Kariyerinin Başındaki Beyaz Yakalılar İçin: 3 Kuruş Maaşla Kaliteli Yaşıyormuş Gibi Yapma Rehberi
Oysa ne hayallerle o okula girmiş, bir kısmı 4 (yerine göre 5-6-7-8...) yıllık üniversite hayatı boyunca yolda düşse de yine ne hayallerle mezun olmuştunuz değil mi? Lakin evet, olaylar pek de beklediğiniz gibi gelişmedi. Onca mülakat, sınav ve hatta araya hatırlı referanslar sokmanın ardından kendinizi ayda 2500 TL net maaşla büyükşehirde hayatta kalmaya çalışırken buldunuz…
Neyse ona da şükür canım, çok da şeyapmayın yani. Hem zaten gecenin bi körlerine kadar çalışıp`kendinizi gösterirseniz, yöneticilerinizin gözüne girerseniz, doğru çevreye oynarsanız 2 seneye direktör, 5 seneye de CEO falansınız yeaa. Aynen aynen... En azından maaşın tamamını doğalgaz faturasına yatırmamak için kombiyi kapatarak uyuduğunuz gecelerde bu hayalle ısınmaya çalışın siz.
Ancak maalesef CEO olana kadar vermeniz gereken zorlu bir sınav var: Eldeki kısıtlı kaynaklarla bir yandan barınma ve beslenme gibi temel ihtiyaçlarınızı karşılarken, bir yandan da mümkün mertebe sosyal ortamlardan geri kalmamak, hiç değilse Instagram hesabınızı idare edecek miktarda kaliteli yaşamak hadi bilemedin yaşıyor gibi yapmak. Bugün sizlere bu çetin mücadelede rehberlik etmeye çalışacağız. Şimdiden Allah kolaylık versin diyelim...
1. Semt bizim, ev kira
Oturduğunuz ev, hem şehrin sosyal ortamlarına kolayca ulaşabileceğiniz bir mesafede hem de mümkünse nerede oturduğunuzu söylediğinizde size +5 imaj puanı getirecek “cool” semtlerden birinde yer almalı. Ancak biliyoruz ki maaşın tamamını kira olarak ödeyip parkeleri kemirmeye razı olsanız bile o semtlerden bütçenize uygun bir ev bulmanız neredeyse imkansız (Ahır gibi olanlar da dahil).
O zaman napıyoruz? Gidip şehrin merkezine trafiksiz 1.5 saat mesafede, adını bir tek orada oturanların bildiği bir semtteki ‘bilmemne evleri’ sitesinin 1+1 dairesine mi mahkum ediyoruz kendimizi? Tabii ki hayır. Saçmalamayın. Yapmamız gereken, o cool semtlerden birindeki babanız yaşındaki bir daireye 2. hatta mümkünse 3. kişi olarak çıkmak. Öğrencilik anılarınız henüz çok taze olduğu için aynı evde 3-5 kişi yaşama konusunda bir sıkıntı çekmezsiniz. Ayrıca ev arkadaşlarınız da muhtemelen sizin gibi gecesi gündüzüne karışmış halde çalışan taze beyaz yakalılar olacakları için birbirinizle fazla muhatap da olmadan gül gibi geçinip gidersiniz.
Kiraya ortak olduğu müddetçe dedeyle oturmak sizin için sorun olmamalı...
2. Giyim, kuşam
Pahalı markalar güzel evet. Bazen tek başına bir gözlük, bir çanta bile sizi prens/prenses yapmaya yeter doğru ama o patlak kredi kartlarıyla nasıl olacak? Hadi diyelim gözünü karartıp aldın, napcan koca ay? Gözlüğü mü yiycen? İçini dolduramadığın cüzdanı mı kemiricen? Olmaz öyle o iş. Çakmasını alayım desen o hiç olmaz. Bi anlaşılırsa (ki millet çakal, şıp diye anlıyolar valla) çalıştığın şirketi senin üstüne yapsalar bi daha toparlayamazsın imajı. Bu noktada yapmanız gereken 3 şey var:
a. İnternetteki indirimli satışları ve mağazalardaki sezon sonlarını kaçırmamak.
b. Yine internetteki 2. el satış ilanlarını sıkı takip etmek. Sırf bu amaçla kurulmuş Facebook grupları falan var. Onlara üye olarak işe başlayın mesela. İnanılmaz kelepir fiyatlara düşürebilirsiniz.
c. Sosyete pazarları. Bunlardan şu yukarıda bahsettiğimiz semtlerde illa ki kuruluyor. Yeterince müdavimi olursanız illa ki size uygun ucuz ve kaliteli bi şeyler buluyorsunuz.
Telefona da ayrıca para vermeye gerek kalmaz hem...
3. I Love Amsterdam
O da sana karşı boş değil canım, o da seni istiyor. Lakin sizin kavuşmanız biraz zor. “Kaliteli yaşıyorum”un temel şartlarından olan yurt dışı tatili senin öyle aklına esince yapacağın bir iş değil (hele de Euro ebesinin şeyi kadar olmuşken). Bunun için yapman gereken şey, aylar öncesinden ucuz uçak bileti kovalayıp o bilet seni nereye götürüyorsa oraya gitmek. Amsterdam’sa Amsterdam, Berlin’se Berlin, Cibuti'yse Cibuti... Yeter ki yurt dışı olsun da gerisi çok mühim değil.
