu haftaki başlıca filmlerimiz savaş-dövüş entrikalarıyla dolu. Kaptan Amerika: Kahramanlar Savaşıyor'da ekibi genişleten Yenilmezler politik kamplaşma yaşarken, Nicole Kidman'ın oynadığı Çöl Kraliçesi'nde 1910'lu yıllarda Osmanlı'nın arkasından dönen dolapları izliyoruz. Fazla entrika kafa karıştırıcı da olabiliyor. Özellikle K.A.K.S.'da hem devletle ilişki kuran Iron Man'e hem de özgür ruhundan taviz vermeyen Kaptan Amerika'ya hak verip Orhan Gencebay'ın "Bence sen de haklısın" şarkısının kafasına giriyoruz.
O zaman hazır devlet-süper kahraman ilişkisinden de söz etmişken fantastik bir kamu spotuyla yazımızın spotunu bağlayalım:
Kendilerini süper kahraman olarak tanıtıp sizden kontör isteyenlere itibar etmeyiniz...
Kaptan Amerika: Kahramanların Savaşı (Captain America: Civil War) - Ateş etmeyin, biz siviliz!
Yenilmezler serisinde süper kostümlü arkadaşlar, tozu dumana katar iken binaları tuz buz eder iken biz de, "Yav buralarda yaşayan sivilleri hiç göstermiyorlar, başlarına bir şey gelmiş olmasın" düşüncelerine boğulmuştuk. İşte bu film, bu kahramanlar yüzünden başlarına bir şey gelen ve Yenilmezler'in vicdan azabı olan siviller üzerine gibi...
Bakma sen fragmanda Kaptan Amerika'yı, Örümcek Adam'ı filan gösterdiğine:
Sahaya çıkacak takımları tanıyalım
Hepimiz biliyoruz ki, aslında birbirini çok seven iki kostümlü grup karşı karşıya gelecek. Artık siviller ölmesin diye BM ile anlaşma imzalayıp denetim altına girmek isteyen Iron Man'in ve "Diplomatik anlaşmalarla işim olmaz, ben kalkanımı bilirim" şiarıyla özgürce dövüşmeleri gerektiğini savunan Kaptan Amerika'nın takımı birbirlerine girecek. Bir de kötü adam var ki o da bunları iyice birbirine düşürmeye çalışacak. Şimdi takımlarımızı inceleyelim:
Power Rangers vardı bi de eskiden...
Iron Man'in takımı
Otomobillerdeki navigasyon sisteminin gelişmiş haline benzeyen kostüm içi seslendirmesinden, yüksek egosu, bok gibi parasından bildiğimiz Iron Man lakaplı Tony Stark kaptanlık pazubandıyla sahaya çıkıyor. Takımın önde gelen diğer ismi Kara Dul (Black Widow) lakaplı, Scarlett Johansson'ın canlandırdığı Natasha Romanoff... Ajanlık geçmişiden dolayı her an takımını satabilir gibi dursa da daha ziyade dövüşkenliği ve vicdanıyla ön plana çıkıyor. Dövüş sahnelerinde hepsi gibi dublör kullanmasından dolayı yüzünden çok kızıl saçlarıyla baş başa kaldığımız için güzel yüzünü ancak dedikodu-goy goy sahnelerinde görebiliyoruz
-Napıyım canım, dublörü dövüşe gönderdim takılıyorum işte...
Garip kostümleriyle (çünkü diğerlerininki çok normal) Black Panther, War Machine ve Vision takımın hücuma yönelik silahlarıyken sürpriz isim olarak Spider Man ortaya çıkıyor. Normalde "Büyük güç büyük sorumluluk getirir" gibi artistik beyanatlarından tanıdığımız Spider Man, bu sefer gençten bir oyuncusuyla amatör bir süper kahraman olarak seyirciyi güldürme işlevinde kullanılıyor. Karşı takımı güldürürken ağlarına düşürme derdinde...
