'Zaytung Sinema Açık Hava Film Şenliği'ne Buyrun: Çekirdek-Gazoz Yanında İyi Gidecek 10 Adet Yaz Filmi
Vizyondaki dandik filmlere yüz vermeyen, televizyondaki yaz dizilerini 5. dakikasında kapatan, HBO her gün bir sezon dizi çıkaracak olsa yine de tatmin olmayacak kıvama gelen, dizi-anime başında ömür çürüten, yaz mevsiminin bütün boşlarına selam olsun... Zaytung Sinema olarak size özel, seyrine doyum olmaz bir yaz filmleri listesi hazırladık. İster evinde izle, ister gerekli bağlantıları kurup açık hava gösterimini düzenle. 3-5 plastik sandalyeye, bir projeksiyona bakar...
Bu görselin hangi filme ait olduğunu bilen ilk 3 kişinin plastik sandalyeleri bizden...
Bilimsel yöntemlerle ve hijyenik koşullarda hazırlanan listede bütün talepleri dikkate almaya çalıştık. Sanki bir yazlık yöre belediyesinin Sanat Sepet İşleri Müdürü gelmiş de, bizden açık hava filmi önerileri istemiş gibi: "Abi şimdi millet bunu şortla izliyor o yüzden çok kafa açmasın ama çok hafif de olmasın yani... Deniz kıyısı olsun, eğlenceli olsun ama melankolisi eksik kalmasın. İçimizi ısıtsın fakat bir yandan da ferahlatsın"...
1) Rüzgar Bizi Sürükleyecek (Bad ma ra khahad bord) - 'Esmiyor' diye şikayet edenler için şiir gibi esen bir film...
Kısa bir süre önce kaybettiğimiz, İranlı yönetmen Abbas Kiarostami'nin bir filmiyle başlayıp ustayı özlemle anmış olayım. Film, İran'daki bir Kürt köyüne gelip araştırma yapmak isteyen bir grup eğitimli insanı anlatır. Eğitimliler köylülere ayak uydurmaya çalışır, köylüler de eğitimlileri ağırlar. Ağırlar ağırlamasına da yeri gelince lafını da sokuverirler. Mühendissindir, Calculus, Manyetizma filan biliyorsundur ama bazen bir teyze karşısında böyle de aciz kalabilirsindir...
İsmini, şair Furuğ'un dizelerinden alan filmde, rüzgarda sallanan ekinler, köy duvarlarında beliriveren gölgeler, doğa sesleri... hepsi bir şiirin dizeleri gibi. Bahaneyle Furuğ Ferruhzad dizelerini not ederek, şiir gideri olan ortamlarda "Hayat kısa kuşlar uçuyor", "İkimiz birden sevinebiliriz, göğe bakalım" dışında bir şeyler de söyleme fırsatımız olabilir.
Şu kısır bitki örtüsünden şiirsel anlam çıkaran Kiarostami sinematografisine saygılarla...
Filmden bir kesit: Filmin başkarakeri Behzad'ın köyde telefon çekmediği için tepeye araba sürdüğü, koştuğu sahneler, oldukça sempatiktir, anlamlıdır... Eğer iyi bir çocuk olursak, şimdi aynı tepede akıllı telefonlarıyla poke topu fırlatmaya çalışan çocukları görmemiz mümkündür.
2) Hatırlıyorum (Amarcord) - Bir İtalya kasabasında köy eşeği, tuzlu Akdeniz suları ve Mussolini göndermesi keyfi...
Bu da İtalyan usta Federico Fellini'nin şaheseri... Fellini'nin doğup büyüdüğü yer olan Rimini'de geziyor, denize giriyor, köy havası alıyor, köyde eşek görünce bir şeymiş gibi fotoğraf çeken turist havasına bürünüyor ve İtalyan kasabalısının içtenliğine doyuyoruz. Öyle Alaçatı'daki gibi kazıklamaya da çalışmıyorlar kimseyi, iyi...
-Arkadaşım Eşşekovanni...
Mesajımız ne?
