Başımıza Bir İş Gelmeyecekse: Yılın En Kötü 10 Filmi (Ya da 2016'dan tiksinmek için 10 neden daha)
Eskiden fiş toplayıp yüzlercesini vergi iade zarfına yazardık ya, çeşitli sinema mecraları da tüm yıl izlediklerinden En İyi Filmler listesi hazırlamak için öyle debeleniyor şu aralar... Zaytung Sinema ise en kötüleriyle işe başlıyor. Gerekirse yönetmenin yüzüne de eleştiri yapabilen dobra mecranız, sizin için izlediği kötü filmleri, sırf ileride daha iyilerini izleyin diye teşhir etmek, yapımcıları utandırmak istiyor.
Baştan, açık açık söyleyeyim: İzlerken sinemanın acil çıkış kapısıyla sık sık göz göze geldiğim, bana AVM'nin balkonundan bir planöre atlayarak kaçma isteği veren* filmler bunlar... Verdiğim bilet parası dolar karşısında erirken, bana da 'değer kaybetme' hissi veren... Ara verildiğinde lavabonun aynasında, kendi gözlerimin içine bakıp motivasyon cümleleri kurduğum... "Dayan oğlum, sık dişini! Evde bekleyen sevdiğini ve hiçbir filmi izlemese de her yazını sonuna kadar okuyup anketi tıklayan anneni düşün!" diyerek...
* 'Kanatlarım Var Ruhumda' Mechanic: Resurrection, Original Motion Picture Soundtrack
O zaman kötüler arasında haksızlık olmasın diye, alfabetik sıraya göre düzelim hepsini. İtirazınız ya da ekleyeceğiniz filmler olursa, aşağıya doğru dümdüz inin, yorumlarda belirtin...
1) Yerli spor filmi ve nakavt kötüsü: Deliormanlı
Çıkmadan önce kilo kilo beklenti yaratan film o kadar kötüydü ki, eleştirmenler filmin boks filmi parodisi mi yoksa cidden boks filmi mi olduğunu dahi anlamadı. Hâlâ lafı açıldığında tartışanlar, yönetmen Murat Şeker'den cevap bekleyenler var. Gerçi Şeker, 6 ay sonra Çakallarla Dans 4'ü çekti, anlayacağımızı anladık.
Film, "kendisini yoksul ve yoksun koyan hayata karşı öfkelenip boks şampiyonu olan yiğit" şeklindeki klasik boks filmi şablonunu kullanamıyor. Final sekansında bile akıcı bir aksiyon olmuyor. Özetle sert-duygusal erkek, sırasıyla ana-bacı-yâr için birilerini yumrukluyor. Demek ki boks filmi bize gelmiyor. Ata sporumuz güreş filmine ne dersiniz? Gerçi o zaman da Foxcatcher ile karşılaştırıp kötü deriz. Biz de bi' gıcığız...
Sevgilimi kaslı olduğuma ikna etmeye çalışırken ben...
Uzun uzun yazdığım: O kadar ünvan maçına çıktın da bu ünvanı mı verdiler sana?
2) Ajan ve Wireless Kötüsü: Kurtarıcı (Extraction)
Bruce Willis'in son dönem aksiyonlarından diyeyim, yaşı 30'un altında olanlar dağılsın! Baba ve oğul ajan, sırayla birbirlerini ve dünyayı kurtarmaya çalışıyor. Bir de bütün internet ağına erişebilen bir çanta var, herkes peşinde koşuyor. Bitmedi şu, internet bağlantılı her şeye giren alet fantezisi! Her şeye kadir Google yapıp herkese bi' tur verse de sona erse geyiği! Bi' tur denesek de internet şifresi vermeyen komşunun vayfisini hacklesek!
Bruce Willis filmi yapım süreci: Bu adam sürekli, yanında 3 dublörüyle beraber grup halinde geziyor. Yapımcılar, bu grubu görüp aralarında en fazla Bruce Willis'e benzeyenin afiş fotoğrafını çekiyor. 1-2 dakika da videoya alıp onu gönderiyorlar. Elde kalan dublörler ve genç oyuncularla film çıkıyor.
- Hadi bu sefer de benden olsun. Usta 3 tane tombul şişe alabilir miyiz?
Uzun uzun yazdığım: Bruce Willis'i, düştüğü bu kötü film bataklığından kim kurtaracak?