Takımın sürpriz silahı: Kurşun ve hiçbir şeyler geçirmez vibranyum kaplı Black Panther'e de Afrikalı forvet olarak dikkat edilmesi gerekiyor.
Takımın zayıf yanı: Iron Man'in kapatma tuşunu bulursan yenilmeleri işten bile olmuyor...
-Bu adamı iyi marke etmek lazım... Kaptan tutsun bunu...
Kaptan America'nın takımı
Kaptan Amerika'nın takımında ise başka yıldız isimler göze çarpıyor. Steve Rogers isimli, yüzbaşı rütbeli kaptanın takımında en göze çarpan isim, uzaktan insanları-nesneleri yönlendirip uçurabilen, amatör hipnoz ve telekinezi uzmanı Scarlet Witch oluyor. Diğer önemli isimler; Kış Askeri (Winter Soldier) lakaplı Bucky Barness, tek marifeti CIA ajanı olmasından ibaret (olsun o da acayip bir süper güç) Sharon Carter, siyahi kontenjanından dahil olan Falcon, dart turnuvasında keşfedilen okçu Hawkeye ve de takımın soytarısı Ant Man...
Takımın sürpriz silahları: Benim de favori karakterim olan Ant Man'in esprili hallerine ve Falcon çocuğunun uzaktan kumandalı kırmızı kanadına (Redwing - telli turna) dikkat edilmesi gerekiyor.
Takımın zayıf yanları: Falcon'un ganadını ve Yüzbaşı Kaptanın kalkanını ele geçirince çok bir numaraları kalmıyor bunların da...
Ayrıca ebeveynlerin ocak yakan, yuva yıkan şu pahalı oyuncaklardan çocuklarını uzak tutmaları gerekiyor...
Filmin artıları
Bir kere, Marvel evreninin suçsuz günahsız sivil insanlara eğilmesi, dertlerini dinlliyor olması güzel bir şey. Kahramanların havaalanında 20 dakika boyunca yorulmadan hep beraber kapıştığı saykodelik sahne ise çok eğlenceli. İnan ki sinemadaki ergenlere rağmen çok eğleneceksin. Arada iyi-arada kötü olan manik depresif kış askerini sevdim bir de ben...
Kaan Tangöze'ye mi benziyor ne?..
Filmin -başımıza birşey gelmeyecekse eğer- eksileri
Öyküye sonradan giren süper kahramanların, sanki mobilya beğenmişsin de hemen nakliyeciler getirmiş gibi olaya birden dahil olmaları bi' garip oluyor... Bir noktadan sonra koca koca adamların ana-baba intikamı olayı da bayıyor gibi; bu kan davası daha da sürmesin, yere batsın Marvel töreleri istiyoruz. Filmin aksiyon olmayan yerlerinde sıkılan ya da daha başlamadan filmi övmeye başlayan ergenleri de eksi hanesine yazabiliriz belki...
Not: Sonuna kadar beklemeyi unutmayın. Bu sefer iki tane sürpriz videoları var bize...
Bu da bizim sürpriz videomuz... Official Soundtrack niyetine: "Bence sen de haklısın"
Puan: Sağdaki takıma 30, soldaki takıma 35
Çöl Kraliçesi (Queen of the Desert) - Onca Ortadoğulu erkek içinde rahatçe gezinen bir Nicole Kidman... Fantastik bilimkurgu evet...
Gerçeküstü kurmaca filmlerinden ve süper belgesellerinden bildiğimiz auteur yönetmen Werner Herzog'un filmi... Yönetmen tanıdık gelmediyse bile, filmde çok tanıdık bir unsur var: Evet, Osmanlılar... Muhteşem Yüzyıl'da iç entrikalarını gördüğümüz Osmanlıların dış mihraklar tarafından şamar edildiği çöküş dönemindeyiz. Kidman, Gertrude isminde gerçek bir dış mihrağı oynuyor.