Yolculuk tarihine kadar her ay maaşınızdan bir kenara 50-100 Euro’yu da ayırabilirseniz eğer (çok zor biliyoruz), gurbet elde açlıktan ölmemeyi de garanti almış olursunuz. O mühim gün gelip çattığında dış hatlar terminalinde yapacağınız check-in sizi bir anda sosyal medyanın yıldızı yapmaya yetecektir. Sonra uçağın kanadından başlayıp, bütün gezi boyunca bol bol fotoğraf çekin ki, bir dahaki yurt dışı gezinize (kabaca 1.5-2 yıl sonra diyelim) kadar sizi idare edecek #tbt stoğunuz olsun.
Kalacak yer olaraksa, gittiğiniz yerde bir tanıdık eş dost, en son ilkokul mezuniyetinde gördüğünüz o sinir tip, tiksindiğiniz bir akraba falan varsa ne ala. Ona bütün yüzsüzlüğünüzle yanlayın. Yoksa öyle birileri o zaman hiç internette otel aradınız mı? Aramayın. Internetten bakıp oda kiralayın. 30 kişinin tek bir tuvaleti kardeş kardeş kullandığı en ucuz hostelleri araştırın. Gerekirse bir Çinli ile aynı ranzada yatın ve bundan kimseye bahsetmeyin. (Not: Yurt dışı tatiline gidenlerin önemli bir bölümünün gittikleri şehrin kanalizasyon sistemine kadar belgelerken kaldıkları yere dair hiç fotoğraf paylaşmaması dikkatinizi çekti mi? İyi, bundan sonra çeksin o zaman...)
"Ya çok acayip bi yerde kaldık... Hep böyle alternatif tipler...''
4. Gidiyorum - Gitmiyorum - Düşünüyorum
Facebook eventlerinden beleş olanları düşünüyorum ve gidiyorum olarak işaretleyin. Gidin de. Bunlar sizi evde tıkılı kalmaktan kurtaracak ve asosyal kimliğinizi deşifre olmaktan kurtaracaktır. Oralarda bol bol fotoğraf çekin yine. Etkinlik boktan da olsa güzel çekilen ve uygun filtrelerle yüklenen bir fotoğraf kaliteli bir ortamda olduğunuz izlenimini yaratacaktır.
Biraz seçici olmakta fayda var tabi...
5. One more cup of coffee…
Kahve içme alışkanlığına, belli bir kahve tercihine sahip olmak ve tek seferde şaşırmadan vayt çaklıt moka diyebilmek günümüzde kaliteli yaşamın olmazsa olmazlarından. Ancak iyi kahve dediğiniz şey maalesef ki biraz pahalı bi zevk... mi acaba? Yani illa günde 8-10 lirayı (Aya vursaaan neyse epey bir para ediyor işte) bu işe ayırmamız şart mı?.
Tabii ki hayır! Peki napıyoruz? Gidip bakkaldan tanesi 50 kuruşa hazır kahvemizi alıyoruz. Bir seferliğine de 30-40 liraya kıyıp ünlü kahve zincirlerinden birinin termoslarından edindik mi tamamdır. Sabah evden koy termosa 50 kuruşluk kahveni, akşama kadar dursun masanda. Senelerce götürür bu sizi.
Birini alıp hızlıca kaçabilirseniz termos paranız da cepte kalır.
6. Haftasonu takılalım yaaa…
Takılın tabi. 5 bira içseniz bir mekanda, ay sonunu kazıyarak gelirsiniz. Napıyoruz bu durumda? Yılların değişmez taktiği olarak tabii ki evde ucuzundan bir kaç bira içip öyle çıkıyor, gittiğimiz mekanda geceyi tek bir içkiyle geçirmeye bakıyoruz. Burada dikkat edilmesi gereken noktalar.
a. Evde içmeyi abartmamak. Böyle evden çıkamayan, çıkınca da gittiği yerde ne harcadığını bilemeyip ay sonun kadar ekmekle beslenen çok oldu.
b. Geceyi mümkün mertebe tek mekanda bitirmeye gayret etmek.
c. Mekana içkiyi sizin ısmarlamanız gereken birileriyle gittiyseniz ya da öyle biriyle orada tanıştıysanız bütçenizi ona göre doğru hesaplamak. Kendi içeceğinizden feragat etmeyi bilmek. Pos cihazını titreyen ellerle tuşlamaktan kaçınmak.
Karşı taraf ağzıyla içmiyorsa bırakın iyice bokunu çıkarsın (bkz: üstteki görsel).
O kafayla hesabı kitleyip kaçın oradan!
7. Allı turnam bizim ele varırsan…
Şeker söyle kaymak söyle bal söyle... Turnayı beklemeyin, arayıp siz söyleyin (sene olmuş 2017). Memleketinizin neyi meşhursa isteyin. Meşhur olmayanları da isteyin. Hatta ailenize söyleyin, civar illerin de meşhur ve meşhur olmayan gıdalarından göndersinler size. Bu cidden büyük hayat kurtarır. Buzlukta dursun, ısıtır ısıtır yersiniz. Ayrıca arada eve birilerini çağırıp, o börekleri, sarmaları vakit bulup da siz yapmışçasına ikram edebilirsiniz. Sizin sadece eğlenilecek değil evlenilecek biri olduğunuzu düşünsünler. Hiç engel olmayın.
En az 1 ay hayat kurtarır...
(Mervously Brüksel'den bildirdi)
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et