Film oldukça politik; Musssolini faşizminin hâkim olmaya başladığı zamanlarda geçiyor çünkü. Fellini usta ise devlet törenleriyle dalgasını geçiyor; gerek dev gemi sahnesindeki görüntülerle, gerek sisli havada geçen diyaloglarla faşizme karşı metaforlar yağdırıyor. Metaforlar biraz terletecek, metaforlu metaforlu soğuğa çıkmayın hemen. Diğer yandan, kasabanın en güzel kadınının faşist askere kaptırıldığı kır düğününde içimiz kıpır kıpır olacak, "Faşizme karşı Fidayda" diyeceğiz. Hazır düğün mevsimindeyken de iyi gidecek...
Düğününe de üniformasıyla gelmişti bu herif... Odun anam, odun işte...
Şu da fragman:
3) Seni Seviyorum Rio (Rio, Eu Te Amo) - Sambaya ve plaj futboluna doymak isteyenler için...
Evet, hep klasiklerden gittik, biraz seviyeyi düşürelim. Paris, I Love You, New York, I Love You diye önüne gelen her şehire sulanan "I Love You" serisinde sıra, Brezilya'nın eşsiz şehri Rio De Janerio'ya gelmişti. Aşk, vefasızlık ve entrika dolu bir dolu kısa filmden oluşan bir şey çekmişlerdi kısa bir zaman önce. Yalnız, o sırada tatilinde olan yönetmenleri toplayıp "Canınız sıkılmıştır sizin otur otur, hadi bi' şeyler çekin" gibi yapılmışa benziyor, çok etkili değil, haberin olsun.
Nadina Labaki de var bak sahi (sağda)... Ortadoğu'dan Latinlere uzanan...
Son söz: Yine de; dağları denize dik uzanan Rio'nun müthiş güzelliği, Brezilya'nın sütlü çikolatalı, karamel tenli güzel insanlarını görmek güzel olur. Turist bize gelmezse, biz ona gideriz... Perdeden yürürüz...
-Brezilya gezimizin bu durağında, tarihi halhal heykelini görüyoruz... Heykel, 17. Neymar zamanında yapılmış olup..
4) Paris'te Gece Yarısı (Midnight in Paris) - Bu da, Woody Allen rehberliğinde Paris tarihi gezmek isteyenlere...
Hazır turistik şehir demişken: "Sıkıldık artık New York New York, biraz Avrupa görelim" sözleriyle yapımcıları kandırıp son dönemde, Barcelona, Roma, Paris'te romantik filmler çeken, Avrupa belediyelerinin kapısında kuyruk olduğu* Woody Allen'ın şu filminden bahsetmemek olmaz:
Bildiğimiz Paris mi?
Nişanlı ve Amerikan çift, bir ön balayı için Paris'in yolunu tutarlar. Yazacağı roman için hazırlık yapan Gil herifi, bir başına Paris sokaklarında gezerken nasıl olduysa, birden geçmişe gidip eski zamanların sanatçılarıyla tanışır. Atmosferi, duygusu, mizahı güzel hoş bir film ve Eyfel Kulesi'ne Notr Dame Katedrali'ne hasret gözler için ideal... Belki, konsantre olursan birdenbire bastıran o yaz yağmurunun kokusunu da hissedebilirsin. Belki...
* -Biz Esenyurt Belediyesi'nden geliyoruz Woody Bey... İşiniz bitince ekibi de toplayıp bi' uğrasanız...
Peki ne öğrenmiştik bu filmden?
Salvador Dali'nin ağzından 'gergedan' lafının düşmediği bu filmde öğrenmiştik ki; "Hangi zamana gidersen git, tam mutlu olamazsın, daha da geçmişe gitmek istersin oğul"... Ama ben izlerken bayâ özenmiştim, "N'olur ben de birazcık geçmişe gitsem de Sait Faikle Burgazada'da laflasam" diye hayal kurmuştum. Adada oturup martı çığlığı dinlerken rakı içerdik, ben onun kurşun kalemini traşlarken o da bana "Dinine yandığım" derdi, çupradan, torikten bahsederdi be!...
5) Buz Devri (Ice Age) serisinden herhangi bir film - 'Biraz serinlik ve komiklik olsun'
Önce, şaşkınlığın ve ballılığın kitabını yazan bir Sid sahnesi:
Çizgi film mi izleyeceğiz?