Fragmanı unutmadan:
Nasıl bir kadın bu Gertrude?
I. Dünya Savaşı'nın hemen öncesinde geçen filmde, çok zengin bir aileden gelen İngiliz Gertrude Bell'in arkasından iki saat boyunca dolaşıyoruz. Çok zenginlik çok yönlülük de getiriyor tabii. Kadın Oxford'da Modern Tarih bölümünden mezun olmuş(çıkınca iş garantisi yok), dağcılık yapmış, arkeolog bir yanı, fotoğrafçı bir huyu var, -aman o yönü de eksik kalmasın diye- şiirle ilgili... Gertrude'a Batı'daki konforu bir yerden sonra batıyor. "İlle de Doğu'ya gideceğim , ille de Türkleri, Arapları, Dürzileri, Farsları tanıyacağım" diye tutturuyor. O zamanlar daha rahat tabii oralar. Hatta şimdiki haline göre egzotik bir tatil köyü bile sayılabilir belki...
Şiimdi muhtemelen IŞİD Toyota'larının gezdiği yerler...
Hikâyeyi bırakıp hikâyeye gelmek
Bu Gertrude, kıçını gezdirmek için (seyyahlık yapmak yani) öncelikle Tahran'a geliyor ve burada Farsça şiirlere merak salıyor. Elçilikte çalışan bir Henry Cadogan var. Bakıyor ki hatun şiire meraklı, buna iki Ömer Hayyam rubaisi okuyor, ardından "Ben üniversitede dağcılık kulübü başkanıydım" ayağı yapınca Nicole Kidman kılığındaki koca Gertrude tavlanıveriyor. Sonra bu aşktan umut kesilince, bizim Doğu sevici Gertrude başka ülkelere sapıyor. Dönemin ayaklanan Ortadoğulularını da gazlayarak, sevilen dış mihrakları haline geliyor. Ve ne hikmetse o kadar Ortadoğu erkeği arasında, güvenli bir şekilde, el değmeden yaşamayı becerebiliyor.
Gerçek Gertrude'un aslında soldaki kadın olduğunu da hatırlatmak gerekir mi bilmem...
Gideri var mı?
Arabistanlı Lawrence tadında, burnu oryantalist-egzotik kokulara alışık olanlar için biçilmiş kaftan: Filmin büyük bir bölümü çöl rüzgarı, deve ve Arap puşisi... Diğer yandan Osmanlı'nın zamanında ne güçlü olduğu, vay be, Roma gibi yaman olduğu mesajı ile gururunuzu ve -varsa- devenizi okşayabilirsiniz. Ateş etrafındaki "N'olacak bu Osmanlı'nın hâli" minvalindeki goygoylarla dertlenmeniz de mümkün.. Yalnız her karakterin, sürekli fısıltı şeklinde, yarım ağız konuşması benim canımı sıktı. Arkamdan gizli bir iş çevriliyormuş tedirginliğiyle, Ahmet Davutoğlu ürkekliğiyle izledim filmi...
Aslan Kral'ın prequel bölümü için çekimler devam ediyor...
Puan: Fısıltıyla söylenen bir 50
Vizyon tarihinin 10-16 Mayıs Dünya Engelliler Haftası'na denk gelmesinden olacak, iki tane de engelli karakterlerin başrolde olduğu filmimiz var. Kısaca geçelim:
Yarım - Overdoz mesaj: Kültür çatışması, çocuk gelin, engelli birey...
15 yaşında, çobanlık yapan Fidan ismindeki kız Ege'ye gelin gider. Anasından babasından ayrılıp bilmediği yerlere gelen Fidan, bir de eşinin zeka geriliğine sahip bir adam olduğunu öğrenir ve dünyası başına yıkılır... Adamla da kızla da empati kurmak gerekir ve filmimizin de amacı bu gibidir.
Puan: Kurulan empatiye bağlı olarak 60-70 arası
Adım Adım - Dans etmek için yürümek şart mı?