3) Uzaylı istilası kötüsü: Kurtuluş Günü: Yeni Tehdit (Independence Day: Resurgence)
Dandirik yaz vizyonunda karşılaştığımız bu uzay istilası filmi, Arrival'ın antitezi gibi... 96 yapımı ilk filmde olduğu gibi yine istilacı uzaylılarla savaşmak gerekiyor. Tüm dünya adına olayla, ABD yetkilileri ve eski Kurtuluşçuların çocukları ilgileniyor. Peki neden Arrival'daki gibi önce ziyaretçilerle düzgün bir iletişim kurmuyoruz? Nereye kadar aklımız bu şekilde, önce savaşa çalışacak, mağara adamı mıyız lan biz?!.
Bu filmlerin huyu böyle, değişmiyor. Eğer Arrival'ı Jetgiller'deki akıllı nesne teknolojisine benzetirsek bu seri Taş Devri'deki Bambam seviyesinde kalıyor. Arrival'ı Kemal Kılıçdaroğlu olarak tarif edecek olursak da bu, Celal Kılıçdaroğlu kalıyor.
- Abim, Independence Day filminde uzaylıların tarafını tutardı...
Filmin amacı: Film aslında, sinema adına bir şey yapmayı amaçlamıyor. Amerikan Bağımsızlık Günü 4 Temmuz'da geçen bir dünyayı kurtama hikayesi anlatarak vatandaşı gazlıyor. Hani çeşitli illerimizin kurtuluş şenliklerinde Fransız üniforması giydirip birilerini temsili olarak dövüyoruz ya, Hollywood'unki biraz daha prodüksiyonlusu...
Uzun uzun yazdığım: Dünyayı ele geçirmek isteyen pis uzaylılar dünyayı dolaşıyor: 2 Eylül'de Eskişehir, 9 Eylül'de İzmir'deler..
4) Fantastik mitoloji ve CGI kötüsü: Mısır Tanrıları (Gods of Egypt)
Filmin sapsarı ve yapayapay CGI'ları oldukça bunaltıcı olmuş. Efektler sanki hırdavatçıdan alınmış plastik boyaların sarı tonlarından yapılmış gibi... Üstüne üstlük Mısır Tanrıları da o kavruk tenli coğrafyada yaşadığı halde sarı tenli. "Bir de insanlar gibi bronzlaşmamızı mı bekliyorsunuz" diyorlar. "E hani inandırıcılık" diye etrafımıza bakarken Mısır Tanrıları diye önümüze konanın aslında İskandinav mitolojisinden etkilenip yazıldığını öğreniyoruz.
Madem öyle, o taraflarda çekseydiniz, en azından Kuzey ışıkları filan görürdük! Gerçi siz bunu da yanlış anlayıp bu sefer de yemyeşil yapardınız filmi...
Bu arada sosyal medyada umarsızca Kuzey ışığı övmek 2016'da mı moda oldu, önceden var mıydı?
Uzun uzun yazdığım: Tanrılar CGI istiyor...
5) Şahan ve Togan kötüsü: Osman Pazarlama
Evet, bu yıl vizyona kötüler kötüsü onlarca yerli komedi girdi ve bu da o yerli komedilerden biri. Osuruk-çiş-kaka ekseninde ilerleyen yerli komedi furyasının müsebbiplerinden Şahan-Togan Gökbakar Kardeşler yaptı, yine kokuttular salonları*. Film, komiklikten ve özgünlükten o kadar uzak ki Şahan hayranları bile ilgi göstermedi. Bin küsur salonda vizyona girip 2 milyon seyirciyi zar zor yakalayabildi.
Yine de Kolpaçino, Çakallarla Dans gibi serilere ağabeylik yaptı, bu yapımları En Kötüler listesinde, başı dik bir şekilde gururla temsil etti Osman Pazarlama...
* Osuruk, kaka, çiş dolu esprilerin mundar ettiği salonları iyice ilaçladılar mı ki?..
Not: Yalnız, şimdi kendimi şeyapmak gibi olmasın, bu film üzerine 10 sayfa akademik makale yazıp bir sempozyumda sundum ben. Böylece salondaki akademisyenlerin de filmden haberi oldu ve Şahan'ın adını Frankfurt Okulu düşünürleriyle aynı cümlede kullandım. Artık ne yapsa hakkımı ödeyemez.
Uzun uzun yazdığım: Bağırsaklarımıza hitap eden nefis komedi!