Yakın zamanda beşincisini de sinemalarda göreceğiz. Haluk Bilginerli, Ali Poyrazoğlulu, Yekta Kopanlı yerli dublajıyla; yumuşak huylu mamutu, kılıç dişli kaplanı, meşe palamudu bağımlısı sincabıyla; içimizi ısıtan, dışımıza püfür püfür üfleyen bir seridir bu. Yekta Kopan'ın seslendirdiği miskin Sid karakterinin biricik maskotumuz olduğu da doğrudur. Kaç kere, Yekta Kopan ağabeyi yolda görenler "Abi bir miskin Sid taklidi yapsana şu çocuk için", "Ateş kıvalını öldüvüvseniz lanetlenivsiniz desene" demiştir.
Bir de, evet, ilki çok iyiydi de, devam filmleri biraz bozdu. Hep bozar... Bu da muhtemelen en bozulmuşu, beşincisinin fragmanı:
6) Küçük Deniz Kızı Ponyo (Ponyo) - Animeciler ve 'Okyanus suyu tuzlu mudur' meraklıları için...
Ömrünü çocukların hayal gücünü geliştirmeye, onlara doğa sevgisi aşılamaya adayan Hayao Miyazaki'nin bir animesinde sıra:
Japon balığı-deniz kızı karışımı şirin Ponyo ile babası denizci olan oğlan çocuğun sıcak dostluğunu izleyeceğiz. Küçük dostların ilişkisi biraz da romantik sularda yüzdüğünden, kızın büyücü babası yer yer çamura yatacak, asalet sahibi anası deniz tanrıçasından medet umacağız. Filmi izleyen çocuklar, su altındaki canlıları tanıma şansı bulacak, Ponyo'nun balıklar üzerinden koştuğu o güzel sahnede, filmin naif mesajını anlamayan bebeler "Ben de yapmak istiyom bu balık sörfünden" diye tutturacak.
'Küçük çocukları ahlaksızlığa alıştırıyorlar' diye haber yapan bir Japon Yeni Akit'i de var mıdır acaba?..
7) Bilekkesenler: Bir Aşk Hikayesi (Wristcutters: A Love Story) - Otomobilinde kara delik gezdirenlerin uzun yol macerası
Hırvat yönetmen Goran Dukic'in çektiği 2006 yapımı film, sevgilisinin ardından intihar ettikten sonra en az kendisininki kadar sıkıcı bir intihar edenler dünyasına düşen genci anlatıyor. Fatih Akın'ın Temmuz'da'sı gibi bir yol filmi bu da, komik bir adam ve otostoptan gelen kızla beraber yolculuk edip macera yaşıyorlar. Mesaj da tanıdık: "Nereye gidiyon, asıl aradığın aşk hemen yanı başında be adam"... Öyle de işte, bu dünyada bayan yanı diye bir kavram var...
Son söz: Kimsenin gülümseyemediği bu öyküde, kolpa din adamı karakteri de tanıdık bir alt metin sunuyor bize. O değil de, o otomobildeki kara delik fikri çok hoş. Karakterler gülemiyor ama biz gülüyoruz.
Binali Yıldırım ilginç anekdot aktarırken biz...
8) Dünyalı (The Man From Earth) - '14 bin yaşındayım diyo, bi elini öpelim bari'
Biraz soluklanalım ve tamamı tek mekânda geçen bir filme geçelim. Jerome Bixby'nin yazdığı 2007 yapımı film, oldukça özgün... John Oldman isimli akademisyen başkarakterimiz meğerse 14 bin yıl yaşındaymış, hiç yaşlanmıyormuş da tam taşınıp gidecek zaman arkadaşlarına itiraf ediyor. Hepsi birbirinden akademisyen ve cingöz olan arkadaşları inanmıyorlar tabii, soru üstüne soru soruyorlar. Derken, olay Vampir-Köylü oyununa dönüyor, şüpheler havada uçuşuyor.
Açıkçası, sinematografisi ve film sonu pembe diziye benzese de felsefesi sağlam, izlemeye değer. Yüzüne hafiften bir yaz akşamüstüsü çarparken, Tanrı ve varoluş düşünebilirsin.
