Sonbahar Gribini Tam Bir Instagram Kızı Gibi Geçirin: Salya-Sümük Kombininizi Tamamlayacak En Şık Romantik Komedi Filmleri
Sonbahar geldi, grip kapıda. Hastalık yüzünden pijamaları çekip, acur turşusuna dönmüş tipinizle kendinizden tiksinmek istiyorsanız ne ala. Ama yok efendim ben stil sahibiyim, sonbahar gribini de Bridget Jones gibi geçiririm derseniz, size hastalık döneminizi İngiliz atı gibi atlatmanızı sağlayacak romantik komedileri bir araya topladık. Sehpanın üzerinde duran burun spreyi, ilaç torbası, tuvalet kağıdı ve bitki çayı dolu kupayla tamamlayacağınız bu kombinle like'a doymaya hazırsanız buyurun hep birlikte gribi fırsata çevirecek filmlerimize ..
1. (500) Days of Summer – Aşkın (500) Günü
Yaz tazecik bitmiş ve siz şimdiden yatak döşek olmuşken, izlemeniz gereken ilk film bu. İlişkiler yazı yaşarken taraflardan biri diğerine nasıl kışı yaşatıyor görün. Görün de ya halinize şükredip ayaklanın ya da hemen yarın o şerefsizi terk edin. Tabi önce filmi izleyip bunalımınızı sıvı olarak vücuttan attıktan sonra.
Film, hayatla barışık, sevecen, mutlu, cimcime bir kızın aslında kalpsiz bir sürtük çıkmasını konu alıyor. Tom Hansen, tebrik kartlarına duygusal mesajlar yazan, herkesin arkadaş olmak isteyeceği tipte, silik ama sevimli bir adamdır. Ofisinde yeni çalışmaya başlayan kenafir gözlü Summer Finn’e aşık olur. Film boyunca aman da ne kadar ortak noktamız var, aman ikimiz de The Smiths seviyoruz, yaşasın seviştik, ay resmen aşığım diye diye insanı ilişkiye imrendiriyorlar.
Mükemmel çift imajı çizen Summer ve Tom’un romantik hikayesi, Summer’ın ben aşka inanmam demesiyle resmen boka batıyor. Yani kusura bakmayın bok dedik ama gerçekten filmin o kısmında kızı yolmak istiyorsunuz. “Aman illa aşık olmak zorunda mı canım?” diye bilmiş bilmiş de konuşmayın. Sonunda başka manitayla muç muç yapmasını biliyor ama. Lanet olsun böyle aşkın ıstırabına! Neyse ki Tom Hansen ilişkiler konusunda hayli karaktersiz bir çocuk. İlk gördüğü kıza hasta oluyor. Kim bilir ikincisi çekilse neler yaşayacak keko.
2. 50 First Dates – 50 İlk Öpücük
Adam Sandler ve yamuk gülümsemesine hasta olduğumuz Drew Barrymore’un başrollerini paylaştığı film, Adam Sandler’ı katlanılabilir kılan nadir filmlerden. Lucy Whitmore her romantik komedi başrolündeki kadınlar gibi hayat dolu, komik, tatlı bir insandır. Tek kusuru ise yaşadığı her günü unutup, sabah en baştan başlamasıdır. Aşkla meşkle, hele ki bağlılıkla hiç alakası olmayan Henry Roth da tüm dünyada kadın kalmamış gibi gidip buna aşık olur. Çünkü niye? Çünkü günü birlik ilişkilerden sonra yaşananları unutup hayatına devam eden genellikle erkektir. Kadın da unutunca olay inada biniyor herhalde. Neyse…
Henry gün geçtikçe Lucy’e deli gibi aşık olmaya başlar. Ailesini falan da kafaladıktan sonra kızla evlenir, hatta çocuk bile yapar. Of sabahları düşünsene, bir kalkıyorsun 8 aylık hamilesin. Kabus. Film boyunca kadın düzelecek, aşk sayesinde kısa süreli hafıza kaybı sorunu ortadan kalkacak sanıyorsun. Olmuyor. Çünkü sonuçta tıp diye bir şey var. Olmayacak şeyi oldurmuyor. Henry buna da eyvallah diyor ve en azından o kadar evlendik, çocuk falan yaptık bari her sabah hatuna en baştan anlatmak zorunda kalmayalım diye buna bir video kaset hazırlıyor. Kadın her sabah bu kaseti izleyip, aaa şahane hayatım varmış ulan diyerek mutlu mesut yaşamaya devam ediyor.
Film hakkındaki en büyük spoilerı verelim; kimse sizi bu kadar sevmeyecek. Grip olduğunuzda çorba bile yapmayan manitayla ne 50 ilk öpücük… Anca “Öpmeyeyim bulaşmasın”. Siz en iyisi filmi izlerken yanınızdan tuvalet kağıdını eksik etmeyin.