6) Siyahi ve parodi kötüsü: Siyahın 50 Tonu (Fifty Shades of Black)
Daha önce korku filmleri parodisi çekmiş bir yönetmenin elinden çıkma, Grinin Elli Tonu parodisi... Espriler, tavırlar, performanslar o kadar sulu ve abartılı ki, Güldür Güldür ekibi hazırlasa daha iyisini yapardı. Gerçi onlar kötü söz kullanamadıkları, gönderme yapamadıkları için garip olurdu. Birbirlerine sürekli geri zekâlı deyip dururlar, seyirciyi kırıp geçirirlerdi.
Filmde siyahilerin başrolde olması, Obama döneminde siyahi film karakterlerinin artmasının bir göstergesi olarak okunabilir. Okunmasa bile, Zaytung Sinema okur, kimse de garipsemez. O zaman, Trump dönemine yakışır bir parodi de bekleriz: Turuncunun Elli Tonu! Hatta başrolde parodi filmlere alışık Mehmet Ali Erbil olsun, turuncuya "turaaanj" diyerek uluslararası bir yapımda şanımızı yürütsün.
Şu iki abiyi aynı espride bir araya getiren serbest çağrışımıma bir alkış yok mu?..
Uzun uzun yazdığım: Parodi yapmaya çalışırken kötü vine videosuna dönüşmenin 1-2 tonu...
7) Mantığa sığmayan bir aksiyon kötüsü: Suikast (Mechanic: Resurrection)
Jason Statham'ın 90 dakika boyunca sadece bir kere gülümseyip çatık kaşlarıyla ('kaşık çatları' diyesim geldi nedense) oradan oraya uçtuğu filmlerden... Havada ve suda geçen mantıksız suikastlerden oluşan film, aynı zamanda 2016'nın en çok izlenen yabancılarından (1 milyon 123 bin)... Belki dandik J. Statham aksiyonundan TV'de de vardı ama millet "Hanım çocukları da al biraz hava almaya çıkalım" yaklaşımıyla hareket etti galiba:
-Ohh, tropikal sahil gördük içimiz açıldı. Yemişim mantıksızlığını, tatil mi yapabiliyoruz sanki?
Statham'ın mal bakışları filme 500 bin kişi getirmiş olsa....
....'Jessica Alba poposu' içerikli şu kare de 600 bin kişi toplamış olmalı.
Mantık arama çabası: Jason Statham'ın Afrika'dan gelen bir muz üzerindeki yayılmacı bir virüs gibi her yere girip herkesi öldürebildiği film, öyküsünde de bir paradoksa gebe... Şimdi Jessica Alba, Jason Statham aşık olsun da, kızı kaçırıp şantaj yapalım diye silah tüccarı tarafından kullanılıyor. Bizim Malbakış durumu anlıyor, e zaten kız da bu durumdan haberdar... Gel gör ki tam da tüccarın istediği gibi 10 dakikada aşık oluyorlar birbirlerine.
Hele ki Malbakış'ın "Ben çocukken çok acı çektim" sözlerine tav olan Alba'nın ona hemencecik armağan ettiği 'acıma sevişmesi', "Beyin neymiş ya? Aksiyon yazıyoruz biz" tarzı senaristliği kanıtlıyor.
Çok da uzun yazmadığım: Bi' askerde bi' de Jason Statham aksiyonunda mantık aranmaz...
8) Düşük bütçeli korku-gerilim kötüsü: Viral
Virüslü-zombili-ergenli gerilim filmi, dünyayı kasıp kavuran ve insanları canavarlaştıran virüs salgınını bir kasaba üzerinden gösteriyor. Niye tek kasabayla sınırlı derseniz, bütçe düşük... Daha düşük bütçeli filmler de 15 günlüğüne kiralanan müstakil bir evde çekiliyor mesela. Bu film aynı zamanda, düşük bütçeli yerli cin filmlerini de temsilen listeye girdi. Ben onları izlemeyi geçen yıl bıraktım çünkü.
Tabii Viral, Amerikan filmi olduğu için bizim cinlilerden farklı. Bunda ev partisi yapılıyor, evin sote yerlerinde liseliler sevişiyor. Bizimkinde ise evin sote yerleri, cin çıkarma duası okuyan imam dolu. Neyse yakın zamanda, cin çıkaran hastanede yaşananları çekerler; farklı mekanları, cin doktorlarıyla deneyimlemiş oluruz.
Her yere girebilen uzman sülüklerle cin çıkarma tedavisi: Seans başı 400 TL...
