Haftanın Kitapları: Tesla Maskelerle Çevrili Bir Hayat (Edison hakkını yedi evet), Yürümenin Felsefesi (Yok, DM'den değil), Bütün Bir Ömür (Nerden baksan 70 sene)
Merhabalar sevgili Zaytung Kitap okurları. Marcel Proust’un bir düğünde çekilmiş görüntüsü edebiyat camiasını birbirine katarken sizleri selamlıyoruz. Kimisi “Oha bu Proust!” diyor, kimisi yok o değil diyor. Yalnız bu videonun bulunması, birinin videoyu izlerken “Proust lan bu!” demesi de harika bir olay değil mi? Hanginiz tanıdı arkadaşlar Proust’u? Yani bakın ben yıllardır kitap okurum, ezbere bilirim Proust’u yine de, değil videoda yolda görsem tanımam. Video şurada, 35. saniyeden itibaren yürüyüp giden grili adama dikkat:
Proust’un Albertine Kayıp’ı satmaya devam ededursun, biz bu haftaki kitaplarımıza bakalım. Bu hafta birbirinden güzel kitaplarımız var, daha çok yabancı.Biz genelde öyle yabancı kitaplar okuyoruz. Orijinal dilinden. Bu iddiamızı yazımızın ilerleyen bölümlerinde şahit ve tanıklarıyla masaya yatıracağız. Robert Seethaler adlı aktör abimizin Bütün Bir Ömür adlı kitabı var, sonrasında Tesla var (Biliminsanı), sonracığıma, Yürümenin Felsefesi var… Tamam bir Murathan Mungan kadar meşhur değiller ama harika kitaplar. Daha underground yani. Daha kuul kitaplar.
Bütün Bir Ömür – Robert Seethaler – Timaş
Robert Seethaler, Alman yazar. En çok satan kitabı Bütün Bir Ömür, Uluslararası Man Booker Ödülü finalistlerindendi, Elena Ferrante ve Han Kang gibi yazarlarla ödülün finalistleri arasında yer alan Seethaler ödülü alamadı belki ama HA-Rİ-KA bir kitap yazmış. Unutmayın, Di Caprio da alamamıştı. Hem ortak noktaları şu ki, Seethaler de bir aktör. Sorrentino’nun Youth filmindeki dağcı. Hatırlayanlar hatırlar, şu arkadaş:
Görüp görebileceğiniz en tuhaf yazar fotoğrafı
Seethaler karizmatik bir arkadaşımız görüldüğü gibi. Hayır, aktörsün, artı karizmatiksin, üstüne bir de yazarlık yapıyorsun. Bari entelektüelliği edebiyatçılara bırakın. Yook. Onu da alıcam diye tutturmuş Seethaler ve harika bir kitap yazmış. Bütün Bir Ömür, küçük yaşta annesini kaybeden, gördüğü şiddet sonucu ayağı sakatlanan Andreas Egger’ın hayatını anlatıyor. Egger, Üvey Baba dizisindeki Lamia gibi. Küçük Besleme gibi. Her türlü dert bunda var. Ama adı Küçük Besleme değil Andreas olduğu için daha kuul bir dertlenme içerisinde.
Kuul dertlenmesi (temsili)
Dağların orta yerinde yaşıyor Egger ve hayatı bir gün, köye gelen VİZONTELE sayesinde değişiyor. Okey tamam, Vizontele değil ama teleferik. Gerçekten de hayat modernleştikçe, Egger’ın kasabasında da bir şeyler değişiyor. Egger eşi olacak kadınla (Vizontele Tuuba?) tanışıyor, sanayi geliştikçe daha çok iş yapmaya başlıyor, bir çiftlik satın alıyor, derken evleniyor. Hayat Egger için mükemmel.
Kitapta Egger’ın hayatının tamamı anlatılıyor, haliyle mutlu ailenin dağıldığı anları da görüyoruz. Kitabı bu noktada soktuğum kategori tam olarak şu: ERKEK AĞLATAN. Evet dostlar, kitap erkek ağlatan kitaplardan. Hiçbir zaman drama değil, hatta tam tersi, ne kadar kötü şeyler yaşarsa yaşasın Egger pes etmiyor. Bu yüzden duygusal ve gerçek zaten. Arabesk değil. Neticede, güçlü bir karakterin hayatta kalma mücadelesini anlatan, iki saatte bitirip unutamayacağınız bir kitap var.