3. High Fidelity – Sensiz Olmaz (ooof…)
Ben seni ellerin olasın diye mi sevdim temalı John Cusack filmi. Ha, en başta yönetmenin adı yazılarak “hıdıdı filmi” falan diye bahsedilir ama John Cusack bu filmde çok iyi, çok yakışıklı ve çok ayrılmak üzere…
Stephen Frears’ın yönettiği filmde oyuncular su gibi. Jack Black, Catherine Zeta Jones, Lisa Bonet ve hatta Tim Robbins bile var. Bir plak dükkanı sahibi olan Rob (John Cusack), ilk 5 ayrılıklar listesi yapmaktadır. Tam da o dönem Laura (Iben Hjejle… eheh) adındaki kız arkadaşından ayrılmak üzeredir. Halbuki Rob onun hayatının aşkı olduğunu düşünmektedir. Ama Laura haklı olarak her kadın gibi daha az odun bir erkek istediğinden kelli, onu başka bir adam için terk etmeye karar vermiştir. Zira Rob’un evindeki plak koleksiyonunu görsen, sen de Laura yerine koleksiyona gönlünü kaptırırsın. Ki izlerken göreceksin, enfes!
Filmde enfes olan ve muhtemelen sana hasta yataığında ağlarken şampanya patlattıracak bölüm ise Jack Black’in sürpriz Let’s Get It On performansı olacaktır. Şu an sürprizi biraz bozmuş olabiliriz ama yok ya katıla katıla ağlatacak. Salya sümükten ıslanmış tüylerin diken diken olacak. Yine “Odundan ayrılsam mı, yoksa insana dönüşür mü?” düşünceleri kafanı didikleyecek. Ağla, açılırsın.
4. Reality Bites – Gerçekler Acıtır
Film boyunca gerçekten acıtan şey, insanların ne kadar güzel ve yakışıklı olabileceği. Çünkü izlerken siz muhtemelen taze kullanılmış elbezine benziyor olacaksınız. Hasta olmasanız aslında sizin de gideriniz var ya... Hı hım... Fakat bu filmde kızların Ethan Hawk’ı, erkeklerin de Winona Ryder’ı görüp, sonra da kendi maruz kaldıkları manitaları düşünüp, ağlamamaları mümkün değil. İşte tam o noktada gerçekler acıtıyor zaten.
"Bir X jenerasyonu destanı" olarak da nam salmış olan filmin konusu ise, kolejden yeni mezun gençlerin yaşam mücadeleleri. Çok matah bir konu olmasa da, Ben Stiller işi şahane kotarmış. Filmin en saçma tarafı, Ethan Hawke ve Ben Stiller arasında kalması. Hahaha yani… Güldüğümüze bakmayın, film hastayken izlendiğinde çok ağlatıyor. Şimdi böyle anlatınca olmadı ama, diyaloglar falan da mühim. Misal:
Lelaina: I was really going to be somebody by the time I was 23.
Troy Dyer: Honey, all you have to be by the time you're 23 is yourself.
Lelaina: I don't know who that is anymore.
Troy: I do. And we all love her. I love her. She breaks my heart again and again, but I love her.
5. You’ve Got Mail – Mesajınız Var
Siz muhtemelen hayat üniversitesinden mezun, kendi işinin patronu tiplerden “Naber komşu kızı? Bir şeyler içelim mi fıstık? Sende alışılmadık bir şeyler var…” gibi dandik Facebook mesajları aldığınız için, bu film hasta yatağınızda ağlatmasın da ne yapsın? Mesajı atan da Tom Hanks. Atığı kişi de Meg Ryan. Tom Hanks hayli büyük, Meg Ryan ise minicik ama şeker mi şeker bir kitap dükkanı sahibi. Rastlantı büyük. Bu ikisi birbirine düşmanken, attıkları yanlış mailler sayesinde aşık oluyorlar. Çünkü kodaman Tom, tatlış Meg’in dükkanını yıktıracak. Neyse ki mucizevi bir şekilde araya aşk giriyor da olaylar attlıya bağlanıyor.
Adam hem zengin, hem entelektüel. E kız da o zamanlar çok güzel. Neden böyle tatlı rastlantılar benim başıma gelmez diye bir şişe şarabın dibine vurdurtacak nitelikte. Tıpkı gripken romantik komedi izleyip sarhoş olan batılı gibi. Batılı sonrasında ne yapar bilmiyoruz ama, siz yine de mükemmel rastlantı vardır diye ona buna, hele ki eski sevgiliye sakın mesaj atmayın. Mailde ortaklık teklif eden Nijeryalı’dan sakının. Hem sağlıktan hem de mangırdan olma ihtimaliniz yüksek.
(Kamuran Hardcore Brüksel'den bildirdi)
facebook'ta Paylaş twitter'a yolla Allah'a havale et