Vizyonda Bu Hafta: Trump'a Laf Sokan 'Arınma Gecesi', Buram Buram E.T. Kokan 'BFG'
Haftanın vizyonu, 1.5 - 2 saatliğine ülkeden uzaklaşmak isteyenlere özel: Spielberg'in yönettiği The BFG'de sırayla bi' devler diyarına bi' rüyalar alemine gidip E.T. gibi bir sevimli yaratığın elinden tutarak kaybolmamaya çalışıyoruz. Midnight Special'da gizemli bir gezegenden haberdar olup "Orada oturma izni almak için n'apmamız gerekiyormuş"u sorguluyoruz. Arınma Gecesi'nde ise 2025'in ABD başkanlık seçimleri zamanındayız; dehşet ve ölüm dolu sokaklarda Donald Trump zihniyetine karşı seçim çalışmasında bulunarak vatandaşlık görevimizi yapıyoruz...
Dehşet ve ölüm demişken; Bülent Kayabaş'ın döne döne öldüğü şu dehşetengiz sahneyi de filmlere geçmeden hatırlayıverelim:
Vuruş gelmeden darbe alan, kan çıkmadan yara alan güzel insan...
Arınma Gecesi: Seçim Yılı (The Purge: Election Year) - Erken seçim var mı sizin orda da?..
Hepsini James DeMonaco'nun yazıp yönettiği, 2013'te gösterime giren ilk filmden sonra "Fikir tuttu, her sene çekelim bundan" şeklinde bir anlayışla devamı getirilen serinin üçüncü yapımıyla karşı karşıyayız.
Fragman:
N'olmuştu, n'oluyor?
Kendilerine 'Yeni Kurucular' diyen birileri ABD'de iktidarı ele geçirmiş. Tıpkı Yeni Türkiye sayıklayanlar gibi yeni bir düzen kurmuşlar ve bu hükümetin en büyük icraatı, herkesin birbirini biçip doğramasının yasal olduğu bir 'Arınma Gecesi'nin düzenlenmesi... 21 Mart gecesinde uygulanan ve halkı nefret duygusundan arındırmak diye açıklanan bu manyaklıkta olan yine yoksula, evsize, özellikle de siyahi yoksula ve siyahi evsize oluyor (hoş geldin ırkçılık mesajı, şöyle buyur).
Gerçi bu durumu istikrar diye kabullenip Brooklyn Köprüsü'nde göbek atan bir grup vatandaş da mevcut... Peki kimler kazanıyor? Evet, Michael Moore belgesellerinden de çok iyi bildiğimiz üzre, silah ve sigorta şirketleri...
-Kadın iyi konuşuyor... Açsana sesini...
Yavaştan bu filme gelirsek?
2013'te geçen ilk film, tek mekân geriliminden yürüyordu. 2023'te geçen ikinci filmde ise, sokaklara çıkarak kentsel dönüşüm için devletin öldürdüğü fukaraları görmüş ve isyancı bir örgütün peşine takılmıştık. İnsanı zorla anarşik yapardı bunlar...
Bu film ise 2025'in 21 Mart dolaylarında geçiyor ve başkanlık yarışındaki senatör Charlene Roan'ı öldürmek isteyen Donald Trump kafalı başkanın adamlarına örgütlü bir şekilde karşı çıkıyoruz. Dönemin başkanı ve pis yalakaları, Bakanlar Kurulu toplantısında aldıkları kararla, Arınma Geceleri için geçerli olan 'üst düzey devlet memurlarına dokunulmaması' kuralını kaldırıyor, o da sırf senatörü ortadan kaldırmak için. Sırf, aklımıza dokunulmazlıkla ilgili birtakım serbest çağrışımlar boca olsun diye...
-Yalnız kadın harbiden iyi konuşuyor...
Garip gurup maskelerle n'apıyor bunlar?
Serinin, politik mesajıyla beraber en önemli özelliği; Arınma Gecesi zamanı sokaklarda enerjilerini boşaltan 'öfkeli gençler'in izleyenlere geçirebildiği dehşet duygusu... Sırıtan maskeleriyle görünümlerine Jokervari, Testere misali bir piskopatlık katan bu gençler, ellerindeki keleşleri, pompalıları, boncuklu tabancaymışçasına oraya buraya sıkarken geriliyor, dehşete kapılıyoruz. Bu filmde de, dehşet duygusunun dozunda olduğunu; giyotinle kafa kesmelerle, ağaca adam asmalarla, taramalı yalayan ergen kızlarıyla gayet gerildiğimi söyleyebilirim.