Egger’ın hayatını okurken, hayatı sorgulayacaksınız. Klişe bir laf değil, hakikat. Okuyunca zaten anlayacaksınız ne demek istediğimi. Sonuçta, 140 sayfaya koca bir ömrü sığdırmış yazar, iki saatte koskoca bir ömür tükeniyor, insanın yüreği dağlanmasın da ne olsun?
Puan: 10/10 (Kısa kitap olduğu için de ayrıca bir alkışı hak ediyor.)
Bunu sevenler bunu da sevdi: Uluslararası Man Booker Ödülü’nün diğer finalistleri (Han Kang, Elena Ferrante, Orhan Pamuk), Hayatın Anlamı – Terry Eagleton, Manchester by the Sea (Film olan, kitabı sevenler filmi, filmi sevenler kitabı sevecek.)
Instagram’da paylaşmalık güzel cümle: “’Ölmek rezil bir iş,’ dedi. ‘Zamanla azalıyorsun. Birinde çabuk oluyor, bir başkasında iş uzayabiliyor. Doğumdan itibaren art arda kaybediyorsun: önce ayak parmağını, sonra kolunu, önce bir dişini, sonra bütün dişlerini, önce bir hatıranı, sonra bütün hafızanı, böyle böyle, hiçbir şey kalmayıncaya kadar. Sonra senden kalan son artığı bir çukura atıyorlar, kürekle kapatıyorlar ve bitiyor.’” #bütünbirömür #robertseethaler #harikakitap
Yürümenin Felsefesi – Frederic Gros – Kolektif
Her şeyin bir felsefesi var arkadaşlar. Öyle köylü gibi boş boş yürüyenlere inat ben bu kitabı Fransızcasından okumuştum. Bu yüzden yıllardır düz insanlar gibi yürümüyorum. Felsefi bir yürüyüş benimki. Siz de gün içinde oradan oraya koşuşturan insanlar olarak neden bu ediminizin felsefi altyapısını öğrenmek istemeyesiniz ki? Frederic Gros’un yapmak istediği bu. Hayat boş yürünecek kadar uzun değil. Yine de, yürümek ve felsefe denilince benim aklımdan şu görüntü çıkmıyor:
- Ahaha aynen ben de Fukocuyum… Akşam napıyosun?
“Yürümek iki mesafe arasında gidip gelmek değil yaratıcı bir eylemdir” diye belirtiliyor kitabın arka kapağında. E tabii ki öyledir. Kitabın ilk cümlesi ise şöyle: “Marcher n’est pas un sport.” Yürümek spor değildir diyor yani. Yazımızın başında da belirttiğim gibi, ben ORİJİNAL dilinden okudum. Yürümek her şeyden önce spritüel, doğa ile iç içe olabildiğimiz bir eylem. Kimler mi yürüdü şu ana kadar: Gandhi yürüdü mesela. Mao’nun uzun yürüyüşü var. Daha bir sürü insan var ki, kitapta Nietzsche, Kant ve Rousseau’yu gördüğümüzde şaşırmıyoruz.
Kitap hakkında daha iyi bilgi sahibi olasınız diye içindekilerden güzel başlıkları şöyle bırakıyorum: Dışarısı, Kaçma Arzusu – Rimbaud, Melankolik Aylaklık – Nerval, Gündelik Gezinti – Kant, Mistik ve Siyasetçi – Gandi. Ve daha bir sürü şey.
Böyle yazınca çok sıkıcı gibi durdu ama öyle değil. Yürümek gibi özgürleştirici bir eylemle ilgili olan kitap nasıl sıkıcı olabilir ki? Yine de Frederic Gros yürümeye övgü kitabında, yürümeye en büyük katkısı olan güzel insanları anmamasını biraz yadırgadım:
- Şişli – Beyoğlu mu? Valla müşteri bekliyorum…
Puan: 8.75 (Yürümeyip taksiye binerseniz artık bu kadar tutuyor en kısa mesafe)
Bunu sevenler bunu da sevdi: Buzda Yürüyüş – Werner Herzog, Uzun Yürüyüş – Ayhan Geçgin, Doğa ve Yürüyüş Üzerine - Henry David Thoreau, ve Gerry (Film bu ama seversiniz.)