Uzun uzun yazdığım: Ölümcül virüs, ölümsüz ergen entrikalarına karşı
9) Yüksek bütçeli mutant kötüsü: X-Men Apocalypse
Her sene Marvel'dan bir filmi en iyilere koyuyoruz da, neden en kötülere de bir Marvel filmi yakışmasın? Evet, X-Men evreninin kahraman mutantları... Bunlar için o kadar çok film çektiler ki, format atmadan, kapat-aç yapmadan kendine gelemeyecek bu evren! 10-15 tane karakteri tek filmde anlatma çabası sonuçsuz kalıyor, hepsi birbirine giriyor. Zaten şu karakterleri yan yana koyup selfie çekineyim desen bile olmaz, film nasıl olsun?
Klişe ve sıkıcılar: İyiyken kötü tarafa geçenler, kötüyken iyi olanlar, paran varken iyi olup zor durumdayken sırt çevirenler... derken film bitince sadece bazı boyalı suratlar kalıyor akılda.
Bir de şu saykodelik sahne... Film kötü ama şu sahneyi utanmadan art arda izleyebilirsiniz...
Son söz: Bir yerde sonra toz duman, bitmeyen yıkımlar ve can çekişmeler can sıkıyor. Böylece filmin genel etkisi, evin içinde tadilat yapan atletli babanın, maske takıp birbirleriyle boğuşan çocuklarına "Bi durun lan, s.ktirtmeyin kavganızı" diye bağırmasına benziyor. Eğer izlemediyseniz, şu filmin yerine Instagram'dan 'vıçç' 'vıçç' diye sesler çıkaran bir slime videosu izlemeyi tercih edebilir, daha çok zevk alabilirsiniz.
Ya da kendi slime'ınızla bir şeyler deneyin, slime bath challenge filan derken kendinizden, arkadaşlarınızdan mutantlar yapın! Madem o kadar mutant meraklısısınız...
Sosyal medyanın mutant ettiği insanlar...
10) Sivilcesiz oyuncuların oynadığı ergen filmi kötüsü: 5. Dalga (The 5th Wave)
5. Dalga en başta, "Sen boşver film yapmayı Sony" dedirtiyor: "Sen playstation yap, ne bileyim kulaklık yap, az pikselli kameramızı getirelim çok pikselli olanla değiştir... Sony yapımcılığında hazırlanan film, baş kahramanın kalın dudaklı ergen kız olduğu, distopik-bilimkurgu filmlerden... Kıyaslarsak Açlık Oyunları'ndan da daha çiğ, lezzetsiz...
Uzaylılar dünyalıları dalga dalga saldırılarla canından bezdirirken, Kalındudak cephesinde durum aynı: Koşarak kurşundan-oktan-patlamadan kaçabiliyor, aksiyon sırasında bile makyajdan taviz vermiyor. Karşı cins kendisine burun kıvırmasın diye yüzünden zerre yara almıyor. Tehlike anında öpüşmeyi ihmal etmiyor ve masum kardeşini çok seviyor.
- Arkadaşlarımla dışarı çıkıcam diyorum, kardeşini de götürüver diyorlar! Yine dert oldu velet...
Yapımcılara naçizane öneri: Madem bu ergen-uzaylı çatışmasından yürüyeceksiniz, biraz daha ilgi çekici şeyler bulun! Ne bileyim, uzaylılar dev sivilce şeklinde olsunlar da ergenler onları patlatmaya çalışsın (anneleri, iz kalır diye engellemeye çalışsın)... Sonra misal, nasıl olsa 10 saniyede silinecek diye atılan snap'ler uzaylılar tarafından gökyüzüne yansıtılsın da tüm dünya ergenleri utançtan kıpkırmızı olsun... Gibi... Yapılamaz mı?
Uzun uzun yazdığım: Dünya cayır cayır yanarken Kavak Yelleri dizisi çekmek
Bitti mi?
Evet, son olarak, en kötü filmleri seçerken kriterlerimi neye göre belirlediğimden de bahsedeyim. Elbette Zaytung Sinema'nın da IMDB Top 250 listesindeki filmlerin puan hesaplama formülü gibi bir algoritması var. Şöyle ki; seyirci sayısına x diyoruz, yönetmenin kötü film sayısının karesini alıp y'ye bölüyoruz... Derken...
Yok be ne arar, kafama göre yazıyorum işte ben. Ama yılın en kötü filmini belirlemek size kalmış, aşağıda anketimize bekleriz efendim... Sonucu heyecanla bekliyorum ve başka kötü filmlerde görüşmek üzere diyerek bu yazıya da son noktayı koyuyorum: .
Twitter: @duraladam
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et