Kaza geçirip tekerlekli sandalyeye mahkum olan (bu kalıp da ne kötüdür) Sefa Öztürk'ün, her şeye rağmen rağmen dans tutkusundan vazgeçmemesi anlatılıyor. Gerçekten engelli olan beş kişi filmde kendisini oynuyor. Üçü yürüme engelli, biri görme engelli, biri de down sendromlu olan beş kişinin gerçek öyküsünü izlemiş oluyoruz. Peki vizyon dandirik korku-komedi-melodram filmleriyle doluyken neden bu filme bir bilet alıp destek olmuyoruz? Haldun Dormen ustayı da filmin içinde, bu projeye destek verirken görüyoruz...
Puan: Puanı boşver sen de şu yazıyı da bi' oku derim...
İfrit'in Diyeti Cinnia - Cin değil Cinnia... Cin olsa duramazsın...
Cin filmi yapmak isterken cinlerin saldırısına uğrayan üç genci anlatan film, hikaye bu ya, gerçeklere dayanıyormuş. Onu da bırak, sinopsise yazılan bu iddia da yetmemiş gibi bu filmin çekimleri sırasında da ekibin başına sıradışı olaylar geldiğine dair haber yapmışlar. "Cin filmi çekerken döte gelen insanları anlatan bir film çekerken başına cin üşüşenler" temalı habere göre, filmin kadrosundakiler soluğu hocada alıp gösterimi ertelemişler. Böyle saçma sapan piar yapmaya çalışırken cinlerin, cinniaların gazabına uğrayanların filmini de yakın zamanda bekliyoruz o zaman. Gişesi batasıcalar...
Puan: Hocada alınan soluk...
Filmler yine bitmiyor. Dört film daha var ve affınıza sığınarak ben onları yine tek paragrafta geçiştireceğim. Sonra çünkü, okumaktan yorulup aşağıya kadar inmiyorsunuz, görüyorum ben. Haklısınız tabii siz de... Ve işte haftanın dandirikten hallice diğer seçenekleri: Ankara Yazı Veda Mektubu, 5 Dakkada Değişir Bütün İşler, İşkence Odası, Sonsuzluk Teorisi...
SONUÇ - Çok gezdiriyor mu filmler?
Kahraman Savaştıran Kaptan Amerika, bu tarz yıldız kadrolu-aksiyonlu her filmde olduğu gibi, birçok ükeyi görmemizi sağlıyor. "Görüyoruz da ne görüyoruz sanki" dediğinizi duyar gibiyim ama, Bükreş'te, Moskova'da, Nijerya'da, Viyana'da bir tur atmak fena olmuyor. Çöl Kraliçesi ise, Batı'nın kuğuları ve Doğu'nun develeri arasında otantik bir tura davet ediyor bizi. Davete icabet etmeyi arzulayanlar buyursun. Bir alternatif de, madem gezmeyi seven birisiniz, henüz başlamış olan Eskişehir Film Festivali'ne gelmek olabilir. Üşenmezseniz trenle 1 buçuk-2 saat, Porsuk kıyısında bir çay-bira ısmarlarım size...
Haydi yakın zamanda görüşmek üzere...
Twitter: @duraladam
-BİTTİ (Haftaya Hitchcock ve Truffaut kapışıyor. Şaka şaka, sen de iyi alıştın ha! İkisinin hoş sohbetinden oluşan güzel bir belgesel geliyor)-
Marvel'ın film sonu videosu gibi sürpriz tekzip metni: Geçen hafta Yeni Ahit filminin ismini Yeni Lahit diye yazma gafletinde bulunduğumdan dolayı hepinizden özür diler, Ahit-Lahit konusunda hassasiyetleri olan vatandaşlarımızın, "Nasıl karıştırdın onları lan?" şeklinde kapıma dayanan mahallelinin affına sığınırım...
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et