Instagram’da paylaşmalık güzel cümle: “Yürümek öncelikle erteleme özgürlüğü sunar. Şöyle bir dolaşmaya çıkmak bile endişelerin ağırlığını hafifletmeyi, işleri bir süreliğine unutmayı sağlar. İşyerini geride bırakmaya karar verip dışarı çıkar, aylaklık eder, başka şeyler düşünürüz. Günlere yayılan daha uzun bir gezinti, kendini özgürleştirmeye çalışan bu adımı pekiştirir; çalışmanın yarattığı kısıtlamalardan kaçar, alışkanlık zincirinden kurtuluruz. Peki ama yürüyüş bu özgürlüğü, uzun bir yolculuğa kıyasla nasıl daha fazla hissettirir?” #yürümeninfelsefesi #felsefe #sanat #harikabirkitap #tambenianlatıyor
Tesla Maskelerle Çevrili Bir Hayat – Vladimir Pistalo – Zeplin
“Fikrimi çalmaları mühim değil… Asıl mühim olan kendi fikirlerinin olmaması.”
Vaov. Bir arka kapak için müthiş bir giriş diyorum ve ben de yazıma bu cümleyle başlıyorum.
Tesla ile ilgili çok fazla kitap var biliyorsunuz. Bu kitap iyilerinden çünkü güzel yazılmış. Kurgu olması harika bir kere. Biyografik roman derler buna. (Bıraktım bilgiyi alın bunu kullanın.) Tesla’nın hayatını anlatıyor ama öyle tarihlerle, gereksiz bilgilerle bizi yormuyor. Romana başlıyorsunuz, ana karakterimiz Tesla ve hoop bitiriyorsunuz.
Kitapta Tesla’nın özel hayatına dair de birçok şey okuyoruz. Tesla etten kemikten biri olarak canlanıyor karşımızda. Edison’un hakkını yediği bir adamdan ziyade, öncelikle köyünden kente göç eden bir genç olarak görüyoruz Tesla’yı. Şöyle bir şey işte ilk başta:
- Demek ki elektrik dörde bölünecek...
Sonrasında Tesla dehasıyla birçok başarılı işe imza atıyor fakat bu noktada belirtmem gereken şey şu: Kitabı yazan arkadaş çok iyi yazmış, ki ödül falan da almış zaten bu kitabıyla. Tesla’yı şöyle harikaydı böyle müthişti diye övmemiş. Olanları anlatmış, o da böyle bir insandı demiş. Keşke adı Tesla değil Nicola olsaydı kitabın. Can Dündar ekolü yani, Mustafa tarzı. Ama bu hali de güzel.
Kitap bir başarı hikâyesi aslında. “Tesla öyle kolay kolay Tesla olmadı” diyor. “Siz de olabilirsiniz, yeter ki kendinize güvenin ve iyi şeyler yapın” diyor. (Aynen kesin olursunuz.) Özellikle Tesla’yı etraftan duyup “Evet abi Edison hakkını yemiş adamın”dan ötesine gitmek istiyorsanız, bu kitap tam da aradığınız kitap.
- Benlik bir mevzu yok.
Puan: 8/10 (İki puanı adının Nicola olmamasından kırdım çünkü buranın tek adamı benim!!!!)
Bunu seven bunu da sevdi: Tesla’nın Kutusu – Samantha Hunt (Tesla’yı anlatıyor bu da güzel), Z: Zelda Fitzgerald’ın Romanı (Bu alakasız biraz ama biyografik roman sevenler için belki yani neden olmasın?), Imitation Game (Film bu ama bi saniye sanki Tesla değildi neyse artık izleyin alakalı bir şeydir en azından?)
Instagram’da paylaşmalık güzel cümle: “İnsan beyni pragmatiktir, bir nevi makine esasında, diye karar kıldı Milutin. Yayı alıp enstrüman gibi çalabilirsin fakat aynı şeyi testereyle yapamazsın. Testere ağaç kesmek içindir.” #edisonhakkınıyedi #tesla #adammmmmm
Evet sevgili okurlar, bu hafta da kitaplarımızın sonuna geldik. Unutmadan, geçtiğimiz günlerde saldırıya uğrayan Kırmızı Kedi Yayınevine de hazır yeri gelmişken geçmiş olsunlarımızı sunuyoruz. Kitapsız da kedisiz de kalmayın, köpek de olabilir, kuş da, artık elinizde ne varsa. Ama kitap muhakkak olsun. Hoşçakalın!
(Gürcan Çalı Brüksel'den bildirdi)
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et