Yalnız, bu filmdeki şiddetten de tatmin olmayanlar var. Game of Thrones dizisi yüzünden hep bunlar? Şu diziden dolayı ölüme şaşıramaz, şiddete tatmin olamaz olduk -ki Allahtan acil serviste çalışmıyoruz da "Daha kafan bile patlamamış niye geldin?" diye trip yapmıyoruz hastalara!
İşte bunlar hep aile terbiyesi almamaktan..
Puan: Politik, anarşik kısmı 75, gerilim, dehşet kısmı 70
The BFG (The Big Friendly Giant) - Devlerin aşkı büyük olur, peki ya dostlukları? (Kötü afiş tanıtımı niyetine)...
Filmin kamera arkası, bir yıldızlar takımı... Bi' kere yönetmen, Steven Spielberg; senarist E.T.'nin de yazarı olan Melissa Mathison; filmin uyarlandığı kitap ise daha önce Charlie'nin Çikolota Fabrikası Tim Burton tarafından, Fantastic Mr Fox kitabı Wes Anderson tarafından uyarlanan çocuk kitabı yazarı Roald Dahl...
Bu da ailece bizi sinemaya çağıran filmin ailece izleyebileceğimiz fragmanı:
Kırmızı gözlüklü yetim bir kız çocuğu tek başına ne yapar?
Hedef kitlesi, kendilerini özel hissetmek isteyen kırmızı gözlüklü kız çocukları olan ve onların rahat rahat "Kimse beni anlamıyor" diye yakınmasını amaçlayan filmin öyküsü şudur: 10 yaşındaki Sophie, bir gün yetimhanesinden bir dev tarafından kaçırılır. Dev, tanıdık bir tiptir: Bayram zamanı sofralarımızın baş köşesinde yer edinen dedelerimize benzer: Yaşlı, koca kulaklı ve sempatik devi, en son Casuslar Köprüsü'nde cool Sovyet ajanını oynayan Mark Rylance canlandırmaktadır.
-Kaça geçmiştin kızım sen? Var mı takdir, teşekkür?
Devin de bir devi bulunur mu elbet?
Meğerse bir rüya avcısı olan dev, yakaladığı güzel rüyaları geceleyin çocuklara üflermiş. 7 metrelik bu dev dedemizin yöresindeki insanlar ise Tek-lokmada-yutan, Hep-acıkan gibi garip isimlere sahip kötü adamlarmış. Kızın 'Big Friendly Giant' ismini verdiği (Büyük Dostluk Devi) dev dedeye, kıza ve başka yetim kızlara zarar veren bu kötü huylu devlerin etkisiz hale getirilmesi gerekir.
Bildiğin Ork bunlar... World of Warcraft Ork'u... Ortadakinden bildim...
Seyir zevki vadetmesi? Hayırdır, bi' sorun mu var?...
Film, küçük bir çocukla bir yaratığın dostluğunu E.T.'yi hatırlatacak şekilde, masal gibi anlatarak sıcak bir hava yaratıyor. Bunun yanında, şişelerden kaçan rengarenk rüyalar, rüyaların bir gölge biçiminde canlandırılması gibi sahneler, vallahi pek tatlı... Tabii Z kuşağı bebeleri için aksiyonu biraz düşük, CGI'yı yetersiz gelebilir. Yetişkinler de çok çocukça bulabilir. Ee, kim izleyecek lan bunu?!...
Bir de itirazım olacak: O İngiliz Kraliçesi olayını ne diye karıştırmışlar, bilmem. Kötülerle baş etme yolunun kraliyetten geçme fikrini sevmedim. Tamam, belediyeden dev ilaçlama kamyonu isteyecek kadar basit değil belki iş ama... Hayır yani, benim çocuğumun masalına monarşi karıştırmaya ne hakkın var senin kardeşim? Üstünüz kim sizin, yöneticinizle konuşmak istiyorum ben.
-Belçika bundan sonraki turnuvanın gizli favorisi olacak bence, görürsün....
-Çok gözünüzde büyütüyorsunuz şu Belçika'yı, en fazla çeyrek final...
Puan: Ölçü birimlerinin yetersiz kaldığı bir hayal gücü zenginliği
Midnight Special - 'Geceyarısı Ekspresi' diye çevirmekten korkup böyle bırakmışlar
Bilimkurgu-gerilim-aksiyon sularında hareketsiz, dalgın ve bezgin bir şekilde gezen filmin fragmanı:
Hayırdır, gece yarısı filan?