'Peki abi, kaç kızla yattın şimdiye kadar?' sorusuna cevap vermeye çalışan John Oldman...
Oldman'a bir soru da bizden: Eski zamanlarda da tütüne 6 ayda bir zam geliyor muydu amca?
9) Neredesin Firuze - Yerli, müzikli ve Özcan Denizli...
Filmi lise zamanlarımda sinemada izlemiş, o dönemde "Özcan Deniz oynuyor işte yeaa nolcak" diyerek ergen burnumu kıvırmıştım. Sonra bir sabah terler içinde "Oğlum Neredesin Firuze çok güzel film laaan" diye nefes nefese uyandığımı ve koşup soundtrack albümünü açtığımı hatırlıyorum. Müzik piyasası ve medyaya bol bol giydiren senaryosuyla, müthiş oyuncu kadrosuyla, birbirinden eğlenceli şarkıları, rengarenk sanat yönetmenliği ve absürt komedisiyle şahane bir filmdir bu...
Kareografi halinde bir çiftleşme çağrısı...
Hedef kitle?
Ailece izleyebilirsiniz. Olur da açık hava gösterimi yapılırsa, yanınızda oturan teyze bir yandan "Evlenmeden hamile kalmış bak orospu kadına" deyip çekirdeklerini çıtlatırken "Show Business insanı maymun eder" diye düşünebilirsiniz. İlk uzun metraj yönetmenliğini yapmış olan, sanatsal pala bıyıklı Ezel Akay'ın kısa rolünü de çoluk çocuk sevebilirsiniz..
Filmin tamamı... Direkt indiriver buradan...
10) Sen Aydınlatırsın Geceyi - Ege şivesinde Romeo ve Juliet...
Ali Ataylı, Demet Evgarlı, Ercan Kesallı, Nadir Sarıbacaklı fragman:
Neyini sorguluyormuş?
Ali Atay'ın sürekli varoluşunu anlamlandırmaya çalıştığı Ege şiveli Cemal'e hayat verdiği film, Manisa Akhisar'da geçiyor. Manisa'da yaşayanın hayatı sorgulaması da doğal oluyor tabii: Ege'de yaşıyorsun ama bi' tarafın Uşak'a, Afyon'a daha yakın, denize de giremiyorsun... Neyse, Atay'ın bakışlarını, Demet Evgar'ın sempatikliğini konuşturduğu, Onur Ünlü'nün yönetmenliği coşturduğu film, yerli bir Romeo-Juliet trajedisi sunuyor.
-Shakespeare müslümansa, Romeo da neden Ege şiveli bir Cemal olmasın...
Çok mu iyi?
Sen Aydınlatırsın Geceyi; anlamlı kareleri, absürt sahneleri ve melankolik duygusuyla, 2000'lerden sonra çekilmiş en iyi yerli filmlerden biri olabilir. Öyledir öyle... Ben mesela, boş kaldığım zamanlarda Ali Atay'ın ağzından dökülen “Bu kadar şey kimin için. Bütün bu topraklar, ağaçlar, kuşlar (…) Biz bütün bu her şeylerin neresinde yaşıyoruz Yasemin?” sözlerini tekrarlarım. Tekrarlarım da, sevdiceğim "Kimmiş o Yasemin bakiyim" diye biter başımda...
-Sana diyorum... Kim bu Yasemin?..
SONUÇ gibisinden...
Yerlisiyle, animesiyle, ustasıyla bir deste filmi de bir çırpıda sıralamış olduk işte. Böyleyken böyle... Şimdi topluyoruz kankilerimizi; terasta olur, parkta olur, çay bahçesinde olur, sıra sıra bu filmleri göstermeye başlıyoruz. Her hafta birini gösterseniz yaz biter. Filmlerden önce de "Zaytung Sinema sunar" gibi bir yazı ekleyiverirsin, incelik olur. Hepiniz de ince insanlarsınız sonuçta...
Haydi bir başka sinema yazısında görüşmek üzere...
Twitter: @duraladam
(Not: ''Bunlar kesmedi kanka, başka yok mu?'' diyenler geçen yaz yaptığımız şu aşağıdaki listeye de bi bakıversin)
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et