ABD'deyiz. Alton Meyer isminde bir bebe var. Bu çocuğun doğaüstü güçleri var; aslında hayal gücünü temsil eden... Gözlerinden tehlikeli parlak beyaz bir ışık saçıyor, gözlük takınca geçiyor. Bir tarikat, zamanında ailesinden ayırmış da bir çiftliğe götürmüş Altoncuğumu. Güçlerini görenler de bunun müridi gibi bir şey olmuş. Hocam banyoda çıplak yıkanılır mı, midye yemek günah mıdır diye sorup duruyorlar buna... Dayanamayıp haber salıyor da kaçırıyorlar kendisini, neyse ki...
-Göğe bakalım... #ŞiirSokakta...
Ne oluyor, anlamadık?
Michael Shannon olan babası, Kirsten Dunst olan anası ve Joel Edgerton olan baba arkadaşı çocuğu tarikattan kaçırırken bu sefer de karşılarına devletin paranoyak güvenlik güçleri çıkıyor; çünkü onlar çocuğun bir silah olduğunu düşünüyor. Böylece dördüncü filmini çeken bağımsız yönetmen Jeff Nichols, ABD'deki muhafazakar çevreye ve CIA, FBI, NSA gibi kurumlara bol bol çakıyor. Hayal gücü dediğin şey, her boka inananmaya hazırlarca tapınma malzemesi edilirken devlet tarafından da yok edilmek isteniyor...
Adam Driver'ın oynadığı bu NSA görevlisi de Edward Snowden göndermesi diyorlar. Geldi mi hepinize?
İzlenebiliyor da mı?
Filmi izlemek mümkün mertebe sabır gerektiriyor. Bir de karakterleri çok tanımamız mümkün olmuyor, seyirciye mesafeli davranıyorlar. Niyeyse, sanki yedik karakterlerini? Çocuğun ne yapabildiğini ne yapamadığını da tam anlamıyoruz. Yukarılarda bir yerde onun bir evreni varmış ama içini çok göstermiyor bize... Sevmiyorlar galiba bizi....
Filmin sözü: "Önemi yok. İyi insanlar her gün inanarak ölüyor. Çok şükür" (görselli tweet'e sığıyor, denedim)...
Puan: Anlayana
Hitler'e Suikast (Elser) - Tarantino olsa öldürürdü
Hitler'in adamlarıyla konuştuğu sahnenin farklı Türkçe altyazılarla RTE göndermesine dönüştürüldüğü Çöküş filmiyle tanıdığımız yönetmen Oliver Hirchsbiegel'in işi... İlginç öyküsü için izlenebilir: Daha Hitler tam Hitler olmadan, 1939 Kasım'ında ona suikast düzenleyen ve 13 dakika ile kaçıran Georg Elser adında birinin gelmişi geçmişi... 13 dakika ya, tek maçtan yatar gibi!..
Puan: Önemli olan niyet
Fragmandan sıkılıysan Star Wars'taki kötü Hitler göndermesini izleteyim sana:
Babaannem - Bayram zamanı vefa depolamak için...
Başrolünde, yılların eskitemediği usta oyuncu ve biraz da Şebnem Sönmez'in yaşlanmış haline benzeyen güzel abla Meral Çetinkaya'nın oynadığı film, ailesi dağılan bir gencin babaannesiyle olan ilişkisine odaklanıyor. Filmin fragmanı, biraz Sinema TV öğrencisi işi gibi duruyor ve Tuna Kiremitçi'yi oyuncu kadrosunda görmek "Yayıncılık piyasası ölmüş galiba?" dedirtiyor....
Puan: Ali Lidar
Diğer: Evet bayram bayram daha fazla vaktinizi almayalım: 'Hint fakiri' temalı romantik Fransız yapımı Bir Kadın + Bir Erkek; kendi halinde, ejderhalı Alman çizgi filmi Küçük Şövalye Trenk ve de büyü ve cinde ısrarcı Türk korkusu Üç Harfliler 3: Karabüyü de haftanın diğer seçenekleri...
SONUÇ - Aile salonunuz ne tarafta?
Çocuğuna, kuzenine, yeğenine hayal gücü aşılamak için bu haftayı kaçırma, özellikle BFG'yi izlet derim. Biraz da pekmez tahin yedirirsen hayal gücünden tam randıman alabilirsin gibi geliyor bana... Ayrıca; hem BFG, hem Midnight Special'deki gözlüklü çocuk karakterleri, gözlüklü çocuklara özgüven sağlama haftasına özel tasarlanmış gibi, o da aklında bulunsun... Arınma Gecesi ise hem gerilimi hem mesajıyla sağlam bir film, "Yemişim masalsı dünyasını, bana gerçekle gel" diyenler için...
İyi bayramlar. Görüşmek üzere, takipte kalın...
Twitter: @duraladam
-BİTTİ (Haftaya Tarzan geliyor ve hep beraber Jane'i kurtarıyoruz inşallah)-
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et